You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?

Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?

Acemi Üye
RE: Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?
Sizin hakaretlerinize karşı ben sizin için şöyle bir dua etmek istedim.

"Rabbim sizi sevdiği bir mürşid kulu ile karşılaştırsın, ona aşık etsin, onun sevgisinden başka şey düşünemez etsin, ondan el aldırsın, onun sizi irşad etmenizi sağlasın, varlığımızın hakikatını görmenizi sağlasın, sizi nefsinizden kurtararak kulluk makamına yükseltsin, böylece sizden razı olsun" Amin.
Bunu ilk beğenen sen ol.
Uzman
RE: Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?
Karadamlalar Allah senden razı olsun =)

Kur’ân-ı Kerim, inkârcılara bazen kâfir, bazen de müşrik demektedir. Bu onların yaptıkları işlere, takındıkları tavırlara göre verilen bir isimlendirmedir. İnkâr açısından ikisi arasında fazla bir fark bulunmamaktadır. Kur’an, müşrikleri tanıtırken, yalnızca Firavun’a iman edenlerin, Hz. Muhammed’e karşı çıkan Mekkeli müşriklerin değil; hem onların hem de tüm zamanlar boyunca tüm ülkelerdeki bütün müşriklerin özelliklerini tanıtıyor. Şirkin nasıl bir şey olduğunu ortaya koyarak, insanları sakındırıyor.

Kâinatın Rabbi Allah (c.c.) bütün kemal (üstün) sıfatlara sahip, bir ve tek olan, başlangıcı ve sonu olmayan, yaratıklardan hiçbirine benzemeyen, her şeyin sahibi, çok güçlü ve kudretli, emir ve hüküm sahibi olan, istediği şeyi istediği gibi yaratan, varlığı her şeyi kuşatan, yalnızca kendisine ibâdet edilen tek İlâh’tır. Canlıların rızkını O verir. O öldüren ve diriltendir. Mülk O’nundur. O yaratıcıdır (Hâlık) ve O’nun dışında her şey yaratılmıştır (mahlûk).

Allah’ın helâl ve haram ölçülerini kabul etmeyip O’nun gönderdiği ilkeleri bir tarafa atarak kendi arzusuna göre helâl ve haram ölçüleri koyanlar; insanların, partilerin, devletlerin veya örgütlerin koyduğu haram ve helâl ölçülerini kabul edenler müşrik olurlar. Bir insanın, bir örgütün, bir ideolojinin görüşlerini, hükümlerini Allah’ın hükümlerinden daha doğru, daha çağdaş, daha iyi bulanlar, Allah’tan başka ilâh tanımış olurlar.[1] Allah’a ait her şeyi görme, her şeyden haberdar olma, mutlak anlamda ilâhî yardımı yapma, tevbe alarak günahları affetme, gözetleme gibi sıfatları varlıklara veya insanlara verenler müşrik olmuşlardır. Söz gelimi, bağlanılan şeyhlerin çok uzak yerlerden öğrencilerini (müridlerini) evlerinin içinde bile gördüğünü, ibâdet veya zikirleri ancak şeyhlerin Allah’a ulaştırabileceğini, şeyhlerin diledikleri yere diledikleri zaman gidebileceklerini, istedikleri zaman kerâmet gösterebileceklerini kabul etmek, şüphesiz ki şirke çok benzemektedir.

Ölmüş veya yaşayan kimi insanların ilkelerini mutlak hüküm ve ilke saymak, onların görüşlerini en üstün, hatta Allah’ın âyetlerinden daha yüce saymak, ölünün mezarı başına gidip, ona hesap vermek; şirkin, yani Allah’a ortak koşmanın ta kendisidir. Çünkü Allah’a ait sıfatlar bir ölümlüye veya ölmüşe verilmektedir. Tekrar edelim ki, ister bir başka insan, ister insanın kendi hevâsı, ister bir grup, isterse bir coğrafya olsun; Allah’ın ilâhlığına ait bir özelliği onlarda görmek, onlarda da aynı özelliklerin var olduğuna inanmak şirktir. Bunu yapanlar da müşriktir. “Müslümanım” diyenlerin çok sayıda olduğu ülkelerde bazı adamlar, müslümanlık iddia etmelerine rağmen, Batı dünyasından gelen bütün fikirleri, bütün ölçüleri en üstün sayarlar. Onlara, “bakınız Allahımız şöyle buyuruyor” denildiği zaman, “o din işi”, “o ayrı” bu ayrı derler. Ya da “tamam, doğru; ama…” diye “ama” veya “fakat” kelimesinden sonra o âyeti geçersiz kılacak reel politik gerekçeler bulurlar.

Görüldüğü gibi müşriklik, inkârcılıktan çok, Allah’ın varlığı kabul edildiği halde, Allah’a benzer ilâhlar bulmanın, O’na ait özellikleri başka varlıklara da verip onları da Allah gibi üstün tutmanın adıdır. İslâm’ın mücâdele ettiği en önemli inkâr işte bu şirk anlayışıdır. İslâm geldiği zaman Mekkeliler tanrısız değillerdi. Evreni Allah’ın yarattığını, rızkı O’nun verdiğini kabul ediyorlardı. Ama O’na putları ortak ediyor, başka şeylere kulluk yapıyorlardı.[2] Günümüzde müslümanların sakınması gereken temel tehlike budur.

Kur’ân-ı Kerim, müşriklere ait bazı özel durumlara da dikkat çekmektedir: Şirk en büyük zulümdür,[3] öyleyse müşrikler aynı zamanda zâlimdirler. Müşrikler, gerçek ilme değil; zanna (sanrıya, tahmin ve teorilere) uyarlar. Onlar ilmin, aydınlığın, doğrunun peşinde olduklarını söylerler, ama onların gerçek sandığı şey, Allah katında bir değer ifade etmez. Onlar sıkışınca Allah’a duâ eder, yalvarırlar, ama rahata ve refaha kavuşunca Allah’ın âyetlerinden yüz çevirirler.[4] Putlarını, yani Allah’a eş koştukları şeyleri çok severler, onlara candan bağlıdırlar.[5]

İslâm’ın teklifleri müşriklere çok ağır gelir.[6] Onlar mü’minleri sevmezler, devamlı düşmanlık beslerler. Dünyaya aşırı bağlıdırlar.[7] İslâm’a karşı çıkışları noktasında tutarlı değillerdir. Yaptıkları işler sebebiyle Allah katında suçlu (mücrim) olmuşlardır.[8]

1] Bak. 9/Tevbe, 31
[2] Bak. 31/Lokman, 25
[3] 31/Lokman, 13
[4] Bak. 17/İsrâ, 67
[5] Bak. 37/Saffât, 35-36
[6] Bak. 42/Şûrâ, 111
[7] Bak. 2/Bakara, 96
[8] Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, Beyan Y., s. 472-476

Allah’ın Zâtî Sıfatları


Bu sıfatlar yalnızca Allah’a mahsus olan, başka varliklarda bulunmayan sifatlardir. Bunlari şöyle siralayabiliriz:

1- Vücûd: Allah’ın var olması demektir. Onun varlığı kendindendir, var olması kendi zâtının varlığı gereğidir. Diğer varlıklar gibi kendisini var edecek bir başkasına ihtiyacı yoktur. Zaten başkasına muhtaç olan ilâh olamaz. Allah’ın varlığı her şeyden öncedir. Halbuki etrafımızda gördüğümüz bütün varlıklar sonradan meydana gelmiştir. Sonradan var olanlar, adından anlaşılacağı üzere bir başkası tarafından var edilmişlerdir; yani bunlar var olabilmeleri için Allah’ın kendilerini var etmesine muhtaçtırlar. Yüce Allah kendisinden olan bu varlığını devam ettirmek için de hiç bir yere ihtiyaç duymaz. Onun yok olduğu hiçbir an düşünülemez.

2- Kıdem: Allah’ın varlığının ezelî olması, başlangıcının evvelinin, öncesinin olmaması demektir. Hiçbir şey yok iken, bu evren yaratılmadan önce de O vardı. Allah’ın varlığı şu anda, önceki tarihlerde başlamıştır demek asla doğru olmaz. Böyle bir tarih vermek ancak sonradan olan varlıklar için söz konusudur; çünkü onlar önce yok iken sonradan varolmuşlardır. "O, her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı sondur; varlığı apaçıktır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir." (Hadid Sûresi: 3. âyet.)

3- Bekâ: Allah’ın sonsuza deşin ebedî olarak varolması demektir. Allah ezelden beri varolduğu gibi sonraya doğru da, ebediyen varolacaktır. Onun için yokluk, yok olduğu an düşünülemez. Bu ancak sonradan bir başkası tarafından var edilenler için söylenebilir; çünkü onlar önce yok iken, sonradan varolmuşlardır. " Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir, gelip geçici, yok olucudur. Ancak Yüce ve Cömert olan Rabb’ımızın varlığı bâkîdir, ebedidir, son bulmaz." (Rahmân Sûresi: 26-27. âyetler.)

4- Vahdaniyet: Allah’ın bir ve tek olması demektir. O zâtında, sıfatlarında ve işlerinde bir olup eşi, benzeri ve ortağı olmayandır. İslâmiyet Allah’ın tek oluşu inancı üzerine kurulmuş bir dindir ve bu özelliği ile diğer ilâhî dinlerle aynıdır. " Ey Muhammet deki: Allah bir tektir, O hiçbir yere muhtaç değildir. Doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey Ona denk değildir." (İhlâs Suresi.)

5- Kıyam Bi-nefsihi: Varlığının kendisinden olması demektir. O varlığı için bir iken Allah kendi zâtının gereği olarak vardı. Varolması varlığını devam ettirmesi için hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şeyin yaratıcısı olan Allah dilerse onları var eder, varlıklarını devam ettirir, dilerse yok eder. " Allah, Ondan başka tanrı olmayan diri ve her an yaratıklarını gözetip duran, hiçbir şeye muhtaç olmayandır." (Al-i Imran Sûresi: 2. âyet.)

6- Muhâlifetün li’l - Havâdis: Sonradan olanlarla benzememek demektir. Allah sonradan varolan varlıkların hiçbirine benzemez. Biz Onu nasıl düşünürsek düşünelim, O bu düşündüklerimizden, hatır ve hayalimizden geçen şeylerin hepsinden başkadır ve hiçbirisine benzemez. "Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir." (Şûra Sûresi: 11. âyet.)

Allah’ın Sübûtî Sıfatları


Bu göreceğimiz sıfatların benzerleri sınırlı ve vasıtalı olarak insanlara verilmiş olsa da, Allah’ın kendisine has olan bu sıfatları sınırsızdır ve herhangi bir vasıtaya muhtaç değildir.

1- Hayat: Allah’ın diri ve canlı olması demektir. Allah ezelî ve ebedî olan hayat ile diri ve canlıdır. Onun için ölüm, uyku, dalgınlık, gaflet gibi şeyler asla düşünülemez; çünkü bu ve benzeri şeyler eksikliktir, güçsüzlüktür. O daima hayat sahibidir. " Ölümsüz, diri olan Allah’a güven, Onu özenerek tesbih et." (Furkan Sûresi: 58. âyet.)

2- İlim: Allah’ın her şeyi bilmesi demektir. Evrendeki hiçbir şey Onun bilgisinin dışında değildir. Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır. Onun ilmi ezelîdir, sınırsızdır, hiçbir şey Onun ilminin dışında meydana gelmez. İnsanların ilmi ise, sonradan kazanılan, belli ve sınırlı bir ilimdir. " Görüleni de görülmeyeni de bilen, yücelerin yücesi olan Allah’a göre, aranızdan sözü gizleyen ile açığa vuran ve geceye bürünerek ( gecenin karanlığına ) gizlenip gündüz ortaya çıkan arasında fark yoktur." (Râd Sûresi: 9-10. âyetler.)

" İçinizde olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerde olanları da yerde olanları da bilir. Allah’ın her şeye gücü yeter." (Al-i Imran Sûresi: 23. âyet.)

3- İrade: Allah’ın dilemesi, istemesi demektir. Allah, dilediği gibi hükmeder, istediğini yapar ve bunları yerine getirmek için hiçbir şeye muhtaç değildir. Hür serbest olarak dilediğini yapar, dilediğini yapmaz. Evrendeki her şey Onun bu sıfatı ile yaratılmakta ve meydana gelmektedir.

"Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece OL demektir ve o hemen oluverir." (Nahl Sûresi: 40. âyet.)

4- Kudret: Allah’ın gücü olması, istediği her şeyi yapabilmesi demektir. Allah’ın evrende dilediği gibi hükmetmesi, tercihini kullanmaya gücünün, kudretinin yetmesi demektir. Allah’ın sonsuz, bitmek, tükenmek bilmeyen kudreti ve gücü vardır. Onun ezelî olan güç ve kudretinin dışında kalan hiçbir şey yoktur. Dilerse bu evren gibi daha bir çok evrenler yaratmağa gücü yettiği gibi, yaratıkları bir anda yok etmeğe de gücü yeter. Yıldızlara, aya, güneşe bakarak bu gücün büyüklüğünü, sınırsızlığını, ebediliğini daha iyi kavrarız.

"Şüphe yok ki Allah her şeyi yapmağa, her şeye güç yetirmeğe kâdirdir." (Bakara Sûresi: 20. âyet.)

5- Semi: Allah’ın her şeyi işitip duyması demektir. Onun işitmesine hiçbir şekilde sınır ve kısıtlama yoktur. İnsanlar belli şiddetteki sesleri işitebilirler. İşitmek için bir takım araçlara ve organlara sahip olmak gerekir. Arada hava olmasa, insanlar birbirlerini duyamazlar. Allah’ın işitmesi doğrudan doğruyadır. Bu türlü araçlara, organlara ihtiyacı yoktur.

"Şüphe yok ki Allah işitendir, bilendir." (Bakara Sûresi: 181. âyet.),

"Bilin ki, Allah işitir ve bilir." (Bakara Sûresi: 244. âyet.)

6- Basar: Yüce Allah’ın her şeyi görüp gözetmesi olmak demektir. Onun görmesinden hiçbir şey uzak ve gizli değildir, göremeyeceği hiçbir şey ve yer yoktur. Onun görmesine uzaklık, yakınlık veya aşırı aydınlık gibi yaratıklarla ilgili şeylerin hiçbir şekilde etkisi olmaz. Her yerde olup biten her şeyi görür, bilir ve anında haberi olur.

"Allah yaptıklarınızı hakkıyla görür." (Enfal Sûresi: 244. âyet.)

7- Kelâm: Yüce Allah’ın konuşması ve söylemesi olmak demektir. Allah’ın konuşması, sese ve harflere ihtiyaç duymadan olur. Bu ezelî ve ebedî olan sıfatı ile peygamberlerine söylemiş emirler vermiş yasaklarını bildirmiştir. İşte böylece ilâhî kitaplar meydana gelmiştir. Yüce Allah’ın konuşamaması, dilsiz olması asla düşünülemez.

"Allah Musa’ya da hitap ile konuştu." (Nisa Sûresi: 169. âyet.)

8- Tekvin: Yüce Allah’ın yoktan var edip yaratması demektir. şu evrende var olan ve varlığını devam ettirmekte olan her şeyi O, ezelî ve ebedî olan tekvin sıfatının gereği olarak yaratmıştır. Allah’ın yaratmak, yaşatmak, rızkları vermek, bol bol nimetler ihsan etmek, ödüllendirmek, cezalandırmak, affetmek, öldürmek, diriltmek gibi bütün işleri bu sıfatının gereğidir.

"Allah önce mahlûkatı yaratır, ölümden sonra onu tekrar diriltir. Sonunda Ona döneceksiniz." (Rûm Sûresi: 11. âyet.)

Allah’ın Fiilî Sıfatları

Yüce Allah’ın fiilî sıfatları pek çoktur; bunların hepsini saymak mümkün değildir. Ancak bunlara birkaç örnek vermekle yetinelim.

Halk: Yaratmak demektir. Bütün varlıkları yaratan Hz. Allah’tır. Hiçbir mahlukun herhangi bir şeyi yaratmağa gücü yoktur.

İnşa: Yoktan var etmek demektir. Evrendeki tüm varlıkları yoktan var eden Yüce Allah’tır. Yaratıklarınsa yoktan var etme gücü yoktur.

İbda': Yüce Allah'ın, aslı ve benzeri olmaksızın icat etmesi demektir.

İhya: Yüce Allah’ın diriltmesi demektir. Bir yaratığa can verip onu yaşama ulaştırmak, diriltmek ancak Allah’a mahsustur.

İmate: Yüce Allah’ın öldürmesi, hayata son vermesi demektir. Bir yaratığa can veren Hz. Allah dilediği zamanda onun yaşamına da son verir.

Terzîk: Yüce Allah’ın rızk vermesi demektir. Allah (c.c.) Rab ol-masının gereği sayısız çeşit ve ihtiyaçta olan mahlukatın rızkını da yaratır. O, yaşamlarını devam ettirebilmeleri için muhtaç oldukları besinleri yoktan var edip onlara sunar.
Ve aŞk İnsanın aLnına Dokundu !

SubHane RabbiyeL aLa...
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?
Alıntı:"Rabbim sizi sevdiği bir mürşid kulu ile karşılaştırsın, ona aşık etsin, onun sevgisinden başka şey düşünemez etsin, ondan el aldırsın, onun sizi irşad etmenizi sağlasın, varlığımızın hakikatını görmenizi sağlasın, sizi nefsinizden kurtararak kulluk makamına yükseltsin, böylece sizden razı olsun" Amin.

konuştukça batıyorsunuz yahu gülücük

Allah bize yeterlidir, dünyada da ahirette de Allahtan başka birinden dileyecek bir şeyimiz yoktur elhamdulillah.

bir de; Allahın sevdiği kulları harama-helale riayet eden Allahın helalini haram haramını helal etmeyen, bidatlere farz şirke tevhid demeyen Rasulullah(sallallahu aleyhi ve sellem) sünneti üzere yaşayan kişilerdir. sizin mürşid dedğiniz adamlar bu saydıklarıma dikkat etmemektedirler ki bunu yapmadıkları için mürşid i kamil değil MÜŞRİK i Kamil olurlar.
Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır.(Şehid İnşaAllah Malcolm x-Malik El Şahbaz)

Sizi rahatsız etmeye geldim!
Bunu ilk beğenen sen ol.
Son Düzenleme: 25-11-2012, Saat:06:02 PM, Düzenleyen: karadamlalar.
Acemi Üye
RE: Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?
Siz inkarınıza devam edin. Ben sadece inandığım şeye göre size tavsiyede bulundum. Siz veliler hakkında hiç bir şey bilmiyorsunuz ki, onların harama-helale, sünnete riayet etmediğini söylüyorsunuz. Hem genelleme yaparak iftirada bulunuyorsunuz, günaha giriyorsunuz, hemde iyi bir müslüman gibi gözükmeye çalışıyorsunuz. Vehhabiliği tek hak yol gibi göstermeye çalışılmasına da kanmıyoruz. Biz sizi kafir gibi insafsızca saçmalıklarla suçlamıyoruz ama siz bunu rahatça yapıyorsunuz. Bu sizin geleneğinizde var, biliriz.

Siz ne kadar velileri ve onlara gönül bağlayanları aşağılasanızda, onlara hakaret etsenizde, şirk ehli, kafir diye yaftalamaya çalışsanızda sunni müslümanlar dünyanın her yerinde tasavvufa, Allah'ın dostlarına (gerçek mürşitlere) bağlılıklarını sürdürecekler ve sizler her zaman kökeni haricilikten gelen ve sonradan bir ingiliz projesine dönüşen, osmanlıya bile kafir diyen bir akımın temsilcisi olarak görüleceksiniz.

Sizler kendinizi Hz. İmam-ı Hanbel'in yolundan falan zannediyor de olabilirsiniz. Bu yoldan ayrılan İbni teymiyyenin tasavvuf büyüklerine karşı mesnetsiz, asılsız reddiye metinlerini kopyala yapıştır yapıp duruyorsunuz. Dört mezhep'den sonra, selefi salihinden ayrılan ve uydurulan, Allah zaman ve mekandan münezzeh olduğu halde semadadır (vasıtıyye'de yazar) bile diyen,bu yolu şerefli ehli sünnet müslümanlarına yutturamazsınız. İfrata kaçtığınız için elinize almışsınız bir şirk kılıcı müslümanları habire kesip duruyorsunuz. Sizin buna hakkınız da yok, gücünüz de yok. Kendi kendinize müslümancılık oynayıp durun bakalım.

Allah ıslah etsin.
Allah-u Teala kendi velilerine, dostlarına düşman olanlara, savaş açanlara nasılsa hadlerini bildirecektir. Ahirette de sizlerden haklarını lacaklar çok olacaktır ona göre.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?
Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır.(Şehid İnşaAllah Malcolm x-Malik El Şahbaz)

Sizi rahatsız etmeye geldim!
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?
"Allah ıslah etsin.
Allah-u Teala kendi velilerine, dostlarına düşman olanlara, savaş açanlara nasılsa hadlerini bildirecektir. Ahirette de sizlerden haklarını lacaklar çok olacaktır ona göre."

yahu Allahın dostu olduğunu gerçekten bilsem niye laf edeyim zaten :D diyorum ki bu adamlar Allahın düşmanı şeytanın dostlarıdır, şeytanın dostlarına düşmanlık ettim diye Allah bana ahirette ecir verecektir inşaAllah.
Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır.(Şehid İnşaAllah Malcolm x-Malik El Şahbaz)

Sizi rahatsız etmeye geldim!
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?
Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır.(Şehid İnşaAllah Malcolm x-Malik El Şahbaz)

Sizi rahatsız etmeye geldim!
Bunu ilk beğenen sen ol.
Son Düzenleme: 26-11-2012, Saat:01:08 AM, Düzenleyen: karadamlalar.
Acemi Üye
RE: Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?
Sadece kendinizi hakikat ehli olarak lanse ettin ya, ne diyeyim icon. Doğru, geri kalan tüm ehli sünnet müslümanlar kafir tabi, bu durumda.

"Allah zaman ve mekandan münezzeh olduğu halde semadadır" metninde italik olan kısım benim yazdığım yer, semada diyen ibn-i teymiyye. Vasıtiyye de yazıyor diyorum. Sen selefin icması var diyorsun. Size göre selefler kim ki? Allah'a sadece gökte mekan biçmek neyin göstergesidir sen iyi bilirsin.

Neyse, bu konuyu uzatmayacağım. Son olarak, aşağıda ki isimleri de şeytanın dostu, sapıtmış insanlar olarak kabul ediyoruz dersen, bir daha bu konu altında bir şey yazmayacağım.

Şah-ı Nakşibend, Seyyid Abdulkadir Geylani, İmam-ı Rabbani, Ahmet El-Rufai, Ahmet Yesevi, Mevlana Halid-i Bağdadi, Adbullah Dehlevi, Mevlana Celaleddin Rumi, gibi.
Bunu ilk beğenen sen ol.
Üye
RE: Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?
Sevgili arkadaşlarım,

Tasavvuf konusundaki tartışmalarınızı baştan onuna kadar okudum..
Böyle bir tartışmada öncelikle:

Tasavvuf nedir..? Sorusu,sorulmalı ve tarifi yapılmalıydı diye düşünürüm.
Tasavvuf nedir sorusu için hangi kaynağa giderseniz gidiniz,
yaklaşık aynı tariflere ulaşırsınız....

Ben sizlere adece bir kaynaktan kısa bir alıntı yapayım :


Sual: Tasavvuf nedir?
CEVAP
Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir. Tasavvuf hâl işi olduğu için, yaşayan bilir, tarif ile anlaşılmaz.

Tasavvuf ilmi, kalb ile yapılması ve sakınılması gereken şeyleri ve kalbin, ruhun temizlenmesi yollarını öğretir. Buna (Ahlak ilmi) de denir.

Tasavvuf ehli, kendi derecesine göre, tasavvufu tarif etmiştir. Birkaçı şöyle:

Tasavvuf, dinin emirlerine uyup, yasaklarından kaçarak kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak demektir.

Tasavvuf, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid'atlerden kaçmaktır.

Tasavvuf, nefsin iman ve itaat etmesi, bütün ibadetlerin ve bütün hayırlı işlerin hakiki ve kusursuz olmasıdır. Allahü teâlânın lütuf ve ihsanı ile daha yükseklere çıkanlar da olur.


Benim bildiğim kadarıyla tasavvuf bir islam düşünce sistemi, bir
islam felsefesi ve bir islam ekolüdür.
Bu düşünce sisteminde binlerce büyük islam alimleri yetişmiş çok
değerli eserler vermişlerdir...

Ancak her toplulukta olduğu gibi, tasavvuf düşünce sistemi içerisinde
de, bazı aşırı gidenler, söylemi maksadını aşanlar veya söylemi
sistem dışındakiler tarafından tam anlaşılamayıp hatalı veya kendi mantaliteleri açısından yorumlayan ve algılayan kişiler olabilir.

Bunun en güzel izahını Mevlana Celaleddini Rumi vermiştir :

Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin, karşındakinin anlayabildiği kadardır.

Bir başka örnekte Yunus Enreden verilebilir...
Koca Yunusun '' Cennet cennet dedikleri '' şiirini 200 yıl sonra
büyük islam alimi şeyhülislam ebussuut efendi
şiirin derinliğine inemeyerek küfürle suçlamıştır.

Biliyoruz ki.... Tasavvuf konusunda islami alemde
tasavvufa karşı çıkanlar tarafından aşırı eleştirilerle çok uzun
tartışmalar yaplımıştır.

Bu nedenle taraflardan birinin görüş ve iddialarını alarak konuyu tartışmaya sokmanın hiçbir verimli onuç dpğurmayacağına inanıyorum

Benim düşüncelerim de bunlardır....
Bunu ilk beğenen sen ol.
Son Düzenleme: 26-11-2012, Saat:03:12 PM, Düzenleyen: VEYSEL99.
General
RE: Bu Kadar Kafir Dururken Niçin (bizle) Tasavvufla Uğraşıyorsunuz?
yazıp yazmaman, veya benim onları Allah dostu şeytan dostu kabul etmem onların hükmünü değiştirecek bir durum değildir ne sen ne ben dinde delil olacak bir şey söyleyebiliriz.

veysel99 abi tasavvufun onca sapkın inanç ve ritüellere sahip kollar var, geçmişte tevhidi ve sünneti ön plana alıp bidat ve şirke bulaşmamış bazı grupları bunlardan tenzih ediyorum ki tasavvufa döneminin en sert eleştirilerini yapmış ibn teymiyye de abdulkadir geylaninin ehli sünnet bir mutasavvf olduğunu nakletmiştir. ancak Allahın tabiri caizse BASTIRA BASTIRA KAFİR DEDİĞİ firavunu cennet ehli yapacak kadar sapıtmış olan ibn arabi nin yolu bizim yolumuz olamaz.
Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır.(Şehid İnşaAllah Malcolm x-Malik El Şahbaz)

Sizi rahatsız etmeye geldim!
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.