Allah heryerde değildir.Bir mekanda da değildir. Allahın gücü kudreti heryerdedir.
-------------------------------------------------------------
Allah Her yerdedir sözü ile zatıyla heryerdedir deniliyorsa bu yanlış bir sözdür Bir Mekanda da değildir den kasıt bir yerde değildir kast ediliyorsa buda yanlış bir sözdür .
-------------------------------------------------------------
Çünkü Allah Azze ve Celle bir yerdedir ve nerede olduğunu bize Kur,an da Rasül sallallahu aleyhi ve sellem,de sahih sünnetinde bunu bize bildirmiştir;
﴿ الرَّحْمنُ عَلََى العَرْشِ اسْتَوَى ﴾
‘Rahman arş üzerinde istiva etmiştir’ (Tâhâ, 20/5) ayetinde ve Nebî r’in kıyamet gününde şefaatinden bahsederken söylediği şu hadisteki gibi:
( فآتى باب الجنة فيفتح لى فآتى ربى I هو على كرسيه أو سريره فأخر ساجدا. )
‘Cennetin kapısına götürülürüm ve bana kapı açılır. Rabbim kürsüsü veya divanı üzerinde gelir ve ben secdeye kapanırım.’
Ebû Ahmed el-Assal, el-Ma‘rife adlı eserinde kuvvetli bir isnad ile Enes t’dan rivayet etmiştir. Bkz. Zehebî, el-‘Uluv, (sy. 36).
Ayrıca Ahmed, Musned, (1/281); Darimî, er-Reddu ‘Alâ’l-Merisî, (sy. 371) ve Osmân b. Ebî Şeybe, Kitâbu’l-‘Arş, (sy. 72-73 no: 46). İbn Abbâs t’dan rivayet etmişlerdir. Ravileri güvenilir olup ‘Alî b. Zeyd b. Cud’an dışındakiler Müslim’in ricalidir. ‘Alî b. Zeyd zayıftır. Darimî şöyle demiştir: ‘Bunu bu meşhur raviler Bişr’e rağmen İbn Abbâs t’dan rivayet etmişlerdir.’
Zehebî, el-‘Uluv’da (64) Zâ’ide - Ziyad - Enes t yoluyla rivayet etmiştir. Zâ’ide zayıftır. Bu hadisin şahitleri çoktur: ‘İmrân t’dan merfu olarak: Ebû’ş-Şeyh, el-‘Azâme’de (207): ‘Allah U arş üzerinde idi’ lafzıyla rivayet etmiştir. Ravileri güvenilirdir ve isnadı muttasıldır. Zehebî, el-‘Arş’ta (2/105): ‘Hadis sahihtir’ demiştir. İbn Abbâs t: ‘Allah arşı üzerinde idi…’ demiştir. Bunu Darimî, er-Reddu ‘alâ’l-Merisî, (sy. 445)’te sahih isnad ile rivayet etmiştir. Elbânî de Muhtasaru’l-‘Uluv’da (sy. 95) sahih demiştir.Neticede bu hadis rivayet yolları ve şahitleri ile sahihtir.
Sa‘d b. Mu‘âz t’ya şöyle buyurmuştur:
‘Onlar hakkında yedi kat semanın üzerindeki Allah’ın hükmüyle hükmettin.’
İbn Sa‘d, (3/426); Nesâ‘î, Sunenu’l-Kubrâ, (et-Tuhfe, 3881); Zehebî, el-‘Uluv, (62). İsnadı hasendir. Zehebî de sahihlemiştir. İbn Ebi’l-İzz el-Hanefî, Şerhu’t-Tahaviye, (sy. 378). Elbânî, Muhatasaru’l-‘Uluv’da hasen demiştir.
İmam Şafî‘î’nin ashâbının büyüklerinden biri, Yüce Allah’ın zatıyla mahlûkatından yüksek oluşuna dair Allah’ın Kitâbı’ndan binden fazla delil zikretmiştir.
Bu delilleri Hafız Hamd b. Osman b. Ebi Şeybe, Kitabu’l-‘Arş’ta, Muvaffak b. Kudâme, İsbâtu ‘Uluvvillah Te‘ala ‘alâ ‘Arşih Kitâbı’nda, Hâfız Zehebî, el-‘Uluvv’da, Ebû Muhammed el-Cuveynî, İsbâtu’l-İstivâ ve’l-Fevkiyet’de, Hâfız İbn Kayyım, İctima‘u’l-Cuyûşi’l-İslâmiye’de ve başkaları eserlerinde bu delilleri zikretmişlerdir.
Allah I’nın ‘arşı üzerine istivâsının anlamı:
1- O’nun üzerine yükselmesidir
Buhârî, Sahîh’inde Tevhîd Kitabı, ‘Arşı su üzerinde idi’ babında muallâk olarak büyük tabî‘în Mucahid b. Cebr’in: ‘el-İstivâ: ‘Arş üzerine yükselmedir’ sözünü rivayet etmiştir. Bunu el-Firyabî mevsul olarak rivayet etmiştir. Elbânî, Muhtasaru’l-‘Uluv, (sy. 101)’de isnadının sahih olduğunu belirtmiştir. Hafız Ebû Ömer et-Talemenkî el-Mâlikî, (doğumu 339) şöyle demiştir:
“Ebû Ubeyde Ma‘mer b. el-Musennâ dedi ki: ‘el-İstevâ: yükseldi demektir. Araplar: ‘Atın üzerine istiva ettim’ derken: ‘onun üzerine çıktım’ anlamında söylerler.”
Bkz. Mecmu‘u’l-Fetavâ, (5/525). Darekutnî, Lugat İmamı Ebû’l-Abbâs Sa‘leb’den (v. 291), Allah I’nın: ‘Rahman arş üzerine istiva etti’ ayeti hakkında: ‘Arş üzerine yükseldi demektir’ dediğini rivayet etmiştir. Bkz. el-Lalekâ‘î, Şerhu İtikadi Ehli’s-Sunne, (668).
Lalekâ’î, Şerhu İtikadi Ehli’s-Sunne, (662) adlı eserinde, Selef imamlarından biri olan Bişr b. Ömer’den (v. 207) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Birçok müfessirlerin şöyle dediklerini işittim: ‘Rahman ‘arş üzerine istiva etti, yani yükseldi.’
İsnadı sahihtir. Buhârî yine aynı yerde muallâk olarak Büyük Tabî‘în Ebû’l-‘Aliye er-Riyahî’den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
‘Sonra ‘arş üzerine istivâ etti ayetinde istivâ ile kastedilen yükselmektir.’
İbn Ebî Hatim bunu Tefsîr’inde Yunus suresi ve Ra‘d suresi tefsirinde mevsul olarak hasen bir isnad ile rivayet etmiştir.
2- Yerleşmesidir.
Hafız Ebû Ömer et-Talemenkî el-Malikî der ki:
“Abdullah b. el-Mubarek ve ona tabi olan birçok ilim ehli dediler ki: ‘Arş üzerine istiva nın anlamı: Yerleşmektir.’”
Bkz. Mecmu‘u’l-Fetavâ, (5/519).
Lügat İmamı Ebû Muhammed b. Kuteybe, Te’vilu’l-Muhtelefi’l-Hadis, (sy. 182)’de şöyle der:
“Rahman ‘arş üzerine istiva etti; yani yerleşti demektir. Nitekim Allah I: ‘Sen ve beraberindekiler istivâ ettiğinde’ buyurmuştur. Burada da istivâ yerleşmek demektir.”
İmam Hafız Ebû Ömer b. Abdilberr el-Mâlikî el-Endulusî (doğumu 368), et-Temhîd adlı eserinde (7/131) nüzul hadisini şerh ederken, Allah I’nın ‘arş üzerine istiva ettiğine dair ayetleri zikrettikten sonra şöyle der:
“Burada istiva kelimesi ile mecaz kastedildiğini iddia etmelerine ve istivâ kelimesini istevlâ şeklinde te’vil etmelerine gelince, böyle bir anlamı yoktur. Zira bu, lugatin zahir anlamı değildir. İstilânın lügatte anlamı mugalebedir. Allah’a hiçbir şey galebe çalamaz ve kimse O’ndan yüksek olamaz. O Vahid ve Samed’dir. Kelamın hakkı, hakikati üzere hamledilmesidir. Meğerki ümmet bunun mecaz olduğu üzerinde ittifak etmiş olsun. O halde rabbimizden bize indirilene ancak bu şekilde tabi olmaktan başka yol yoktur. Muhakkak ki Allah I kelamını en meşhur ve en açık şekilde indirmiştir. Bu şekilde teslim olmak gerekir. Şayet mecaz iddiası kabul edilecek olsa her iddiaya yollar açılır. İbarelerde mecaz sabit olmamıştır. Allah I, Araplara ancak anlayabilecekleri şekilden başkasıyla hitap etmekten yücedir. İşitenlere göre sahih olan anlamı esastır. İstivâ lügat olarak ve mefhum olarak malumdur, bilinmektedir. Bir şeyin üzerine yükselmek ve yerleşmek anlamındadır.”
Hafız Zehebî, el-‘Uluv, (520)’de, Ebû Ahmed el-Kercî el-Kassab’ın (v: 360) hal tercemesinden bahsederken şöyle der:
“Allame Ebû Ahmed el-Kercî, telif ettiği akidesinde, Halife el-Kadir Billah bütün insanları bu akide üzerinde toplamak için mektuplar yazdı. Bu, 5. Yüzyılda, Bağdattaki Şafî‘îlerin şeyhi İmam Ebû Hamid el-İsferayinî’nin son günlerinde olmuştu. Mutezilî, Rafızî ve Haricîlerin çıkarılıp tevbe ettirilmelerini emretmişti. Orada söyledikleri arasında: ‘Rabbimiz I tek olarak vardı, onunla beraber bir şey yoktu, kapladığı bir mekân yoktu, her şeyi kudreti ile yarattı. ‘Arşı da yarattı. Ona ihtiyacı yoktur. Üzerine yerleşerek dilediği gibi yerleşti. Bu yerleşme mahlûkun istirahat etmesi gibi bir istirahat değildir’ ifadeleri de vardı.”
Ebû Abdillah el-Kurtubî el-Mâlikî (v. 671) Tefsîr’inde, (A‘râf, 7/54.) ayetinin tefsirinde şöyle demiştir:
‘İstivâ, Arab dilinde yükselmek ve yerleşmek demektir.’
Bkz. Mecmu‘u’l-Fetavâ, (5/404); en-Nuniye ve Muhammed Halil Herras Şerhi, (2/242-244) ve Şevkânî, Tefsîr, (A‘râf, 7/54.) ayetinin tefsiri.
Allah I’nın ‘arşı üzerine istivâsı hakkındaki bu tefsir sahihtir. Mutezile, Cehmiyye ve onlara tabi olanların el-İstivâ’yı İstilâ olarak tefsir etmeleri yanlıştır. Kur’ân’ın kendisiyle nazil olduğu Arab dili bunu kabul etmez. Nitekim lügat âlimi Ebû Abdillah b. el-E‘rabî (doğumu 151) bu şekilde belirtmiştir. Bunu Beyhakî, el-Esmâ ve’s-Sıfat, (879) ve el-Lalekâ’î (666) rivayet etmişler. Elbânî de Muhtasaru’l-‘Uluv’da (sy. 194-196) sahih olduğunu belirtmiştir. Hicri 243 yılında vefat eden Arab dilinde imam olan İbnu’l-A‘rabî de bunu ikrar etmiştir. Bkz. el-‘Uluv (496). İstilâ şeklindeki tefsirden Allah I’yı tenzih etmiştir. Bu, Allah I’nın ilmi kuşatılamayan sıfatları hakkında aklıyla hükmedenlerin işidir. Bununla Allah I’yı tenzih etmeyi amaçlar ve teşbihe düşme korkusuyla te’vil ederler. Böylece kaçtıkları şeyden daha kötüsüne düşmüşlerdir.
Ebû’l-Hasen el-Eş‘ârî, el-İbane’de (sy. 86-87) şöyle demiştir:
“Mu‘tezile, Cehmiyye ve Harurîler (Haricîler) dediler ki: ‘Allah I’nın: ‘Rahman arş üzerine istiva etti’ ayetinde kastedilen galebe çalmak, malik olmak ve kahr’dır. Allah I her yerdedir.’ Bu sözleriyle, ehli hakkın söylediği: Allah I’nin ‘arşı üzerinde oluşunu inkâr ettiler. İstivâyı kudret olarak kabul ettiler. Dedikleri gibi olsaydı ‘arş ile yer arasında bir fark olmazdı. Allah I yeryüzüne ve âlemde olan her şey üzerinde de kadirdir. Şayet Allah ‘arş üzerinde, istilâ anlamında istivâ etmiş olsaydı, O zaten ‘arş üzerinde, yer üzerinde, gökler üzerinde ve her şey üzerinde istilâ (galebe) etmiştir. Zira hepsi üzerinde kadirdir. Bütün her şey üzerinde kudret sahibi olduğuna göre, Müslümanlardan birinin: ‘Muhakkak ki Allah I her şeyin üzerine istivâ etmiştir’ diyerek ‘arş üzerine istivâsının da her şey üzerindeki galebesi gibi olduğunu söylemesi caiz olmaz. Şu şekilde anlamını kabul etmesi gerekir: ‘İstivâ, diğer bütün her şey dışında Arş’a has kılınmıştır.’”
Şeyhulislam İbn Teymiyye, istivânın istilâ şeklinde tefsir edilmesini on açıdan iptal etmiştir. Bkz. Mecmu‘u’l-Fetavâ, (5/144-149) Hafız İbn Kayyım da kırkbir açıdan iptal etmiştir. Bkz. Muhtasaru’s-Savâ’ik, (sy. 352-368). Bkz. İbn ‘İsâ, Şerhu’n-Nuniyye, (1/440-441)
Yükselmesi ve yerleşmesi hakikidir, celaline layık şekildedir.
Bu istivâ, mahlûkların istivâsına benzetilemez.
Şeyhulislâm İbn Teymiyye, Mecmu‘u’l-Fetavâ, (5/199)’da dedi ki:
“Allah I’nın arş üzerine istivâsı hakikidir. Kulun gemi üzerine istivâsı hakikidir. Yaratıcının istivâsı ise mahlûkların istivâsına benzemez. Zira Allah I hiçbir şeye muhtaç değildir. Bilakis o her şeyden mustağnidir. Allah I ‘arşı taşır ve kudretiyle onu taşıtır. Göklerle yeri kaymaması için tutar. İmamların: ‘Muhakkak ki Allah I ‘arşına hakiki olarak istivâ etmiştir’ sözünün, O’nun istivâsının kulun gemiye ve bineklere istivâsı gibi olmasını gerektireceğini zannederse, o kimse, imamların: ‘Muhakkak ki Allah’ın ilmi hakikidir. Görmesi hakikidir, konuşması hakikidir’ sözüyle ilzam edilir. Zira O’nun ilminin, işitmesinin, görmesinin ve kelamının hakiki olması, mahlûkların ilmi, işitmesi, görmesi ve kelamı gibi olmasını gerektirmemektedir.”
Allah I’nın ‘arşı, şer‘î naslarda geldiği üzere; direkleri olan ve melekler tarafından taşınan bir tahttır.
Allah I şöyle buyurmuştur:
﴿ وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ. ﴾
‘Melekler göğün yanlarındadır ve Rabbının ‘Arş’ını, o gün onlardan sekiz tanesi başlarının üzerinde taşıyacaktır.’ (Hakka, 69/17)
Buhârî, (2412, 2472) ve Müslim, (2374) Ebû Sa‘îd el-Hudrî t’dan merfu olarak rivayet ediyorlar:
‘Nebîleri birbirlerinden üstün tutmayın. Muhakkak ki insanlar kıyamet günü bayılırlar. Ben yeryüzünün kendisi için yarılacağı ilk kimseyim. O sırada Mûsâ’nın arşın direklerinden bir direğe tutunmuş olduğunu görürüm.’
Hafız İsmail İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye’nin başlarında (1/20) şöyle der:
“Arş lügatte; krala ait taht demektir. Allah I’nın: ﴿ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ. ﴾ ‘Onun, bir de büyük arşı var.’ (Neml, 27/23) ayetinde olduğu gibi. Rahmân ’nın arşı ise direkleri olan ve melekler tarafından taşınan bir tahttır. O âlem üzerinde bir kubbe gibidir ve mahlûkatın tavanıdır.”
Bkz. İbn Teymiyye, Mecmu‘u’l-Fetavâ, (5/151-152).
Hicri 297 yılında vefat etmiş olan Hafız Osman b. Ebî Şeybe şöyle demiştir:
‘Allah I’nın arşı yarattıktan sonra zatıyla onun üzerine istivâ ettiğine dair haberler mütevatirdir.’ Bkz. el-‘Arş adlı eseri (sy. 51)