You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

General
1.dünya savaşı
TRABLUSGARP SAVASLARI
enfal.de.com dan alıntıdır

Osmanlıların iç işleri ve Balkanlarla uğraşmasını firsat bilen italyanlar, Avusturya'nın Bosna-Hersek'i ilhak etmesi ve 1910 daki, Arnavut isyanıyla hasta adamdan pay almak için Trablusgarp'a asker çıkardı. İtalyanlar denizden, ingilizler Mısırdan Osmanlıların bölgeye asker göndermesini imkansız hâle getirdi Osmanlı bölgede gizlice Türk subaylarıyla direnişi örgütledi Osmanlı ordusu italyanlara karşı büyük başarılar kazandı. Savaşı kazanamayacağını anlayan italya, Osmanlıları barışa zorlamak için Oniki Ada'yı işgal etti. Balkan Savaşları Osmanlıları barışa zorladı. Uşi Antlaşması ile italyanlar işgal ettikleri yerleri muhafaza ettiler (1912)
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: 1.dünya savaşı
BALKAN SAVAŞLARI
enfal.de.com dan alıntıdır

Türk-italyan Savaşlarında Balkanlar anlaşmazlıklarını bırakarak, Osmanlıya karşı birleştiler Rusya'nın liderliğindeki Bulgar-Sırp ittifakına Yunan ve Karadağ da katıldı Karadağ ile başlayan savaşa Balkan devletleri de katıldı Osmanlı askerleri, dağınıktı Balkan devletleri, Osmanlılar karşısında zafer kazandılar. Yunanlılar Egeyi ele geçirdiler. Sırplar Kumanova'da üstünlük sağladı Avusturya'nın desteği ile 28 Kasım 1912 de Arnavutluk bağımsızlık ilan etti

Bulgarlar Edirne'yi ele geçirerek Çatalca'ya ilerledi iktidardan düşen ittihatçıların iş başına gelmesiyle Londra Antlaşması imzalanarak I.Balkan Savaşı sona erdi. Gelibolu Yarımadası hariç Trakya, Bulgaristan'a verildi. Makedonya Yunanistan ve Sırbistan arasında paylaşıldı. Makedonyanın paylaşımı Bulgarları rahatsız etdi. Sırbistan ve Yunanistan, Bulgarlara karşı birleşti. ittifaka Romanya da katıldı. Bulgaristan ile savaşa girildi

Osmanlılar Bulgar işgalindeki toprakları almak için harekete geçti. Kırklareli ve Edirne kurtarıldı. II.Balkan Savaşı, 1913 te Bükreş Antlaşması ile sona erdi Bulgaristan ile imzalanan istanbul Antlaşması ile, Meriç nehri sınır oldu. Bulgaristan Türklerinin hakları belirlendi Yunanistan ile 14 Kasım 1913 te imzalanan Atina Antlaşması ile Girit Yunanistan'a bırakıldı Bozcaada ve imroz Osmanlılara geri verildi. Balkan Savaşları, Balkanlardaki Türk varlığının büyük bir kıyıma ugrattı Yüz binlerce Türk aç ve yokluk içinde bölgeden göç etmek zorunda kalmıştır.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: 1.dünya savaşı
I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLININ YIKILIŞI
enfal.de.com dan alıntıdır

21 Haziran 1913 te Sadrazam Mahmut Şevket Paşanın öldürülmesi ile ittihat ve Terakki hükûmeti ellerine geçirdi. Enver, Talat ve Cemal Paşalar, Osmanlı Devleti'nin iç ve dış politikasını belirlemede en etkili nazırlardı. Emperyalist güçler, nüfuzlarını korumak için ittifaklar oluşturdular . Almanya, Afrika, Avrupa ve Orta Doğu da nüfuzunu genişletmek istiyor ve Osmanlıya yakın durmaya çalışıyordu. Avusturya-Macaristan imparatorluğu Panislâvist Rusya'ya karşı Almanlarla iş birliği içindeydi.Kuzey Afrika'da gözü olan italya ittifaka yakındı.

Almanya önderliğindeki Üçlü ittifak ülkeleri Almanya, Avusturya-Macaristan ve italyanın rakibi ingiltere öncülüğündeki Fransa ve Rusya'dan oluşan Üçlü itilâf devletleri idi. Avusturya-Macaristan Veliahtı Ferdinand'in, Sırbistan ziyaretinde 28 Haziran 1914 te bir Sırp tarafindan öldürülmesi iki cepheyi savaşa soktu Romanya, Japonya ve ABD itilaf Devletleri, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti ise ittifak devletlerini oluşturdular

Osmanli Devleti önce ingiltere ve Fransa'ya yakınlaşmak istedi Enver paşa ve ittihadçılar yaptıkları hatalarla Osmanlı devletini Birinci Dünya Savaşına soktular. Enver ve Talat Paşalar, Osmanlı Devleti'nin kaybettiği toprakları kazanmak için Almanya'nın yanında yer aldı Almanların Abdülhamit han devrinde Osmanlıya yardımları ve alman askerlerinin varlığı, Osmanlı Devleti'nin tarafsız kalamayacağını gösteriyordu. Almanya'ya ait Goben ve Breslav zırhlılarının Türk bayrağı çekilerek, Rus limanlarını bombalaması, Osmanlı Devleti'nin Almanya safinda savasa girmesine vesile olacaktır (1 Kasim 1914).
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: 1.dünya savaşı
I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLININ YIKILIŞI
enfal.de.com dan alıntıdır

Osmanlı Devleti I.Dünya Savaşında yedi cephede mücadele etti; Kafkasya, Kanal, Hicaz ve Yemen, Irak, Suriye ve Filistin, Galiçya ve Çanakkalede Osmanlı askeri büyük bir kahramanlık gösterdi Enver Paşanın kumandasında Kafkas Cephesi'nde büyük zayiatlar verildi Doğu Anadolu ve Trabzon düştü. Kanal ve Süveyş cephesinde Cemal Paşa, Fransız ve ingilizlere direndi. Hicaz ve Yemen'de Osmanlı birlikleri, kutsal yerleri korumak uğruna, Şerif Hüseyin ve ingilizlere karşı koydu Basra'ya çıkan ingilizler Kuttü'l-Amare'de büyük bir bozguna uğradılar. General Townshend esir edildi (29 Nisan 1916)

1918'de ingilizler, ihanet eden Arap kabilelerinin yardımıyla Basra'da ve Suriye'de saldırılarını artırdı en büyük direniş Çanakkale'deydi itilafçılar 19 Subat 1915'de muazzam bir donanma ve yüz binlerce askerle saldırıya geçti 18 Mart'ta itilaf donanması batırıldı. İtilafçılar Gelibolu Settü'l-Bahir ve Arıburnu'na asker çıkararak, karadan saldırıya geçtiler. Anzak ve Hint birliklerinin de katıldığı kara savaşları, tam bir ölüm kalım savaşıydı itilafçılar geri çekildi

Bütün dünyaya ögretilen "Çanakkale Geçilmez" sözü, 250 bin Türk evladının şehit kanıyla yazılan büyük bir destandır Çanakkale bozgunu, Rusyanın ümitlerini suya düşürdü Bolşevik ihtilâli, Çarlık rusyasının sonu oldu Rusyanın savaştan çekilmesiyle 7 Aralik 1917'de Dogu cephesinde Türk-Rus Savaşı sona ermiştir.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: 1.dünya savaşı
I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLININ YIKILIŞI
enfal.de.com dan alıntıdır

Osmanlı Devleti, I.Dünya Savaşında yedi düvelle mücadele etti 29 Eylül 1918'de Bulgaristanın teslimiyle Osmanlılar ile Almanya irtibatı kesildi Müttefiklerin savaşta yenilmesiyle Osmanlılar yenik sayılmışlardır. İttihat ve Terakki nin hükûmetten çekilmesiyle kurulan Ahmet izzet Paşa hükûmeti Bahriye Nazırı Rauf Bey başkanlığında bir heyeti Mondros limanına göndermiş ve Mondros Ateşkes Anlaşmasıyla 30 Ekim 1918 de Osmanlılar resmen savaştan çekilmistir. Mondros Osmanli Devleti'nin paylaşılması demektir

İngiliz, Fransız, italyan birlikleri mondrosla Anadolu işgaline başlamışlar, Asırlarca Osmanlı hâkimiyetinde yaşayan Yunanlilar izmir'e asker çıkarmışlardır (15 Mayis 1919). İşgallere karşı Anadoluda Milli Mücadele" başlamıştır. İstanbul hükûmeti 10 Agustos 1920 de Sevr Anlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır Fakat anlasma hiçbir zaman uygulanmamıştır. Halkın açtığı Milli mücadele savaşın bütün oyunlarını bozmuş İstiklâl Harbi'nin kazanılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. 1 Kasim 1922'de saltanat kaldırıldı.bu tarih 622 yıllık Osmanlı Devleti'nin resmen sonu oluyordu.
Bunu ilk beğenen sen ol.
Yeni Üye
RE: 1.dünya savaşı
Osmanlı'nın yıkılışını aslında 16.yy'dan itibaren araştırmak gerekir. O dönemde verilen kapütilasyonlar, yabancılara verilen özel mahkeme kurma yetkileri, ticareti geliştirmek adına Selanik, Beyrut, İskenderiye, İstanbul, İzmir'de yabancılara verilen ticari ve hukui hakları araştırmak lazım. Malum, tarihte birçok ders saklıdır. Bu verilenler ilk başta işe yaradı gibi gözüksede, daha sonradan nüfus ve para dengesini değiştirip bu şehirleri yabancı müdahelesine açık hale getirmiştir. İskenderiye ve Mısır'ın İngilizlerin eline geçmesi, Beyrut ve arka plandaki Suriye'nin Fransızların eline geçmesi, Yunanın İzmir'i ve Selanik'i istila etme hakkı bulması bu gelişmeler sonucunda olmuştur. Güçsüz ve eli kolu bağlanmış hale getirilen Osmanlı'nın Dünya savaşından askeri veya politik olarak galip çıkabilmesi ihtimali zaten imkansız hale getirilmiştir.

Yani tarihi bilgiler ışığında okuduğum kadarıyla konuşursam, Osmanlı zaten bitirilmiş gözüküyor. Sadece yabancı güçler kendi arasında anlaşamadığı için ömrü biraz daha uzun olmuştur. 16.yy'dan itibaren Osmanlı'ya baktığımızda, şu an ülkemiz açısından önlem alınması gereken gerçekten çok ciddi dersler mevcut. Bir ülkenin dengesini neler bozar, para iyi yönetilmezse ne olur, insan iyi yönetilmezse ne olur gibi o dönemi iyi analiz edip, ders çıkarıp bu hataları tekrarlamamak lazım. Bir daha o durumlara düşmememiz için ülkenin geleceğiyle gerçekten ilgilenen gençlere Osmanlı'nın o dönemlerini araştırmalarını tavsiye ederim. Unutmayalım Anadolu kıymetlidir, Anadolu annedir. Anadolu'nun bu yüzyılda dünyadaki kötülükleri ışığıyla kör etmesi dileğiyle...
Bunu ilk beğenen sen ol.
Son Düzenleme: 28-05-2018, Saat:01:12 PM, Düzenleyen: yavona.
General
RE: 1.dünya savaşı
kaynak derstürkçe.com

Kurtuluş Savaşına Ait Kahramanlık Hikayeleri / KURTULUŞ SAVAŞıNIN KAHRAMAN KADINLARI

BEN BABAMLA ÖLMEYE GİDİYORUM,

İstiklal Savaşında binlerce Mehmetçik`in şehit olduğu Gediz Cephesi Yunanlılardan ilk yenilginin alındığı cephedir. Türk askeri mücadelesini sonuna kadar sürdürür. Ancak kaybeder Gediz Cephesi`nde tek bir alay başarılı olur. O da Hafız Halit Bey`in 70. Alay`dır.Türk askeri Yunan saldırısında zor anlar yaşar küçük kız Nezahat` Minik, ama vatan sevgisi dolu yüreğiyle kaçan askerlere duvar gibi dikilir ve haykırır Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?`

İstiklal savaşının küçük nezahati bir çocuktur ancak o farklıdır Atın üstündeki küçük kız, askerlere vatan sevgisini ve şehadeti` haykırır onun sayesinde askerler şehit oluncaya kadar savaşır Gediz muharebesi kaybedilse de Yunan askerinin Anadoluya sızması geciktirilir. Küçük Nezahet, elinde oyuncaklarıyla askerin arasında gezen bir kız çocuğu değil, 70. Alay`ın Nezahet Onbaşısı`dır.

KURTULUŞ SAVAŞI'NIN KAHRAMAN KADINLARI

Milli Mücadelede Türk kadınının kahramanlıkları destanlaştı. Ulu Önder Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya çıkarak başlattığı kurtuluş hareketindeki binlerce kadın, Cumhuriyetin temelinde büyük pay sahibi oldu. İşgal altındaki Anadolu’da ve Milli Mücadele’de, binlerce kadın cephe gerisinde büyük bir çaba harcadı, çok sayıda kadın silahlı mücadeleye katıldı Dünyaya örnek olacak kahramanlıklar gösterdi.Milli Mücadelede  mitinglerde ateşli konuşmalar yapan Halide Edip mücadeleye büyük katkı sağladı. Milli Mücadelede kadınlar tarafından kurulan "Asri Kadınlar Cemiyeti" ile  Sivas’ta kurulan "Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti" unutulmayanlar arasındaydı Milli Mücadele’deki isimsiz binlerce kadın kahramanın yanı sıra isimleri halen zihinlerde olan kadın kahramanlardan bazıları şöyle: 

KARA FATMA (FATMA SEHER) 

"Kara Fatma"  1888 Erzurum doğumludur Fatma Seher, Balkan Harbi’ne, Edirne’de görev yapan kocası  Derviş Bey ile katılır. I. Dünya Savaşı’nda, ailesinden 9-10 kadınla Kafkas Cephesi’ne gider. Kara Fatma, Mondros Mütarekesi’nden sonra eşi Ermenilerce şehit edilen kadınları toplayarak, Ermeniler ile çarpışır. Kemal Paşa ile görüşerek kurduğu milis kuvvetiyle Bursa ve İzmit’in işgalden kurtarılması için mücadele eden Kara Fatma’nın müfrezesinde savaşanların sayısını 350’ye çıkardığı bilinir. Sakarya ve Başkomutanlık muhaberelerine katılan ve üsteğmenlik rütbesine yükselen Kara Fatma, 1955 te Erzurum’da vefat ederken, cumhuriyetin temellerinin atılmasında pay sahibi olmanın mutluluğunu yaşamış kadın kahramanlardandı. 

TARSUSLU KARA FATMA, GAZİANTEPLİ YİRİK FATMA 

Asıl adı "Adile" olan, "Adile Hala" ve "Adile Onbaşı" diye anılır 8-10 kişilik milis kuvvetiyle Afyon Savaşı’na katılan Kara Fatma, Tarsus’un kurtulmasında büyük fayda gösterir. Gaziantepli Yirik Fatma ise Gaziantep’in Fransızlarca  bütünüyle kuşatılmadığı sırada, düşmana karşı koymak için yola çıkan milis kuvvetlerine, zorla katılır. Milis kuvvetlerine yardım eden "Nafize Kadın", Yunanlılar tarafından yakalanarak, bilgi istenir, fakat Nafize Kadın işkencelere karşı koyarak hiçbir bilgi vermez. 

İKİ OĞLUNU ŞEHİT VERDİ KENDİ GAZİ OLDU 

Yunanlıların İzmir’e girmesiyle Milli Mücadele saflarında yerini alan Ayşe Hanım, İzmir’in Yunanlılara geçmesiyle Aydın’a gider. Aydında  kahramanca dövüşür büyük oğlu şehit düşer. I. ve II. İnönü Savaşlarına katılır, ikinci oğlunu bu savaşda şehit verir. Sakarya Meydan Muharebesi’ne  katılan Ayşe Hanım, kasığından yaralanır

GÖRDESLİ MAKBULE 

Vatan işgal altındadır; Yunanlılar Sakarya Savaşı’nı kaybetmişdir. Gördesli Makbule, kocası ile çete kurarak dağa çıkar. 17 Mart 1922’de Kocayayla’da düşmana saldırır ve başından aldığı kurşunla şehit düşer. silah arkadaşları düşmanı yenerler. 

FRANSIZLAR’A YANLIŞ YOL GÖSTEREN KILAVUZ

Adana ve yöresinde Fransızlar’a karşı verilen mücadelede yer alır Kılavuz Hatice, 8 Mayıs 1920’de milli kuvvetler Pozantı’ya taarruz ettiğinde Fransızları kandırarak yanlış yol gösterir Karboğazı’na sokar. Boğazda sıkışan Fransızlar, Türk askerine esir düşer. 

BİTLİS DEFTERDARININ HANIMI 

Kahramanmaraş’ta düşmana karşı verilen mücadelede en fazla yararlılık gösteren Bitlis Defterdarının Hanımıdır Kayabaşı Mahallesi’nde 8 düşmanı öldürmüş erkek elbisesi giyerek milis kuvvetlerine katılır. 

TAYYAR RAHMİYE 

Adana’nın kadın kahramanlarından Rahmiye Hanım 9. Tümen’in 1920 yılının Şubat ayında Hasanbeylide Fransızlar ile mücadele eder Muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileri atıldığından kendisine "Tayyar Rahmiye" lakabı verilir. Temmuz 1920’de Osmaniye’deki Fransızlara yapılan hücumda arkadaşlarının tereddüdünü görünce, "Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olduğunuz halde yerde sürünmekten utanmıyor musunuz?" diyerek hücuma geçilmesini sağladı

Kaynak noldubugün.com

11 NİSAN 1920 - Şanlıurfa'nın İşgalden Kurtuluşu

Mondros Ateşkesinden sonra 7. maddeden dolayı güvenliklerinin tehlikeye düştüğünü söyleyen itilaf devletleri, Urfa’yı Mart 1919’da işgal etti. Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. Maddesine göre ihtilaf devletleri güvenliklerinin tehlikeye düştüğü yerleri işgal edecekti.Urfa’yı işgal eden İngilizler, Osmanlı askerlerinin Urfa’dan çıkmasını sağladılar.
İngilizler Milli Aşireti’nden Mahmud Bey’e Kafkasya ve Mezopotamyada kurmak istedikleri tampon bölgeyi anlattılar 13. Kolordudan aldığı talimatla İngilizlerden gelen davete Mahmud Bey katılmadı. Ketkanlı aşireti lideri Basravi Osmanlıyı istemediklerini İngilizlere bağlanmak istediklerini bildirdi.

İngilizler bölgedeki Ermenilere askeri eğitim verdiler Ermeniler kentte güvensizlik ortamı oluşturup ingilizlere haber ulaştırıyorlardı.
İngilizlerin yaptıkları karşısında, halk on ikiler olarak bilinen aydınlar Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurdular. Ekim Ayında ingilizler işgal ettikleri yerleri -Fransız Anlaşması'ndan dolayı Fransa'ya devretti Binbaşı Ali Rıza Bey, aşiretleri  Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne bağlama çalışmalarına başladı. farkedilince Fransız karagahına davet edildi, tutuklandı firar ederek Siverek'e gitti. Ali Rıza Bey'e yardım yasaklandı üzerine ödül kondu. Ali Rıza Beyin firarının sonucu Fransızlar sertleşti vhaksız tutuklamalar ve sürgünler başladı.


Ali Rıza Beyin yerine Urfa Jandarma Komutanlığında yüzbaşı Ali Saip Bey, gerekli görüşmeleri sağladıktan sonra ayaklanmanın ilk ayağı olan, Fransızlara ültimatom verildi. Ultimatomda bölgeyi terk etmeleri istendi terk etmedikleri takdirde akan kandan sorumluluğun Fransızlara ait olacağını belirtti. ve Ali Saip Bey firar etti.Mustafa Kemal’in kolordulara yayınladığı genelgenin sonucunda Kuvay-ı Milliye harekete geçti. ultimatomlar sonuç vermeyince Siverek halkı ve Müdafa-yı Hukuk Cemiyeti 9 Şubat'ta urfaya girdi.Nisan ayındaki şiddetli çatışmalarda yardımdan ümitlerini kesen Fransızlar bölgeden ayrıldılar.11 Nisanda Fransızlar Suruç'a yola çıktılar; ermenilerin yoldaki halka taşkınlık yapmasıyla şiddetli çatışmalar çıktı yüzbaşı Sajous ve subaylar öldü,100 Fransız askeri esir edilerek Urfa'ya getirildi.

Kaynak vikipedi.com

Ali Saip Ursavaş

Ali Saip Ursavaş (1885, Revandiz, Kerkük - 25 Eylül 1939, Ankara), Türk asker ve siyasetçidir Urfa Kahramanıdır 1908 de Mekteb-i Harbiye'yi bitirdi. Trablusgarp Savaşı ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. Mondros Mütarekesinde Anadolu işgal edilince Güneydoğu Anadolu'da "Namık" takma adıyla Kuva-yi Milliye'ye katıldı. Urfa'daki Fransız işgalinde Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle Urfa Savunması'nı örgütledi. 23 Nisan 1920'de TBMM'ye Urfa milletvekili olarak girdi. Aralık 1920'de Urfa Kuva-yi Milliye Komutanı olarak aşiret reislerini Fransız işgaline karşı topladı. Urfa'nın kurtarılmasında gösterdiği üstün hizmetden ötürü Kırmızı-Yeşil şeritli İstiklâl Madalyası ile taltif edildi.

Konya İstiklâl Mahkemesi ve İsyan Bölgesi İstiklâl Mahkemesi Başkanı olarak görev yaptı. 28 Şubat 1926 da Binbaşı rütbesiyle ordudan emekli oldu. Daha sonra II. Dönem Kozan, III., IV., V. ve VI. Dönem Urfa Milletvekilliği yaptı.Atatürk'e karşı suikast girişimine adı karıştıysa da suçsuz bulundu. 1934 te Soyadı Kanunu çıktığında, Atatürk tarafından "Ursavaş" soyadı verildi. 25 Eylül 1939 da Ankara'da vefat etti. Evli ve dört çocuk babasıydı.

Kaynak tarihtürklerdebaşlar.worldpress.com

Fahrettin Paşa ve MEDİNE MÜDAFASI…

düşmanın bile saygısını kazanan büyük türk kumandanı, asıl adı ömer olan fahreddin paşa, 1868’de ruscuk’ta doğdu. babası tuna vilayeti posta ve telgraf müdürü mehmed nahid efendi, annesi bali oğullarından fatma adile hanım’dı.
soyadı kanununda türkkan” soyadını aldı fahreddin paşa, babasının yanındaki fransız mühendislerinden fransızca ve matematik dersi almıştır. “93 harbinde 1876’da osmanlı – rus savaş’ından sonra ailesi ile istanbul’a geldi 1888’de harb okulu’nu, 1891’de “erkân-ı harbiye’yi “ harb akademisi’ni bitirip kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı.balkan savaşı’nda çatalca savunmasında edirne’nin bulgarlardan geri alınmasında önemli rol oynadı. birinci dünya savaşı’nda zaman albay rütbesiyle dördüncü ordu’nun 12. kolordu kumandanı olarak musul’da vazife yaptı

fahreddin paşa, 1914’te tuğgeneralliğe terfi etti. dördüncü ordu komutanlık vekilliğine getirilen paşa, urfa, zeytun, haçin ve musadağı ermeni isyanlarını bastırmakla görevlendirildi.
türk askeri, birinci dünya savaş’ında galiçya cephesinden, mısır’a ve filistin’e kanal cephesine erzurum – kars cephesinden çanakkale ve ırak cephesine kadar imparatorluğun her tarafında silah, teçhizat eksikliğine rağmen kahramanca çarpışıyordu. birinci dünya savaş’ında osmanlı yedi düvelle boğuştu ingilizler, arapları çil çil altınlarla satın almıştı ingiliz işbirlikçisi mekke şerifi hüseyin’ türk ordusunu mehmetçiği, dindaşlarını arkadan kalleşçe vurdu. istanbul’a şerifi hüseyin’in isyan haberi ulaşınca. ordu kumandanı cemal paşa, 28 mayıs 1916’da fahreddin paşa’yı medine’ye gönderdi.

medinede şerif hüseyin ve dört oğlu, 3 haziran 1916’da medine demiryolunu ve telgraf hatlarını tahrip edip isyan ettiler. 5 ve 6 haziranda medine karakollarına saldıran şerif hüseyin’in güçlerini fahreddin paşa, püskürttü. asilerin sayları 50 bin hicaz bölgesindeki türk askerinin sayısı 15 bin di asileri yenen fahreddin paşa, hicaz kuvve-i seferiyyesi kumandanlığı’na tayin edildi.medine’de adaletten ayrılmayan ve halkı küstürmemeye çalışan fahreddin paşa, özel bir komite kurmuştu. ve komitenin müsaadesi olmadan herhangi bina askeri maksatla yıkılmıyor veya istimlâk edilmiyor göçmenlerin evleri kilitli tutuluyor ve eşyalarına zarar verilmiyordu. halktan ciddi bir vergi alınmıyordu. fahreddin paşa, tarım alanlarına ve medine hurmalıkları’na hiç zarar verdirtmedi.
6 ton buğday ektirdi. yöre ile bütünleşdi.

mekke valisi galip paşa’nın beceriksizliğinden büyüyen isyanlarda asiler, 16 haziran 1916’da cidde’ye, 7 temmuz‘da mekke’ye, 22 eylül’de tâif’e girdiler. fahreddin paşa’nın savunduğu medine dışındaki şehirler isyancılara geçti. mısır – filistin cephesinde ki kanal harekâtı devam ediyor, hicaz bölgesinde ki isyan için asker gönderilemiyordu. medine ve çevresinde 100 km’lik bir emniyet şeridi oluşturan fahreddin paşa, son derece kısıtlı imkanlarla 2 yıl 7 ay boyunca ingilizler ve işbirlikçileri olan çöl bedevilerine karşı medine’yi savunmaya devam etti. medine’yi suriye’ye bağlıyan demiryolu hattı, ingiliz casusu lawrence’in kandırdığı bedevilerce tahrip ediliyor, medine’ye askeri mühimmat ve erzakın ulaşması engelleniyordu.

fahreddin paşa, ilk iş medine’deki hazreti peygamber’in mukaddes emanetlerini istanbul’a gönderdi. isyancılar medine’yi kuşatdılar. istanbul hükümeti kuşatma başlamadan fahreddin paşa’ya şehri tek etme emri gönderdi. paşa, “ben türk bayrağını indiremem, eğer indirilecekse buraya başka kumandan gönderiniz “dedi. paşa, “ingilizlere ve araplara teslim olmaktansa şehri ve kendimi feda ederim.” diyerek kuşatmaya karşı koydular. ravza –i mutahhara’ya, peygamberimizin mezarına giden fahreddin paşa, mezarda şöyle diyordu” ya resulü, senin için savaşanlarla sana karşı çıkanları gör, allah’ın yardımını bize ulaştır” diye yakarıyordu.

şehre hiçbir yerden yardım gelmiyordu. hastalık, açlık ve susuzluk hat safhadaydı. ilaç yok sıtma, dizanteri, humma, verem salgındı. fahreddin paşa bunlarla mücadele edti osmanlı yenilmiş, filistin düşmüştü, osmanlı kuzeye çekiliyordu. mağlubiyeti kabul edilmiş düşmanlar ile mondros mütarekesi imzalanmıştı osmanlı imparatorluğu son yıllarını medine şehrinin şerif hüseyin’e teslimi gerekmekteydi.falih rıfkı atay‘ın aktarımları şu şekildedir; raylara, bombalar atıldı, suikastin tamiri günlerce sürdü,lokomotifler oduna muhtaçtı. eğer trenlerin işlemesi için suriye’nin bütün ağaçlarını ve ahşap evlerini, yakmak lazımdı trenler yavaş yürüdü. üç gün süren yol bir ay devam etti!
birgün fahri paşa ne yapıyor?” dedim. “-hiç.. birkaç siper..

bir avuç asker. etrafta faysal’ın aşiretler, kabileler, fransız ve ingiliz zabitleri vardı su içen, yemek yiyen, faydasız ahaliyi şam’a gönderdik,
siperlerin kısım kısım haftada bir izinleri vardı fahri paşa bunları medine’nin küçük bahçesine götürür karagöz seyrettirir. askerlerin karagöz sevgisini iyi bilirdi fahri paşa, orduya vereceği emirleri,
karagöz konuşmalarında verdirirdi eğlenceden sonra paşa, askerlerini alıp, peygamber mezarına götürür, hepsini alınlarından öperek siperlerine yerleştirirdi zabitlerinden efendim,
siz çekirge tavası yemediniz mi? hayır? çok lezzetlidir. aç kahramanlarınız üç dört günde afrika’nın bütün çekirgelerini bitirmişlerdir.

siz, en bahtsız günlerde, sultan selim’in astığı bayrağı, bana elimle indirtmeyiz, dediniz. medine için kaç asker feda edersiniz? bir mi, bin mi,
peygamber mezarının kubbesi
başıma yıkılmadıkça, mezara, hiçbir yabancıyı sokmam, dediniz..fahrettin paşa’nın tarihi “çekirge talimatnamesi” şöyledir; çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var ? yalnız tüyü yok. o da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. bitkilerle besleniyor, temiz ve taze şeyler yiyor. tiryaki ve keyif sahibi, tütün ve limondan zevk alıyor. hicaz, asir, yemen ve afrika bedevilerinin başlıca gıdası çekirgedir. bedeviler sağlamlıklarını ve zindeliklerini yedikleri çekirgeye borçludur çekirgeyi develer büyük zevkle yiyor dizlerinin bağı çözülenlere,basurlulara ve romatizmalılara şifadır.

4. ordu komutanlığı erkan-ı harp reisliği ali fuat paşa’nın anılarından aktarılanlar şöyle;
tabiat ve, güneş düşmandı. asıl düşman sinsi dinamit ve taşlara saklanmış dinamitçilerdi. karakollarımız yoksulluk içinde idi
demiryolu üzerinde su noktaları azdı. karakollara lazım olan su, haftada bir dağıtılırdı ve saklanırdı.
taze sebze ve taze yemiş nadirdi… yakıcı güneşte sabahtan akşama kadar devam eden çarpışmada genç subayların dudakları parçalanır, burunları çatlardı medine demiryolu binlerce türk askerinin şehit olduğu ve gömüldüğü yerlerdi hicaz hattında
şehitlerin mezarı yoktu düşman boş durmuyordu.
mekke emiri hüseyin ‘kıble’ adlı bir gazete çıkarttı, yığın yığın dergileri, hindistan’a, mısır’a, sudan’a islam memleketlerine gönderdi

türk askerlerine karşı her cephede savaşa çağırdı.
şerif’in askerleri, medine’nin kırk kilometre batısındaki savaşta, 20 km. geriledi cephe açmak istemişlerse de fahrettin paşa ve emrindeki bir avuç türk evladının karşısında başarılı olamadı
fahrettin paşa, askerlerinin hergün güneş çarpmasından öldüğünü görür. nöbet saatini yarım saate indirir. sonra, her nöbetçiye saka su taşıyıcısı koyar. nöbete iki kişi çıkılır, ve nöbetçi askerlerin üstündeki ağırlıkları indirir. fahri paşa, çekirgeden faydalanmanın yolunu bulur. her yağışda mahsülü yok eden çekirgeleri dokunmadan toplatıp, askerine yedirir çekirgenin tavasını, kavurmasını,salatasını, karargah tabldotuna koydurur, herkese tavsiye eder

elinizde fazla kalanı bana hediye gönderirseniz, memnun olurum” der pirinç ve unun ingilizler’in hakim oldukları deniz yollarından gelmekte olduğunu gören bedeviler, şeyhleri ve reisleri bizden yüz çevirip, şerifin kuvvetlerine katılırlar
fahrettin paşa’nın günlüklerinden medine kahramanlarının durumu; ağız yaralarından dişler dökülüyor. yemekler öğütülemiyor. mide ve bağırsak hastalıkları,ishaller baş gösteriyor. vücut zayıf düşüyor. bu sebeple emrederim her hafta erlerin ağızları doktorlarca muayene edilecek. ağız yaralarının tesirleri erlere anlatılacak ağızları yaralı askerlere günde üç defa koku giderici ilaçlar ile, sulandırılmış tendürdiyot gibi karışımlarla gargaralar yaptırılacak. kış, sıtma mevsimi ayın onbeşinden itibaren bütün erlere haftada iki defa ve birer gram kinin içirilecek


-askerlerin ellerinde, yüzlerinde bacaklarında sebepsiz çıbanlara tesadüf ediliyor. erlerin haftada bir yıkanmaları sabun yoksa, mutfak külünden faydalanmalı. fahrettin paşa, develere yedirilmek üzere, kırkbin kilo hurma çekirdeğini satın alır hurma çekirdeği develer için yem olarak kullanılmaktadır çok önemlidir.bizim yere attığımız her hurma çekirdeği develerimizi bir
adım daha yürütebilir. her hurma çekirdeği,
muharebede bize zaferi kazandıracak bir mermidir. develer hurma çekirdeklerinden hoşlanıyorlar, zabit arkadaşlarımdan rica ederim, yediğimiz hurmaların çekirdekleri için birer kutu veya sepet bulunduralım. neferlerimiz yedikleri
hurmaların çekirdeklerini ceplerinde veya
torbada toplayarak zabitlere teslim etsinler.

hurma ve hurma çekirdeği, askerin, devenin besin maddesidir. fahrettin paşa, ekmek bulunmadığı zamanlarda hurma bulmuş, açlıktan ölümü önlemişti. fahrettin paşa et yemekleri hurma hurmanın haşlaması, fıstıklısı, kızartmasını, hatta salatasını.yaptırır harpte hiçbir şey zayi etmeyerek herşeyden istifade etmek maksadıyla emrediyorum odun, çalı yakacaklardan kül sabun gibi kullanılabilir. olduğundan, kül ile çamaşır yıkamak ve karavana temizlemek tatbik
edilecek. kıtalarda odun külü bulunmadığı takdirde en yakın şehirlerden kül tedarik edilecek.
kesilen hayvanlarla ölenlerin kemiklerinden yağlı maddeler, tutkal ve kemik tozu elde edileceğine göre, kemikler toplanarak orduya sevkedilecek. kemiklerin yağlı maddeleri, tutkal elde edildikten sonra, yüzde yirmi nisbetinde kemikler toz
haline getirilerek ziraatte kullanılacak.

peygamber efendimizin şehri medine’yi müdafa eden fahrettin paşa ve bir avuç kahraman neferi ile kendilerine tebliğ edilen osmanlı’nın teslim olduğu ve ordunun silah ve mühimmatı düşmana teslim olması emri ile yıkılırlar. emre göre medine teslim edilecek, paşa ve kahramanları ingilizlerce mısır esir kampına götürülecekti.fahrettin paşa kararını verir.peygamberinin minberini ve kabrini düşmana teslim etmeyecek, direnecektir. emri getiren osmanlı subayına medine’nin dini öneme sahip olduğunu teslimi için padişah emri ve şeyhülislam fetvasının gerektiğini söyeyerek geri yollar.
padişah, ve şeyhülislam fetvası içeren ikinci bir “teslim olun” emri tebliğ edilir. paşa emri “padişahın ingiliz baskısı altında verdiğini söyleyerek geri çevirir. medine düşmana teslim edilmeyecektir.

ingilizler ve şerif hüseyin’in kuvvetleri, medine’nin teslim olması için her şeyi yaptılar fahreddin paşa, askerlerinin hasta olmasına rağmen,cephane, yiyecek, ilaç ve giyecek tükenmesine rağmen direnmeyi sürdürdü. ingilizlerin “türk kaplanı “ diye adlandırdıkları paşa, askerlerinin direnme gücü bitince teslim olmak zorunda kaldı. teslim şartları gereği hicaz kuvve-i seferiyyesi kumandanı fahreddin paşa, 24 saat haşimi kuvvetleri karargâhının özel misafiri olacaktı. durumu kabullenemeyen fahreddin paşa, “ravza-i mutahharaya gitti bir yere gitmeyeceğini söyledi.
subayları teslim ol yönünde görüş bildirince teslim şartlarını görüşme görevini subaylarına bırakıp ravza’ya çekildi

subaylar teslim gününü belirleyip ve ingilizler ile anlaştı ravza’da kalan, mübarek mekanın temizliğini yapan fahrettin paşa teslim olmayı kabul etmedi silahını ve kılıcını yatağının altına koyarak ben burada kalmaya devam ediyorum der.
subaylar oyun oynayarak paşa’nın silahlarını alırlar. sabahta osmanlı subayları paşayı omuzlarına alarak bir tören varmış gibi göstererek zorla ravza’dan çıkartırlar. medine’nin teslim edileceğini anlayan paşa: “hiç utanmaz mısınız? hiç çekinmez misiniz bu şehri teslim etmeye? ben gitmiyorum, zorla götürüyorlar. şahit olun medine sokakları. yollar sokaklar şahittir. peygamber efendimiz (s.a.v) şahittir. ben gitmiyorum, zorla götürüyorlar” diye feryad eder.

medine kahraman türk paşasının direnişini gözyaşları ve gururla seyreder. mondros mütarekesinden 72 gün sonra osmanlı ordusunun son neferi düşmana teslim edilir kahraman paşamız ingilizler’e teslim olur önce mısır’a, ardından malta’ya götürülür. malta’dan tbmm hükümeti’nin girişimleri ile kaçırılarak milli mücadeleye hizmet eder. o her hizmette her daim “medine kahramanı”, “çöl kaplanı” gibi lakaplarla ve kahraman savunmasıyla tanınacak ve anılacaktır.şerif hüseyin ve oğulları medineyi teslim almalarına rağmen, fahrettin paşa esir kampına götürülmesine rağmen ondan korkup paşanın ravza’nın önündeki park edili duran makam otomobiline 2 sene dokunmaya korkarlar. yıllar sonra bile çocuklarını “seni fahri paşa’ya veririm” diye korkuturlar.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: 1.dünya savaşı
Kaynak habertürk.com

Büyük Taarruz nedir?

Türk ordusunun, Kurtuluş Savanda işgalci Yunana karşı başlattığı Büyük Taarruz'un 95. yıl dönümü... Peki Büyük Taarruz nedir? Türk orduları, 26 Ağustos 1922 de Türk Kurtuluş Savaşında taarruza geçerek Yunan kuvvetlerine saldırı başlattı. Türk ordusu, 26 Ağustos 1922 de Ahır Dağlarında yer alan Yunanların savunmadığı Ballıkaya mevkiisine ilerledi Yunan hatlarının gerisine intikal etti. Sabaha kadar süren intikalin ardından Başkomutan Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile muharebe için Kocatepe'de yerini aldı. Sabah 04:30'da topçu ateşi başladı. 06:00'da Türk piyadeleri, Tınaztepeyi aştı. Yunan askerini süngü ile temizleyen ordu, Tınaztepe'yi kontrolüne aldı.

09:00'da Belentepe, Kalecik - Sivsiri düşman işgalinden kurtarıldı. Taarruzun ilk günü 1. Ordu Büyük Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye 15 kilometrelik bir bölgede düşman hatlarını ele geçirdi. 27 Ağustos Pazar sabahı, Türk ordusu taarruza başladı. Taarruzlarda süngü hücumu yapıldı insanüstü bir çabayla. Afyonkarahisar ele geçirildi ve Başkomutanlık Karargâhı ile Batı Cephesi Komutanlığı Afyonkarahisar'a taşındı. 28 ve 29 Ağustos Salı günleri başarılı geçen taarruzda Yunan Tümeni çevrildi Düşman yollarının kesilmesi ve düşmanın teslimini sağlayacak kararlar komutanlar tarafından alındı. 30 Ağustos 1922 Çarşamba günü, Türk ordusu taarruzu kesin zaferle sonlandırdı ve Büyük Taarruz'un son safhası Türk askeri tarihine Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak geçti.

Büyük Taarruz'un ardından düşman ordusu dört bir yandan sarıldı. Ateş hattında kalan düşman yok edildi ve esir olarak ele geçirildi. Türk birlikleri, Kütahya'yı ele geçirdi Anadolu'daki Yunan birliklerinin yarısı imha veya esir edildi. Kalan Yunanlılar üç grup halinde geri çekildi Kemal Paşa, Fevzi ve İsmet Paşa, Yunan ordusunu imha etmek için Türk ordusunun İzmire yol almasını kararlaştırdı. Kemal Paşa "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!" emrini verdi. 1 Eylül 1922 de Muharebeden kaçan Yunan birlikleri İzmir'e, Dikili'ye ve Mudanya'ya doğru geri çekildi Yunan Başkomutanı General Trikupis ve kurmayları ile 6.000 asker, 2 Eylül de Uşak'ta Türk birliklerine esir düştü Türk ordusu, 15 günde 450 kilometre mesafe katederek 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'e giriş yaptı. Yüzbaşı Şerafettin Bey Hükûmet Konağına, 5. Süvari Tümenin öncüsü Yüzbaşı Zeki Bey Kumandanlık Dairesine, 4. Alay Komutanı Reşat Bey de Kadifekale'ye Türk bayrağını çekti


Kaynak vikipedi

Büyük Taarruz

Türk Kurtuluş Savaşın en büyük ve son askerî harekâtıdır Kurtuluş Savaşında Türk ordusunun Yunan kuvvetlerine karşı başlattığı saldırıdır. Bakanlar Kurulu taarruz kararını almış
14 Ağustos 1922 de kolordular taarruz yürüyüşüne geçmiş, 26 Ağustos'ta saldırı başlamış, 9 Eylül'de Türk Ordusu İzmir'e girmiş ve 18 Eylül'de Yunan Ordusu Anadolu'yu tamamen terk etmiştir
Türkler Sakarya Muharebesi'ni kazanmış olsa da Yunan ordularını yok edemedi Türk ordusunun eksikleri vardı. halktan özveri istendi. mali kaynaklar son sınıra kadar zorlandı subaylar ve askerler saldırı için eğitildi Ülkenin tüm kaynakları ordunun emrine verildi. Muharebelerin sona erdiği Doğu ve Güney cephesindeki birlikler de Batı cephesine kaydırıldı.

İstanbul'da da Türk kurtuluş mücadelesine destek veren dernekler İtilaf Devletleri'nden kaçırdıkları silahları Ankara'ya gönderdiler. Türk ordusu saldırıya geçecekti Yunan birliklerinden üstün olmak zorundaydı. Anadolu'da 200.000 Yunan askeri vardı. Türk ordusunda asker sayısı 186.000'e yükseltildi Yunan birliklerine yaklaşan Türk ordusu süvari birlikleri dışında Yunan birliklerine üstünlük sağlayamamış, ancak denge kurulmuştu Saldırı zamanı yaklaştıkça Sakarya Muharebesi'nde çıkartılan ve üç defa uzatılan ve Başkomutanlık yasasının uzatılması gündeme geldi. Kemal Paşa 20 Temmuz'da  Millet Meclisi'nde Ordunun maddi ve manevi gücü millî gayeyi gerçekleştirecek düzeye ulaşmıştır. yüce meclisin yetkilerine lüzum kalmamıştır. diyerek olağanüstü maddelere gerek olmadığını bildirdi Başkomutanlık yasası meclis kararıyla süresiz uzatıldı.

Sakarya Muharebesi'nden sonra kamuoyunda ve TBMM’de taarruz için sabırsızlık baş gösterdi. Kemal Paşa, 6 Mart 1922 de Millet Meclisi'ne Ordumuzun kararı, taarruzdur. taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı bitirmeye zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten kötüdür.diyerek orduyu son zafer ve taarruza hazırladı. 1922 yılının Haziran ayında, Başkomutan Gazi  Paşa, taarruz kararı aldı. Bu karar sadece üç kişi ile paylaşıldı: Cephe Komutanı Mirliva İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Birinci Ferik Fevzi Paşa ve Millî Savunma Bakanı Mirliva Kâzım Paşa.amaç; yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı vurmaktı Büyük Taarruz ve taarruzu taçlandıran Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Kurtuluş Savaşı'nın son safhasını ve zirvesini teşkil etti. 

Kemal Paşa, 3 yıl 4 aylık süreçte Türk milletini ve ordusunu hedefe taşıdı. Batı Anadolu'yu Türk Ordusu'na karşı savunmayı planlayan Yunan Ordusu; Gemlik Körfezi'nden Bilecik, Eskişehir  ve Afyonkarahisarın doğusu ile Büyük Menderes Nehri'ni  Ege Denizi'ne dayanan savunma hattını tahkim etti. Özellikle Eskişehir ve Afyon bölgeleri birlik bakımından kuvvetli tutulmuş, hatta Afyonun güneybatısında beş savunma hattı tertiplenmiştir. Türk taarruz planına göre 1. Ordu Afyonun güneybatısından kuzeye doğru taarruza geçtiğinde Afyonun  doğusu ve kuzeyinde bulunan 2. Ordu düşmana engel olacak ve düşmanı kendine çekecekti. 5. Süvari ordusu  Ahır Dağları'ndan aşarak düşmana taarruz ederek düşmanın İzmir ile telgraf ve demir yolu irtibatını kesecekti Baskın ile Yunan ordusu imha edilecekti

Kemal Paşa, 19 Ağustos 1922 de Ankara'dan  Akşehir'e giderek 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı düşmana taarruz emri verdi. Dağılan ve İzmir'e çekilen Yunan birliklerinin imhasında süvarilerin hizmetleri olmuştur. Yunan askerleri Türk köylerini yaktı 26 Ağustos gecesi 5. Süvari Kolordusu, Ahır Dağlarından Yunanların savunmadığı Ballıkaya mevkiinden sızma yaparak Yunan hatlarına intikale başladı. İntikal geceden sabaha kadar sürdü. 26 Ağustos sabahı Başkomutan Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe'deki yerini aldı. Büyük Taarruz topçuların sabah saat 04.30'da taciz ateşi ile başladı

Türk piyadeleri, sabah 06.00'da Tınaztepe'ye yaklaşarak Yunan askerini süngü hücumu ile temizledi ve Tınaztepe'yi ele geçirdi. saat 09 da , belentepe daha sonra Kalecik - Sivrisi ele geçirildi. Taarruzun birinci günü,  1. Ordu  Kaleciktepe Çiğiltepe'ye kadar 15 kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hattını ele geçirdi. 5. Süvari Kolordusu düşmana başarılı taarruzlarda bulunarak, 2. Ordu da görevini sürdürdü. 27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken Türk ordusu bütün cephelerde taarruza geçti. taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insanüstü çabalarla gerçekleştirildi. Türk birlikleri  Afyonu aldı. Başkomutanlık Karargâhı ile Batı Cephesi Karargâhı Afyon'a taşındı.

28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günü başarılı geçen taarruzda, 5. Yunan Tümeni çevrildi 29 Ağustosta komutanlar, harekete geçerek muharebenin sonuçlandırılmasını gerekli buldular. Düşmanın yollarının kesilmesi ve düşmanı teslim alma yolunda karar aldılar ve karar sür'atli ve bir şekilde uygulandı. 30 Ağustos 1922 Çarşamba günü taarruz harekâtı, Türk ordusunun kesin zaferi ile sonuçlandı. Büyük Taarruz'un son safhası Türk askerî tarihine Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak geçti. 30 Ağustos 1922  Başkomutanlık Meydan Muharebesinde, düşman ordusu dört taraftan sarılarak  Kemal Paşa'nın ateş hattı Zafertepe'den idare ettiği savaşta, yok edildi ve esir edildi. Aynı akşam Türk birlikleri Kütahya'yı aldı. Savaş havada da sürdü.

26 Ağustos günü, hava bulutlu olmasına rağmen, Türk uçakları keşif ve bombalama için havalandı. Av uçakları düşman uçakları ile karşılaştı hava çarpışmalarında üç Yunan uçağı hava hatlarının gerisine indirildi ve bir Yunan uçağı bölük komutanı Yüzbaşı Fazıl tarafından Afyon Hasanbelinde düşürüldü. keşif ve bombalama uçuşları gerçekleştirildi.Anadolu'daki Yunan kuvvetlerinin yarısı imha ve esir edildi.

30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz TC ve Kuzey Kıbrısta her yıl 30 Ağustosta kutlanan ulusal bayramıdır. Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla bilinir Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan Orduları İzmir'e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos ülke topraklarının geri alındığı gündür İlk kez 1924 yılında Afyon'da Başkumandan Zaferi adıyla kutlanan 30 Ağustos Türkiye'de 1926'dan itibaren Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır.

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLAMALARI Türkiye'de resmî tatildir. Zafer Bayramı'nda başkent Ankara'da ve Ankara dışında gerçekleştirilen kutlama ve törenler, "Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği" ile düzenlenmiştir. 2012 de yenilenen yönetmeliğe göre: Zafer Bayramı törenleri, Dışişleri Bakanlığı Genelkurmayla koordineli yürütülür. Tören 30 Ağustos günü saat 07.00'de başlar ve saat 24.00'te son bulur. Saat 12.00'de başkentte yirmibir pare top atışı yapılır. Cumhurbaşkanı Anıtkabir'i ziyaret ederek çelenk koyar; cumhurbaşkanlığında tebrikler kabul edilir, törene katılanların ve halkın bayramı kutlanır.

Zafer Bayramı resepsiyonu Cumhurbaşkanı tarafından verilir. Başkent dışında Atatürk anıt veya büstüne mülki idare amiri, garnizon komutanı ve belediye başkanı çelenk koyar. Mülki idare amiri makamında garnizon komutanı ve belediye başkanı ile tebrikleri kabul eder. Törene katılanların ve halkın bayramı kutlanır, İstiklal Marşı ile bayrak göndere çekilir. Tören mülki idare amiri, garnizon komutanı ve belediye başkanı tarafından şeref tribününden selamlanır. Zafer Bayramı resepsiyonu vali tarafından verilir. 2015 te terör nedeniyle kutlamalar sadece çelenk koyma ve tebrikleri kabul şeklinde icra edilmiş; şenlik, konser, eğlence ve kutlama gerçekleştirilmemiştir.

30 ağustos mesajları

Tarihi şanlı zaferlerle dolu büyük Türk milletinin 30 Ağustos Zafer Bayramını en içten duygularla kutlar, aziz şehitlerimizi minnetle anarım. Zafer başaracağım diyenin ve başaracağına inananlarındır.

güzel memleketimizde zaferi hak eden Türk milletinin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.

Ulusumuzun bayrağını özgürce göklerde dalgalandıran ve bağımsızlığımızı perçinleyen 30 Ağustos Zaferinin yıl dönümünü birlik ve beraberlik içerisinde milletçe coşkuyla kutluyoruz.

büyük zaferin 93. yıl dönümünde, başta Gazi Atatürk ve silah arkadaşları ile vatanı uğruna can feda eden aziz şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.

Milli mücadelede başta Atatürk olmak üzere vatan uğruna canlarını seve seve feda eden aziz şehitlerimizi şükranla anar yüce Türk milletinin Zafer Bayramını kutlarım

Tanrı Dağı'ndan, Nur Dağı'na uzanan kutsal yolda mübarek kanlarıyla Bedir'den Çanakkale'ye iman ve hürriyet aşkıyla yaşayan milletimin Zafer Bayramı kutlu olsun.

Ülkemizin huzur ve refahı için kanlarını döken aziz şehitlerimizin bizlere armağan ettiği Zafer Bayramını heyecan ve coşkuyla kutlamanın onurunu duymaktayız.

mutlu günde, zaferi bize yaşatan Atatürk ve silah arkadaşları ile kahraman Türk Ordusu'na şükran ve minnetlerimizi sunarken, ulusumuza da Zafer Bayramı kutlu olsun.

30 Ağustos Zafer Bayramını tüm Türkiye de bizleri bölmek isteyen fitnelere karşı coşku ve heyecanla kutluyor bizlere bu zaferi armağan eden başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını şükranla anıyoruz.

30 Ağustos'un Türkiye'nin geleceği için binlerce şehidin, milli birlik ve beraberlik ruhu içinde canları pahasına, özgürlük ve bağımsızlık meşalesinin sonsuza dek sönmemek üzere yakıldığı büyük bir zaferdir.

zaferin ışığı altında nice güzel 30 Ağustos Zafer Bayramlara.

Türkler tarih sahnesinde her zaman bağımsızlığına ve istiklaline düşkün bir millet olmuştur.

Milletimizin Zafer Bayramı kutlu olsun.

Tuna Nehri'nin serin kıyılarında aldığı abdestin namazını, Afika'nın kızgın çöllerinde eda eden bir milletin çocukları olarak 30 Ağustos Zafer Bayramınızı kutlarım.

19 Mayıs ile başlayan Türk milletinin milli mücadelesi 30 Ağustos Zaferi ile taçlanmıştır. Milletimizin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.

30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 93. yıldönümünde, bir kahramanlık destanı yazarak tarihimizin gurur dolu gününü yaratan şanlı Ordumuzun tüm mensuplarını şükran ile anıyor, 30 Ağustos Zafer Bayramınızı kutluyoruz.

Türk askeri savaşmaktan ve yenilmekten korkmamış bu duygu büyük zaferleri getirmiştir.
Ulusumuzun Bayramı kutlu olsun.

30 Ağustos zaferi ile kurulan ve Türk milletinin en büyük eseri Türkiye Cumhuriyetinin vatanı ve milletiyle sonsuza kadar hür ve bağımsız yaşaması yönündeki inanç, istek ve idealimizi bir kez daha ifade ederek Zafer Bayramınızı kutluyoruz.

Zaferler ancak azim ve cesaretle kazanılır işte bu iki unsur Türk ordusuna zaferler kazandırmıştır

Türk ordusu kadınıyla,yaşlısıyla zafere inanmıştı. 30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun.

Ulusumuzun bayrağını özgürce göklerde dalgalandıran ve bağımsızlığımızı perçinleyen 30 Ağustos Zaferinin yıl dönümünü birlik ve beraberlik içerisinde milletçe coşkuyla kutluyoruz.

büyük zaferin 93. yıl dönümünde, başta Gazi Atatürk ve silah arkadaşları ile vatanı uğruna can feda eden aziz şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.

Milli mücadele boyunca başta Atatürk olmak üzere bu vatan uğruna canlarını seve seve feda eden aziz şehitlerimizi şükranla anar yüce Türk milletinin Zafer Bayramını kutlarım.


30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun.

Büyük Taarruz, Kütahya, Dumlupınar civarında Türk ve Yunan askerleri arasında yapılmış olup, 30 Ağustos'da gerçekleşmiştir. Sakarya Muharebesinden sonra Yunanlılar İngilizlerden yardım talebinde bulunmuş ancak talepleri reddedilmiştir hükümetin de baskılarıyla Anadolu'da kalmaya devam etmişler, Türk topraklarından çekilmemişlerdir. YUNANİSTAN KENDİNİ ÜSTÜN GÖRÜNCE Türkiye, İngiltere ile ortak bir yol bulamayacağını anladığında taarruz kararı almıştır. seferberlik ilan edilmiş, eksik bölgelere asker yerleştirilmiştir. Yunan Ordusu Türk Ordusu'na üstünlük sağlamak adına kamyon, uçak ve otomobil tahsis etmiştir ancak Atatürkün gizli planını hesaplayamamıştır

Türk taarruzunda, Yunanistan, sadece askeri ekipmanlarını bırakmamış Ölen Yunan askerlerini Türkiye'de bırakarak kaçmıştır. Yahudiler, Kurtuluş Savaşı'nda en azından hiçbir şeye karışmayıp birçoğu bizi desteklemişti Yunan Kralı Ağustos ayında İzmirde İzmir Yahudi Cemaati Başkanı'nı çağırıp destek istiyor. Karşılığında, "Rumlardansa Türkleri tercih ederiz" yanıtını alıyor." açıklamasında bulundu. Sporx'e devam...Sporx Mobil Uygulamaları Şu an okunanlar Fikret Orman: "Galatasaray ile görüştük..." Ndiaye Galatasaray için Stoke City'i çaresiz bıraktı Marco Fabian'ı Fenerbahçe'ye getiren neden! Beşiktaş için Burak Yılmaz ve Kagawa iddiası İngilizler Cahill ve Galatasaray'ı doğruladı Sporx, DHA ve AA resmi abonesidir.  sporx.com @ 2005 - 2018 Bütün hakları saklıdır. Bütün hakları saklıdır.  2018-08-26 11:08:39

Kaynak milliyet.com.tr

30 Ağustos Zafer Bayramı

Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı! 30 Ağustos aziz milletimizin gücünün ortaya koyulması bakımından da büyük anlam ifade etmekte 26 Ağustos’ta başlayıp, 30 Ağustos’ta Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanan Başkomutanlık Muharebesi’nin 92. yılını Türkiye'nin dört bir yanında 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları başladı. Kemal Atatürk, 92’nci yıldönümünü kutladığımız 30 Ağustos 1922’deki Büyük Zafer’i, 1924 Dumlupınar konuşmasında şöyle anlatıyordu. “Ulusal tarihimiz zaferlerle doludur. Ama Türk Ulusu’nun kazandığı zafer yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Türk Devleti’nin, genç Cumhuriyetin temeli sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır.”

Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşında Türk ordusunun işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurmasını sağlamak ve Anadolu'dan atmak için düşünülen gizli bir harekât idi. Millet Meclisi'nin 20 Temmuz 1922'deki oturumunda kendisine dördüncü kez Başkomutanlık yetkisi verilen Kemal Paşa taarruz kararını haziranda almış ve hazırlıkları gizli yürütmüştü. Büyük Taarruz Ağustos'un 26'sını 27'sine bağlayan gece Afyon'da başlamış, Aslıhan civarında kuşatılan düşmanın Kemal Paşa'nın idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde imha edilmesi ile Türk zaferiyle sonuçlanmıştı. 30 Ağustos günü, ilk kez 1924'te Dumlupınar'da Çal Köyü yakınlarında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in katıldığı bir törenle Başkumandan Zaferi adıyla kutlanmıştır.

Zaferi kutlamak için iki yıl beklemenin nedeni 1923 yılının Türkiye açısından hem ulusal hem de uluslararası alanda yoğunluğun olmasıydı. Çal Köyü'nde gerçekleşen ilk törende Mustafa Kemal, milli ruhun canlı tutulmasının vurgulamış Meçhul Asker Abidesi'nin temelini eşi Latife Hanım ile atmıştır. Başkumandan Zaferi 1926'dan itibaren Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır. 1 Nisan 1926’da kabul edilen Zafer Bayramı Kanunu'nda 30 Ağustos Başkumandan Muharebesinin Cumhuriyet ordu ve donanmasının Zafer Bayramı olduğu, her yıl dönümünde bayram gününün kara, deniz ve hava kuvvetlerince kutlanacağı belirtilir. Aynı yıl, dönemin Savunma Bakanı Recep Peker’in genelgesi ile bayram törenlerinde neler yapılacağı belirtilmiştir.

1930’larda ilk tören üst düzeyde Büyük Zafer kutlaması veya anma töreni yapılmamıştır. Hava Kuvvetlerinin ülke savunmasında önemli bir yeri olması nedeniyle, Tayyare Cemiyeti 30 Ağustos tarihini "Tayyare Bayramı" olarak adlandırmıştır. Zafer Bayramı için 1960’lardan itibaren kapsamlı kutlamalar başlanmıştır. 30 Ağustos, Türkiye'de askeri okulların mezuniyetlerini yaptıkları gündür tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte geçerli olmaktadır. Zafer Bayramı uzun yıllar Genelkurmayın tebrikleri kabul ettiği bir bayram olarak kutlanmış; bu durum eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Başkomutan sıfatıyla kutlamalara ev sahipliği yaptığı 2011 yılından itibaren değişmiştir.

30 Ağustos günü, Türkiye'de resmî tatildir. Zafer Bayramı’nda başkent Ankara'da ve Ankara dışındaki kutlama ve törenler, “Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği” ile düzenlenmiştir.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: 1.dünya savaşı
Kaynak vikipedi.com

Sevr Antlaşması

Sevr Antlaşması  I. Dünya Savaşında İtilâf Devletleri ile Osmanlı arasında 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr banliyösündeki Seramik Müzesi'nde imzalanmışdır. Kurtuluş Savaşı  Türklerin galibiyetiyle, bu antlaşma yerine 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalanıp uygulamaya konulmuş Sevr Antlaşması geçerliliğini kaybetmiştir. Sevr Antlaşması 433 maddedir. I. Dünya Savaşı sonrasında İtilâf Devletleri ile Avusturya arasında Saint-Germain Antlaşması, Macaristan arasında Trianon Antlaşması ve Bulgaristan arasında Neuilly Antlaşması imzalanmasına rağmen Osmanlı Devleti ile 1919 Mayıs'ında hâlâ  anlaşılamamıştı

görüşmeler geleceğe ertelenmişti. İtilaf Devletleri Osmanlıyı paylaşmada anlaşamadılar. İtilaf Devletlerinin 7 Mayıs'ta aldığı kararla 15 Mayıs'ta İzmir Yunanlarca  işgal edildi. Bu olay tüm Türkiye'de tepkiye yol açtı. 4 Eylül'de Sivas Kongresi'nden sonra İstanbul'daki Osmanlı hükümeti, ülkedeki idari ve askeri denetimi kaybetti. Sivasda Ankara'da Kemal Paşa  yönetiminde direniş hükümeti kuruldu. Anadolu hükümeti, olumsuz bir barış antlaşmasını kabul etmeyeceğini bildirdi ve direnişe girişti. Sevr Antlaşmasını imzalamaya Paris  Konferansı'na giden  Damat Ferit Şura-yı Devlet Reisi Rıza Tevfik, Maarif Nazırı Bağdatlı Mehmed Hadi  Bern Sefiri Reşat Halis Bey yer alıyor.

İtilâf Devletleri 18 Nisan 1920'de San Remo Konferansı'nda Osmanlıya uygulanacak sev barış antlaşmasının şartlarını hazırladılar. 22 Nisan'da Osmanlı hükümetini Paris'te barış konferansına davet ettiler. eski sadrazam Ahmet Tevfik Paşa'nın başkanlığında bir heyet Paris'e gönderildi. Ankara'da toplanan  Millet Meclisi, 30 Nisanda taraf devletlere İstanbul'dan ayrı bir hükümetin kurulduğunu bildirdi. Paris'teki barış şartlarını öğrenen Ahmet Tevfik Paşa, İstanbul'a gönderdiği telgrafta barış şartlarının devlet kavramı ile bağdaşmadığını bildirerek görüşmelerden çekildi.  21 Haziran'da İtilaf Devletleri Türk direnişini kırmak için, İzmir'deki Yunan kuvvetlerini Anadoluya sürdü Balıkesir, Bursa, Uşak ve Trakya  Yunan ordusu tarafından işgal edildi.

Saltanat Şurası Ege'deki işgaller üzerine 22 Temmuz'da İstanbul'da toplandı,Paris'e Sadrazam  Ferit Paşa başkanlığında ikinci bir heyet gönderildi. Şura'da yaşananlar  hâlâ tartışılmaktadır. Nutuk'ta Vahdettin'le ilgili “Sevr Muahedesi'ni bizzat  kabul etmiştir.” denilmektedir. Saray Başmabeyincisi Lütfi Simavi'ye göre Vahdettin açılış nutkunu okuduktan sonra başkanlığı Damat Ferite bırakarak salondan, çıkmıştır Son Sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu İsmail Okday'ın anlatımı ise şöyledir: Sevr’i kabul edenler ayağa kalksın denildi. Damat Ferid Padişah’ın salonu terk etmesi için işaret verdi. Vahdettin dışarı çıktı, yan odaya geçti. Padişah ayağa kalkınca salondakiler Hünkâr'a saygı eseri olarak ayağa kalktılar. Kendisini selamladılar. bu ayağa kalkışın Sevr’in kabulü mü yoksa Padişah’a hürmeten kıyam mı edilmiş olduğu  belirmedi. Ayan'dan Topçu Feriki Rıza Paşa, ‘Biz Padişaha hürmeten ayağa kalktık, Sevr’i kabul ettiğimizden değil’ diye haykırarak Damat Ferid’in oyununu  protesto dahi etti.”

Kimi tarihçiler olayı, şûrâda oy hakkı olmayan padişahın oylama yapılması çağrısı yapılınca dışarı çıkması, fakat Damat Ferit'in olayı oldu bittiye getirmesi olarak yorumladı Kimileri toplantının Sevr’i onaylatmak üzere taraflı bir protesto mahiyetinde, öfkeli bir şekilde ayağa kalktığını ve yan odaya geçmiş olduğunu iddia etmektedir. Kimi tarihçiler padişah ile Damat Ferit Paşa'nın antlaşmayı kabul ettirebilmek için birlikte hazırladıkları bir plan olduğunu iddia etmektedir. Antlaşmayı 10 Ağustos 1920'de İtilaf Devletleri Britanya İmparatorluğu, Fransa,  İtalya, Japonya, Ermenistan, Belçika, Yunanistan, 
Hicaz Krallığı, Polonya, Portekiz, Romanya, Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı, Çekoslovakya ile mağlup Osmanlı arasında imzalandı. 

ABD Osmanlı  ile savaşmadığı, SSCB ise Milletler Cemiyeti üyesi olmadığı için imza atmadı Osmanlı heyetinde şu isimler vardı  Sadrazam Damat Ferit Paşa, Maarif Nazırı Bağdatlı Mehmed Hâdî Paşa, eski Şura-yı Devlet reisi Rıza Tevfik ve Bern Sefiri  Reşat Halis Bey. Antlaşmanın yürürlüğe girmesi için önce Meclis-i Mebusan'ın antlaşmayı Vahdettin'e göndermesi gerekiyordu. antlaşma imzalandığı tarihte Meclis-i Mebusan kapalıydı antlaşma mecliste görüşülmedi ve padişahın önüne gelmedi. Ankara'daki Millet Meclisi  antlaşmayı sert bir bildiri ile kınadı ve Antlaşmayı imzalayanlar ile Saltanat Şurası'nda 19 Ağustos 1920 tarihinde vatan haini ilan edildi Antlaşmada imzası bulunanlar 23 Nisan 1924 de TBMM tarafından 150'likliler listesine eklendi. 28 Mayıs 1927 de yasayla yurttaşlıktan çıkarıldı Yunanistan antlaşmayı  yürürlüğe koymak istedi. Bazı çevreler antlaşmanın hiçbir zaman yürürlüğe giremediğini savunur. Fakat başka görüşlere antlaşmanın birçok hükümlerinin uygulanmış ve 20. yüzyılın uluslararası siyasi kavgalarına yön vermiştir.

Kaynak tarihiolaylar.com

Sevr Antlaşması (Ölü Doğan Antlaşma)

Sevr Antlaşması, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İtilaf devletleriyle Osmanlı devleti arasında imzalandı Birinci dünya savaşını kazanan İtilaf devletleri Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile  antlaşma imzalamışlardır. Fakat savaştan ittifak devletleriyle  yenik çıkan Osmanlı devletini paylaşmada anlaşamadıkları için, daha sonra bir antlaşma kararı almışlardır. Osmanlı devletiyle itilaflar arasındaki savaş 24 Temmuz 1923’te  Lozan Antlaşmasıyla sona ermiştir. Birinci dünya savaşında en yakın ittifakı Almanya’ya güvenerek savaşa giren Osmanlı savaşı kaybetmiştir. İtilaf devletlerinin  paylaşamadıkları Osmanlı ağır  bir antlaşma imzalayacağı itilaf devletlerinin  imparatorluğu işgal planında görüş birliğine varmaları gerekiyordu.

İzmir ve çevresinin Yunanlılara verileceği kararı,  iki büyük itilaf devleti olan İngiltere ve İtalya arasında  anlaşmazlıklar çıkardı.  Osmanlısavaşı kaybetse de Türk halkının işgalcilere olan tepkisi  antlaşmanın uzamasına neden olmuştur. Sevr Barışı imzalanmasına rağmen uygulanmadığı için  “ölü doğan” bir antlaşmadır. aralarında anlaşan  İtilaf devletleri, 18 Ocak 1919’ Paris Barış Konferansı’nda Osmanlı devletini paylaşma kararı almışlardır.İtilaf devletleri San Remo Antlaşmasıyla, Osmanlıyla görüşmeyi kararlaştırdıktan sonra Osmanlı devletine kararları bildirerek Paris’e bir heyet istemişlerdir.  barış şartlarını Osmanlı Hükümetine kabul ettireceklerinden emindiler.

Tevfik paşa başkanlığındaki Osmanlı heyeti Paris’e gitmiş ve antlaşmanın ağır koşulları Türk heyetince  kabul edilmemiş devletin bağımsızlığı tehlikeye düştüğü gerekçesiyle heyet  reddedmiştir. Heyetin antlaşmayı kabul edmemesi nedeniyle İtilaf devletleri müttefiki Yunanistan, 22 Nisan 1920’de Balıkesir, Bursa, Uşak Nazilli ve Trakyayı işgal eden Yunanlar Tekirdağ’a  gelmişlerdir. Yunanlıların ilerleyişi nedeniyle Osmanlı devleti antlaşmayı kabul zorunda bırakılmıştır. Osmanlı anayasasına göre antlaşmanın kabulü için Osmanlı Mebusan Meclisinin kararı şarttı. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin padişahca kapatılması barış görüşmelerinin padişah ve sadrazam yönetimindeki “Saltanat Şurası” tarafından yapılmasını zorunlu kılmıştır. Saltanat şurasında Rıza Paşa dışındaki  üyeler antlaşmayı  kabul etmiştir.

Sadrazam Damat Ferit başkanlığındaki ve Bağdatlı Mehmet Hadi Paşa, Filozof Rıza Tevfik Paşa ve Reşat Halis Beyden oluşan Osmanlı heyeti  Fransa’ya giderek Parisin Sevr kasabasında işgal metni  Sevr antlaşmasını imzalamışlardır (10 Ağustos 1920).  mütarekeden sonra, iki sene içinde, Türk Kuruluş Savaşı başlamış, Ankara da yeni Türk Hükümeti kurulmuştur Antlaşmada Sevr Barış’ı tıpkı Ayestefanos antlaşması gibi uygulanmamıştır. Sevr barışında imzası olan devletler şunlardır; Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Belçika, Ermenistan, Yunanistan, Polonya, Hicaz, Romanya, Çekoslovakya, Sırp-Hırvat Sloven Devleti. Birçok devletin onayını alan Sevr antlaşması ölü doğan bir antlaşmadır ve uygulanamamıştır.

Sevr antlaşmasında  İstanbul, Osmanlının başkenti olarak kalacak; antlaşma sağlanamazsa İstanbul Osmanlıdan alınacaktır. Osmanlı devletinin kontrolündeki Boğazlar, itilaf devletlerince yönetilecek, Savaş sırasında boğazlar bütün devletlere açık olacak Osmanlı devleti bulunmayacaktır. Anadolu’nun doğusunda iki devlet Kürdistan ve Ermenistan kurulması planlanırken; Ege İzmir ve Midye- Büyükçekmece çizgisinin batısında kalan Trakya bölgesi  Yunanlılara bırakılacaktır. Osmanlı toprağı Arabistan ve Irak İngiltere’ye verilecek. Urfa, Antep, Mardin ve Suriye Fransızlara verilecek, Adana’dan Kayseri’ye  uzanan çizginin güneyinde kalan topraklar İtalyanlara  bırakılacaktır.

Osmanlı askerini engellemek için Osmanlı asker sayısı 50.700 kişi  belirlenmiş, donanma gücü olarak sadece 13 savaş gemisine izin verilmiştir. Subayların % 15’ini Müttefik veya tarafsız devlet subayları oluşturacak, zorunlu askerlik olmayacak İngiliz, Fransız, İtalyan ve Japonlardan oluşan bir komisyonla, ticari rotalarda ve gümrüklerde itilaf devletlerine  kapitülasyonlar sağlanacak  Osmanlı tebaasın daki azınlıklara geniş hak tanınacaktır. İngiliz, Fransız,İtalya ve Osmanlıdan kurulan komisyon, Türkiye’nin servetini düzenleyecek, bütçede son sözü söyleyecek, Türk parasını belirleyecek ve komisyonun onayı olmadan Osmanlı iç ve dış borç alamayacaktır. Yıllık gelir, komisyon tarafından, komisyonun ve işgal kuvvetlerinin masrafları, savaş sırasında zarar görmüş Müttefik Uyruklarının zararlarına ayrıldıktan sonra, geri kalan Osmanlılara harcanacak

Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon illerinin bulunduğu alanda, Ermenistan Devleti kurulacak, sınırların tayini Amerika  Başkanının hakemliğine bırakılacaktır. Oniki Ada İtalyanlara, Akdeniz’deki diğer adalarda da Yunanlılara bırakılacaktır.  
Sevr Barış’ı, padişah ve hükümetçe kabul edilse de Anadolu insanı tarafından asla kabul edilmemiştir. Anadolu insanı hırslanmış ve mücadele aşkıyla birleşmiştir. İtilaf Devletleri, işledikleri tarihi yanılgıyı görmüşlerdir. TBMM, antlaşmayı dikkate almadan Türk Ulusunun bağımsızlığını ve Misak-ı Milli sınırlarını direniş grupları ve Kuva-i Milliye ile savunmuşlardır. Anayasa gereği Mebusan Meclisi’nde oylanması gereken Sevr antlaşmasının padişah ve çevresindekiler tarafından imzalanması nedeniyle hükmü yoktur.

19 Ağustos 1920 de toplanan birinci TBMM Sevr Barışı’nı imzalayanların ve onaylayanları vatan haini saymış TBMM, Sevr antlaşmasını kabul etmemiştir. Sevr antlaşması Osmanlının imzaladığı son antlaşmadır. Büyük Millet Meclisi antlaşmayı tanımadı. Meclis “Misak-ı Milli” ye yemin ederek, Türk topraklarının parçalanmasına müsaade etmeyeceğini dünyaya ilan etti. Mustafa Kemal, idamımıza hükmeden düşmanlarımıza karşı daha azimli ve  kuvvetli karşı koyma çarelerini düşünmek gerektiğini söyleyerek, antlaşmayı tanımadı. antlaşma, Misak-ı Milliyi işgal etme planı olduğu ve Türk milletinin bağımsızlığını tehlikeye düşürdüğü için TBMM tarafından kabul edilmemiştir. Türk halkı antlaşmayı hiçbir zaman kabul etmemiş ve işgalcileri Anadolu’dan atmak için can pahasına savaşmışlardır. Sevr antlaşmasından sonra halkın Osmanlıya güveni kalmamış ve saltanat yıkılmıştır. Sevr Antlaşması Türk halkının verdiği kurtuluş mücadelesi sonucunda uygulanamamış Türk halkı adına TBMM ile itilaf devletleri arasında І. Dünya Savaşı’nı bitiren antlaşma olarak “Lozan Barış Antlaşması” imzalanmıştır. 

Kaynak belgelerlegerçektarih.com

Sultan Vahidüddin, M. Kemal Atatürk ve Kurtuluş

Sultan Vahidüddin’in (rahmetullahi aleyh) vatanından ayrılmak zorunda kalışını “korkudan kaçmak” şeklinde yorumlayan kemalistler, sultana iftira atmaktadır Oysa sultanın hareketi  Peygamber Efendimizin (sav) Mekke’den Medine’ye hicret etmesi gibidir. Kemalist Tarih kitablarında Peygamber Efendimizin hicreti “kaçmak” olarak tavsif edilmiştir Peygambere saygısı olmayanın padişaha saygısı beklenemez. Madem Sultan Vahidüddin eleştiriliyor, o halde Hanedanı sürgüne terk eden M. Kemal de eleştirilsin. Padişahın vatanından ayrılmak zorunda kalışını yanı Anadolu’ya, Milli Mücadele’nin başına geçmemiş olmasını kemalistler işlerine geldiği için hainlik” veya “korkaklık” olarak değerlendirmişdir. bu iftiradan öteye gitmemektedir.

Sultan Vahidüddin şehzadeliğinde Almanya’ya gitmişti. siperleri gezerken tehlikeye karşı başını eğmesi ihtar edildiği zaman şu cevabı vermişti “Türk başı düşman karşısında eğilmez. Ittihat ve Terakki’nin despotluğunu ve zalim yönetimini tenkid ettiği için takibe alınan Mülâzım Şaban Efendi, şehzade Vahidüddin’in köşküne sığınmıştı. Polisler Mahmud Şevket Paşa’nın “yakalama” emriyle gelmelerine rağmen Sultan Vahidüddin rest çekmişti: “Bana mensup olan, sarayıma iltica eden, masumiyeti de bence malum olan bir adamı garezkar düşmanlarına teslim edemem. Zorla içeri girenleri vururum… Beni öldürmedikçe Şaban Efendi’yi alamazlar.”Sultan Vahidüddin’in cesurdur Işgal yıllarındaki tutumu cesaretsizliğinden değil; fedakarlığındandır.

Sultan Vahidüddin’in işgal ve Kurtuluş Savaşındaki tutumu ve Anadolu’ya geçmemesi hakkında insaflı bir tarihçi şöyle demektedir: “6’ıncı Sultan Mehmed için ‘ Vatan haini ‘ derler, ben ilave yapacağım: ‘ vatana ihanet ile idama mahkum olup, yaşının ilerlemiş olması, Fransa’ya eski hizmetlerinin hatırlanması ve Fransa’yı sevdiğinden dolayı ölüm cezası, müebbet kalebentliğe çevrilen Mareşal Peten gibi ‘ diyeceğim. Mazileri temiz olan ve memleketleri felakete düştükten sonra işbaşına geçen, ağır mes’uliyetler yüklenen, milletlerini çiğnetmemek için nefret edilen, galip düşmanlara dostane el uzatmak durumunda kalan, kara bahtlı insanlar tarihde sigorta lambalarına benzer Kendilerinin yanması büyük tesislerin kurtulmasını temin eder.

Sultan Mehmed Vahidüddine Topkapı Sarayı hazinesi ile, müzelerimizde ve kütüphanedeki kıymetlerine baha biçilmez, en küçük hazinelerimizin kahhar düşmanlar tarafından yağmasını önledi. eğer Sultan Vahidüddin Istanbul’da oturmayarak Anadolu’daki milli hareketin başına geçseydi, işgalciler, Istanbul’a bir daha çıkmamak üzere yerleşirlerdi. Hal böyleyken yapması gerekeni yapmış ve şehzade Ömer Efendi’yi Anadolu’ya göndermişti. Ancak şehzade Ömer Efendi, 27 Nisan 1921’de Atatürk tarafından geri çevrilmiştir. Sahi Ömer Efendi neden geri çevirildi? Sultan Vahidüddin’in Anadolu’ya geçmemesini eleştiren kemalistler, bu soruya bir cevap verseler ya.

Kemalistler düşünmeden Sultan Vahidüddin’in neden M. Kemal’i geri çağırdığını soruyorlar. dilimiz döndüğünce özetlemeye çalışalım… Yunanlı yazar Hristos Angelomati’nin, Savaş Önderi Venizelos” başlıklı Yunanca yapıtından aktarılmıştır M. Kemal Istanbul’dan Samsun’a hareket edeceği günlerde, Yunan istihbarat servisi haber almış ve Istanbul’daki Yunan askeri şefi Albay Yeoryios işgal gücü Başkomutanı General Milneden onun tutuklanmasını istemişti. Ancak olumlu cevap verilmemiştir. !!! Yunan istihbaratı M. Kemal’in müfettişlik değil Kurtuluş Savaşı için gönderildiğini biliyordu, M. Kemal’in geniş yetkilerle donatılmıştı Padişah fermanı vardı. Peki, Ingilizler M. Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nı başlatacağını bildikleri halde neden Samsun’a çıkabilmesi için vize verdiler?

Yunanistan’ın eski Büyükelçilerinden Konstantinos şunları yazmıştır: “Osmanlı Imparatorluğu M. Kemal’i askeri müfettiş olarak Küçük Asya’ya göndermek kararını alınca, Istanbul’dan uzaklaştırmak istememiştir. hükümetin amacı, Kemal’in örgütleyici yeteneklerinden Anadolu’da yararlanarak; barış görüşmelerinde Itilaf devletlerine baskı kullanmak ve Türklerin sert bulacağı barış koşullarına karşı hazır silahlı güçleri kurdurmaktı.Yunan makamlarınca uyarılmasına rağmen M. Kemal’in Anadolu’ya geçmesine izin veren General Milne; bu sefer Osmanlıdan , M. Kemal ve yanındakilerin derhal Istanbul’a çağrılmalarını talep etmiştir.Böylece Sultan Vahidüddin’in Kurtuluş Savaşı’na “karşı olduğu izlenimi” verilmek istenmiştir.

Sultan Vahidüddin tüm baskılara rağmen Ingilizlere direnmiştir. 8 Haziran günü, sabaha karşı Yıldız Sarayı’nda, Padişahın dairesinde yangın çıkmış Yangında Padişahın para ve mücevherleri yanmış; kendisi zor kurtulmuştu. Istanbul’daki Ingiliz Yüksek Komiseri Sir Arthur Calthorpe, “suikast” söylentilerini bildirmişti.8 Haziran’da Ingiliz Generali Deedes’le görüşen Sait Molla yangının “dışarıdan çıkarıldığını söylemiştir Sultan Vahidüddin’e gözdağı verilmiştir. Ingilizleri oyalayan Istanbul Hükümeti, baskılar neticesinde M. Kemal’i geri çağırlmıştır. M. Kemal’in geri çağırılmasının “Ingiliz baskısından” ileri geldiğini bildiren “çekilmemiş” telgraf çekilmemiş ve müsvedde halinde kalmıştır, “Harp Tarihi Vesikaları Dergisi”nin 21 no’lu belgesi olarak yayınlanmıştır.

Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Cevad Paşa, 11 Haziran 1919 da M. Kemal’e gizlice geri çağrılışının sebebini şöyle açıkladı: “Sizin gibi kıymetli bir generalin Anadoluda dolaşması kamuoyunda iyi bir etki uyandıracağından Istanbul’a çağrılmanızı Ingilizler istedi.”General Milne 30 Haziran’da Harbiye Nezareti’ne
M. Kemalin vazifesine son verilmesi için 8 Haziran’da Osmanlı hükumetine çağrı yaptıklarını hükumetin itibar etmediğini hatırlatarak, konuya hassasiyet göstermelerini ikaz etti. Istanbul’daki Ingiliz Yüksek Komiseri Amiral Galthorpe General Milne’in hatırlatmalarına dikkat çekerek Osmanlı Hariciye Nezareti’ne verdiği 2 Temmuz 1919 daki notasında, M. Kemal’i Istanbul’a çağırmak için yapılan teşebbüslerin sonuç vermediği ve 17 Haziran’da Osmanlı hükumetine verilen notaya cevap alınmadığını belirtiyordu.

M. Kemal’in Sultan Vahideddin tarafından çağrılması, 2-3 Temmuz 1919 du M. Kemal Tercan’a varmıştı M. Kemal’in faaliyetleri Sultan Vahideddin tarafından “yurtsever duygular  olduğu kabul ediliyordu. Diğer yandan Padişah, M. Kemal’in Istanbul’a gelmesini yabancıların haysiyet kırıcı bir işlem yaptırırlar endişesi ile- doğru bulmadığı gibi, azledilmesini de uygun görmediğinden Harbiye Nezaretinden iki ay hava değişimi istenilerek, durum belli oluncaya kadar istediği kent ya da kasabada dinlenmesinin en uygun çözüm yolu olacağını ifade ediyordu. İngilizler M. Kemal’i tevkif etmek isteselerdi, kendi kontrollerindeki Samsun’da yapabilirlerdi. İngilizlerin amacı istanbul ile Anadolu arasında ikilik çıkarmaktı

İngilizler Hilafeti elinde bulunduran Osmanlı Devleti’ni savaşla ortadan kaldırmaktan ve Hilafeti ilga etmekten çekinmiştir. 18 Mayıs’ta ingiltere’nin Hindistan Naibi, Hindistan Bakanlığı’na gönderdiği telgrafta şöyle diyordu: “Türkiye’nin Hristiyan devletler tarafından parçalanmış olduğu görünümü, Müslümanları, cihada başlatmada Halife’yi desteklemeye sevkedebilir. İslam ayaklanması ihtimal dışı sayılmamalıdır. telgraftan birkaç gün sonra, Paris’teki Ingiliz Büyükelçisi Lord Derby, Lord Curzon’a gönderdiği yazıda, Fransız yazar Pierre Loti’nin Barış Konferansı’nda Halifeye karşı girişilecek hareketin Afrika’dan Hindistan’a binlerce Müslüman arasında direnişe yol açacağına ve Fransayı etikleyeceğini bildirmiştir.



işgalci devletlerin kaygısı, türkiyede oyun oynandığını göstermektedir. Akademisyen tarihçi Prof. Dr. Baskın Oran, halifeliğin 3 Mart 1924 tarihinde kaldırılmasıyla ilgili şunları yazıyor: “ Musul sorunu sırasında olan bu olay Türkiye’nin aleyhine olmuştu. karar Müslümanların tepkisini çekmişti. İngilizler Türkiye’nin din etkenini kullanmasından Mısır ve Ortadoğu ile Hindistan’daki Müslümanlardan çekiniyordu kararı memnuniyetle karşıladı. İngilizler Türklerin bindiği dalı kestiklerini’ belirtdi.”ingiltere ve Fransa, ellerinin altındaki müslümanları sömürebilmek için Hilafetin kaldırılmasını istiyorlardı. M. Kemal gibi Hilafete ve Osmanlıya yapacağı darbe, işgalcilerin sorunlarını çözmekteydi. İngilizler, Osmanlı gibi çetin bir düşmandan kurtulmakla kalmayacak, aynı zamanda Osmanlı saltanatından bağımsız olan Hilafet makamından ve Kur’an nizamından da kurtulacaklardı.

Osmanlı Devleti’ni kendileri yıkmadıkları için, gelecekte kimse onlardan hesap sormayacaktı. İngilizler, “görünürde” Hilafeti kendileri kaldırmadıklarından dolayı; hakimiyetlerindeki müslümanlar ingiltere’yi sorumlu tutup huzursuzluk çıkarmayacak ve başlarında Halife olmayan bu başı boş ülkelerin başına ajanlar yerleştirip sömüreceklerdi.

M. Kemal’in Sultan Vahidüddin tarafından geri çağırılması, onun Samsun’dan ayrılmasından “sonradır”. Sultan Vahidüddin, bütün baskılara rağmen, M. Kemal’in Samsun’dan ayrılıp güvenli bir şehir olan Erzurum’a varıncaya kadar Ingilizleri oyalamıştır. M. Kemal’in askerlikten istifa ettiği yer “Erzurum”dur, M. Kemal’in Erzurum’a vardıktan sonra geri çağrılmasının hükmü, anlamı ve dezavantajı yoktur. Kaldı ki, geri alınmış madalya ve nişanların tekrar M. Kemal’e iadesini istemiştir. Bu konu belgelerde olmasına rağmen resmi ideolojide bulunmamaktadır. Nutuk’ta işlenmemiştir. M. Kemal’e ve doğrusu Milli Mücadele’ye verilen destek, Ingilizlerden gizlenmek amacıyla basına da sızdırılmadığı gibi, Osmanlı Devleti Resmi Gazete’sinde yayınlanmamıştır.

İngilizler, M. Kemal’den başka III. Kolordu komutanı Refet Paşa’yı çağırmışlardı. Osmanlı Devleti, Refet Paşa’yı derhal azletti. M. Kemal’e özel bir önem verildi M. Kemal’e hususi bir ehemmiyet verildi II. Ordu veya Yıldırım Kıtaları Müfettişi Mersinli Cemal Paşa’nın yaveri Cevat Rıfat Bey, M. Kemal’e verilen geniş yetkilerden Mersinli Cemal Paşa çok içerledi Sadrazamlığa şifre yazdı şifreye, sadaretten verilen cevapta geniş yetkilerin verilmesinde M. Kemal Paşanın Padişah Vahidettin ile olan dostluk ve samimiyetinin rolü olduğu ifade edilmiştir.Sultan Vahidüddin görevini fazlasıyla yapmıştır. M. Kemal’e madalya ve nişanlarının geri verilmesinde M. Kemal ve Sultan Vahidüddin Saray’daki bütün konuları enine boyuna müzakere etmişlerdi.

M. Kemal’in Samsun’a çıkışından başlayarak askerlikten istifa etmesine kadarki gelişmeleri özetleyelim: 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştır. 26 Mayıs 1919’da Samsunda Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız, memleketi kurtaracağız! Demiş 28 Mayıs 1919 da Havza’dan 3’üncü, 15’inci ve 20’inci Kolordu Komutanlıklarına telgraf çeker 6 Haziran günü General Milne, M. Kemal’in Istanbul’a çağrılması için Harbiye Nezareti’ne yazı gönderir] 12 Haziran’da ise M. Kemal Amasya’ya gelir ve aynı gün Hükumet Konağı’nda bir konuşma yapar “Hep beraber aziz vatanımızı ve bağımsızlığımızı kurtarmak için bütün gücümüzle çalışacağız!” iki hafta sonra 26 Haziran’da Amasya’dan Tokat’a hareket eder

28 Haziran günü Sivas’tan Erzurum’a yola çıkar ve 3 Temmuz’da Erzurum’a ulaşır Harbiye Nazırı’nın M. Kemal’i Sultan Vahidüddin adına Istanbul’a çağırdığı telgraf “5 Temmuz” 1919 tarihlidir. M. Kemal’in Mayıs da Kurtuluş Savaşı ile ilgili telgraflar çekip beyanlarda bulunması ve Ingiliz Generali Milne’nin 6 Haziran’da M. Kemal’in geri çağrılmasını talep etmesi nerde; M. Kemal’in Erzurum’a vardıktan 2 gün sonra yani 5 Temmuz’da Sultan Vahidüddin tarafından geri çağrılması nerde. Padişah bütün baskılara ve kendisine yönelik suikaste rağmen M. Kemal’e zaman kazandırmış ve Erzurum’a vardığını öğrenince “göstermelik” olarak geri çağırmıştır. kendisi bilmektedir ki; “Atı alan Üsküdar’ı çoktaaan geçmiştir.”

M. Kemal, beklenen bu gelişme üzerine ihtiyacı kalmadığı askerlikten 9 Temmuz 1919 da istifa etmiştir.1918 sonuyla 1919 a kadar Anadolu’ya tayinleri yapılan Cafer Tayyar, Mersinli Cemal ve Karabekir paşaların ardından M. Kemal’i Anadolu’ya gönderen Sultan Vahidüddin, Kurtuluş Savaşı’nın temellerini atmış ve üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Sultan Vahidüddin M. Kemal’in yakalanmasını isteseydi, Karabekir Paşa’ya tevkif ettirirdi. Kazım Karabekir paşa M. Kemal’e sadık kalmıştır” Padişah, emrini Kazım Karabekir paşayı görevden almamıştır Sultan Vahidüddin; “M. Kemal’i geri çağırmak için göndermemiştir!..” Ama Ne yazıkki Sultan Vahidüddin’e ihanet edilmiştir. .


Kaynak vikipedi.com

Başkomutanlık Meydan Muharebesi

Başkomutanlık Meydan Muharebesi ya da  Dumlupınar Muharebesi, Kütahya'ya bağlı  Dumlupınarda 30 Ağustos 1922'de  Türk  ve  Yunan orduları arasındaki savaştır. Başkomutan  Kemal Paşa tarafından yönetildiği için  Başkomutanlık Muharebesi olarak anılır. İstiklal Savaşı'nın Türk zaferiyle sonuçlanmasını sağlayan çarpışma ulusal bayram olarak kutlanır. Kurtuluş Savaşı'nın son evresi 26 Ağustos 1922'de  Afyonkarahisar - Kocatepe'de başlayan Büyük Taarruz ile açılmış ve 9 Eylül 1922'de Türk Ordusu'nun İzmir'e girmesiyle sonuçlanmıştır. 1922 Yazında Sakarya Meydan Muharebesinde Yunan tarafı Şubat ve Mart 1922'de Londradan ülkesine yapılan askeri yardımın artırılmasını istedi. Ancak Lloyd George reddeddi.

Gounaris Yunan ordusunu Anadolu'dan çekme tehdidinde bulundu hükümete kabul ettiremeyerek istifaya zorlandı. Sakarya'daki savaşın en önemli sonucu 20 Ekim 1921'de Ankara Hükümeti ile Fransa arasında imzalanan anlaşma oldu. anlaşma ile Fransa Türkiye'ye karşı katı bir politika izleyen İngiltere'den yolunu ayırarak Türkiye ile işbirliğine gitti. İtalyanların Temmuz 1921'de Antalyadan çekilerek Yunanistan'a karşı Türkleri destekleyen bir tavır almasıyla müttefikler arasındaki anlaşmazlıklar su yüzüne çıktı. TBMM Hükümeti Dışişleri Bakanı Yusuf Tengirşenk in Şubat 1922'deki Londra ve Paris ziyaretlerinden sonra, İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcileri Mart 1922'de Paris'te toplanarak  Sevrde bazı değişiklikleri öngören önerilerde bulundular.

TBMM Yunan ordusunun Anadolu'yu tahliye etmesinde anlaşma sağlanamadı. Bu esnada TBMM, Mustafa Kemal Paşa'nın başkomutanlığını süresiz uzattı. Temmuz ayında İçişleri Bakanı Fethi Okyar Paris ve Londra'yı ziyaret etti. görüşmeden sonuç alınamadı Türk hükümeti barış yolunun kapalı olduğuna hükmederek taarruz kararı aldı. Fethi Bey Ankara'ya 14 Ağustos'ta "Milli gayenin sağlanması, ancak askeri faaliyetlerle kabil olabilecektir" görüşünü bildirdi. Başkomutan Kemal Paşa ve Cephe Komutanı İsmet Paşa, Birinci Ordu'ya bağlı birliklerin askeri tatbikatını teftiş eddi 15 Eylül 1921 de seferberlik ilan edilerek, 1899, 1900, 1901doğumlular silah altına alınmış, ordunun asker eksiği tamamlanmıştı.

Türk kuvvetlerinin eksikleri tamamlanmaya çalışıldı. 20 Ekim 1921'de Çukurova'daki işgalini sonlandıran Fransa'dan silah ve mühimmat alındı. Sovyetler Birliği'nden sağlanan mali yardım orduyu geliştirmekte kullanıldı. Batı Cephesi'nde askeri mevcut 208.000 kişiye ulaştı. Yiyecek, giyecek ve cephane yeterliydi. Genel taarruz hazırlıkları Haziran 1922'de başlatıldı. 6 Ağustos 1922'de orduya gizli taarruz emri verildi. Kemal Paşa,  Akşehirde toplantı yaptı. Toplantıda 26 Ağustos taarruz günü olarak belirlendi. Taarruz Afyon'un güneyinden Dumlupınara baskın şeklinde başlayacak ve meydan savaşında düşman kuvvetleri yok edilecekti. Türk ordusu Yunan cephesine en güçlü merkezden saldıracaktı.

Yunanlar Türk Taarruzu'na karşı hazırlıksız değildi. Afyon müstahkem hale getirilmiş, tel örgüler, makineli tüfek ve topçu mevzileri ile takviye edilmişti. Afyon kuzeyinde İlbulak dağında olmak üzere 2. mevzi Dumlupınar-Toklusivrisi hattında
3. mevzi hazırlanmıştı. İzmir-Afyon-Eskişehir demiryolu, Mudanya iskelesinin Yunanlarda olması, keşif uçakları, 4000'den fazla kamyon ve otomobil Türk ordusuna kıyasla büyük bir lojistik ve keşif üstünlüğü sağlıyordu. Yunanlar açık araziden gelecek tehdide karşı sayı üstünlüklerini koruyarak taarruzu def edebileceklerini, düşünüyorlardı. güneyden gelecek tehdit karşısında Afyon-Çay doğrultusunda taarruz ile Türk ordusunu ikmal üslerinden imha etmeyi planlamaktaydılar.

Kemal Paşa, ordunun taarruz hazırlıklarını gizlilik içinde sürdürmüştür. Taarruzu gizlemek için Temmuz sonunda ordu birlikleri arasında futbol turnuvası düzenleyerek komutanlarla topluca görüşmüştür. Büyük taarruz öncesinde Yunan Cephe Ordusu; Eskişehir Kuzeyinden Afyon güneyine kadar yayılmış, en kuzeyde İnegöl'de Uşak'ta bağımsız alaylarla yanlarını kapatmaktaydı. Yunan ordusunun toplam mevcudu 300.000 olup, bunun 225.000'i Anadolu'daydı. 3. Yunan Kolordusu (General Sumilas) Bursa istikametini kapatırken Kütahyada mevzilenmiş 2. Yunan Kolordusu (General Digenis) 7., 9. ve 13. Piyade Tümenleri ile cephenin ortasını kapatmakta Eskişehir veya Afyon'a yönelebilecek bir Türk taarruzuna karşı ihtiyat vazifesi görmekteydi.

1. Yunan Kolordusu (General Trikupis) karargahı Afyon'da olmak üzere cephenin güneyini savunmaktaydı.General Hacianesti Yunan Küçük Asya Ordusunun başına getirildiğinde Büyük Taarruzu etkileyecek iki karar aldı; 1. Kolordu komutanı 2. Kolordu'ya savaşta emir yetkisini kaldırmış 1. Kolordu'nun normal düzeninde kendi tümenlerini cephe hattına yayarak Trikupis'i ihtiyatsız bırakmıştı Böylece, Afyon'a yönelecek Türk taarruzunda cephe zorlanırsa, Trikupis ya İzmir'deki üstü Hacianesti'yi 2. Kolorduyu kendi emrine almak için ikna etmek zorunda kalacaktı. Savaşda iletişim yetersizliği ve zaman dikkate alındığında feci derecede yanlış bir karardı

Büyük Millet Meclisi Ordusu 1. Ordu (Sakallı Nurettin Paşa, Kurmay Başkanı: Mehmet Emin Koral) ordu komutasındaki 4. Kolordu (1., 2. ve 4. Kolordular ile 5. Süvari Kolordusu) yarma harekatını oluşturuyordu toplamda 11 Piyade, 3 Süvari Tümeninden kuruluydu. Toplam muharip mevcudu 88.000 piyade, 12.000 süvari ve 137 top idi. 4 Tümen ile Belentepe doğusu, Kalecik Sivrisi ve Kalecik üzerinden Afyon'a taarruz edecekti. Bu hat 35. ve 8. Yunan Alayları tarafından tutulmakta ve 11.Efzon Alayları tarafından desteklenmekteydi.

30 Ağustos Zaferi, aziz milletimizin gücünün ortaya koyulması bakımından büyük anlam ifade etmektedir. 26 Ağustos’ta başlayıp, 30 Ağustos’ta Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 92. yılını kutluyoruz...Herkesin dört gözle beklediği 30 Ağustos Zafer Bayramında. Türkiye'nin dört bir yanında 30 Ağustos Zafer kutlamaları başladı. Atatürk, 92’nci yıldönümünü kutladığımız 30 Ağustos 1922’deki Büyük Zafer’i, 1924 Dumlupınar konuşmasında şöyle anlatıyordu.“Ulusal tarihimiz büyük, parlak zaferlerle doludur. Türk Ulusu’nun kazandığı zafer yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin bir meydan savaşı hatırlamıyorum.

Türk Devleti’nin, genç Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetin ölümsüz koruyucularıdır.”Zafer Bayramı, 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında zaferle sonuçlandı Büyük Taarruz'u anmak için Türkiye ve Kuzey Kıbrısta 30 Ağustos günü kutlanan ulusal bayramıdır. Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla bilinir Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanınca Yunan orduları İzmir'e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur.

İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi sonradan gerçekleşse de, 30 Ağustos ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. İlk kez 1924 te Afyon'da Başkumandan Zaferi adıyla kutlanan 30 Ağustos günü, Türkiye'de 1926'dan itibaren Zafer Bayramı kutlanmaktadır.
Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşında Türk ordusu işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurmuştur düşmanı Anadolu'dan atmak için düşünülen gizli bir harekâttır Millet Meclisi'nin 20 Temmuz  1922'deki kendisine dördüncü kez Başkomutanlık verilen Kemal Paşa taarruz kararı almış hazırlıkları gizli yürütmüştü. Büyük Taarruz Ağustos'un 26'sını 27'sine bağlayan gece Afyon'da başlamış, Aslıhan civarında kuşatılan düşman birlikleri Kemal Paşa'nın idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde imha edilmiştir

30 Ağustos ilk kez 1924'te Dumlupınar'da Çal Köyünde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in katıldığı törenle Başkumandan Zaferi adıyla kutlanmıştır. Zaferi kutlamak için iki yıl beklemenin nedeni 1923 ün Türkiyede ulusal ve uluslararası alanda yoğun olmasıydı.Çal Köyü'ndeki ilk törende Mustafa Kemal, milli ruhun canlı tutulmasını vurgulamış ve Meçhul Asker Abidesi'nin temelini eşi Latife Hanım ile beraber atmıştır.
Başkumandan Zaferi 1926'dan itibaren Zafer Bayramı olarak kutlanır.
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.