Kur’an-ı Kerimde bu nokta ile ilgili olarak Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Ümmilere içlerinden, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab’ı ve Hikmet’i öğreten bir peygamber gönderen O’dur... “ (Cuma Suresi:2)
Bakara suresinin, 151. ayeti ile Ali İmran suresinin, 164. ayet-i kerimesi de bu hakikati açıklamaktadır.
Dikkat edilecek olursa bu ayet-i kerimede Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in, mü’minlere Kitab’ı ve Hikmet’i öğretmesi yanında, onları “Tezkiye” ettiği de belirtilmektedir.
İşte bu tezkiye, ruhi ve manevi terbiyedir ve nefsin kötülüklerden arındırılması, kalbin, Allah-u Teala’nın rızasına ulaşmayı engelleyen manevi hastalık ve kirlerden, şirkten, ma’siyetten ve günahlardan temizlenmesi demektir. Bu da Tasavvufun insanlarda oluşturmayı hedeflediği “güzel ahlak”ın ta kendisidir. Nitekim Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) dan rivayete göre, Aleyhissalatu vesselam Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Muhakkak ki ben ancak güzel ahlaki tamamlamak için gönderildim.”(İmam-ı Ahmed, el-Müsned, No:8961, 3/323, Hakim, el-Müstedrek, No:4221, 2/670, Buharı, el-Edebü’l-Müfred No: 276, Sh.91)
Hadis rivayetlerine baktığımız zaman Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in, tıpkı dinin zahiri hükümlerini öğrettiği gibi, ashabına, zühd, takva, ihlas eğitimi de verdiğini ve onları manevi ve ruhi bakımdan eğittiğini de görüyoruz.
Ebu Zerri’l-Gıfari (Radıyallahu Anh)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Aleyhissalatu vesselam Efendimiz buyurur ki:
“Kalbinde halis imandan başka birşey bulunmayan, kalbim selim (her türlü günah kirinden uzak), dilini doğru, ııefsini mutmain, ahlakını müstakim kılan; kulağını (sadece hak sözü) işiten, gözünü (sadece meşru şeylere ve hakka) bakan (uzuvlar) yapan kimse muhakkak kurtulmuştur.
Zira kulak, (kalbe giden şeyler için) bir huni (mesabesinde) dir; göz, kalbin kavradığı şeylerin karar yeridir. Kalbini (hakkı) kavrayan (bir uzuv) haline getiren kişi gerçekten kurtulmuştur.” (Ahmed ibni Hanbel, Müsned, No:21368,8/71)
Ebu Musa el Eşari (Radyallahu Anh) dan rivayete göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Kim dünyasını severse, ahiretine zarar verir; kim de ahiretini severse, dünyasına zarar verir. Öyleyse baki (kalıcı) olanı fani (geçici) olana tercih edin.” (Ahmed ibni Hanbel, Müsned, No:1971 7, 7/165)
Sehl ibni Sa’d (Radıyallahu Anh)dan rivayet edilen bir hadisi şerifte Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Eğer dünyanın Allah nezdinde bir sineğin kanadı kadar değeri olsaydı, kafire ondan bir yudum su bile vermezdi.” (Tirmizi Zühd:13, No:2320, 4/560)
Ebu Zerr (Radyallahu Anh)dan rivayet edilen bir hadisi şerifte de Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Dünyada zühd, helali (kendine) haram kılmak ve (mevcut) malı yoketmek değildir. Lakin dünyada (gerçek) zühd, kendi elinde olana, Allah’ın elinde olandan daha fazla güvenmemen ve bir musibete uğradığın zaman, sevabı dolayısıyla, (kurtulmaktansa) o musibette kalmaya daha fazla rağbet göstermendir.”(Tirmizi, Zühd:29, No:2340, 4/5 71)