RE: 1.dünya savaşı
Kaynak vikipedi.com
Sevr Antlaşması
Sevr Antlaşması I. Dünya Savaşında İtilâf Devletleri ile Osmanlı arasında 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr banliyösündeki Seramik Müzesi'nde imzalanmışdır. Kurtuluş Savaşı Türklerin galibiyetiyle, bu antlaşma yerine 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalanıp uygulamaya konulmuş Sevr Antlaşması geçerliliğini kaybetmiştir. Sevr Antlaşması 433 maddedir. I. Dünya Savaşı sonrasında İtilâf Devletleri ile Avusturya arasında Saint-Germain Antlaşması, Macaristan arasında Trianon Antlaşması ve Bulgaristan arasında Neuilly Antlaşması imzalanmasına rağmen Osmanlı Devleti ile 1919 Mayıs'ında hâlâ anlaşılamamıştı
görüşmeler geleceğe ertelenmişti. İtilaf Devletleri Osmanlıyı paylaşmada anlaşamadılar. İtilaf Devletlerinin 7 Mayıs'ta aldığı kararla 15 Mayıs'ta İzmir Yunanlarca işgal edildi. Bu olay tüm Türkiye'de tepkiye yol açtı. 4 Eylül'de Sivas Kongresi'nden sonra İstanbul'daki Osmanlı hükümeti, ülkedeki idari ve askeri denetimi kaybetti. Sivasda Ankara'da Kemal Paşa yönetiminde direniş hükümeti kuruldu. Anadolu hükümeti, olumsuz bir barış antlaşmasını kabul etmeyeceğini bildirdi ve direnişe girişti. Sevr Antlaşmasını imzalamaya Paris Konferansı'na giden Damat Ferit Şura-yı Devlet Reisi Rıza Tevfik, Maarif Nazırı Bağdatlı Mehmed Hadi Bern Sefiri Reşat Halis Bey yer alıyor.
İtilâf Devletleri 18 Nisan 1920'de San Remo Konferansı'nda Osmanlıya uygulanacak sev barış antlaşmasının şartlarını hazırladılar. 22 Nisan'da Osmanlı hükümetini Paris'te barış konferansına davet ettiler. eski sadrazam Ahmet Tevfik Paşa'nın başkanlığında bir heyet Paris'e gönderildi. Ankara'da toplanan Millet Meclisi, 30 Nisanda taraf devletlere İstanbul'dan ayrı bir hükümetin kurulduğunu bildirdi. Paris'teki barış şartlarını öğrenen Ahmet Tevfik Paşa, İstanbul'a gönderdiği telgrafta barış şartlarının devlet kavramı ile bağdaşmadığını bildirerek görüşmelerden çekildi. 21 Haziran'da İtilaf Devletleri Türk direnişini kırmak için, İzmir'deki Yunan kuvvetlerini Anadoluya sürdü Balıkesir, Bursa, Uşak ve Trakya Yunan ordusu tarafından işgal edildi.
Saltanat Şurası Ege'deki işgaller üzerine 22 Temmuz'da İstanbul'da toplandı,Paris'e Sadrazam Ferit Paşa başkanlığında ikinci bir heyet gönderildi. Şura'da yaşananlar hâlâ tartışılmaktadır. Nutuk'ta Vahdettin'le ilgili “Sevr Muahedesi'ni bizzat kabul etmiştir.” denilmektedir. Saray Başmabeyincisi Lütfi Simavi'ye göre Vahdettin açılış nutkunu okuduktan sonra başkanlığı Damat Ferite bırakarak salondan, çıkmıştır Son Sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu İsmail Okday'ın anlatımı ise şöyledir: Sevr’i kabul edenler ayağa kalksın denildi. Damat Ferid Padişah’ın salonu terk etmesi için işaret verdi. Vahdettin dışarı çıktı, yan odaya geçti. Padişah ayağa kalkınca salondakiler Hünkâr'a saygı eseri olarak ayağa kalktılar. Kendisini selamladılar. bu ayağa kalkışın Sevr’in kabulü mü yoksa Padişah’a hürmeten kıyam mı edilmiş olduğu belirmedi. Ayan'dan Topçu Feriki Rıza Paşa, ‘Biz Padişaha hürmeten ayağa kalktık, Sevr’i kabul ettiğimizden değil’ diye haykırarak Damat Ferid’in oyununu protesto dahi etti.”
Kimi tarihçiler olayı, şûrâda oy hakkı olmayan padişahın oylama yapılması çağrısı yapılınca dışarı çıkması, fakat Damat Ferit'in olayı oldu bittiye getirmesi olarak yorumladı Kimileri toplantının Sevr’i onaylatmak üzere taraflı bir protesto mahiyetinde, öfkeli bir şekilde ayağa kalktığını ve yan odaya geçmiş olduğunu iddia etmektedir. Kimi tarihçiler padişah ile Damat Ferit Paşa'nın antlaşmayı kabul ettirebilmek için birlikte hazırladıkları bir plan olduğunu iddia etmektedir. Antlaşmayı 10 Ağustos 1920'de İtilaf Devletleri Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Ermenistan, Belçika, Yunanistan,
Hicaz Krallığı, Polonya, Portekiz, Romanya, Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı, Çekoslovakya ile mağlup Osmanlı arasında imzalandı.
ABD Osmanlı ile savaşmadığı, SSCB ise Milletler Cemiyeti üyesi olmadığı için imza atmadı Osmanlı heyetinde şu isimler vardı Sadrazam Damat Ferit Paşa, Maarif Nazırı Bağdatlı Mehmed Hâdî Paşa, eski Şura-yı Devlet reisi Rıza Tevfik ve Bern Sefiri Reşat Halis Bey. Antlaşmanın yürürlüğe girmesi için önce Meclis-i Mebusan'ın antlaşmayı Vahdettin'e göndermesi gerekiyordu. antlaşma imzalandığı tarihte Meclis-i Mebusan kapalıydı antlaşma mecliste görüşülmedi ve padişahın önüne gelmedi. Ankara'daki Millet Meclisi antlaşmayı sert bir bildiri ile kınadı ve Antlaşmayı imzalayanlar ile Saltanat Şurası'nda 19 Ağustos 1920 tarihinde vatan haini ilan edildi Antlaşmada imzası bulunanlar 23 Nisan 1924 de TBMM tarafından 150'likliler listesine eklendi. 28 Mayıs 1927 de yasayla yurttaşlıktan çıkarıldı Yunanistan antlaşmayı yürürlüğe koymak istedi. Bazı çevreler antlaşmanın hiçbir zaman yürürlüğe giremediğini savunur. Fakat başka görüşlere antlaşmanın birçok hükümlerinin uygulanmış ve 20. yüzyılın uluslararası siyasi kavgalarına yön vermiştir.
Kaynak tarihiolaylar.com
Sevr Antlaşması (Ölü Doğan Antlaşma)
Sevr Antlaşması, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İtilaf devletleriyle Osmanlı devleti arasında imzalandı Birinci dünya savaşını kazanan İtilaf devletleri Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile antlaşma imzalamışlardır. Fakat savaştan ittifak devletleriyle yenik çıkan Osmanlı devletini paylaşmada anlaşamadıkları için, daha sonra bir antlaşma kararı almışlardır. Osmanlı devletiyle itilaflar arasındaki savaş 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşmasıyla sona ermiştir. Birinci dünya savaşında en yakın ittifakı Almanya’ya güvenerek savaşa giren Osmanlı savaşı kaybetmiştir. İtilaf devletlerinin paylaşamadıkları Osmanlı ağır bir antlaşma imzalayacağı itilaf devletlerinin imparatorluğu işgal planında görüş birliğine varmaları gerekiyordu.
İzmir ve çevresinin Yunanlılara verileceği kararı, iki büyük itilaf devleti olan İngiltere ve İtalya arasında anlaşmazlıklar çıkardı. Osmanlısavaşı kaybetse de Türk halkının işgalcilere olan tepkisi antlaşmanın uzamasına neden olmuştur. Sevr Barışı imzalanmasına rağmen uygulanmadığı için “ölü doğan” bir antlaşmadır. aralarında anlaşan İtilaf devletleri, 18 Ocak 1919’ Paris Barış Konferansı’nda Osmanlı devletini paylaşma kararı almışlardır.İtilaf devletleri San Remo Antlaşmasıyla, Osmanlıyla görüşmeyi kararlaştırdıktan sonra Osmanlı devletine kararları bildirerek Paris’e bir heyet istemişlerdir. barış şartlarını Osmanlı Hükümetine kabul ettireceklerinden emindiler.
Tevfik paşa başkanlığındaki Osmanlı heyeti Paris’e gitmiş ve antlaşmanın ağır koşulları Türk heyetince kabul edilmemiş devletin bağımsızlığı tehlikeye düştüğü gerekçesiyle heyet reddedmiştir. Heyetin antlaşmayı kabul edmemesi nedeniyle İtilaf devletleri müttefiki Yunanistan, 22 Nisan 1920’de Balıkesir, Bursa, Uşak Nazilli ve Trakyayı işgal eden Yunanlar Tekirdağ’a gelmişlerdir. Yunanlıların ilerleyişi nedeniyle Osmanlı devleti antlaşmayı kabul zorunda bırakılmıştır. Osmanlı anayasasına göre antlaşmanın kabulü için Osmanlı Mebusan Meclisinin kararı şarttı. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin padişahca kapatılması barış görüşmelerinin padişah ve sadrazam yönetimindeki “Saltanat Şurası” tarafından yapılmasını zorunlu kılmıştır. Saltanat şurasında Rıza Paşa dışındaki üyeler antlaşmayı kabul etmiştir.
Sadrazam Damat Ferit başkanlığındaki ve Bağdatlı Mehmet Hadi Paşa, Filozof Rıza Tevfik Paşa ve Reşat Halis Beyden oluşan Osmanlı heyeti Fransa’ya giderek Parisin Sevr kasabasında işgal metni Sevr antlaşmasını imzalamışlardır (10 Ağustos 1920). mütarekeden sonra, iki sene içinde, Türk Kuruluş Savaşı başlamış, Ankara da yeni Türk Hükümeti kurulmuştur Antlaşmada Sevr Barış’ı tıpkı Ayestefanos antlaşması gibi uygulanmamıştır. Sevr barışında imzası olan devletler şunlardır; Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Belçika, Ermenistan, Yunanistan, Polonya, Hicaz, Romanya, Çekoslovakya, Sırp-Hırvat Sloven Devleti. Birçok devletin onayını alan Sevr antlaşması ölü doğan bir antlaşmadır ve uygulanamamıştır.
Sevr antlaşmasında İstanbul, Osmanlının başkenti olarak kalacak; antlaşma sağlanamazsa İstanbul Osmanlıdan alınacaktır. Osmanlı devletinin kontrolündeki Boğazlar, itilaf devletlerince yönetilecek, Savaş sırasında boğazlar bütün devletlere açık olacak Osmanlı devleti bulunmayacaktır. Anadolu’nun doğusunda iki devlet Kürdistan ve Ermenistan kurulması planlanırken; Ege İzmir ve Midye- Büyükçekmece çizgisinin batısında kalan Trakya bölgesi Yunanlılara bırakılacaktır. Osmanlı toprağı Arabistan ve Irak İngiltere’ye verilecek. Urfa, Antep, Mardin ve Suriye Fransızlara verilecek, Adana’dan Kayseri’ye uzanan çizginin güneyinde kalan topraklar İtalyanlara bırakılacaktır.
Osmanlı askerini engellemek için Osmanlı asker sayısı 50.700 kişi belirlenmiş, donanma gücü olarak sadece 13 savaş gemisine izin verilmiştir. Subayların % 15’ini Müttefik veya tarafsız devlet subayları oluşturacak, zorunlu askerlik olmayacak İngiliz, Fransız, İtalyan ve Japonlardan oluşan bir komisyonla, ticari rotalarda ve gümrüklerde itilaf devletlerine kapitülasyonlar sağlanacak Osmanlı tebaasın daki azınlıklara geniş hak tanınacaktır. İngiliz, Fransız,İtalya ve Osmanlıdan kurulan komisyon, Türkiye’nin servetini düzenleyecek, bütçede son sözü söyleyecek, Türk parasını belirleyecek ve komisyonun onayı olmadan Osmanlı iç ve dış borç alamayacaktır. Yıllık gelir, komisyon tarafından, komisyonun ve işgal kuvvetlerinin masrafları, savaş sırasında zarar görmüş Müttefik Uyruklarının zararlarına ayrıldıktan sonra, geri kalan Osmanlılara harcanacak
Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon illerinin bulunduğu alanda, Ermenistan Devleti kurulacak, sınırların tayini Amerika Başkanının hakemliğine bırakılacaktır. Oniki Ada İtalyanlara, Akdeniz’deki diğer adalarda da Yunanlılara bırakılacaktır.
Sevr Barış’ı, padişah ve hükümetçe kabul edilse de Anadolu insanı tarafından asla kabul edilmemiştir. Anadolu insanı hırslanmış ve mücadele aşkıyla birleşmiştir. İtilaf Devletleri, işledikleri tarihi yanılgıyı görmüşlerdir. TBMM, antlaşmayı dikkate almadan Türk Ulusunun bağımsızlığını ve Misak-ı Milli sınırlarını direniş grupları ve Kuva-i Milliye ile savunmuşlardır. Anayasa gereği Mebusan Meclisi’nde oylanması gereken Sevr antlaşmasının padişah ve çevresindekiler tarafından imzalanması nedeniyle hükmü yoktur.
19 Ağustos 1920 de toplanan birinci TBMM Sevr Barışı’nı imzalayanların ve onaylayanları vatan haini saymış TBMM, Sevr antlaşmasını kabul etmemiştir. Sevr antlaşması Osmanlının imzaladığı son antlaşmadır. Büyük Millet Meclisi antlaşmayı tanımadı. Meclis “Misak-ı Milli” ye yemin ederek, Türk topraklarının parçalanmasına müsaade etmeyeceğini dünyaya ilan etti. Mustafa Kemal, idamımıza hükmeden düşmanlarımıza karşı daha azimli ve kuvvetli karşı koyma çarelerini düşünmek gerektiğini söyleyerek, antlaşmayı tanımadı. antlaşma, Misak-ı Milliyi işgal etme planı olduğu ve Türk milletinin bağımsızlığını tehlikeye düşürdüğü için TBMM tarafından kabul edilmemiştir. Türk halkı antlaşmayı hiçbir zaman kabul etmemiş ve işgalcileri Anadolu’dan atmak için can pahasına savaşmışlardır. Sevr antlaşmasından sonra halkın Osmanlıya güveni kalmamış ve saltanat yıkılmıştır. Sevr Antlaşması Türk halkının verdiği kurtuluş mücadelesi sonucunda uygulanamamış Türk halkı adına TBMM ile itilaf devletleri arasında І. Dünya Savaşı’nı bitiren antlaşma olarak “Lozan Barış Antlaşması” imzalanmıştır.
Kaynak belgelerlegerçektarih.com
Sultan Vahidüddin, M. Kemal Atatürk ve Kurtuluş
Sultan Vahidüddin’in (rahmetullahi aleyh) vatanından ayrılmak zorunda kalışını “korkudan kaçmak” şeklinde yorumlayan kemalistler, sultana iftira atmaktadır Oysa sultanın hareketi Peygamber Efendimizin (sav) Mekke’den Medine’ye hicret etmesi gibidir. Kemalist Tarih kitablarında Peygamber Efendimizin hicreti “kaçmak” olarak tavsif edilmiştir Peygambere saygısı olmayanın padişaha saygısı beklenemez. Madem Sultan Vahidüddin eleştiriliyor, o halde Hanedanı sürgüne terk eden M. Kemal de eleştirilsin. Padişahın vatanından ayrılmak zorunda kalışını yanı Anadolu’ya, Milli Mücadele’nin başına geçmemiş olmasını kemalistler işlerine geldiği için hainlik” veya “korkaklık” olarak değerlendirmişdir. bu iftiradan öteye gitmemektedir.
Sultan Vahidüddin şehzadeliğinde Almanya’ya gitmişti. siperleri gezerken tehlikeye karşı başını eğmesi ihtar edildiği zaman şu cevabı vermişti “Türk başı düşman karşısında eğilmez. Ittihat ve Terakki’nin despotluğunu ve zalim yönetimini tenkid ettiği için takibe alınan Mülâzım Şaban Efendi, şehzade Vahidüddin’in köşküne sığınmıştı. Polisler Mahmud Şevket Paşa’nın “yakalama” emriyle gelmelerine rağmen Sultan Vahidüddin rest çekmişti: “Bana mensup olan, sarayıma iltica eden, masumiyeti de bence malum olan bir adamı garezkar düşmanlarına teslim edemem. Zorla içeri girenleri vururum… Beni öldürmedikçe Şaban Efendi’yi alamazlar.”Sultan Vahidüddin’in cesurdur Işgal yıllarındaki tutumu cesaretsizliğinden değil; fedakarlığındandır.
Sultan Vahidüddin’in işgal ve Kurtuluş Savaşındaki tutumu ve Anadolu’ya geçmemesi hakkında insaflı bir tarihçi şöyle demektedir: “6’ıncı Sultan Mehmed için ‘ Vatan haini ‘ derler, ben ilave yapacağım: ‘ vatana ihanet ile idama mahkum olup, yaşının ilerlemiş olması, Fransa’ya eski hizmetlerinin hatırlanması ve Fransa’yı sevdiğinden dolayı ölüm cezası, müebbet kalebentliğe çevrilen Mareşal Peten gibi ‘ diyeceğim. Mazileri temiz olan ve memleketleri felakete düştükten sonra işbaşına geçen, ağır mes’uliyetler yüklenen, milletlerini çiğnetmemek için nefret edilen, galip düşmanlara dostane el uzatmak durumunda kalan, kara bahtlı insanlar tarihde sigorta lambalarına benzer Kendilerinin yanması büyük tesislerin kurtulmasını temin eder.
Sultan Mehmed Vahidüddine Topkapı Sarayı hazinesi ile, müzelerimizde ve kütüphanedeki kıymetlerine baha biçilmez, en küçük hazinelerimizin kahhar düşmanlar tarafından yağmasını önledi. eğer Sultan Vahidüddin Istanbul’da oturmayarak Anadolu’daki milli hareketin başına geçseydi, işgalciler, Istanbul’a bir daha çıkmamak üzere yerleşirlerdi. Hal böyleyken yapması gerekeni yapmış ve şehzade Ömer Efendi’yi Anadolu’ya göndermişti. Ancak şehzade Ömer Efendi, 27 Nisan 1921’de Atatürk tarafından geri çevrilmiştir. Sahi Ömer Efendi neden geri çevirildi? Sultan Vahidüddin’in Anadolu’ya geçmemesini eleştiren kemalistler, bu soruya bir cevap verseler ya.
Kemalistler düşünmeden Sultan Vahidüddin’in neden M. Kemal’i geri çağırdığını soruyorlar. dilimiz döndüğünce özetlemeye çalışalım… Yunanlı yazar Hristos Angelomati’nin, Savaş Önderi Venizelos” başlıklı Yunanca yapıtından aktarılmıştır M. Kemal Istanbul’dan Samsun’a hareket edeceği günlerde, Yunan istihbarat servisi haber almış ve Istanbul’daki Yunan askeri şefi Albay Yeoryios işgal gücü Başkomutanı General Milneden onun tutuklanmasını istemişti. Ancak olumlu cevap verilmemiştir. !!! Yunan istihbaratı M. Kemal’in müfettişlik değil Kurtuluş Savaşı için gönderildiğini biliyordu, M. Kemal’in geniş yetkilerle donatılmıştı Padişah fermanı vardı. Peki, Ingilizler M. Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nı başlatacağını bildikleri halde neden Samsun’a çıkabilmesi için vize verdiler?
Yunanistan’ın eski Büyükelçilerinden Konstantinos şunları yazmıştır: “Osmanlı Imparatorluğu M. Kemal’i askeri müfettiş olarak Küçük Asya’ya göndermek kararını alınca, Istanbul’dan uzaklaştırmak istememiştir. hükümetin amacı, Kemal’in örgütleyici yeteneklerinden Anadolu’da yararlanarak; barış görüşmelerinde Itilaf devletlerine baskı kullanmak ve Türklerin sert bulacağı barış koşullarına karşı hazır silahlı güçleri kurdurmaktı.Yunan makamlarınca uyarılmasına rağmen M. Kemal’in Anadolu’ya geçmesine izin veren General Milne; bu sefer Osmanlıdan , M. Kemal ve yanındakilerin derhal Istanbul’a çağrılmalarını talep etmiştir.Böylece Sultan Vahidüddin’in Kurtuluş Savaşı’na “karşı olduğu izlenimi” verilmek istenmiştir.
Sultan Vahidüddin tüm baskılara rağmen Ingilizlere direnmiştir. 8 Haziran günü, sabaha karşı Yıldız Sarayı’nda, Padişahın dairesinde yangın çıkmış Yangında Padişahın para ve mücevherleri yanmış; kendisi zor kurtulmuştu. Istanbul’daki Ingiliz Yüksek Komiseri Sir Arthur Calthorpe, “suikast” söylentilerini bildirmişti.8 Haziran’da Ingiliz Generali Deedes’le görüşen Sait Molla yangının “dışarıdan çıkarıldığını söylemiştir Sultan Vahidüddin’e gözdağı verilmiştir. Ingilizleri oyalayan Istanbul Hükümeti, baskılar neticesinde M. Kemal’i geri çağırlmıştır. M. Kemal’in geri çağırılmasının “Ingiliz baskısından” ileri geldiğini bildiren “çekilmemiş” telgraf çekilmemiş ve müsvedde halinde kalmıştır, “Harp Tarihi Vesikaları Dergisi”nin 21 no’lu belgesi olarak yayınlanmıştır.
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Cevad Paşa, 11 Haziran 1919 da M. Kemal’e gizlice geri çağrılışının sebebini şöyle açıkladı: “Sizin gibi kıymetli bir generalin Anadoluda dolaşması kamuoyunda iyi bir etki uyandıracağından Istanbul’a çağrılmanızı Ingilizler istedi.”General Milne 30 Haziran’da Harbiye Nezareti’ne
M. Kemalin vazifesine son verilmesi için 8 Haziran’da Osmanlı hükumetine çağrı yaptıklarını hükumetin itibar etmediğini hatırlatarak, konuya hassasiyet göstermelerini ikaz etti. Istanbul’daki Ingiliz Yüksek Komiseri Amiral Galthorpe General Milne’in hatırlatmalarına dikkat çekerek Osmanlı Hariciye Nezareti’ne verdiği 2 Temmuz 1919 daki notasında, M. Kemal’i Istanbul’a çağırmak için yapılan teşebbüslerin sonuç vermediği ve 17 Haziran’da Osmanlı hükumetine verilen notaya cevap alınmadığını belirtiyordu.
M. Kemal’in Sultan Vahideddin tarafından çağrılması, 2-3 Temmuz 1919 du M. Kemal Tercan’a varmıştı M. Kemal’in faaliyetleri Sultan Vahideddin tarafından “yurtsever duygular olduğu kabul ediliyordu. Diğer yandan Padişah, M. Kemal’in Istanbul’a gelmesini yabancıların haysiyet kırıcı bir işlem yaptırırlar endişesi ile- doğru bulmadığı gibi, azledilmesini de uygun görmediğinden Harbiye Nezaretinden iki ay hava değişimi istenilerek, durum belli oluncaya kadar istediği kent ya da kasabada dinlenmesinin en uygun çözüm yolu olacağını ifade ediyordu. İngilizler M. Kemal’i tevkif etmek isteselerdi, kendi kontrollerindeki Samsun’da yapabilirlerdi. İngilizlerin amacı istanbul ile Anadolu arasında ikilik çıkarmaktı
İngilizler Hilafeti elinde bulunduran Osmanlı Devleti’ni savaşla ortadan kaldırmaktan ve Hilafeti ilga etmekten çekinmiştir. 18 Mayıs’ta ingiltere’nin Hindistan Naibi, Hindistan Bakanlığı’na gönderdiği telgrafta şöyle diyordu: “Türkiye’nin Hristiyan devletler tarafından parçalanmış olduğu görünümü, Müslümanları, cihada başlatmada Halife’yi desteklemeye sevkedebilir. İslam ayaklanması ihtimal dışı sayılmamalıdır. telgraftan birkaç gün sonra, Paris’teki Ingiliz Büyükelçisi Lord Derby, Lord Curzon’a gönderdiği yazıda, Fransız yazar Pierre Loti’nin Barış Konferansı’nda Halifeye karşı girişilecek hareketin Afrika’dan Hindistan’a binlerce Müslüman arasında direnişe yol açacağına ve Fransayı etikleyeceğini bildirmiştir.
işgalci devletlerin kaygısı, türkiyede oyun oynandığını göstermektedir. Akademisyen tarihçi Prof. Dr. Baskın Oran, halifeliğin 3 Mart 1924 tarihinde kaldırılmasıyla ilgili şunları yazıyor: “ Musul sorunu sırasında olan bu olay Türkiye’nin aleyhine olmuştu. karar Müslümanların tepkisini çekmişti. İngilizler Türkiye’nin din etkenini kullanmasından Mısır ve Ortadoğu ile Hindistan’daki Müslümanlardan çekiniyordu kararı memnuniyetle karşıladı. İngilizler Türklerin bindiği dalı kestiklerini’ belirtdi.”ingiltere ve Fransa, ellerinin altındaki müslümanları sömürebilmek için Hilafetin kaldırılmasını istiyorlardı. M. Kemal gibi Hilafete ve Osmanlıya yapacağı darbe, işgalcilerin sorunlarını çözmekteydi. İngilizler, Osmanlı gibi çetin bir düşmandan kurtulmakla kalmayacak, aynı zamanda Osmanlı saltanatından bağımsız olan Hilafet makamından ve Kur’an nizamından da kurtulacaklardı.
Osmanlı Devleti’ni kendileri yıkmadıkları için, gelecekte kimse onlardan hesap sormayacaktı. İngilizler, “görünürde” Hilafeti kendileri kaldırmadıklarından dolayı; hakimiyetlerindeki müslümanlar ingiltere’yi sorumlu tutup huzursuzluk çıkarmayacak ve başlarında Halife olmayan bu başı boş ülkelerin başına ajanlar yerleştirip sömüreceklerdi.
M. Kemal’in Sultan Vahidüddin tarafından geri çağırılması, onun Samsun’dan ayrılmasından “sonradır”. Sultan Vahidüddin, bütün baskılara rağmen, M. Kemal’in Samsun’dan ayrılıp güvenli bir şehir olan Erzurum’a varıncaya kadar Ingilizleri oyalamıştır. M. Kemal’in askerlikten istifa ettiği yer “Erzurum”dur, M. Kemal’in Erzurum’a vardıktan sonra geri çağrılmasının hükmü, anlamı ve dezavantajı yoktur. Kaldı ki, geri alınmış madalya ve nişanların tekrar M. Kemal’e iadesini istemiştir. Bu konu belgelerde olmasına rağmen resmi ideolojide bulunmamaktadır. Nutuk’ta işlenmemiştir. M. Kemal’e ve doğrusu Milli Mücadele’ye verilen destek, Ingilizlerden gizlenmek amacıyla basına da sızdırılmadığı gibi, Osmanlı Devleti Resmi Gazete’sinde yayınlanmamıştır.
İngilizler, M. Kemal’den başka III. Kolordu komutanı Refet Paşa’yı çağırmışlardı. Osmanlı Devleti, Refet Paşa’yı derhal azletti. M. Kemal’e özel bir önem verildi M. Kemal’e hususi bir ehemmiyet verildi II. Ordu veya Yıldırım Kıtaları Müfettişi Mersinli Cemal Paşa’nın yaveri Cevat Rıfat Bey, M. Kemal’e verilen geniş yetkilerden Mersinli Cemal Paşa çok içerledi Sadrazamlığa şifre yazdı şifreye, sadaretten verilen cevapta geniş yetkilerin verilmesinde M. Kemal Paşanın Padişah Vahidettin ile olan dostluk ve samimiyetinin rolü olduğu ifade edilmiştir.Sultan Vahidüddin görevini fazlasıyla yapmıştır. M. Kemal’e madalya ve nişanlarının geri verilmesinde M. Kemal ve Sultan Vahidüddin Saray’daki bütün konuları enine boyuna müzakere etmişlerdi.
M. Kemal’in Samsun’a çıkışından başlayarak askerlikten istifa etmesine kadarki gelişmeleri özetleyelim: 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştır. 26 Mayıs 1919’da Samsunda Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız, memleketi kurtaracağız! Demiş 28 Mayıs 1919 da Havza’dan 3’üncü, 15’inci ve 20’inci Kolordu Komutanlıklarına telgraf çeker 6 Haziran günü General Milne, M. Kemal’in Istanbul’a çağrılması için Harbiye Nezareti’ne yazı gönderir] 12 Haziran’da ise M. Kemal Amasya’ya gelir ve aynı gün Hükumet Konağı’nda bir konuşma yapar “Hep beraber aziz vatanımızı ve bağımsızlığımızı kurtarmak için bütün gücümüzle çalışacağız!” iki hafta sonra 26 Haziran’da Amasya’dan Tokat’a hareket eder
28 Haziran günü Sivas’tan Erzurum’a yola çıkar ve 3 Temmuz’da Erzurum’a ulaşır Harbiye Nazırı’nın M. Kemal’i Sultan Vahidüddin adına Istanbul’a çağırdığı telgraf “5 Temmuz” 1919 tarihlidir. M. Kemal’in Mayıs da Kurtuluş Savaşı ile ilgili telgraflar çekip beyanlarda bulunması ve Ingiliz Generali Milne’nin 6 Haziran’da M. Kemal’in geri çağrılmasını talep etmesi nerde; M. Kemal’in Erzurum’a vardıktan 2 gün sonra yani 5 Temmuz’da Sultan Vahidüddin tarafından geri çağrılması nerde. Padişah bütün baskılara ve kendisine yönelik suikaste rağmen M. Kemal’e zaman kazandırmış ve Erzurum’a vardığını öğrenince “göstermelik” olarak geri çağırmıştır. kendisi bilmektedir ki; “Atı alan Üsküdar’ı çoktaaan geçmiştir.”
M. Kemal, beklenen bu gelişme üzerine ihtiyacı kalmadığı askerlikten 9 Temmuz 1919 da istifa etmiştir.1918 sonuyla 1919 a kadar Anadolu’ya tayinleri yapılan Cafer Tayyar, Mersinli Cemal ve Karabekir paşaların ardından M. Kemal’i Anadolu’ya gönderen Sultan Vahidüddin, Kurtuluş Savaşı’nın temellerini atmış ve üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Sultan Vahidüddin M. Kemal’in yakalanmasını isteseydi, Karabekir Paşa’ya tevkif ettirirdi. Kazım Karabekir paşa M. Kemal’e sadık kalmıştır” Padişah, emrini Kazım Karabekir paşayı görevden almamıştır Sultan Vahidüddin; “M. Kemal’i geri çağırmak için göndermemiştir!..” Ama Ne yazıkki Sultan Vahidüddin’e ihanet edilmiştir. .
Kaynak vikipedi.com
Başkomutanlık Meydan Muharebesi
Başkomutanlık Meydan Muharebesi ya da Dumlupınar Muharebesi, Kütahya'ya bağlı Dumlupınarda 30 Ağustos 1922'de Türk ve Yunan orduları arasındaki savaştır. Başkomutan Kemal Paşa tarafından yönetildiği için Başkomutanlık Muharebesi olarak anılır. İstiklal Savaşı'nın Türk zaferiyle sonuçlanmasını sağlayan çarpışma ulusal bayram olarak kutlanır. Kurtuluş Savaşı'nın son evresi 26 Ağustos 1922'de Afyonkarahisar - Kocatepe'de başlayan Büyük Taarruz ile açılmış ve 9 Eylül 1922'de Türk Ordusu'nun İzmir'e girmesiyle sonuçlanmıştır. 1922 Yazında Sakarya Meydan Muharebesinde Yunan tarafı Şubat ve Mart 1922'de Londradan ülkesine yapılan askeri yardımın artırılmasını istedi. Ancak Lloyd George reddeddi.
Gounaris Yunan ordusunu Anadolu'dan çekme tehdidinde bulundu hükümete kabul ettiremeyerek istifaya zorlandı. Sakarya'daki savaşın en önemli sonucu 20 Ekim 1921'de Ankara Hükümeti ile Fransa arasında imzalanan anlaşma oldu. anlaşma ile Fransa Türkiye'ye karşı katı bir politika izleyen İngiltere'den yolunu ayırarak Türkiye ile işbirliğine gitti. İtalyanların Temmuz 1921'de Antalyadan çekilerek Yunanistan'a karşı Türkleri destekleyen bir tavır almasıyla müttefikler arasındaki anlaşmazlıklar su yüzüne çıktı. TBMM Hükümeti Dışişleri Bakanı Yusuf Tengirşenk in Şubat 1922'deki Londra ve Paris ziyaretlerinden sonra, İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileri Mart 1922'de Paris'te toplanarak Sevrde bazı değişiklikleri öngören önerilerde bulundular.
TBMM Yunan ordusunun Anadolu'yu tahliye etmesinde anlaşma sağlanamadı. Bu esnada TBMM, Mustafa Kemal Paşa'nın başkomutanlığını süresiz uzattı. Temmuz ayında İçişleri Bakanı Fethi Okyar Paris ve Londra'yı ziyaret etti. görüşmeden sonuç alınamadı Türk hükümeti barış yolunun kapalı olduğuna hükmederek taarruz kararı aldı. Fethi Bey Ankara'ya 14 Ağustos'ta "Milli gayenin sağlanması, ancak askeri faaliyetlerle kabil olabilecektir" görüşünü bildirdi. Başkomutan Kemal Paşa ve Cephe Komutanı İsmet Paşa, Birinci Ordu'ya bağlı birliklerin askeri tatbikatını teftiş eddi 15 Eylül 1921 de seferberlik ilan edilerek, 1899, 1900, 1901doğumlular silah altına alınmış, ordunun asker eksiği tamamlanmıştı.
Türk kuvvetlerinin eksikleri tamamlanmaya çalışıldı. 20 Ekim 1921'de Çukurova'daki işgalini sonlandıran Fransa'dan silah ve mühimmat alındı. Sovyetler Birliği'nden sağlanan mali yardım orduyu geliştirmekte kullanıldı. Batı Cephesi'nde askeri mevcut 208.000 kişiye ulaştı. Yiyecek, giyecek ve cephane yeterliydi. Genel taarruz hazırlıkları Haziran 1922'de başlatıldı. 6 Ağustos 1922'de orduya gizli taarruz emri verildi. Kemal Paşa, Akşehirde toplantı yaptı. Toplantıda 26 Ağustos taarruz günü olarak belirlendi. Taarruz Afyon'un güneyinden Dumlupınara baskın şeklinde başlayacak ve meydan savaşında düşman kuvvetleri yok edilecekti. Türk ordusu Yunan cephesine en güçlü merkezden saldıracaktı.
Yunanlar Türk Taarruzu'na karşı hazırlıksız değildi. Afyon müstahkem hale getirilmiş, tel örgüler, makineli tüfek ve topçu mevzileri ile takviye edilmişti. Afyon kuzeyinde İlbulak dağında olmak üzere 2. mevzi Dumlupınar-Toklusivrisi hattında
3. mevzi hazırlanmıştı. İzmir-Afyon-Eskişehir demiryolu, Mudanya iskelesinin Yunanlarda olması, keşif uçakları, 4000'den fazla kamyon ve otomobil Türk ordusuna kıyasla büyük bir lojistik ve keşif üstünlüğü sağlıyordu. Yunanlar açık araziden gelecek tehdide karşı sayı üstünlüklerini koruyarak taarruzu def edebileceklerini, düşünüyorlardı. güneyden gelecek tehdit karşısında Afyon-Çay doğrultusunda taarruz ile Türk ordusunu ikmal üslerinden imha etmeyi planlamaktaydılar.
Kemal Paşa, ordunun taarruz hazırlıklarını gizlilik içinde sürdürmüştür. Taarruzu gizlemek için Temmuz sonunda ordu birlikleri arasında futbol turnuvası düzenleyerek komutanlarla topluca görüşmüştür. Büyük taarruz öncesinde Yunan Cephe Ordusu; Eskişehir Kuzeyinden Afyon güneyine kadar yayılmış, en kuzeyde İnegöl'de Uşak'ta bağımsız alaylarla yanlarını kapatmaktaydı. Yunan ordusunun toplam mevcudu 300.000 olup, bunun 225.000'i Anadolu'daydı. 3. Yunan Kolordusu (General Sumilas) Bursa istikametini kapatırken Kütahyada mevzilenmiş 2. Yunan Kolordusu (General Digenis) 7., 9. ve 13. Piyade Tümenleri ile cephenin ortasını kapatmakta Eskişehir veya Afyon'a yönelebilecek bir Türk taarruzuna karşı ihtiyat vazifesi görmekteydi.
1. Yunan Kolordusu (General Trikupis) karargahı Afyon'da olmak üzere cephenin güneyini savunmaktaydı.General Hacianesti Yunan Küçük Asya Ordusunun başına getirildiğinde Büyük Taarruzu etkileyecek iki karar aldı; 1. Kolordu komutanı 2. Kolordu'ya savaşta emir yetkisini kaldırmış 1. Kolordu'nun normal düzeninde kendi tümenlerini cephe hattına yayarak Trikupis'i ihtiyatsız bırakmıştı Böylece, Afyon'a yönelecek Türk taarruzunda cephe zorlanırsa, Trikupis ya İzmir'deki üstü Hacianesti'yi 2. Kolorduyu kendi emrine almak için ikna etmek zorunda kalacaktı. Savaşda iletişim yetersizliği ve zaman dikkate alındığında feci derecede yanlış bir karardı
Büyük Millet Meclisi Ordusu 1. Ordu (Sakallı Nurettin Paşa, Kurmay Başkanı: Mehmet Emin Koral) ordu komutasındaki 4. Kolordu (1., 2. ve 4. Kolordular ile 5. Süvari Kolordusu) yarma harekatını oluşturuyordu toplamda 11 Piyade, 3 Süvari Tümeninden kuruluydu. Toplam muharip mevcudu 88.000 piyade, 12.000 süvari ve 137 top idi. 4 Tümen ile Belentepe doğusu, Kalecik Sivrisi ve Kalecik üzerinden Afyon'a taarruz edecekti. Bu hat 35. ve 8. Yunan Alayları tarafından tutulmakta ve 11.Efzon Alayları tarafından desteklenmekteydi.
30 Ağustos Zaferi, aziz milletimizin gücünün ortaya koyulması bakımından büyük anlam ifade etmektedir. 26 Ağustos’ta başlayıp, 30 Ağustos’ta Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 92. yılını kutluyoruz...Herkesin dört gözle beklediği 30 Ağustos Zafer Bayramında. Türkiye'nin dört bir yanında 30 Ağustos Zafer kutlamaları başladı. Atatürk, 92’nci yıldönümünü kutladığımız 30 Ağustos 1922’deki Büyük Zafer’i, 1924 Dumlupınar konuşmasında şöyle anlatıyordu.“Ulusal tarihimiz büyük, parlak zaferlerle doludur. Türk Ulusu’nun kazandığı zafer yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin bir meydan savaşı hatırlamıyorum.
Türk Devleti’nin, genç Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetin ölümsüz koruyucularıdır.”Zafer Bayramı, 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında zaferle sonuçlandı Büyük Taarruz'u anmak için Türkiye ve Kuzey Kıbrısta 30 Ağustos günü kutlanan ulusal bayramıdır. Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla bilinir Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanınca Yunan orduları İzmir'e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur.
İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi sonradan gerçekleşse de, 30 Ağustos ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. İlk kez 1924 te Afyon'da Başkumandan Zaferi adıyla kutlanan 30 Ağustos günü, Türkiye'de 1926'dan itibaren Zafer Bayramı kutlanmaktadır.
Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşında Türk ordusu işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurmuştur düşmanı Anadolu'dan atmak için düşünülen gizli bir harekâttır Millet Meclisi'nin 20 Temmuz 1922'deki kendisine dördüncü kez Başkomutanlık verilen Kemal Paşa taarruz kararı almış hazırlıkları gizli yürütmüştü. Büyük Taarruz Ağustos'un 26'sını 27'sine bağlayan gece Afyon'da başlamış, Aslıhan civarında kuşatılan düşman birlikleri Kemal Paşa'nın idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde imha edilmiştir
30 Ağustos ilk kez 1924'te Dumlupınar'da Çal Köyünde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in katıldığı törenle Başkumandan Zaferi adıyla kutlanmıştır. Zaferi kutlamak için iki yıl beklemenin nedeni 1923 ün Türkiyede ulusal ve uluslararası alanda yoğun olmasıydı.Çal Köyü'ndeki ilk törende Mustafa Kemal, milli ruhun canlı tutulmasını vurgulamış ve Meçhul Asker Abidesi'nin temelini eşi Latife Hanım ile beraber atmıştır.
Başkumandan Zaferi 1926'dan itibaren Zafer Bayramı olarak kutlanır.
Bunu ilk beğenen sen ol.