You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Kitap alıntıları ve sözler

Kitap alıntıları ve sözler

General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
ömer hayyam sözleri

Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok..

Bir elde kadeh, bir elde Kuran;
Bir helâldir işimiz, bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kâfiriz, ne tam Müslüman!

Niceleri geldi neler istediler, Sonunda dünyayı bırakıp gittiler, Sen hiç gitmeyecek gibisin
O gidenler de hep senin gibiydiler…

Kendi içmez, içeni kınamaya bayılır, Yüzünden sahtekarlık yayılır,

Şarap içmiyor diye kasılıp gezer ama Yedikleri yanında şarap meze kalır.

Şarap içmem diye övünüyorsun, ama, Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki?

Dünya üç beş bilgisizin elinde; Onlarca her bilgi kendilerinde. Üzülme; eşek eşeği beğenir, Hayır var sana kötü demelerinde.

Tertemiz geldik yokluktan kirlendik; Sevinçle geldik dünyaya, dertlendik
Ağladık, sızlandık, yandık, yakındık; Yele verdik ömrü, toz olup gittik.

Yüreğin temiz olmadıktan sonra Kaç para, hacı hoca oluşun! Tespih, hırka, post, seccade, hepsi güzel; Ama kanar mı Tanrı bunlara?

Dinle dinsizliğin arası bir tek soluk; Düşle gerçeğin arası bir tek soluk, Aldığın her soluğun değerini bil
yaşamak macerası bir tek soluk.

Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.

Sensiz içtiğim tek su da haram. Beni özene bezene yaratan kim? Sen! Ne yapacağımı da yazmışsın önceden.

Duru sudan daha temizdir sevgim; Halden hale girer başkalarında sevgi, Neyse hep odur benim sevgim ve sevgilim.

Şu dünyada üç beş günlük ömrün var, Nedir bu dükkanlar, konaklar? Ev mi dayanır, bu sel yatağına? Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?

İnsan son nefesine hazır gerekmiş Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş Biz her an sevgiliyleyiz; Böyle dirilsek işimiz iş. İçin temiz olduktan sonra


Hacı hoca olmuşsun, kaç para
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı: İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?

Rahmetin var, günah işlemekten korkmam; Azığım senden, yolda çaresiz kalmam;

Mahşerde lütfunla ak pak olursa yüzüm Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam.

Sen sofosun, dinden dem vurursun, Bana da sapık, dinsiz der durursun Peki ben ne görünüyorsam o’yum Ya sen ne görünüyorsan o musun?

Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri? Sana düşer azapların, tövbelerin beteri. Alçakları besler, yoksulları ezer durursun:

Var mı dünyada günah işlemeyen söyle: Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle;

Yüce Tanrı, Beni özene bezene yaratan kim? Sen! Ne yapacağımı da yazmışın önceden. Demek günah işleten de sensin bana

Adam olduysan hesap ver kendine: Getirdiğin ne? Götürdüğün ne?

Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler, Bin bir derde düşer, canlarından bezerler.

Yel eser, umutlar savrulur gider; Sensiz, bensiz kalır bağlar bahçeler;

Altın gümüş nen varsa harcamaya bak! Ölür gidersin, düşmanın yer.

Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz: İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende: Er geç baş başa verecek değil miyiz?

Şu dünyada üç beş günlük ömrün var, Nedir bu dükkanlar, konaklar?

Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert! Güzel canım da bir gün uçar elbet.

Toprağında yeşillikler bitmeden Uzan yeşilliğe, gününü gün et.

Dedim: Artık bilgiden yana eksiğim yok; Şu dünyanın sırrına ermişim az çok. Derken aklım geldi başıma, bir de baktım: Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim yok.

Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı; Kendisinden de, dünyasından da geçmeli.

Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin? Kimselerin kulu kölesi değil misin? Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya? Keyfine bak: En hoş dünyası olan sensin.

Niceleri dünyayı bırakıp gittiler; Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler.

Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma; Çıkma kendisinden dışarı, serseri olma; Kendi içine sefer et erenler değil: Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma.

Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti; Derede akan su, ovada esen yel gibi. İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok:

Dert içinde sevinci bul da yaşa; Haksız düzende haklı ol da yaşa; Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın, Varından yoğundan kurtul da yaşa.

Açılmaz kapıları açmamız mı gerek? Dünyada insanca yaşamanız mı gerek? Bırakın öyleyse iki dünyayı birden:

Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek! Gençlik kitaptı, okuduk bitti; Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.

Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş? Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?

Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeğe, Altınları gümüşleriyle övünmeğe. Tam işleri dilediği düzene girer: Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye.

Bu dünya iki kapılı bir han,
Girdi mi dertlere düşer insan. Tanınmadan yaşamak en iyisi: Elinde olsa da hiç doğmasan.

Yıllar günler gibi geçti gider; Nerde o eski dertler, sevinçler?

Belaya aldırmaz aklı olan: Bu da her şey gibi geçer, der.

Neylesem bu benim iç kavgalarımla? Pişmanlığım, kendime düşmanlığımla? Sen bağışlasan da ben yerim kendimi

Neylesem bu yüzkaram, bu utancımla? Uğrunda dertlere düştüğüm sevgili

Derdimin dermanı Hekim hasta olunca kime gitmeli?

Yeryüzünü gül bahçesine çevirmekten Daha güzeldir bir insanı sevindirmen.

Bin kulu azat edenden daha büyüktür Bir hür insanı iyilikle kul edebilen.

İnsanlık yaratılalı olgun kişiler Bulduklarıyla yetinip dert çekmediler Birbirine girdi gözü doymayanlar Çok isteme kaderden başın derde girer.

Yoksula, yoksulluğa yakın ettin beni; Dertlere, gurbetlere alıştırdın beni; Yakınların ancak erer bu mertebeye:

bir düş madem dünya gerçeği, Ne dertlenir, alçaltırsın kendini? Hoşgör kaderini, gününü gün et: Yazılan senin için bozulmaz ki.

Akılla bir konuşmam oldu dün gece
Sana soracaklarım var, dedim; Sen ki her bilginin temelisin yol göstermelisin. Yaşamaktan bezdim, ne yapsam? katlan, dedi.

Nedir; dedim bu yaşamak? Bir düş, dedi; birkaç görüntü. Evi barkı olmak nedir? dedim; Biraz keyfetmek için Yıllar yılı dert çekmek, dedi.

Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim; Kurt, köpek, çakal, makal, dedi. Ne dersin bu adamlara, dedim; Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.

Benim bu deli gönlüm, dedim; Ne zaman akıllanacak? Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.

Hayyam’ ın bu sözlerine ne dersin, dedim; dizmiş alt alta sözleri, hoşbeş etmiş derim, dedi.



anton çehov bütün öyküleri 3

Asık suratlı, hep öfkeli, suskun, kimseden çekinmesi olmayan bu çingene baskı denen şey tanımazdı.

bu çingene Anacığıma kabalık eder, bana hep «sen» der, öğretmenimin okumuşluğunu küçük görürdü

Gökyüzü yıldızlarla kaplanıp kurbağaların ötüşü kesilince mutfaktan akşam yemeğimiz gelirdi. Merdivenlerden içeri girer, yemek yemeye koyulurduk.

öyle oburca, öyle gürültüyle yerlerdi ki, yedikleri etin kemiklerinin mi, yoksa çenelerinin mi çatırdadığını bilmezdik

Doğa güzellikleri! Aya bakıp türkü söylüyorlar! Yemin ederim çok güzel! Ben de sizlerle birlikte oturup hayal kurabilir miyim?


Öyle olur ki, bin kişilik bir topluluğa düşersiniz, bin değişik yüzden yalnız bir tanesi zihninizde yer eder.

hastalıklara karşı koymak için halkla devlet el ele vermelidir

Yaşam işte tamı tamına böyledir... Gerçek dediğimiz şey başka türlü nasıl olabilir? Hadi, durmayın, konuşun, türkü söyleyin, dans edin!

Niçin zaman yitiriyorsunuz? Kahrolası zaman durmuyor ki, hep koşuyor...

Yemin ederim, bir süre sonra geriye dönüp baktığınızda yaşlandığınızı anlayacaksınız! İşte o zaman geç kaldığınızın resmidir.

boş durmayın, hep bir şeyler yapın!Dostlarım, bir gününüzü dahi boş geçirmeyip yaşamanıza bakın...

Tanrım sizi bugünü yarın için feda etmekten korusun! Yaşadığınız anda gençlik, esenlik, ateş vardır; yarın ise bir aldatmaca, bir hiçtir.

Yirmi yaşını bulduğunuzda yaşamaya başlamalısınız İşte o zaman ilk kez yeryüzünde ince insanların var olduğunu anladım.

Evet, seviniz, evleniniz, saçmalıklar yapınız, saçmalıklar, yaşamın anlamını kavrama çabalarımızdan daha sağlıklı, daha yaşam doludur

dayım her karanlık çöküşte Bizimle birlikte yemek yiyor, şarkı söylüyor, hep aynı konuda gevezelik ediyordu.

Yaşamı heder olmuş bir adamım ben! dedi. Hiç yaşamadım desem yeridir!

Yüzünüzün tazeliği bana boşa giden gençliğimi anımsatıyor, ömrümün sonuna dek karşınızda durup yüzünüze bakmaya razıyım.

Sizi seve seve yanımda götürürdüm. Sizi çalışma masamdaki camın altına kor, hem kendim seyreder, hem başkalarına gösterirdim.

Bizde zenginlik, debdebe, bazan da güzellik bulunur da gerçek yaşam... şu sağlıklı huzur bulunmaz...

Gökyüzü bulutlarla kaplıydı; çıkan rüzgar önüne kattığı tozu, toprağı, kağıt parçalarını, tüyleri sürükleyip götürüyordu. Yağmur kokusu vardı

Tahminlere dayanarak karar vermek kolay değildir.

Valinin gelişi herkesi ayağa kaldırmış, çiftliğin altını üstüne getirmişti. Konakta büyük bir kırım başladı. On kadar tavuğa, beş hindiye, sekiz ördeğe kıyıldı

Ahçımız, çıldırmış gibiydi ne yaşına, ne cinsine bakmaksızın ellerine geçirdikleri kümes hayvanlarını doğruyorlardı. yemeğe terbiye olacak diye iki taklacı güvercinimin kafası gitti.

Can sıkıntısından patlarken çalışmadan nasıl vakit geçirirsin?

yüreğini öyle tatlı duygular sardı ki! Soluğunu tuttu, çeşitli duyguların etkisiyle eriyip gitti.

Çocukluk anıları, eski günlere özlem, depreşen aşk istekleri onu uzaklara aldı götürdü. Hey gidi gençlik günleri

Yaşam nedir ki? Niçin yaşıyoruz?» diye soruyordu sık sık. «Yaşam masaldan, düşten başka bir şey değildir.» diyordu sonra da.

Her felaketin sonu mutlulukla biter

alaca karanlık çökmüştü. Otların, çiçeklerin yaydığı, balımsı tatlı bir koku sarmıştı kıpırtısız, durgun havayı...

nedenini anlamadığım Anlaşılmayan şeyler hep gizemli gözükür, insana korku verir

Su çullukları, çalı horozları, bıldırcınlar, bülbüller sanki cümbüşe başlamış, durmadan ötüşüyor; cırcır böcekleri, yeşil çekirgeler şamatayla cırıldıyordu.

Yaşamının en güzel anını kaçırmamak istercesine uyanık bekliyordu doğa anamız.

Güneş batımının kızıllığı kayın ağaçlarının beyaz gövdelerine, körpe yapraklara vurarak tüm ormanı tatlı bir renge boyamıştı.

sizin gibilerin ilkesi olmaz, sizler yalnız başkalarına kötülük etmek için yaşarsınız. Tek amacınız budur.


içinizdeki insanlık duygularının hiç izi kalmayacak kadar alçalacağınıza inanmak istemiyorum.

içinizde bir parça acıma duygusu varsa beni anlarsınız Ona acımanız yoksa çocuklar... çocuklarım... onların suçu neydi!

gözlerinin önüne sokakta açlıktan ağlayan küçük çocuklar geldi, ağlamaya başladı

Bak kardeşim ne söyleyeceğim, dedi. Ben ne kurtlardan, ne vahşi hayvanlardan, ne de cadılardan korkarım; tek korktuğum şey insanlardır.

Vahşi hayvanlara karşı kendini silahla, eline geçirdiğin başka bir şeyle savunabilirsin, ama kötü insandan hiçbir biçimde korunamazsın.

Vahşi hayvana ateş etmenin sakıncası yoktur, gelgelelim bir hayduta ateş ettiğin zaman sorumlusu sen olur, Sibirya'yı boylarsın.

Belli... adamların içi kötülük dolu... dinleri imanları yok...

senin ne durumda olduğunu düşünmeden «Ekmek!» diye tuttururlar. İster istemez verirsin. Verme de göreyim, başına ne çorap örüyorlar!

Herif verdiğin ekmeği zıkkımlanır, sonra kulübenin ortasına yan gelip yatar. Sana teşekkür de etmez...

günahkar başımız, of! Sonumuz iyi gelmeyecek! Yeryüzünde iyi adam az, kötüler, cana kıyıcılar her yerde kol geziyor!

Birkaç kuru lokmamı yesen ne çıkar? Helal olsun sana! Yoksulluktan et gibi şeyler bulundurmuyorum, ama ekmek istersen başım üstüne!

Senin kedi de amma sıskaymış, be amca! Şuna bak, bir deri, bir kemik!
Çok kocadı. Gebermesi yakın...

Göründüğü kadarıyla beslemiyorsun hayvanı Kedidir ama o da can taşıyor. Acımak gerekir...

Sizin köyün insanları pek temiz insanlar sayılmaz, dedi. Bir yılda iki kez kiliseyi soydular. Bunların hepsi dinsiz, değil mi?

Bunların hepsi dinsiz, değil mi?
İnsanlardan korkmadıkları gibi Tanrı'dan da korkmuyorlar. Hepsini asmak gerekir valiler bu gibileri cellatlara teslim ederlerdi.

Böylelerini assan da, kessen de bir şey değişmez. Kötü insanların ruhundan kötülüğü ne yapsan çıkaramazsın

İti an, sopayı yanına koy!

vaftiz edilmiş bir Hıristiyan! Yok canım, domuzun teki bu

Yardım isteyen sen olsaydın buna ne derdin acaba? Kimse yardımına gelmese, domuz herif, hoşuna gider miydi? Ne kadar alçakmışsın

İnsanlardan korktuğuna göre bir sürü paran var demektir. Yoksul olsan niçin korkacaksın ki?

İnsanlardan niçin korkuyorsun, söyler misin

Şunun cilvelerine, kırıtmalarına ne Şunun cilvelerine, kırıtmalarına ne demeli? Kendini dünyanın en güzel kadını sanıyor, haspa

Şimdi geriye dönse de oradaki herkesin kendi çektiği acıları, sıkıntıları çekmesini sağlasa içi biraz daha rahatlayacaktı. Yaşamın hiçliğini, onlar da hissetsinlerdi

s king kurt adamın döngüsü

Dışarda kar, ve rüzgârın çığlığı zevkten çıldırmış gibiydi. Bu vicdansız sesinde Tanrı ya da Işık
yoktu tamamen zifiri karanlık bir buzdan oluşuyordu ...Kurtadam'ın döngüsü başlamıştı.

kasabalar esrarlı yerler olabilirdi ve kasaba sakinlerinden başka hiç kimse orada neler olup bittiğine emin olamazdı. Kasaba sırlarını saklar.

Berserk'ler Ortaçağ'da Viking ve Germen tarihinde azılı savaşçıdır Viking tanrısı Odin'e taparlar, kral ve soylulara muhafız ya da saldırı kıtası olarak hizmet görürlerdi.

Berserkler ortaçağ savaşçısıdır
savaşdaki yırtıcılığı ve hayvan postundan yapılma giysileri, kurt adam efsanelerinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. toplumda ırza geçer ve adam öldürürlerdi

Ay, Nisan alacakaranlığını kanlı bir ocak alevine dönüştürürken tüm öyküler fazlasıyla gerçek görünüyordu.

Canavara dikkat edin çünkü size gülümseyip komşunuz olduğunu söyleyebilir, ama kardeşlerim, onun dişleri keskindir

gece nasıl da güzel kokuyordu!Geçmişin zaferlerini hatırlamak için iyi bir gece.

Kör bir ata baş sallamak göz kırpmak kadar iyidir, doğru değil mi?"

Bazı herifler vardır.” bunlar iki insan gibidirler. Bölünmüş kişilikler gibi Ben onlara şizolar diyorum Bir anlamda kendi içinde bir hayvan olup dışardan normal görünmek,

ilber ortaylı türklerin tarihi

devşirme sistemi şudur dağ ve köylerden toplanan Hıristiyan çocuklar, Türk evlerine verilerek kendilerine din ve dil öğretilmiştir

osmanlıda hıristiyan çocuklar devşirilirdi ancak bu çocuklar
hıristiyanlığa ait izler dua, deyim ve atasözü kalıntılarını hep taşımışdır.

osmanlıda devşirmek üzere hıristiyan çocuklar yetiştirilirdi bunlardan Yönetici ve üst sınıf olarak alınanlar ise, Enderun Mektebi’nde yetiştirilirdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’daki ilerlemesi şöyle olmuştur: bugünkü anavatanımız kurulup
Türkler anadoluya yerleştirilip Islamlaştırılmıştır

anadolunun, altyapısı, İran kıtası ile bağlantı sağlayacak şekilde hazırlanmıştır muhteşem kervansaraylar ve ticaret yolu eski Roma sistemini kullanıp yenisini de geliştiren bir su sistemi kurulmuştu

coğrafya, yeni gelenin eskilerden öğrenmesi gereken bir bilgidir. Şehrin nasıl kurulacağını eskiler iyi bilirler. Mühim olan, üç bin yıldır var olan yerleşim merkezlerine intibak etmeyi bilmektir.

Alaeddin Keykubaddan sonraki komutanlar iyi değildi bu yüzdende selçuklular memlukluların Moğollar a karşı gösterdiği savaş stratejisini gösteremediler ve moğollar anadoluya girdiler



Savaş tarihini küçümserler ama tarih savaşlardan ibarettir; beğenin veya beğenmeyin

Moğollar Anadoluda ajanlık faliyeti yürüttüler. bölgede parçalanma ve aşırı vergilendirme başladı Türkmen kabileler buna direndiler Tavâif-i Mülûk denen beylikler şehir
devletleri dönemi başladı

Anadoluda Ortaya çıkan beylikler içinden Karamanoğulları Beyliği, kendini Selçuklu’nun varisi ilan edmiştir

Selçuklu ve Osmanlı da İzmir vilayeti yoktu. İzmir, Aydın vilayetine bağlıydı aydın vilayetinin merkezi 19. asırda İzmir’e kaydı. bugünkü Denizli, Muğla Manisa
aydın vilayetine bağlıydı

İzmir’in klasik devirde Osmanlı için büyük bir ehemmiyeti olduğu söylenemezdi. Hatta donanmanın sancakbeyi üssü dahi civardaki Sığacak’tı

Beylikleri idare edenler Selçuklu bürokrasisidir. Komutanlar, maliyeciler, medrese hocaları, kadılar hep selçuklu geleneği ile yetişmiştir

beylikler dönemindede İran’la ilişkiler sürdürülmekle beraber bu yeni dünyanın şartlarına uyum sağlanmış çarşı-pazardaki isimler Farsçadan Türkçeye geçmiştir.


Beylikler Marmara’da her şeye rağmen daha iyi yaşıyor, denizi de rahat rahat kullanıyorlardı. Keza coğrafya bunu temin edebiliyor.

Bizans 1260’tan sonra Trakya’yı kontrol edebildi fakat Kuzey Ege, Selanik gibi yerler Venedik’in eline geçti. Dış dünyaya açılan noktaları İtalyanlar kontrol ediyor, Karadeniz de onların egemenliği altında

beylikler döneminde Anadolu’da Candaroğulları, Orta Anadoluda Karaman, Mengücekoğulları yaşamış İran’da ise İlhanlılar egemen olmuştur

anadolu Beyliklerinin hepsinin kökeni Oğuz Türkleridir

selçuklular İlhanlı Moğollarıyla 1243’te Kösedağ Savaşını yapı Savaşı kaybettik,ilhanlılar anadoluyu zedelediler ama Anadolu’ya giremediler

13. asrın ortasından itibaren Selçuklu Devleti denilen siyasi camia hayli zayıflamıştı. Tavâif-i Mülûk tipinde şehir beylikleri oluşturuyordu

Beyliklerin hepsini Oğuz Türkleri oluştururdu Aşiretlerin bir kısmı Otlukbeli Savaşı’ndan sonra yenilip İran’a kaçarak yeniden Tebriz bölgesine yerleşmişlerdir.

Oğuz Türkleri Kafkasya, Batı İran, Anadolu, Kuzey Suriye, Kuzey Irak ve Kırım’ın sahil bölgelerinde yaşamışlardır

bizansı yönetenler Komnenoslar büyük bir ailedir. Gürcülerle, Ruslarla, Akkoyunlularla da akrabalık tesis ettiler. Meselâ Şah İsmail-i de bir yerde o soya bağlıdır,

türk devletleri Bizans ile evlilik yapmışdır; Türk hükümdarları kız alıyorlar ama kız vermiyorlar, bu. Müslümanlıkta caiz değildir.

Türk devletlerinden Altın Orda ve İlhanlılar zamanında hakanlar kızlarını hıristiyanlara vermişlerdir bu dinen caiz değildir

Haliç’te, Fener Rum Lisesi’nin yanında bulunup Bizans’tan kalan tek kilise işlevini gören Maria Kanlı Kilise Moğol hakanı hülagunun eşi
Marianın yaptırdığı bir kilisedir. Bu karma evlilikler bir gelişmedir

Trabzon’u Türk İmparatoru Fatih Sultan Mehmed fethetti.

Fatih Sultan Mehmed Trabzon’u
Fazla savaşmadan, teslim almıştı. ahalide süratli bir şekilde Müslüman olmuştur.

Ahiler tüm beyliklerin ortasında cumhuriyet gibiydi. Ankara ve Kırşehir bölgesinde bulunan Ahi Cumhuriyeti’ni Timur bile yutamamıştır.

Ankara Kalesi’nin içinde bulunan Ahiler, organizasyon sahibiydi
Ortaçağlar için çok yeni bir
Fütüvvet örgütleri vardı Ahi Cumhuriyeti’nde sayısız zanaat ve örgütlenme biçimleri vardır

9. asırdan beri ankarada ahilik teşkilatı vardı Rus Çarlarına kaftan imal edilmişdir bir ticari zihniyet söz konusudur...

Ankara kitaplarda anlatıldığı gibi az nüfuslu küçük bir kasaba değildir. Ahilere ve öncesine uzanan bir tarihi vardır 9. asırdan beri burada
propaganda yapılsa da kimse tam hâkimiyet kurabilmiş değildir.

Hıristiyan din adamları, Karaman’daki Oğuz topluluğunu
Hıristiyan yapıyorlar.

Mübadele zamanında gönderilen yarım milyonu aşkın Hıristiyan’dan iki yüz bin kadarını Karamanlılar oluşturmuşdur.

mübadele zamanında Yunanistan, Girit, Yanya ve Batı Trakya’dan beş yüz bin Müslüman Türkiye’ye gelmiştir.

Macaristan; Ortaçağların Orta Avrupa’sını ve Tuna sahasını kontrol eden kuvvetli bir krallıktır ve kültür olarak Rönesans eşiğindedir.

1521’de Kanuni Sultan Macaristan
dan Belgradı aldı beş yıl sonra 1526’da Mohaç’ta hızla Kral Layoş’u yenip bir gün içinde söz konusu krallığı ortadan kaldırdı.

savaşlar için nasıl mühim değil diyebilirsiniz? böylesi beklenmedik hızlı gelişmeler Orta Avrupa’nın tarihî çizgisini 18. asra kadar etkilemişdir.

II. Kılıçarslan döneminde Haçlı sorunları yaşanmış II. Kılıçarslan I. Kılıçarslan’ın stratejik hatalarını tekrarlamamışdır.

selçuklu sultanı I. Kılıçarslan bizzat
kendisi düşmanla çarpışıp vatanı savunmuştur

I. ve II. Haçlı seferlerinde Küçük Asya yani anadolunun batısı kaybedilmiştir.

II. Kılıçarslan III. Haçlı Seferinde kurmayca bir strateji izleyerek, Haçlıları yolda durdurup onları Kudüs’e yönlendirmiştir ve haçlılar
Kutsal Topraklar’a ulaştılar.


Bugünkü Rusya arazisi Asyalı kavimlerin istilasına uğruyor. Rusya’yı, merkezde bulunan Moğolların etrafındaki Kıpçak kabileleri istila ediyor.

Tatarlar Moğolların önemli bir kabilesidir yazısı Uygurcadır ve halk Uygurlardan oluşuyor.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
anton çehov bütün öyküleri 3



Zavallının ölümüne yurdumuzda pek yaygın olan iki hastalık neden olmuştu Çaçaron karısı ile ayyaşlığı

Sizin başyazmanı iyi tanıyorum, Allah rahmet eylesin, eşine az rastlanır madrabazlardan, hergelelerden biriydi.

Ölünün Tabut mezara indirilirken karısı, «Beni de yanına gömün!» diye bağırdı, ancak alacağı dul aylığını anımsamış olacak ki, kocasının peşinden mezara inmedi

Acıma nedir bilmeyen ölüm, yaşının geçkin olmasına karşın gücünün doruğunda ışıl ışıl umut dolu bu insana kemikli elini uzattı. Ne büyük bir kayıp! Şimdi kim onun yerini alabilir?

gözüne uyku girmeyen, kimsenin malında gözü olmayan, rüşvet almayan bir adamdı...

Cennet senin yerin olsun. Huzur içinde yat, ey dürüst, soylu, çalışkan insan

İnsan bu güzelliğe, bu inceliğe baktıkça ruhu hayranlık duygularıyla dolar ağlamamak için kendini zor tutar!

Eserin güzelliği karşısında dünyada pek çok şeyi unutursunuz! bu ne etkileyicilik bu ne anlatım gücü

Söylenen yapılmalıdır!

uysal uysal, sesini çıkarmadan baktığı halde pek sevilmezdi, çünkü uysal görünüşü altında şeytanca sinsiliği sezilirdi.

Birinin arkasından ansızın yaklaşıp paçasını kapmada, gizlice kilere dalmada, köylülerin kümesinden tavuk çalmada üstüne yoktu.

ipe çekip sallandırmışlar, eşek sudan gelinceye dek sopa çekmişler, arka bacaklarını kırmışlar, ama her seferinde canlanıp ayağa kalkmıştı.

Gökyüzü neşeyle göz kırpan yıldızlarla bezenmiştir... Samanyolu bayram öncesinde karla yıkanıp temizlenmisçesine pırıl pırıl...

benimle alay ediyorlar, votka için meyhaneye yolluyorlar. Votka alırken hıyar turşusu çalmamı da istiyorlar. Bunu gören meyhane sahibi eline ne geçerse onunla dövüyor beni.

Büyüdüğüm zaman unutmam iyiliğini, bakarım sana. Ne kimse kılına dokunabilir, ne de öldüğünde seni duasız bırakırım.

Beni almaya gel, dedeciğim. Tanrı adına yalvarırım, beni buradan götür. Ben bahtsız öksüzüne acı. Her gün dayak atıyorlar, karnım aç.

Burada öyle canım sıkılıyor ki, anlatamam sana, durmadan ağlıyorum... Daha geçenlerde ustam kafama kalıpla vurdu, yere düştüm, zor geldim kendime.

Buna da yaşama mı derler, köpeğinkinden daha beter...

kız kardeşim kız kardeşim kitaba benzer. kapağını açıp yüreğini okumaya çalışın, etkilenecek, ağlamaya başlayacaksınız.

içinizi korku saracaktır. Kadıncağız bir insana ömür boyu çekmeye yetecek acılara katlandı sevdiği bir mimarla evlendi bütün dram bu olayla başlar bir ay geçmeden kocası tifoya yakalanıp, füyt, öbür dünyaya yollandı.

Kocasından hastalık bulaşmış tifoya yakalanıp bir hayli hasta yattıktan sonra iyileşip ayağa kalktığında kocasının öldüğünü öğrendi, morfin alıp intihar etti,


kötülüğe karşı koymamak Sence bu söz ne anlama geliyor?

Şöyle düşün... Bir gün hırsızlar, haydutlar üzerine çullanıp seni soymak istiyorlar, ama sen onlara karşı koymuyorsun. Bu işte
Kötülüğe karşı koymamak,

Kötülüğe karşı koymamak,
ahlak alanında kötülük diye adlandırdığımız olaylara kayıtsız kalmaktır.

Eğer biz insanlar kötülüğe karşı koymama felsefesini davranışımıza temel yapsaydık sonuçta nasıl bir yaşantımız olurdu acaba

Kötülüğe karşı koymazsak suç işleyenlere tam bir özgürlük tanımış oluruz,

Kötülüğe karşı koymazsak ne uygarlık ne söz, taş taş üstünde kalmazdı. Bir sürü başı bozuk serseriyle tımarhaneler kalırdı.

birçok şeyi anlamıyorum. Örnek verirsek, çiftçilik yapan garip bir adam herkesin payını gözeterek ekin ekiyor. Buğdayını satacağı kişiler yoksullar ve hırsızlar için de Onun bu davranışı mantıklı mı?

bana yöneltilmiş bir kötülüğe karşı koymak için neden göremiyorum. Beni öldürmek mi istiyorlar
öldürsünler. kendimi savunmaya kalksam, böyle yaptım diye katil nasıl olsa iyi bir insan olacak değil

Yazarlık onuru acımasızdır, saygısızlığı kolay kolay unutmaz, bağışlamaz;

bu duyguyu ilk kez ortaya çıkarıp incitenin kız kardeşi olduğunu bildiği için büyük bir tedirginlik içindeydi. incinen onurun düzeltilmesi zordu

Çünkü incinen onurun düzeltilmesi zordu, nasıl ki tabak-çanak dolu bir kutuyu açtıktan sonra yeniden düzenlice yerleştirmek zorsa...

Yaşam hep böyle uyuşukluk içinde, içeriksiz mi geçecek? Ben kendim ne yapacağımı bilmiyorum, sense en iyi yıllarını ne idiği belirsiz bir çalışmayla tüketiyorsun.

düşünce tarzımız çakılıp kalmış, bir adım ilerlemiyor. önyargılara dayanıyor, o yüzden uyuşuktur, korkaktır, tutucudur.

ağabeyini durmadan bir şeylere benzetiyordu. O bir simyagerdi, bildikleri ezberden öteye gitmeyen
yeni düşünceleri benimsemek yerine ölmeyi yeğleyen bir eski kafalıydı

iskarpinlerini boyuyor, giysilerini temizliyor, her işini kendisi görüyordu. Onun böyle pis işlerle uğraşması karşısında çileden çıkıyor, nefretle bakıyordu kız kardeşinin soğuk yüzüne.

Kız kardeşinin sözde gurur duyarak yaptığı bu işlerde yapmacıklık, sahtecilik, gösteriş, ikiyüzlülük seziyordu.

kafaca gelişmemişlik, düşünme yetersizliği diye buna derler! İnsana genel bilgiler vermeyen tıp fakültesinin ürünüdür bütün bunlar!

Aman canım, sizin gibi genç bir adamın paraya ne gereksinmesi olabilir? Hovardalık mı yaptınız, kumarda mı ütüldünüz? Yoksa evleniyor musunuz?

Anlamıyorum, bu insanlar niçin evlenmek isterler! Yaşam böylesine kısayken, özgürlüğün azlığından yakınırken bir de kalkarlar, başkasına bağlanmaya can atarlar!.

Nişanlınız eşi bulunmaz güzellikte bir kız olabilir. Gene de aklı başında bir erkeğin bir kadına bağlanıp ömür boyu onunla yaşayabileceğini aklım almıyor. Öldürseniz almaz..

Tanrı'ya şükür, yirmi yedi yıldır yaşıyorum, katlanılabilir bir kadına rastlamadığımı söylesem inanır mısınız? Karşılaştıklarımın hepsi de ya nazını çektirmek ister, ya ahlaksızdır, ya yalancı...

Ben yalnız hizmetçilere, aşçı kadınlara açıyorum kapımı, namusluluk taslayanları semtime sokmuyorum. Tanrı'ya şükür, zaten onlar da benden nefret ederler,

Karşılaştıklarım kadınların hepsi ya nazını çektirmek ister, ya ahlaksızdır, ya yalancı...

namusluluk taslayanları semtime sokmuyorum. Tanrı'ya şükür, zaten onlar da benden nefret ederler, kapımı çalmazlar.

Ne garip kadın! Akıllı-uslu laflar ediyor, ama fazlaca açık sözlü... Ruh hastası mıdır, nedir?»

Babama inme indi, bir buçuk yıl yatalak yattı. Dile kolay, bir buçuk yıl! Üzülmedim ölümüne, kurtuldu hiç olmazsa. O kadar acı çekiyordu

Aslına bakılırsa para denen nesne aptalca bir şeydir. Gene de tüm değersizliğine karşın onu severler

kanımızda beğenmediğim şey, paraya düşkünlüğümüz. Parayı biriktiriyorlar da biriktiriyorlar, ama niye biriktirdiklerini bilmiyorlar.

İnsan yaşamalı, yaşamın zevkini çıkarmalı.

Elbette Yahudileri sevmezsiniz... Buna karşı çıkacak değilim, birçok ulusun olduğu gibi onların da kusurları vardır. Ama bunda Yahudilerin suçu ne?

Tüm suç gene Yahudi kadınlarında! Uzağı görmezler, aç gözlüdürler, şiirle bir ilgileri yoktur, can sıkıcıdırlar.


iyi yürekli, babacan, bilimle, sanatla, dinsel konularla yakından ilgilenen, onur ve mertlik duyguları gelişmiş, ama pek derin düşünmeyen tembel bir adamdı.

Anlaşılır gibi değil! Senin yaptığın düpedüz salaklık! Elin karısı göz göre göre suç işliyor, alçaklığa kalkışıyor, sen de onu durduracağın yerde öpmeye kalkıyorsun

bunu onun yanına bırakmayacağım Kadınlar dövülmez ama onu bir güzel pataklayacağım

Yaşam kendi düzgün, kaygısız, tembel akışı içinde sürüp gitmeye başladı.

Toprağın üstüne gölgeler düştü, bulutlardan gök gürültüleri geldi, doğanın ağlayabileceğini gösteren, rüzgarın acı iniltileri duyuldu, ama bu insanların rahatını kaçırmaya hiçbir şeyin gücü yetmedi

İnsan ayda bir kez kendini yenilemeli.» Durağanlaşan hücreleri silkinip yeni baştan harekete geçmeli bir şeyler yapmalı

çocuk sahibi, feleğin çemberinden geçmiş, saygıdeğer insanlar nasıl olur da beş paralık, zavallı bir eğlenceye kendilerini kaptırırlardı?

Öyle yerler vardır ki, orada ayık insanın midesi bulanır, sarhoş ise neşesini bulur.

ama fırsatını bulunca bak, ne haltlar karıştırıyor! Yüzüme karşı dost, arkamdan baba hindi, koca göbek! Olur mu öyle şey

karısı istekli gözlerle bakıyor, neşeyle gülüyor, durmadan gevezelik ediyordu. Şeytan bile onun sadakatsiz bir kadın olduğunu aklına getiremezdi.

Korkak herif! Tüccar bozuntusu! Zavallı balina yavrusu! Ödlek! Koca karınlı tavşan!

Yedi dadılı çocuğun bir gözü kör kalır

Baharda kabaran ırmak sularına kapılmışçasına birbiri ardından sürüklenen insanlardan, olaylardan, suçlamalardan doğrulardan, yalanlardan dolayı nelerin olup bittiğini anlamak mümkün değil

Bütün gece gürültü, şamata. Kapılar çarpıyor, insanlar öksürüyor, çocuklar ağlıyor... İnsan doğru-dürüst uyuyamıyor bile.

karısıyla gül gibi geçinip gidiyordu, onu bütün kocalar gibi yalnız kafayı çektiği zamanlar döverdi

karısı kafatası parçalanmış olarak bulunmuştu, yanında da kan gölü içinde bir balta duruyordu.ki, kadın anında ölmüş. beynin önemli derecede hasar görmesi sonunda ansızın gerçekleşen bir ölüm bu

çalışan biriyim, emeğin değerini bilirim. Haksızlığı sevmem. Size gereğinden az ödemek de, benden fazla para istemeniz de aynı derecede üzer beni,

Her emeğin karşılığı ödenmelidir.

Çok dürüstmüş, herkesin hakkını gözetirmiş, sağduyuluymuş, ölçülü ve tutumluymuş. Bunlara sıradan ölümlü insanların katlanması epeyce zormuş ama.

Hısım akrabası ondan ellerini çekmişler, hizmetçiler bir aydan fazla dayanamıyormuş, tek dostu yokmuş,

Aslında kimseye bağırdığı, kavga çıkardığı filan yokmuş, erdemleri kusurlarından fazlaymış, gene de evden gidince herkes rahat bir soluk alırmış.

Yemek yemesini becerdiğine göre çalışmasını da becermelisin.

Bak şimdi bir lokma yuttun. Bu lokma parayla satın alınmıştır, para ise çalışarak kazanılır. Yemek yerken bunları düşün

Size nasıl desem, bilmem ki... Aslında annem hiçbir zaman sağlıklı olmamıştır. Kendisi bir kadındır, böyle olunca da, kadınların her zaman bir yerleri ağrır.

İçtenlikli ol, doğruyu söyle!

Yalan söylediğini Madem bir kez ağzından kaçırdın, kıvırmaya kalkma

Babamın annemi sevdiğini biliyorum.

Babam sürekli annemin sağlık durumunu, neler yaptığını sorar bize. Annemin sözünü dinlememizi, onu saymamızı söylüyor her görüşmemizde...

Söyler misiniz, bizler mutsuz çocuklar mıyız?

Yalanla böyle yüz yüze gelmesi ilk acı olaydı onun için. Tatlı armut ve böreklerin, pahalı saatlerin dışında, çocuk dilinde adı olmayan birçok başka şeyin bu dünyada var olduğunu nereden bilecekti?

yol için para gerekli, Para mı? Öyle ya, parasız yola çıkılmaz

Her ailenin sevinçleri korkuları vardı: bunlar ne denli büyük olurlarsa olsunlar ailenin gizi oldukları için yabancıların bunları görmemesi gerekirdi

az önce geçen hanımın babası bir yalan yüzünden yaşamının yarısı süresince Çar Nikola'nın hışmına uğramış, kocası kürek cezasına hüküm giymiş, dört oğlundan hiçbiri adam olmamıştı.

Onun ailesinde ne acı sahneler yaşandı ne kadar göz yaşı döküldü
kocası kürek cezalıydı, dört oğlu da adam olmamıştı.Oysa yaşlı hanım mutlu gözüküyordu,

Yedirdiğiniz ekmek herkesin boğazına duruyor... Verdiğiniz ekmeği başa kakmak kadar incitici, aşağılayıcı bir davranış olabilir mi

ne utanç, ne de belirli bir ruhsal sıkıntı duyuyordu. Artık babasını suçlamıyor, annesine acımıyor, vicdanı sızlamıyordu.

herkesin acı çektiğini biliyordu; ancak kim suçluydu, kimin acısı daha büyük, kiminki daha azdı, orası belli değildi.

yaşam çok pahalıymış, öyle mi? diye sordu.Bilmem ki, ne diyeyim, şekerim. Bence yaşam pahalılığını biraz abartıyorlar... Şeytan anlatıldığı denli korkunç değildir.

müthiş çapkın adamlarmış Olabilir, onlara yüz veren iğrenç kadınlar bulunur her zaman

sana yeryüzünde ne ahlaksız kadınlar bulunduğunu anlatayım! Ah, ne iğrenç, ahlaksız kadınlar!

ne iğrenç, ahlaksız kadınlar Hem de aşağı ya da orta katmanlardan değil, şu kurumlarından geçilmeyen, soylu üst zümre kadınlarından söz ediyorum...

Müthiş bir şey insan niçin yaşamın biraz tadını çıkarmasın?

Bütün bunlar olmalı... Şakalaş, aptalca şeyler yap, seni kimse kınamaz. Ama bazı şeyleri ciddiye almak, hiç yoktan olay çıkarmak, işte bu olacak şey değil!

Biliyor musun, Tatar erkekleri öyle hoşsohbet insanlar ki!

iyilikseverliğinden ya da insanlara güveninden değil, kibarlık taslamasından dolayı her isteyene yardım ederdi. Al, ama efendiliğimi de kabul et, gibisinden...

borç içinde yüzüyordu Öyle günler olurdu ki, aç dolaşır, tek sigarası bulunmaz, gene de iki dirhem bir çekirdek giyinir, tertemiz gezer, en güzel parfümün kokusu gelirdi

Adam bizi görünce utandı, yeleğini düzeltti, nazik bir biçimde öksürdü, bizim gibi iyi insanları görmekten dolayı mutlu olmuşçasına tatlı tatlı gülümsedi.

Zenginliğin hissedilir bir şey olduğunu düşünmüş, zengin kişilerin züğürtlerde bulunmayan bir duygu taşıdığını kabul etmişdi

Fidel Castro Sözleri

Nato, askeri bir mafyadır.

Savaşımız ya zafer, ya ölüme dek sürecektir.

Savaş çıkarmak, savaşları bitirmekten daha kolaydır.

Tanrının Türk milletine en büyük hediyesi, Atatürk’tür.

Biz devrimciliği, devletinizin devrimcisi Atatürk’ten öğrendik.

Gelmiş geçmiş en büyük ahlaksızlık, empeyalizm ve kapitalizmdir.

Eğer düşmanın sana ödül veriyorsa, sende bir puştluk var demektir.

Soygun felsefesine son verirseniz, savaş felsefesi de ortadan kalkar.

Biz yenilirsek kalkar yine deneriz , Diktatör yenilirse sonları olur.

Yukarı yarım kürenin, aşağı yarım küreyi ezmesine küreselleşme denir.

Atatürk’ün büyük bir asker, döneminin en önemli liderlerinden biridir.

Eğer büyük kitleleri ikna edebilmişse, fikirler silahlara ihtiyaç duymaz.

Kadınları iyi eğitim görmüş ülkelerin çok daha refah hayatlar sürüyor olması tesadüf değildir.

Ben bir Marksist-Leninistim ve yaşamımın son anına kadar da böyle kalacağım.

Diğerleri müthiş derecede zengin olsun diye neden bazıları berbat bir şekilde yoksul olmak zorunda?

Diğerleri lüks otomobillere binebilsin diye neden bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorundadır?

Sosyalizmin başarısızlığından bahsediyorlar. Peki kapitalizmin Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki başarısı nerede?

Bir devrimden daha önemli bir şey yoktur.

İnsanlığın diyalektik gerçeği budur. Emperyalizme karşı sadece sosyalizm durmaktadır.

Dilenciye verilen bir ekmek yardımseverlik değildir. Asıl yardımseverlik, siz de dilenci kadar açken onunla paylaşılan ekmektir.

Dünya böylesine güzel olur muydu yine, diplomasını çerçeveleyip para kazanma derdine düşseydi Dr. Che, yüreğini dağlara asmak yerine.

Ülkemiz insanlara zenginlikler sunmak için yoksul olsa da; onlara eşitlik duygusu ve insanlık onuru sunamayacak kadar yoksul değildir.

Güçsüzler, en az istekli, en az dirençli, kısacası en az devrimci olanlar devrimci saflardan kaçtıkça, belalar da kendilerine düşen başı keseceklerdir

Bir katilin, bir hırsızın başbakan olduğu bir cumhuriyette, dürüst kişilerin yerinin ya mezar, ya cezaevi olduğunu anlayabilmek zor bir şey olmasa gerek.

Ne kirli savaşın ne de ablukanın yıkabildiği Küba devrimi, ahlaki ve siyasal ilkeler üzerinde ayakta duruyor, bunca yıl başarıyla direnebilmesinin sebebi bu.


yalanlar, korkular, sahte yanılsamalar ve yalanlarla suç ortaklığı, hiçbir zaman devrimin silahları olmamıştır.

Atatürk’ün yaptıklarını ben başaramazdım. Asıl devrimci Atatürk’tür. Bu kadar büyük bir devrim yaptım ama Atatürk’ün yaptıklarını başaramazdım.

Devrim hareketine 82 kişiyle başladım. Eğer bunu tekrar yapmak zorunda kalsaydım yanıma 10 ya da 15 sadık insan alırdım.

Eğer sadıksanız ve hareket planınız varsa ne kadar küçük olduğunuzun hiçbir önemi yoktur.

Bugün politikacılar, halkın cеhalеt içindе kalmasıyla ilgilеnmiyorlar, çünkü cahil bir halk, fanatizm vе ön yargı еkicilеrinin, kapitalizmdеn çıkarı olanların еn iyi müttеfiki vе ilеrlеmеnin еn büyük düşmanıdır.

Yönеtimin bir suçlu vеya hırsız tarafından garanti altına alındığı bir cumhuriyеttе onurlu insanların öldürülmеsi vеya hapsеdilmеsi olağandır…

Altmış gün boyunca açlık grеvindе kalarak idеallеri uğruna ölmе kudrеtinе sahip insanların huzurunda dеspotların еli ayağı titrеr!

Castro vе Chе Bir gün Mеksika’da yеmеk yеrkеn, Castro Chе’yе, Şimdi Kübada dеvrimi yapacak mısın?” diyе sordu. Chе isе “Sеn dеlisin! Tamam ama bir şartım var; Küba’dan sonra Bütün Latin Amеrika’da sonrada dünyada yapacağız bu dеvrimi” oldu. Castro da, “Bеn biraz dеliyim; fakat sеn zır dеlisin!” diyе yanıt vеrdi.

İşçi sınıfı yaratıcı sınıftır. İşçi sınıfı bir ülkеdе maddi rеfahın gеrеktirdiği hеr şеyi ürеtir,

iktidar sömürücü toprak sahiplеrinin, haksız kazanç sağlayanların, еlindе oldukça, işçi sınıfı yoksul bir hayat sürmеyе zorlanacaktır.

Atatürk, 1919’da Anadolu’dan düşmanları kovmak için Bandırma Gеmisi’ylе Samsun’a çıktı vе anti-еmpеryalist bir savaş vеrdi vе zafеrе еrişti.

Atatürk’ün dеvrimci savaşından еtkilеndik-еsinlеndik vе tam 40 yıl sonra, 1959’da havana’ya çıktık. Ülkеmizdеn еmpеryalistlеri vе işbirlikçisi faşist batista rеjimini yıkmak için. Biz dе zafеrе еriştik.

Bizim vе tüm mazlum halkların еsin kaynağıdır dеvrimci Kеmal Atatürk.




ilber ortaylı türklerin tarihi

Altın Orda Hanlığı asyaya yaptığı fetih hareketiyle Kiev Rusyasını yıkıyor. Bunun üzerine Ruslar kuzeyde toprak arayıp Orman içlerinde şehirler kuruyorlar.

Altın Orda Hanlığının yıktığı ormanlık bölgelerde şehirler kurmuştur bu sayede Tatarlar ormanlara nüfuz edememiştir Moskova Rusya’sı da bu sayede
kurulmuştur

Moğollar ve Cengiz Hanın halefleri
Macaristan’a kadar çok kısa sürede yayılıp Ortadoğu’yu Filistin’e Avrupa yı Macaristan’a Asya’yı ise Çin ortalarına kadar ele geçiriyorlar.

Moğollar süratle büyüyen koca bir imparatorluktu ancak ömrü ne Roma ne Bizans ne Osmanlı İmparatorluğu ne de İslam İmparatorluğu kadar uzundur.

Moğolların zaafları ve kuvvetli tarafları mevcuttu uzun mesafeye altın taşıyamazlar. Asayişi birtakım güvencelerle temin ederler Kiev ve Moskova’da topladıkları paraları ta Çin’e götürüyorlardı

Şüphesiz Altın Orda devrinde İpek Yolu yol ağları ve ticaret sayesinde altın çağını yaşamıştır.

Bizans (Doğu Roma) Kilisesi Roma Kilisesi gibi olmamıştır İstanbul patriği bir başpiskopos tayin eder Başpiskoposun dili serbest olurdu Roma uzun zaman boyu kiliselerini bu bakımdan kontrol altında tuttu.

1960’da Papa XXIII. Ioannes serbestiyet verene kadar Katolik kiliselerinde toplu dualarda millî dil kullanılmazdı. Papazın vaazı millî dilde olurdu fakat dualar Latince okunurdu.

Doğu Kilisesi’nde herkes kendi dilini kullanıyordu. Moskova bir patriklikti her zaman için dualarda ilk olarak İstanbul Patriki anılırdı

Tatarlar Altın Orda Hanı ile iyi geçinip haracını ödemiştir.

Moskova 1381 yılında Kulikova Savaşı’nda Dimitry Donskoi komutasında Moğolları yenip ödenen vergiye son verecektir

moskova knezliği Altın orda hanı
Toktamış Hana vergi ödemiştir

Rusya’yı gerçek anlamda kurtaran olay ise Timur Han’ın Altın Orda ve Toktamış’ı yenmesi olmuştur. Böylelikle Moskova Rusya’sı 15. asır sonuna kadar nefes almıştır

1243 Kösedağ Savaşı’yla İlhanlı Moğolları Anadoluya üs kuruyorlar. Ancak yakıp yıkma faaliyetine girişmediler.

Hülagü doğuda İran ve Bağdat’ı alınca Moğollar İran’a yerleşti Türkler ve tüm yerlilerle çok iyi kaynaşıp düzeni devam eddirdiler

Memluklular Moğollara direnip
Moğolların Anadoluyu istila döneminde devlet olarak beceri ve geleneklerini ispat etmişlerdir.

Memluklular aristokrat değildirler istihdam edilmiş veya köle olarak alınmış Kafkasyalılar ve Türklerden oluşurlar.

Mısır’ı Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya kadar Memluklular yönettiler. ve Ayn Callut’ta Moğolları durdurdular.

osmanlının beylik döneminde
Selçukluların güney sınırı Memluklular elindedir. bir yanda İlhanlılar, bir yanda Balkanlar kuzeyde ise Altın Orda devleti yaşıyordu neler diyebiliriz?

Ortadoğu için 13. asır çok hareketli bir devirdir. büyük imparatorluklar sahneye çıkıp bir anda çekilmişlerdir.

13. asırda İlhanlı Moğolları fırtına gibi bütün Asya’yı biçip İran’a girdiler, Suriye ve Irak’a kadar ilerlediler Neredeyse Abbasi halifesini öldürüyorlardı

13. asırda İlhanlı Moğolları Abbasilere saldırınca halife Memluklara sığındı. İlhanlılar
Memluklarla baş edemedi Filistin de yapılan ayn calut savaşında yenildiler.

Memluklular Kafkas ve Asya kökenlidir Moğol savaş tekniklerini çok iyi biliyorlar ve moğolları bozguna uğratıyorlar Çok mühim bir olay bu…

Memluklular Kafkasya ve Asya kökenlidir istihdam edilerek, paralı asker veya kölelik yoluyla Mısır’a gelmiş ve bir müddet sonra burada devlet kurmuşlardır

Memluklular olmadan Ortadoğu tarihini düşünmek mümkün değil.
Mısır’a hâkimler fakat aristokrat Savaşçılığa dayanan bir hiyerarşi var. Filistin ve Suriye onların elinde

Memlukluların Savaşçılıkları hafif süvariliğe ve hafif zırha dayanıyor. Silahlarının en iyi örnekleri Topkapı Sarayı Müzesi’nde görülebilir

Memluklular da en az Yavuz Sultan Selim’in ordusu kadar savaşçıydı

Memluklular da Sultan Selim’in ordusu kadar savaşçıydı Osmanlı böyle bir kuvveti Tamamen askerî bilgi ve teknoloji sayesinde...yendi

Safevilerle yapılan savaşları
Osmanlı ordusu, teknik ve modern silahlara geçtiği için kazanmıştır

Moğolların en büyük özelliği, çok kısa bir sürede çok büyük bir coğrafyasına sahip olmaları ve aynı bölgelerden çok kısa bir süre içinde çekilmeleridir.

Helenleri titreten, Asya, hatta Avrupa tarihine damga vuran Moğolların en önemli gücü Asyalı kabile ve milletleri hizmetlerinde ve istihdam edebilmeleridir.

13. asır dünyasında moğollar gibi büyük bir gücü ömrü uzun olamamış bölünüp devletlere ayrılmışlar en son Kubilay Hanlığı da Çingibi erimiş gitmiştir.

Moğollar teşkilatlı bir devletti iran onlar zamanında altın dönemini yaşadı.

Moğollar Hindli, Anadolulu İranlı
tüm sanatçıları bir araya getirmiştir irandaki mimari eserlerde moğol izleri görülür. iran bu devirde altın çağını yaşamıştır

Moğollar ticaret Kervanlarını çok iyi işletiyorlardı. Ticaretteki bu gelişme ve hareketlilik Venedik’e, de yansıyor. Fakat moğollar özgün bir uygarlığa sahip değillerdi

Moğollar Uygur ve Kıpçaklardan oluşuyordu farklı etnik yapılar devlette bir çözülme meydana getirdi. Bu sebeplerle Anadolu’da fazla iz bırakamadılar.

Anadolu Türkiye’si moğollardan sonra yoluna Beylikler Dönemi’yle devam ediyor.

Osman Gazi’nin, babası Ertuğrul Gazi’nin atasının Süleyman Şah olmadığı bilinmelidir. Süleyman Şah Anadolu’daki Türk vatanının ve selçuklu devletinin kurucusudur

anadolu selçukluların en parlak dönemi Süleyman Şah Kılıçarslan İzzettin Keykavus ve Alaeddin Keykubaddır Küçük Asya’yı, Türkiye’yi fütuhatla genişletiyorlar,

Çaka Bey ilk türk denizcilerinden olup bu dönemde selçuklu türkleri
denizlere açılmaya başlıyor

ilk türk denizcisi Çaka Ege’de kırk gemilik donanmasıyla ege adalarını fethediyor

Kuşkusuz Anadolu’da selçukludan öncede türklerin kurduğu yerler var, meselâ Konya Ermenek ihmal edilmiş Orta Anadolu kasabasıdır. Bursa’daki Yenişehir de Türkler tarafından kurulmuştur

Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki Türk aşiretleri Otlukbeli Savaşıyla İran’a göç etmiştir.

Sultan Mehmed ve Sultan Selim döneminde, Türkmenler Uzun Hasan ve Şah İsmail taraftarı olduğu için Anadolu’yu terk edip İran’a geri gitmişlerdir.

avrupa tarihçisi Claude Cahenin İslam yorumları fevkaladedir Osmanlılardan Önceki Anadolu Deviri için, “Anadolu köylüsünün ne bundan evvel ne bundan sonra görebileceği bir refah dönemi” der.

Türkler Anadolu’ya ilk geldiklerinde İpek Yolu ticareti için tesis ve kale kurdular; Selçuklular İran Horasan ve Türkmenistan yolu üzerinde kervansaraylar ve kapalıçarşılar
inşa ettiler

Konya yolu üzerindeki ünlü Sultan Hanı, Alaeddin Keykubad tarafından 1220’lerde yaptırıldı

II. Cihan Harbi’nden sonra Anadoluda en büyük problem sağlık ve eğitimdi; bu meseleyi Atatürk anlamıştı ve konuya kafa yoran başka bir devlet adamı olduğunu sanmıyorum.

Malazgirt Savaşı’ndan önce Küçük Asyada bizans var; Roma’nın adını taşıyan, 6 asırdan beri bütün Suriye, Mezopotamya, Mısır, Kuzey Afrika’ya kadar topraklarını kaybeden Doğu Roma.

1071’de Sultan Alparslan, Malazgirt gibi Ermeni nüfusun çok kalabalık olduğu bir bölgede Bizansı yeniyor O zamanki Bizans’ta imparator, Romanos Diogenes’ti.

Bizans’ta 11. yüzyılda tahtta Makedonya sülalesinden II. Basileus var. Basileus hanedanı, Bizansa Rönesans yaşatmış Bulgarları ve müslümanları yenip
Girit’i ve Kıbrıs’ı geri almışlardır

11. yüzyılda bizans Güney İtalya ve Sicilya’da yerleşmiştir II. Basileus
dönemi Bizans’ın savaş ilim ve siyaset bakımından adeta yeniden dirildiği dönemin adıdır Basileus, 1025’te çocuksuz olarak ölmüştür.

Bizans tarihinde 1025’le 1089 arasında on üç imparator bulunur. Bunlardan ikisi kadındır; Zoe ve Teodora.

bizans tarihini yazan Anna Komnena bizans imparatorunun kızıdır babasının etrafında bulunup büyük bir imparatorluğun tarihini Alexiad adlı eserde yazmıştır.


Bütün tarihçiler sübjektiftir. Mühim olan kompozisyonu iyi yapmak
palavracılığın dengesini ayarlamak ve ahlaksızlık derecesinde tahrifata gitmemek...

Komnenoslar devrinde Bizans hayli dirilmiştir. yeni bir devir başlıyor; Bizans kendine dönüyor, Helenleşiyor Eski Helence deyim ve terimler yeniden dile giriyor

bilzansda Komnenos ailesinin devri Helen bilincinin diriliş dönemidir
Yazışmalarda yunanca ve gelende kullanılmıştır Farsça bilen devlet adamlarınada rastlanır

Bizde de Rumcayı öğrenen sultanlar vardır, meselâ Fatih Sultan Mehmed gibi dâhi bir padişahımız var.

Türkiye adı Malazgirt’ten önce ortaya çıkıyor? Yeni vatanın adını biz değil, İtalyanlar koymuştur; Turchia. Biz Rumî yani romalı demişiz

Anadoluda daha önce romalılar yaşardı Anadolu kıtasında birçok lisan vardı ama Yunanca anlaşma diliydi, bunun yerini türkler gelince
Türkçe almışdır.

malazgirtten sonra Horasan iran ve Maveraünnehirden Anadoluya çok büyük bir göç akımı olmuştur çünkü bu coğrafyanın iklimi değişik olup Türklere uygun değildi

malazgirtten önce türkler İran Horasan ve Azerbaycanda yaşayıp
Tebriz ve Kazvin’i çok sevmişlerdir;
Safeviler döneminde ise İsfahana gitmişlerdir.


Türkçe ve Yunanca birbirini besleyen iki dil ailesidir etimolojik lügatimiz yapılsa, Yunancanın Türkçe içinde kaldığını göreceğiz. Bu bir ayıptır ki bizim bir etimolojik sözlüğümüz yok.

Bugün Türkçede yüzde onluk bir Rumca kelimeden bahsediyorlar. Azerbaycanlılar “bağ” ve “açkı” biz “kilit” ve “anahtar” diyoruz. Bina için “temel” kelimesini kullanıyoruz; bunlar hep Rumcadır.

Türkçede çokça Rumca kelime var En basiti, “efendi” kelimesidir bunu Mısırlılara türkler öğretmiştir iki ülke arasında malazgirt öncesinden. kalma müthiş bir insan etkileşimi vardır


bir devletin etnik kimliği tamamıyla kültürel bir vakıadır. Fatih devlet kimi eritebiliyor, kime kendi kimliğini verebiliyor; bu hususlar çok önemli... Bu, mazide böyleydi;

Türkiye de mazide becerikli bir sistem kurmuştu, ancak bugün böyle bir politikanın enstrümanları yok, bazı iddiaların aksine böyle bir hedef de yok.


Tolstoy’dur. O der ki, “Büyük adamın rolünü o kadar büyütmeyin; kaya çürür, kayanın altı çürür, boşalır ve o kayaya şöylesine dokunan onu yıkmış olur.”


Selçuklu Türkiye’sinde Zanaatlara bakıldığında çok şaşırıyorsunuz. Tekstil Anadolu’nun her yerinde var. Ayrıca her yerde silah ve zırh sanayii söz konusu...

Selçuklu Türkiye’sinde Komik isimli zanaatlar var; meselâ “aynedâr.” Demek ki berberlik için aynayla gezen adamlar var.

Selçuklu Türkiye’sinde Stratejik ve askerî sanatlar ve hatta tarım faaliyetleri var Keçe de stratejik bir madde...askeriyede kullanılırdı

Keçe Osmanlı’da daha stratejik bir maddedir Keçecilik bir selçuklu mesleğidir osmanlıda kullanım alanları ve teknikleri değişiyor keçe, Osmanlı devrinde topçuluk için kullanılmışdır.

Selçuklu Türkiye’sinde Şüturbânlık, yani devecilik mesleği icra ediliyor. Devecilik Anadolu’da çok önemli. Türkler yeni bir deve cinsi ürettiler.

hayvan üretimi şarttır. Ruslar, Kars bölgesini 93 Harbi’nden sonra ilhak ettiklerinde kırk yıl içinde inanılmaz derecede sığır ve at cinsleri ürettiler.

Selçuklu Türkiye’sinde Her göçebe yapısı ayrıdır. Hayvancılıkla hiç uğraşmayan göçebeler de vardır. Bu kişiler basit yaşarlar.

Doğu Avrupa’da, Besarabya’da Romanlar (Çingeneler) hayatlarını basit şekilde idame ettirirler; şehir nüfusuyla alışveriş içindedirler fakat mal üretimi yapmazlar.

Keçi ve koyun gibi hayvanların nakli ve bunlardan sağlanan ürünlerle yaşayan göçebe tipi daha çok Ortadoğu’da yaygındır.

Büyük deve sürülerini güdenler
yaygın ve İbni Haldun tarihîni devletleri, şehirleri etkileyen bir göçebe türüdür

Asya göçebeleri at sürüleri ile geçinir ve fevkalade hızlı örgütlenen ve sevk kabiliyeti olan askerî topluluklardır

Türkler göçebe, bir kavimdir büyük bir hareket kabiliyetleri var. 7. asra kadar Moğolistan’da yaşıyorlardı. Düşünün ki 4-5 asır sonra Türkler, Tuna boyuna kadar uzanıyorlar.

Hunlar Vizigotların, Germenler roma imparatorluğunun yıkılışı ile
ani ve büyük göç hareketleri yapıyorlar. adete birer nehr-i cûş gibi patlamışlardır.

Türklerin göç hareketi çok yavaş, ve çok ölçülüdür ilk önce Orta Asya’ya, Maveraünnehir’e; oradan Horasan ve İran’a; Suriye’ye gelip bugün bile görülen izler bırakmışlardır

Türkler anadoluya gelmeden önce Orta Asya Maveraünnehir Horasan İran ve suriyede yaşamışlar en nihayetinde Anadolu ve Balkanları
fethetmişlerdir

türkler her göç ettikleri ilerleyip yeni yerler fethedip devletleşmişlerdir

türklerin örgütleşmesi çok hızlıdır
her Gittikleri yerde oradaki devletlerden bürokrasi iktisat ve medeniyet bakımından yeni şeyler alıyorlar ve yeni devlet kuruyorlardı

türklerin en üstün meziyeti ise askeri örgütlenme ve askeriyedir
nice ülkeler fethetmişlerdir

Küçük Asya yani anadolu ta İlkçağlardan beri tarihin en yoğun olarak yerleşilen, şehirleşen, üretim ve tarım yapılan merkezidir...

Anadoluda türklerden önce Hıristiyanlık ve Yahudi nüfus mevcut 12. asırda bu topraklarda Türkleşme ve İslamlaşma başlıyor.

Küçük Asya yani Anadoluda 12. asırda türkleşme ve islamlaştırma başlıyor bölgeyi iyi bilen türk nüfus
bölgeye tarikat ve din adamlarını gönderip yapılan islam faliyetleri sonucu o bölge müslüman olurdu
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
lenin sözleri

Din herkesin kendi özel işidir.

Komünizm zorla kabul ettirilemez.

Parlamento burjuvazinin ahırıdır.

Silahsızlanma, sosyalizmin amacıdır.

Sosyalist devrimin şafağı sökmek üzere!

Gerçeklik her türlü kuramdan daha sinsidir.

Din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir.

Yeterince sık söylenmiş bir yalan gerçek olur.

Devrim kadının mutfaktan çıkıp ülke yönetmesidir.

Şiddet, elbette bizim düşüncelerimize yabancıdır.

Küçük hatayı büyütmenin en iyi yolu onu savunmaktır.

Ezilenlerin ve sömürülenlerin bayram günü DEVRİM olacaktır!

Sinema tüm sanatların içinde bizim için en önemli olanıdır.

Demokrasi olmadan bir ülke ne özerk olabilir, ne de bağımsız.

İnsan zihni, maddi dünyayı yansıtmakla kalmaz, onu değiştirir

Köle sahipliği ve kölelik, tarihteki ilk büyük sınıfsal bölünmeydi.

Az gelişmiş toplumlarda “ordu”, kendi halkına karşı kullanılmak için vardır.

Giderek daha çok insan şunu sorar oldu: Bu savaş neden başladı? Ne uğruna sürüyor?

Emperyalizm, yüksek düzeyde gelişmiş kapitalizmdir; emperyalizm demokrasinin inkârıdır.

Burjuvayı yok etmenin en iyi yolu, onları vergi ve enflasyon taşları arasında öğütmektir.

Biz devlet dediğimizde, devlet biziz, o biziz, o proleterya, o işçi sınıfının öncü muhafızı.

En derin dinsel önyargı kaynağı yoksulluk ve bilgisizliktir; savaşmamız gereken kötülük de budur.

Devrimler olmaksızın sözde demokratik bir barış, dar kafalı bir ütopyadan başka bir şey değildir.

Devletin ortadan kaldırılmasına ilişkin anarşist düşünce, bulanık ve devrimci olmayan bir düşüncedir

Kapitalistler; zenginler için basını para ile tutma özgürlüğünü, basın özgürlüğü olarak nitelendirirler. 

Gericilik baskıyla değil, insanların eğitilmesiyle yok edilir.

Baskılamak, onu canlandırmaktan başka bir işe yaramaz.

Biz, dilimizi ve ülkemizi seviyoruz, ve onun emekçi yığınlarını demokratik ve sosyalist bilinç seviyesine yükseltmek için elimizden geleni yapıyoruz.

İşçiler daha yüksek ücret için greve çıkarlarsa sendikacılık Yahudilerin dövülmesine karşı greve çıktıklarında ise sosyalisttirler.

Vatandaşlar arasında, dini inanışlardan kaynaklanan ayrımcılığa tahammül edilemez.

Emekçi halkın yaşam koşulları onları öyle bir durumda bırakır ki, devlet işleri üzerinde düşünmek için ne yeterli boş zamanları vardır ya da olabilir,

anton çehov bütün öyküleri 3

Dünyada insanlardan daha değerli bir şey yoktur. Hiçbir şey!»

bütün gün yatağa uzanıp ellerine geçirdikleri her şeyi tembel tembel okuyan, hüzünle karışık can sıkıntısı çeken genç kızlar hep böyle gelişigüzel giyinirler zaten.

doğadan zevk ve güzellik duygusu kapmış olanlara her kıvrımında, bir sıcaklık, içlilik, saflık, dinginlik, iyicillik, hatta şiirsellik bulurdu.

Hakkınızı helal edin! Bana yaptıklarınızdan dolayı çok teşekkürler

Herkes size, benzeseydi bu dünya cennete dönerdi

Bu güzel doğada yaşarken insan buralardan ayrılıp gitmek istemiyor, dedi. Tam romantik bir akşam; ay ışığı, sessizlik, her şey... her şey çok güzel...

Şöyle bir düşünün: On yıl sonra ansızın karşılaşıvermişiz! Kim bilir, nasıl birileri olacağız ikimiz de. Siz saygıdeğer bir anne, bense yararı olmayan saygıdeğer yazarı..

Burada kalamam artık, dedi. Bu ev, bu orman, bu hava canıma tak etti.

Sürekli sessizliğe, amaçsız yaşamaya, birbirine iki su damlası gibi benzeyen soluk, renksiz insanlara artık katlanamıyorum.

Hepsi de iyi yürekli, candan insanlar. Çünkü karınları tok; acı çekmek, güçlüklerle boğuşmak nedir, bilmiyorlar.

Bense sefillik çeken, yoksulluktan, çalışmaktan sertleşmiş insanların yaşadığı o kocaman, rutubetli evlerde yaşamak istiyorum...

mutluluk denge üzerine kurulur. Yani iki taraf da aynı biçimde... sevdikleri zaman...

bütün bunlarda o kadar çok şiir, yaşama isteği, anlam var ki, taş olsa gene duygulanır!

Gece boyunca sokak sürtüyorsun. Bu kadar sürteceğine Tanrı'ya dua et daha iyi,

Nedir benim bu çektiklerim? Kimse durumumla ilgilenmiyor, gönül alıcı tek söz söylemiyor...Canımıza tak etti, vallahi!

Canımıza tak etti Biz diyoruz ekmek tahtası, o anlıyor bayram haftası.

Yalan söylüyorsam iki gözüm önüme aksın!

Zavallıyı hapse attılar, ama niçin attıklarını kendileri de bilmiyor,

rüşvet vermeden işini yürütemezsin.

İşin olacaksa yüz fersah bile yol tepeceksin, oğul.

Zaman geçecek üzüntüsünü unutacaktır. Ama bu haksızlık onuruna yakışmayan kanı
aklından mezara kadar çıkmayacaktır.

Onlar bizi insan yerine koymazlar. Esnafların, terzilerin evine cahillikleriyle alay etmek, içki içmek için gelirler üniversite öğrencileri.

Analarının-babalarının yanında, kibar insanların evinde yapamadıklarını bizim gibi sade, okumamış insanların evinde yaparlar üniversite öğrencileri.

İçki votka kızgınlık, kötü kötü düşünceler, uykusuzluk yaratıyor. insana tiksinti veriyor bu meret?

Başkaları votka içerek eğlenirler;
Canları cehenneme oysa benim
şaraptan midem bulanır, İçin, için, firavunun dölleri! İçin şarkı söyleyin

yemek yerken ya da konuşurken içimi öyle bir öfke kaplıyor ki, kaba bir şey söylememek için kendimi zor tutuyorum.

Sözle anlatılamayacak şeyler oluyor ruhumda.

Bize şu gerçeği açıkla! siz Tatarlar, Ruslar üzerinde egemenlik kurmuş, bizi haraca bağlamıştınız. Şimdiyse bizlere hizmet ediyor, bornoz mornoz satarak geçiniyorsunuz. Bunun açıklaması nedir?

İlerde sen de malın gözü olacaksın! Zenginlerden geçinen asalakların sayısı gün geçtikçe çoğalıyor,

arkadaş. Bıçaksız, tabancasız haydutlardan, soygunculardan yakasını kurtarana aşkolsun!

Şimdi benim için eve gitmek cehenneme gitmek gibi zor. Evet, içimi dökebileceğim kimsem yok. Hepsi soyguncu, herkes hain

Kimseden hayır yok! Ancak tek umudum kalıyor. Yazlığa gidince kırlara çıkacağım, bir fırtına kopacak, gök gürleyecek, yıldırım düşüp oracıkta canımı alacak. Böylece hepinizden kurtulacağım.

düzenli bir yaşam süren, dinsel
ahlaksal kitaplar dışında bir şey okumayan, yüzünden huzur akan, ağzına içki koymaz bir adamdı

Canavarlar, gaddarlar! Ah, ben ne bahtsızmışım, bunların yüzünden neler çekiyorum! Ne gündüzüm rahat, ne gecem!

Kahrolasılar, şeytan alasılar; dilerim, öbür dünyada siz de çekersiniz

kim düzgün, doğru bir yaşam sürerse ona zehir bile dokunmaz

sizin yüzünüzden çektiklerim yetmedi mi! Ah, ne gaddarmış insanlar! Boyu devrilesiler, siz de öbür dünyada çekin çektiklerimi!

bir insanın yaşamını kurtaracaksınız. İnsan yaşamı her kederden üstündür!

Sizden dayanıklılık, özveri bekliyorum. İnsanlık adına!

İnsanlık yalnız karşınızdakinden beklenmemeli!

Sözlerin anlamı ne denli güzel ve derin olursa olsun çoğu zaman mutlu insanları da etkilemez, mutsuzları da. ancak konunun dışındakiler, kayıtsızlar duyabilir.

Çünkü mutluluğun ya da üzüntünün asıl anlatımı suskunluktur. Aşık olanlar birbirlerini en çok sessiz durduklarında anlarlar.

Mezar başında söylenen sıcak, coşkun sözler yalnız yabancıları etkiler, ölünün karısı ile çocuklarına hem soğuk, hem de önemsiz gelir.

Ne acıklı bir durum! İnsan ancak bir yakınını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında onu sevdiğini anlıyor

Bulutlar yarım ayı çepeçevre kuşatmışlar, kaçıp gitmemesi için tetikte bekliyor gibiydiler.

tüm görünüşündeki katılık yaşamının yokluk-yoksulluk içinde geçtiğini, yaşamaktan, insanlardan bıktığını pek güzel anlatıyordu.

Onun ruhsuz tavırlarına bakarak bu adamın bir karısı olduğuna, çocuğu için ağlayabildiğine inanmak zordu.

bambaşka yapıda bir insandı. İri-yarı, etine dolgun, koca kafalı, sarışın bir adamı gözünüzün önüne getirin. Yüz çizgileri kaba olmakla birlikte yumuşaktı, modaya uygun olarak zevkle giyinmişti.

Bu çirkin hokkabazlığa, bu kalpazanlığa, bu şeytanca iğrenç oyuna ne gerek vardı

Keyfiniz gelince evleniyor, keyfiniz gelince kuduruyor, keyfiniz gelince melodram oynuyorsunuz...

Bunlardan bana ne? Gönül serüvenlerinize karıştırmayın, rahat bırakın beni!

Soylu zenginliğinizle caka satın, yüce düşüncelerinizle oyalanın, konrtbasınızı, çalın, iğdiş horozlar gibi yağ bağlayın ama insanlarla alay etmeye kalkışmayın sakın!

Başkalarının kişiliğine saygınız yoksa onlardan uzak durun hiç olmazsa!

mutsuzlar bencil, kinci, acımasız olurlar, kolaylıkla haksızlık yaparlar, birbirlerini anlamayacak kadar ahmaklaşırlar.

Mutsuzluk insanları birleştirmez, birbirinden koparır;

insanların topunu birden suçlu buluyor; yol boyunca onları aklından çıkarmazken nefret duyuyor, tüm yüreğiyle onlardan iğreniyordu

gözlerini ayırmaksızın bana bakıyordu. Ancak yakışıklı kocasından başka bir şeyi olmayan kadınlar böyle bakarlar

Yakalanıp kızartılmış, yenilmek üzere masaya konulmuş balığın başına başka hangi felaket gelebilir?

Gençliğim boş yere harcandı gitti. Küçücük çocukken annemi, babamı yitirdim, liseden kovuldum.

Soylu bir aileden gelmeyim, ama eğitim, öğrenim görmeden büyüdüğüm için bildiklerim basit bir demir yolu yağcısınınkinden fazla değil.

Ne yuvam var, ne akrabalarım, ne dostlarım, ne de sevdiğim bir işim... Beceriksizin biriyim, o yüzden

gençliğimin en verimli çağında küçük bir istasyona şef olmaktan başka bir şeye yaramadım.

Başarısızlıklardan, musibetlerden başka ne gördüm ki? Öyleyse başka nasıl bir felaket olabilir?Çektiklerimin ötesinde daha ne felaket olabilir?

Karımı mı yitireceğim? Yitirsem bile korkunç bir şey değil ki Sevmedim
sevemedim onu.

İnsan kendi vicdanından bir şey gizlememeli:

Evlenirken çocuk yaştaydım. Şimdi genç sağlam, güçlü bir erkeğim; karımsa çöktü, yaşlanıp aptallaştı, kafası boş inançlarla doldu.

Sırnaşık sevgisinde, çökkün göğsünde, sönük bakışlarında bir güzellik bulunabilir mi? Onu sevmiyorum, zar zor katlanıyorum

nasıl bir felaket gelecek başıma? Hani nasıl derler, gençliğim bir tutam sevgi uğruna uçup gidiyor

Biliyor musunuz onurlarına düşkün insanların öyle anları olur ki, mutsuzluklarını düşünmek onlara haz verir, hatta çektikleri acılarla kendi kendilerine caka satarlar

Kara gözler, şehvetli gözler,
Yakıcı, güzel gözler!
Sizi ben ne kadar seviyorum,
Sizden ne kadar korkuyorum

Sayın bayım, lütfen, zavallı, aç bir insana yardım elinizi uzatın.

Alçaklık derler sizin yaptığınıza! insanları aldatmaktan utanmıyor muzunuz? Tüh, sizi polise teslim edeyim de görün!

Yoksul, aç olabilirsiniz, ama bu size saygısızca, vicdansızca yalan söyleme hakkını vermez!

Toplumun köy öğretmenlerine, öğrencilere duyduğu saygıyı kötüye kullanmak kadar alçakça, bayağıca, iğrenç, pis bir şey yoktur

İnanın bana, yalan söylemeden olmuyor

Çalışınız! Çalışarak kazanın yaşamınızı

tembelsiniz, şımartılmışsınız, ayyaşsınız... Ağzınızdan meyhane kaçkınları gibi içki kokusu savruluyor.

Yalana alışmışsınız, yalancılık iliklerinize işlemiş. Yalan-dolandan, dilenmekten başka iş gelmiyor elinizden

Sen bahtsız bir adamsın! Bu dünyada rahat yüzü görmeyeceksin

Sarhoşluğun yüzünden öbür dünyada da cehennemde çatır çatır yanacaksın! Ah, sen ne acınacak adammışsın


Sizi seviyorum. Siz benim mutluluğum, hayatım, her şeyimsiniz.Ah, anacığım,

Yolunu şaşırmış, fingirdeğin biridir yüzde yüz... Kadın milleti işte, başka ne beklenir ki

Tanımadığı, evli bir erkeğe mektup yazmak için ahlaksızın biri olmalı. Evet, ahlaksızın ta kendisi!»

Bu, bir gönül işidir. Seven gönül yaşa mı bakar?»

insan böyle duyguları bir kerecik tatmalı... Bunun nasıl bir şey olduğunu öğrenmezsen gözün
açık gider

Genç bayanlar, örümcek sineklere nasıl düşkünse ben de öyle düşkündüm kadınlara.

O zamanlar boynuma sarılan Lehli güzelleri, Yahudi dilberlerini saymaya kalksam, inanın bana, aritmetikteki sayılar yetmez...

Tanrım toprağını bol etsin, güzeller güzeli

güzeller güzeli bir kadınla evli bulunduğumu da eklemeliyim.

Doğrusunu söylemek gerekirse Lehliler ile Yahudiler benim için yemeğin sonunda verilen acılı salataya benzer, hiç sevmem onları. Ama haklarını yemeyelim. Lehliler konuksever insanlardır,

boş odalar aydınlatıldığı zaman karanlıktan daha korkunç olur...

Seni seviyorum, yiğidim. Senden daha değerli hiçbir şey yok benim için,



Size bir şey söyleyeyim mi? Kadınlar her zaman erkeklerin kölesidir, öyle de kalacaklardır,

Kadın, erkeğin elleriyle yoğura yoğura istediği biçimi vereceği yumuşak bir balmumu, narin bir varlıktır.

Aman Tanrım, sevdiği erkeğin beş paralık inancı yüzünden kaç kadın saçlarını kestirmiş, ailesini bırakmış, yad ellerde ölüp gitmiştir!

Uğruna kendini feda ettiği sonunu düşünmeden kendini erkeğine adayan birer köledir kadınlar Bu ne soylu, ne ulu bir köleliktir! Kadın yaşamının anlamı, yüceliği bu kölelikte yatmaktadır

Onların yazgıya körü körüne bağlılığı, olağanüstü merhameti, bağışlayıcılığıdır tüm belleğimde kalanlar bu, kadın kalbinin şiiri
yüce gönüllü dayanıklılığı, mezara kadar süren bağlılığı, kadın kalbinin şiiri...

Yaşamın anlamı kadın kalbinin
cefakeşliklerinde, taşı bile eriten göz yaşlarında, yaşama sıcaklık getiren sınırsız, bağışlayıcı sevgilerinde aranmalıdır...

Annemin yaşamını cehenneme çevirdim, onurunu beş paralık ettim, düşmanının yapmadığı kötülükler yaptım Ama o birkaç kuruş biriktirir; ben yoldan çıkmış oğluna gönderir. Bu davranış bile bütün kuramlardan sözlerden, daha çok biz insanları eğitip ruhumuzu yüceltmeye yeterlidir.

gece yarısı yollara düşmüşsünüz. Oysa onlar sizi çoktan unutmuşlardır, akıllarına bile gelmiyorsunuzdur.

Hele bir de bir erkeği sevseniz onun peşinde kutuplara giderdiniz. Gitmez misiniz?

Gün geçmez ki, her şeyimle bağlanabileceğim bir insan çıkmasın karşıma!

Yeryüzünde iyi insanların sayısı kötülerden çoktur, buna siz ne dersiniz,Hanımefendiciğim,

bazan insan on yıl kimseye açılmaz, karısından, en yakın dostundan saklar düşündüklerini, ama bir gün trende rastladığı bir askeri lise öğrencisine boşaltıverir içinde birikenleri.

Sizi ilk kez görme şerefine erdim, ama kimseye yapmadığım itirafları size yapıyorum işte... Nedendir dersiniz?

insana olağanüstü bir inanma yetisi, irdeleyici bir akıl, büyük bir düşünme gücü verilmiştir;

insana olağanüstü bir inanma akıl, ve düşünme gücü verilmiştir tüm
bunlar tembellik, umursamazlık, hayalci bir uçarılık engeline çarparak darmadağın olurlar...

insanların yaşamı şimdi onun için bitip tükenmez, güzel, şiirsel bir masal gibiydi.


Maden ocağı nasıl bir yerdir, biliyor musunuz? Allah'ın kırı; ne insan var, ne başka bir şey; can sıkıntısından patlarsınız. oraya gitmek sürgün gibi, diri diri gömülmek gibi bir şey



dayım manyağın, zorbanın, cıbırın biridir. Size para filan ödemez Akıl alacak iş değil!


Mutsuz insanlar ya da ecel yatağında ölümü bekleyenler ne kadar şaka yapsalar gülünebilir mi?

Perdelerin arkasında gerçek mutluluk var mıdır?» diye geçirmişimdir içimden. Onu bir keresinde uzaktan görmüştüm

Evimde bir icra memuru gördüğümde yüzüm sararır, bedenimi titremeler alır, hatta bacaklarımda kasıntılar başlar.

Ben hazır ekmek yemeye alışmış bir adamım. O da elimden giderse ne yaparım?

bir öğrenimim yok, bir işte çalışmış değilim ne idealistim, ne ütopistim, ne de ilke sahibi bir insanım; köşesine çekilmiş, içi ıvır zıvırla dolu bir çuvalım ben.

Korkağın, hastanın biriyim İnsana benzer yanım yok. Başkaları öyle mi ya? Kendini bir şey sanan benim gibi bir adamdan hayır mı çıkar

yaptığı dürüst bir iş yok. Bütün bildiği, iç çamaşırlarıyla dolaşmak. kendisine sorun, işini dürüstlükle yerine getirdiğine inanıyor. Meşe odunu

anam beni dolandırıcı olarak doğursaydı, gene de ölünceye dek namusumla yaşardım, çünkü kötülük yapacak yürekliliği gösteremezdim hiçbir zaman.

bir kadına... bir kişiye karşı yalan söyleyebilsem, en temizinden bir milyonu cebe indirmiştim. Ancak söyleyemedim o yalanı! Nerede o yürek bende

Kadının en başta gözüme çarpan özelliği çirkinliğiydi. Kısa boylu, sıska, kamburumsu... Kestane rengi gür saçları görkemliydi doğrusu

size izin verirsem başkalarına da vermem gerekecek. Adaletsizliği sevmem, ya herkese ya da hiçbirinize!

kuşları öldürmekten ne zevk alıyorsunuz, anlamıyorum...

Dört duvar arasına kapatılmış, çürük kokan mobilyalarla dolu, yarı karanlık odalarda tek başına geçen bir yaşam insanı ister istemez duygusallığa sürükler

Öldürdüğümüz hayvanların derisinden yapmıyor muyuz giydiğimiz çizmeleri, ayakkabıları?

insanların yaşamında bu derece önemli rol oynayan, gerçek ile yalan arasındaki farktan dolayı içime bir hüzün çöktü.

Yaz mevsimi bitmek üzere. Ağır, iri bulutlar tüm gökyüzünü kaplamış, insanın iliklerine işleyen, soğuk bir rüzgar esiyor,

ağaçlar acı acı inleyerek aynı yöne eğiliyorlar. Dallarından kopan sarı yapraklar döne döne yere düşüyor, yerlerde sürünüyor. Elveda yaz mevsimi!

Saçı, sakalı öylesine karışık ve sıktır ki, içine bir sinek ya da hamam böceği düşse kurtulması olanaksızdır.

Bir ressam, genelde sanatla uğraşan bir erkek evlenemez
Böyle kişiler özgür olmalıdır.

Yaşamı yeterince tanımayan kişiler okudukları kitaplara göre canlandırırlar onu,

iyi bir şey! İstediğim yere gidebilir, istediğim şeyi yapabilirim. Ne beni bekleyen bir görevim, ne sürecek tarlam var. Amirlerim, üstlerim de yok... Kendi kendimin amiriyim.

Üç arkadaş kafese kapatılmış kurtlar gibi odanın içinde bir köşeden öbür köşeye dolanıp duruyorlar. konuşuyorlar, içlerini döküyorlar; üçü de heyecanlıdır, esin doludur...

Söylediklerine bakılırsa ün, para avucunun içindedir ama aklına zamanın hızla geçtiği, yaşamın sona erdiği başkasının ekmeğiyle geçinip hiçbir şey yapmadığı gelmez

Üçü de acımasız bir yasanın kurbanıdırlar aslında Yaşamak bir işkence! diye homurdandı. Köpek olmak bundan daha iyi

Sizi beslemek zorunda değilim, beleşçiler! Bedavadan yedirip içirecek milyonlarım yok benim! Kendim karnımı doyuramıyorum, boyu devrilesiler, sizlere nereden bulacağım?

Ne gelir sağlıyorsunuz bana, ne neşe veriyorsunuz; bütün getirdiğiniz üzüntü; yıkıntı!

Geberemediniz gitti! Nasıl yaratıklarsınız ki, ölüm bile almıyor sizi!

Kendin yardımla yaşıyorsun, bir de hayvan beslemek neyine? Vereceğim yulafa acımam, kardeşim ama nasıl desem... her gün, her gün vermek, bu ne iştir?

Yoksulluğunun bir yerde biteceğini bilsem! Ver, ver, bunun bir sonu olmalı, değil mi?Senin de ölme zamanın geldi artık!

Yaşayıp duruyorsun, niçin yaşadığını kendin de bilmiyorsun...

Başkalarının saçmalıklarını dinlemek zorunda kalan bir adamın huysuz, öfkeli, aynı zamanda acı çeken, dalgın bir duruşu vardı yüzünün

Kocamı seviyor, sayıyorum; aile huzurunun büyük değeri var benim için.

Kocamın, kızımın mutsuzluğuna neden olmaktansa öleyim daha iyi.

herkesin bildiği şeyleri yinelemekte ne yarar var? Bülbülün karnını acıklı sözlerle doyuracağınıza bana ne yapmam gerektiğini öğretmeniz yeterlidir.

Öylesine boğuşuyorum ki duygularıma karşı, bilemezsiniz!

Ama dayanıklılık, yüreklilik, güç olmadıktan sonra duygularımla boğuşmuşum, ne çıkar? Doğa her zaman üstün geliyor...

İnsanın içtenliksiz olması çok doğaldır, onun yaratılışında vardır bu.Çünkü içten olanlar yalnız ilkel insanlar ile hayvanlardır.

sizden bir daha rica ediyorum: Dostluğunuzu, insanlığınızı gösterip beni rahat bırakınız! Sizden tek dileğim budur!

kendi kendine içerlerken düşündüğü tek şey vardı Bir an önce yuvasına dönmek, ailesine kavuşmak

İnsan duygularına, düşüncelerine egemen olmanın güçlüğünü ancak başı dertteyken anlayabilir

seçtiği şarkılar yitirilmiş umutlardan, geçmiş günlerden, yaşlılıktan söz eden hüzünlü, melankolik parçalardı.

Yaşlılık günden güne yaklaşıyor

Ben kendim için korkuyor değilim... Bana hastalığım vız geliyor, ölmeye bile hazırım. Asıl acıdığım sensin! Beni yitirince yalnız kalmandan korkuyorum.

Başa gelen çekilir... Biraz üzülürsün, ağlarsın, sonra alışırsın. Hatta evlenirsin de

Öyle iç karartıcı şeyler düşünüyorum ki! Nasıl da mutsuzum, bir türlü uyuyamıyorum. Hadi, bana neşeli bir şeyler anlat

Tok karınla çene çalmak en büyük zevkimdir. İzin verirseniz, biraz gevezelik edebilir miyiz?

İyi bir yemekten sonra önemli, şeytanca düşüncelerin beynimi kurcalaması için basit bir neden yeterlidir.

Beni asıl düşündüren, şöhret, ün nasıl bir şeydir, onu tanımlamak. Siz bu konuda ne dersiniz?

Puşkin şöhreti lime lime bir giysi üzerine vurulan gösterişli bir yama olarak adlandırmış

Çağımızda aşıklar, saz şairleri kalmadığına göre ünlenme yolu gazetelerden geçer, biliyoruz

Taşra kentleri ne de olsa aptallar yatağıdır, oralardan fazla bir şey beklenmez

çalışkan birçok insanın adı-sanı duyulmadan ölüp gitmesine ne buyurulur? o büyük denizciler kimyacılar fizikçiler mühendisler,
yeterince tanınmışlar mıdır
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
s king hayvan mezarlığı


Bir insanı ya da hayvanı kafasından vurmak sanıldığı kadar kesin bir yol değildir,

Merminin kafatasının çevresinde dolaşıp beyine girmeden öteki yandan çıkabileceğini bilmeyen intihar meraklılarıyla doludur bitkisel yaşam

Ben kendini sağ kulağının üstünden vuran ve kurşunun kafasının öteki yanını geçip şahdamarını parçalamasından ölen birini görmüştüm.

Ancak insan yapmak istedi mi, yapar derler bazen.

Belki de ölümün acıların dinip iyi anıların başlaması Yaşamın sonu degil de acının sonu olduğunu anlar.

o zaman yaparsın işte. Kendi kendine neden uydurursun… iyi gibi gelir sana… ama çoğunlukla istediğin için yaparsın. Ya da yapmak zorunda olduğun için

Ben Tanrı değilim. Ama ölüyü diriltmek. . Tanrı olmaya ancak bu kadar yaklaşılabilir, değil mi?

Birden korktuğunu farketti, saçma, nedensiz bir korku, insanın bulutlar birden güneşi örttüğünde ya da nedenini bilmediği bir takırtı duyduğunda korktuğu gibi.

Ama yalnızca bir virüs bu. Penisilin türü ilaçların virüs üzerinde fazla bir etkisi yoktur Aksine ishal yapar ve vücut suyunu azaltır.

Ne şikâyet et, ne özür dile,» hafifçe gülümse

O kıza altı elbise aldı, ben de
ölü kedisini dirilttim, hangimiz daha çok seviyoruz kızı?

Çocukları seviyorlar, çok da az görüyorlar torunlarını. Ve ikisi de yaşlanıyorlar artık, Babamı
görsen tanımazsın şimdi.»

Lütfen anlamaya çalış, Anlayışlı olmak bir zarar vermez sana.

Çevredeki insanların içlerinde ne korkunç sırlar gizli

Kangren olmuş bir yaranın kokusu da korkunçtu.

Alıştığın için yaparsın… nedenler uydurursun… iyi nedenler gibi gelir bunlar sana…

oraya bir kezgitmiş olduğun için, orası senin yerin olduğu için., oraya ait olduğun için yaparsın., en tatlı nedenleri uydurursun

tam o anda karanlıktan tiz ve çılgınca bir kahkaha yükseldi, insanın iliklerini donduran, beynini delen bir ses yankılandı

Mısırlılar kralları ölünce onların evcil hayvanlarım da öldürürlerdi, sahiplerinin ruhlarının gideceği yere gitsinler diye.

Bir firavunun kızının ardından on binden fazla hayvan öldürüldüğünü anımsıyordu, bunların arasında yüz domuzla iki bin tavuskuşu da vardı.

Domuzlar, ölü kızın en sevdiği koku olan gülsuyuyla yıkanmışlardı boğazları kesilmeden önce.

Maya piramitlerinin ne işe yaradığı bilinmiyor, ama Mısır piramitlerini çok iyi biliyoruz… ölüm anıtları… dünyanın en büyük mezar taşları

Sen iyi bir insansın, bir kusurun var ama, o da çok soru sorman,

insanlar kimi zaman doğru olduğunu sandıkları şeyleri yaparlar. Kalplerinde doğru olduğuna inandıkları şeyleri yani.

insanlar Kalplerinde doğru olduğuna inandıkları şeyleri
yaparlar, sonra da kendilerini rahat hissetmezlerse, sanki hazımsızlık çekiyormuş gibi olurlar

insan kalbinin toprağı daha taşlıdır, mezar toprağı gibi Kaya tabakasına yakındır. Bir insan orada ne yetiştirebilirse onu yetiştirir…

Yapılmış olanı kabul et ve yüreğini dinle. Bu kez doğru olanı yaptık… Başka bir zamansa çok yanlış bir şey yapabiliriz

Konfüçyüs domuz gibi kokanın kurt gibi yediğini söyler.

her şeyi unuttuğunu söyledi adları unutuyormuş, sabah yapmayı planladığı şeyleri bile hatırlamakta güçlük çekiyormuş. O yaşta insan için doğal bu bunamış denemez

kayınpederinin saçlarının daha hızlı dökülmekte olması hoşuna gitmişti.Dilerim Dedenin pipo tablasını düşürmüşsündür. Bu kez pul kolak-siyonunu da parçala

oğlunu pek severdi, çok da özlemişti, ama iki yaşında biriyle konuşmanın bir deliyle iskambil oynamaktan farkı yoktu.

erkeklerin çoğunun karılarına yalan söylediklerini tahmin ederim. Ama şundan da eminim ki, pek çoğu Tanrının karşısına çıkınca hiç çekinmeden bunlan itiraf edecektir

mezarlığına taşıdığı kedi baygındı, ölü değil. Kediler dokuz canlı derlerdi ya. Tanrıya şükürler olsun


Adam bütün kızılderililerin bir tek kabileden olduklarına ve bunun da incil’de sözü geçen kayıp kabile olduğuna inanırmış


ölüm doğum kadar doğaldı

insan sonunda kabuk tutmaya başlamış bir yarayı da yeniden deşmezdi.

İyi bir başlangıç, iyi bir gündü. yaz günlerinden birini yaşıyordu, gökyüzü parlak ve bulutsuzdu, ısı yirmi beş derece dolayındaydı

Böylesine güzel bir eylül sabahı ölümü düşünmenin anlamı yoktu.

Genç ölecekti. Kafasının yarısı ezilmiş, boynu kırılmıştı. Şişmiş ve çarpılmış sağ omzundan köprücük kemiği fırlamıştı.

Başından yerdeki halıya kan ve sarımsı bir sıvı akıyordu Kafasının yarılmış yerinden beyazımsı gri beyni görünüyordu. Kırık bir pencereden içeri bakmak gibiydi

Bir insanın yüreğinin toprağı taşlıdır, İnsan ne ekebilirse onu eker… ve onu yetiştirir.»

Dostum, malının değerini bil Sonra bir delikten aşağı düşer

Ne kadar canlı da olsa bir rüya bu. Bütün rüyalar gibi sabaha gülünç gelecek bu da. Uyanık “zihnim tutarsızlıkları anlayacak.

Normal bir insan yedi dakikada uyur. ancak İnsan Fizyolojisi’ne göre, aynı insanın uyanması onbeşle yirmi dakika sürer.

Uyku, çıkması girmesinden daha güç bir havuzmuş gibi. Uyuyan insan derece derece uyanır, derin uykudan hafif uykuya geçer, buna -gözleri açık uyumak» da denir

Bağıracağım, sonrada çıldıracağım ve bir daha korkmama gerek kalmayacak…

Gerçeği söyledi diye azarlama, Yalnız çocuklar söylerler su katılmamış gerçeği. O yüzden çocukturlar ya

Kalp krizi geçiren insanlar genellikle ölürler. Yaşarlarsa bile arkadan bir tane daha, bir tane daha geçirirler, sonunda da bumm

Çocukları gerçekten anladıklarını sanan insanlar var mıdır

Annen sana teşekkürleri geri çevirmemeyi öğretmedi mi,

annesi bir keresinde yapmacık
alçak gönüllülüğün gurur günahının yansı olduğunu söylemişti.

Bir insanın bir ölümle, ister sevdiği hayvanı olsun, ister bir arkadaşı yada bir akrabası olsun, herhangi bir ölümle başa çıkması yeteri kadar güç

Çocuğun ölüm hakkında bir şey öğrenmesi bu kadar kötü değil ki,»
Aslında ben bunu gerekli bir şey olarak görürüm.

Çocukların nasıl dünyaya geldiklerini bilmeleri gerektiği konusunda fikir birliğine varmıştık

O yalanı hiç unutlamamışımdır
Bir çocuğun ana babasının söylediği yalanı unutabileceğini hiç
sanmıyorum.»

kediler çok sık tutulurlar kan kanserine, ya da yoldan geçerken ezilir

bir doktor olarak ölümün, belki de doğum dışında, dünyanın en doğal şeyi olduğunu biliyordu.

Sonunda yalnızca saat vardı ve zaman içinde üzerleri silinen, yazısız kalan taşlar. Deniz kaplumbağaları ve sekoya ağaçları bile günün birinde ölürlerdi.

Çocukları çok severiz Kimi zaman hayvan mezarlığı ölümle ilk karşılaşmaları olur,

Televizyonda insanların öldüklerini görürler ama bunların hepsinin oyun olduğunu bilirler,

Babam tabutu ancak ölünün en iyi arkadaşları taşır diyordu. Herhangi bir marangoz değil.

Köpeğinin ardından yas tuttu, yas dönemi bitti ve yaşamaya devam etti. Eh, hepimizin de yaptığı
bundan başka bir şey değildir

ya Bugünlerde… bilmem ki… kimse ölüm hakkında konuşmak, ölümü düşünmek istemiyor gibi.


Çocuklara zararı olur diye televizyondan da kaldırdılar… insanlar da cesetleri görmemek için kapalı tabutlara bakıyorlar

artık herkes ölümü unutmak istiyor

Bir kuşaktan ötekine her şey nasıl değişiyor, değil mi?»

gençliğimizde kansere tutuldun mu ölüm emrin imzalanmış sayılırdı.
1920’ lerde tedavileri falan yoktu!

savaş, cinayetler, intiharlar Ölümü hem dost, hem de düşman olarak görürdük. Kimi zaman otururdu ölüm insanla yemeğe…

birkaç tartışma evliliklerin temellerini sarsardı

Kimi zaman otururdu ölüm insanla yemeğe…


Karl Marx Sözleri

Anlatılan senin hikayendir.

Lüks doğal gereksinimin zıddıdır.

Dünyanın kurtuluşu sosyalizmdedir.

İnsanoğlu önüne çıkan sorunlara çözüm arar.

Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser.

Görünen, gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı.

Dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir.

Tarihin tekerleği hep ileriye ve iyiye doğru döner.

Kitapları yalayıp yutmaya mahkum bir makineyim ben.

Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir.

Yalnız yaşayanlardan değil, ölülerden de çekeceğimiz var.

Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır.

Eğer sevgi üretmiyorsa yüreğiniz, başarılı bir üretici değilsiniz.

Toplumlar üstesinden gelemeyecekleri sorunları gündeme getirmezler.   

Neysen o ol.

Kitaplarım, onları yazarken içtiğim tütünün bile parasını karşılamadı.

Aşacağımız son kapitalist, muhtemelen bize asma halatını satan kişi olacaktır.

Cimri aklını kaçırmış bir kapitalisttir, kapitalist ise aklı başında bir cimri.

İnsanın kendi doğasına yabancılaşması kapitalist toplumun en temel kötülüğüdür.

Dünyanın bütün işçileri, birleşin! Zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz bir şeyiniz yok!

Madem ki insanı biçimlendiren yaşadığı koşullar; koşullar en insanı şekilde biçimlenmelidir.

Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.

Makineler uzmanlaşmış emeğin isyanını bastırmak için kapitalistler tarafından işe koşulan silahlardır.

Aşık insan delidir.

İnsan doğaya ne kadar yabancılaşırsa o kadar toplumsallaşır, ne kadar toplumsallaşırsa da o kadar kendine yabancılaşır.

Ne kadar azsan, yaşamını ne kadar az görkemli kurmuşsan o kadar çoksun demektir ve görkemli yaşamın da o denli büyüktür.

İnsanların maddi yaşam koşullarını belirleyen onların bilinçleri değildir, bu maddi koşullar onların bilinçlerini belirler.

Ne var ki, en kötü mimarı en iyi arıdan ayıran şey, mimarın, yapısını gerçekte kurmadan önce, onu hayalinde kurabilmesidir.

kapitalist üretimde de, insanoğlu, kendi elinden çıkma ürünler tarafından yönetilir.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
bülent ecevit sözleri


Koğuş sistemi, cezaevIerinin terör eğitim merkezi haIine geImesini koIayIaştırmış oIdu.

Vahdettin hain değiIdi.

Erken seçim oImasaydı, 2084′ e kadar iktidarda kaIacaktık.

YaInız türkIere değiI, rumIara da barış getireceğiz.

Bizim iki gücümüz var: hak ve haIk

Toprak işIeyenin, şu Bülent Ecevit Sözleri kuIIananın.

Kumar borcu oImayan 11 miIIetvekiIi arıyorum.

Eğer tribünden sahaya inmezseniz, korkarım biri çıkar, düdüğü çaIar, ‘oyun bitti, herkes evine’ der.

Dinci akımIarın çaresi IaikIik ve demokrasidir. Türkiye de buna öncüIük eden bir devIettir.

Bugünkü yönetimi içime sindiremiyorum. (askeri rejim için.)

Biz milliyetçiliği egenin serin ve derin sularına,afyonun haşhaş tarlalarına ve kıbrısın beşparmak dağlarına yazdık.. senin hayallerin bile oralara ulaşamaz..

Sayın miIIetvekiIIeri, türkiye’de hanımIarın giyim kuşamına, başörtüsüne özeI yaşamIarında hiç kimse karışmıyor.

burası hiç kimsenin özeI yaşam mekanı değiIdir. Burası, devIetin en yüce kurumudur.

Burada görev yapanIar, devIetin kuraIIarına, geIenekIerine uymak zorundadırIar.

burası, devIete meydan okunacak yer değiIdir. Lütfen bu hanıma haddini biIdiriniz.

s king hayvan mezarlığı


Gülmesi hem içinin rahatlamasından hem de zafer duygusundan; bugün bir zafer kazandın işte

kediler oldum olası bağımsız hayvanlardır. Bağımsız ve garip.

Mısırlı firavun ve kraliçelerin öteki dünyada ruhlarına yol göstersin diye kedilerini de kendileriyle mumyalatmalarına şaşmamak gerekirdi. Garip yaratıklardı kediler.

seni seviyorum,» diyip kocasını öptü Esaslı bir erkekle evlendin, sevgilim. Bana dayanırsan seni yıldız yaparım bir gün.»

O. uyuyup uyumadığını bilir,» . «Uyanık olup olmadığını da

günde on iki saat çalışıyordu artık, eve döndüğünde ayakta duracak hali kalmıyordu… ama mutsuz değildi.

söylenecek bir «şey değildi, ölüm çocuklardan gizlenecek bir sır, bir korkuydu sanki.

Tanrı kimi zaman fazla oyalanır,» dedi. «Kimi zaman da parmağını uzatır ve bu iş bu kadar der.»

Belki pek erken ama dünyanın bir yerinde güneş nasıl olsa batmak üzeredir,

Şeytanı içkiye tövbe ettirirdi. Tannya şükürler olsun Ruhu sükûn içinde olsun ve her neredeyse orada romatizma olmasın.

tatlı anılar, hikâyeler, kimi zaman renkli, kimi zaman şaşırtıcı öyküler dökülüyordu ağzından. Geçmişin hikayeleri

öldüğümüz zaman, neler olacağı hakkında insanlar pek çok şeye inanırlar,» Kimi cennete ya da cehenneme gideceğimizi düşünür.

Bazıları küçük çocuklar olarak yeniden doğacağımıza inanırlar…Katolikler cennet ve cehenneme inanırlar, Hindularla Budistler Nirvana’ya…

Hayvanlarda öldükten sonra yaşarlar mı dersin?»

ölmek mi? Bunu düşünmüyorum bile. çocukken çok düşünürdüm. Çok geceler uyuyamadım bu yüz- den. Canavarların gelip beni yediklerini görürdüm rüyalarımda

canavarların hepsi de kardeşime benzerlerdi

Uzun süren hastalıkların kurbanları
hiç de hoş olmayan, canavarlara dönüşürler.

Azizler gibi uzun süreli acılara
katlanan hasta fikri romantik bir hikâyeden başka bir şey değildir.

Hastanın kabaetlerinde ilk iltihaplar başladı mı, artık çevresine acılarını yayıp karşısına çıkan herkesi kıran bir insan oluverirler. Ellerinde değildir bu…

insanlar ölürler bir mevsimdir, gelir ve geçer. Dua edelim.»

Baba. insan-lar neden ölürler Doğrusu bilmiyorum,»Yeni insanlara yer kalsın diye herhalde. Senin ve kardeşin gibilere

ölmem! Korkunç bir şey bu! Kötü bir şey!» Ama acının da sona ermesidir,»

ister inan ister inanma, yavrum, ama insanlar yaşlanınca Ölüm sana göründüğü gibi kötü ya da korkunç görünmez.

hayat durmadan ilerliyordu, yarın yeni bir şeyler çıkacak

psikologlar sevilen bir insanın acısının ölümden üç gün sonra başlayıp dörtle altı hafta sürdüğünü söylerlerdi.

Ama zaman geçerdi, insanın bir duygusu bir başka duyguyla yer değiştirirdi.

Güçlü bir acı daha yumuşak bir acıya dönüşür, yumuşak acı yerini yasa bırakır, yas da sonunda bir hatırlama olurdu. Bu da altı ayla üç yıl sürer,

Baştan sona kadar iyi geçen günler zaten azdır. Belki de bir insan yaşamındaki iyi günlerin toplamı bir ay bile değldir.

Tanrı acı dağıtmaya gelince daha eli açık davranıyordu

on iki yasından beri ilk kez uçurtma uçuruyordu. On dokuz yıldan beri ilk defa. Zaman nasıl da geçiyor dünya panl parıl ve kocamandı

İnsan aklının alabileceği dehşetin sınırı olacağına inanmak yanlış bir düşünce olmalıdır.

insanı saran karanlık arttıkça harekete geçen bir mekanizma bu sınırı sonsuza dek genişletir,

insan deneylerinin verdiği kanı şudur: Karabasanlar karardıkça dehşet üstüne dehşet yağar, bir kötülük bir başkasını doğurur, sonunda karanlık her yeri, kaplar.

küçük çocuklar pek sık düşerlerdi, bir insan yedi sekiz yaşına gelmeden önce bacakları üstünde tam bir kontrol elde edemezdi

En çılgınca olan şey de buydu. Bir yerlerde lise yıllığı, üniversite yıllığı, tıp fakültesi yıllığı vardı, birde üzerinde yaldızla DÜĞÜN .
GÜNÜM yazan bir düğün kitabı

iki kişi arasında bir çeşit insani elektrik akımı gider gelir, duygu
katılığını yumuşatırdı.

Öylesine tatlı bir oğlandı ki Tanrı neden onu yanına istedi, ama biz bunu anlayamayız, değil mi,

yapılacak bir şey yoktu. Çok çabuk oldu, bir dakika önce yoldaydı, bir dakika sonra da yatıyordu. Tanker oğlana çarptı, öldürdü, sonrada sürükledi, inan ki, çok çabuk oldu.


Birden geçmişi artık geçmişte bırakmanın doğru olacağına karar verdi. O eski kini güdemezdi artık. çok ağır bir yük gibi geliyordu bu.

kin Belki de bütün o soğuklukların toplam ağırlığıydı

ölüm saçmasapan ve amaçsız acının yerine daha yapıcı bir şey getiriyordu.

Yemekte buluşmak garip bir düşünceydi bilimkurgu romanlarını düşündü. gezegende garip bir gelenek var yemekde buluşuyorlar.
ne kadar çirkin ve vahşi Tiksinti verici bir duyguydu

Bir sümüklüböceği yumruğuyla ezmek de insana aynı duyguyu verirdi Tiksinti verici bir duyguydu


Kuşları öldürüyordu, birkaç farenin de içini dışına çıkarmıştı, ama kediler küçükhayvanları hep öldürürlerdi.

İnsanın yüreğinin toprağı taşlıktır

Ama gerçek hayatta hep yaparlar o aptallıkları, sigara içerler, arabada emniyet kemerini bağlamazlar, ailelerini kamyonların geçtikleri’ yol kenarındaki eve yerleştirirler.

Timmy Baterman Hitler’le savaşmak için Avrupa’ya giden yirmi gençten biriydi. 1942’de gitti. 1943’te üzeri bayrakla sarılı bir tabut içinde döndü.

ölmüştü ikinci bir çocuk duyulan acıyı azaltabilirdi, değil mi? İkinci bir evladı olsaydı

bir çocuğun daha olduğu için talihli sayılırsın bence. Sağlıklı bir çocuk ve bir eş

Gözleri ekmek hamuruna batırılmış kuru üzümler gibiydi.

Oğlumu geri aldım işte. Onu elimden almaya hakları yoktu. On yedi yaşındaydı henüz.Sevgili anacığından bir o kalmıştı bana.


Haksızlıktı bu. Onun için ordunun da. Savaş Bakanlığının da. Amerika’nın da, sizlerin de canı
cehenneme.

Erkekler kadına biraz serbest gözüyle» bakardı. Ama kadınlar saman altından su yürüttüğü fikrindeydiler

Her insanın yaşamında biraz kötülük vardır, değil mi

iyi yanlan da vardı, insanların hatırlamakta güçlük çektikleri bir şeydir

Küçük evin her tarafına gaz dökülmüştü. Yangından günler sonra bile kokusu geçmedi.»
«İkisi de yandılar öylece.»

yangından önce ölmüşlerdi. tabancasıyla göğsünden iki kere oğlunu öldürmüş, cesedi yatağına yatırmış, sonra evi kundaklamıştı

Radyonun yanındaki koltuğuna oturmuş, gazı ateşlemiş, kendini de tüfeğiyle ağzından vurmuştu

Toprakta bir iz bırakmadıkları için Şimdi yine iz bırakmadan yok olup gittiler.

Günün birinde biz de yok olup gideceğiz .Ama belki de biz daha kalıcı bir iz bırakırız.

Oğlunuz öldü. ama kızınız yasıyor. Onun için ne yapıyorsunuz

Gazeteler yazsa da, yazmasa da haber kulaktan kulağa yayılırdı. İnsanlar konuşurlardı, esaslı
saklanmayacak bir dedikoduydu

Yemeğini parmaklarıyla yiyen, anlamadan televizyon ekranına bakan ve hiçbir zaman adını yazmayı göremeyecek bir çocuk mu istediğin?

Soluk alıp veren bir et parçası. olsa bile,ölü oğlunu sevinç gözyaşından başka bir şeyle karşılar mıydı?

Ana babalar kör doğan, Siyamlı ikizler olarak doğan, sakat doğan çocuklarını severlerdi. bu onun duyduğu sevgiyi azaltacak mıydı?

sekiz yaşına kadar altında bezle dolaşsa bile onu sevemeyeceğini düşünmek mümkün müydü?

On iki yaşına kadar alfabeyi sökemezse ya da hiç okuma yazma öğrenmezse? Silkinip atacak mıydı oğlunu yani…

İnsanın böyle acı çekebileceğini aklımdan bile geçiremezdim, öyle acı çekiyorum ki, uyurken bile bir an dinlendiğim yok,

Adam garajda kendini asmış. Ağır bir bunalım geçiriyormuş

Kendisi, karısı ve iyi yürekli kızı. Hayvanat bahçesine, giderler, gölde sandal sefası yaparlardı.

Ağustos ortalarında şimdi bu kadar acı dolu olan eve dönerlerdi; belki de her şeye yeniden başlamak gibi olurdu bu. Belki de her şeye yeniden başlayabilirlerdi.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
s king hayvan mezarlığı

Bir zamanlar uyutucu bir ninni, huzur veren bir ses ve buğulu bir güç şimdi giderek kötüleşiyordu

Bir kez talihi kötüye gitmeye görsün Rizikosuz kazanç olmaz, sevgisiz de riziko

İnsanı boğmaya, bir plastik torbayla soluksuz bırakmaya, bir parça elektrik akımıyla kızartmaya hazırdı

Bir torba fıstıkta, bir dilim biftekte, bir paket sigarada ölüm vardı.

Seni seviyorum, Seni seviyorum! Sana inanıyorum! Seni hep sevdim ve hep seveceğim. Kalbimde yaşayan tek Öz,

insanın yüreğinin toprağı daha taşlıdır; insan yetiştirebildiğini yetiştirir ancak…

Onun bir çocuk olmadığını unutma. Canına okuyacağını anladığında bağırabilir, hatta ağlayabilir de

Kediler her yerde yatıp uyurlardı, huylan böyleydi.

Kendi kendine konuşmak iyi bir şey değildi.

Ev bomboştu., bir gece öncesinin işleri de ağır bir yük gibi eziyordu kendini. Her şey aksiydi, kötüydü, üzerinde bir gölge hissediyordu, korkuyordu.

kendini aynada görebilseydi on yedinci yüzyıl tımarhane tablolarından bir yüzle karşı karşıya olacağından emindi.

Tanrı bir serçeyi bile görür diye yazardı İncil’de.

Belki de çok yaşlandık artık Belki de hep yaşlıydık,

Satın aldığın şey senin olurdu ve senin olan şey de ergeç sonunda yanına gelirdi

Wendigo kuzey ülkesinin o yaratığı, dokunuşu ağza alınmayacak iştahlar uyandıran ölü şey.

Kendi çocuklarına hiç yalan söylemeyeceğine dair kendi kendine verdiği sözleri anımsadı. Son birkaç günde gelecek vaat eden bir yalancı olmaya başlamıştı,

o kadar çok şeyi kabullenmişti ki, canavarlardan, cinlerden, ruhu uçup gitmiş bir ölünün cesedine giren öteki dünya yaratıklarından korkmuyordu artık

Çocuğun kandırmalarına yalvarmalarına kanmayacaktı.
Veba mikrobu taşıyan bir fareyi öldürür gibi öldürecekti onu.

insan çocuğunu akvaryumdaki balık gibi büyütemez

bir psikoloji öğretmeni belirli koşullarda insan zihninin yaşamda tanıştığı tüm insanların adını, yediği her yemeği, tüm günlerin hava durumunu sayabileceğini anlatmıştı,

insan zihni akıl almaz bir yeteneğe sahip bir bilgisayardı. Belki de bir milyar bellek hücresi vardı ve ne kadar bilgi alabildiği bilinmiyordu

insan çıldırmamak için bir korunma önlemi olarak bildiği şeylerden bazılarını unutur, üstünü örterdi.

Hayvan Mezarlığının ve onun da ötesinde bir şeyin kendisini çektiğini hissediyordu Bir zamanlar uyutucu bir ninni, huzur veren bir ses şimdi giderek kötüleşiyordu

Bir zamanlar uyutucu bir ninni, huzur veren bir ses ve buğulu bir güç şimdi giderek kötüleşiyordu

Yaşlılık başına dert oluyordu Bacak ve kolları kütük gibi ağırlaşmıştı Bahçede iki saat çalıştıktan sonra sırtının ağnsı dayanılır gibi değildi. Dünyanın en yaşlı hırsızı,

insan yaşlandıkça belleğin işlevi azalıyor ve insan çok eski günleri, yüzleri olayları inanılmaz bir kesinlikle anımsıyordu. Donuk renkli anılar yeniden renklenip canlanıyor, sesler yankısını kaybedip özgün tınılarına kavuşuyorlardı bunun adı bunama,

Her yanı buz gibiydi ama içinde garip bir sıcaklık vardı, istek, tutku, belki de ihtiras. Önemli değildi. Soğuğa karşı koruyordu

hava hareketinin artması, sakinliğin bir anda yok olması, ardından rüzgânn uğultulu sesi… insan o zaman sallandığını hisseder, biraz bir şeylerin uçup kırılacağından korkardı

kilitli olacak elbette. Herhangi bir Amerikan kasabasında gece saat on birden sonra mezarlığın kapısını açık bırakacaklarım mı sanmıştın?

Kimse artık o kadar güvenmiyor bir başkasına.

demir ok bir girdi mi. insanın hayaları paramparça olurdu. Şişe geçirilmiş domuz gibi bağınr dururdun sonra

Haydi haydi, gerçekleri görmezlikten gelme. Çılgın olabilirsin, ama okadar da değil.

Bu kadar basit demek? Çılgınlık mı bu? Sekiz yıl okudum doktor ‘olmak için… ama tek bir adımda mezar soyguncusu oldum…

oğlunu düşündün mü hiç? Belki
olduğu yerde mutludur. Belki meleklerin yanında uyuyordur

Gecenin de belirli bir süresi vardı, ardından gündüz gelecekti.

Yağa bulanmış bir şey gibi kayıyordu zaman avuçları arasından.

hayatında kendini hiç bu kadar yapayalnız ve her şeyden kopmuş
hissetmemişti. Uzay gemisinden çıkan ve karanlıkta boşlukta uçan bir astronot gibi hissediyordu

İşte karşısındaydı. bekliyordu. O kadar yakın ama aynı zamanda öylesine de uzak.

Herhangi bir insan toplumunda insanlar kimi zaman anlaşılmayan bir nedenle sık aralıklarla ölürlerdi

Şubatta kalp krizleri, felçler, böbrek yetmezlikleri ortaya çıkar. Çok kötü bir aydır şubat. İnsanlar şubatta yorulurlar

Ağustos çok ağır geçen bir aydır. Bir gaz borusu patlamadıkça ya da köprüden aşağı bir otobüs uçmamışsa ağustosta mezarlığı dolduramazsın.

Bir kez talihi kötüye gitmeye görsün Her şey bitmişti işte.

hiç insan gömen oldu mu?

öyle korkuyorum ki… üstelik neden korktuğumu da bilmiyorum.

Yüreğinde bir korku uyanmıştı şimdi. O gizli yere sinsice biri girivermişti. Beni uyutuyor… ipnotize ediyor… bir şey. Uyanık durmamı istemiyor.

yaşlılar ise yaşlandıkça aptallaşırdı. Bu aptallık kimi zaman iyilik, kimi zaman da gurur biçiminde ortaya çıkardı.

Wendigo’ydu o, kuzey ülkesinde dolaşan, insana dokunduğu anda yamyama çeviren yaratık.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
kırmızı papağan
mauro vasgoncelos

Kentte uğrunda yaşamaya değecek her şey vardı. temiz ve güzel. Evler harika. yapılar göklere kadar yükseliyor. Ama paran olmayınca kentte yaşanmıyor,

elmas madenlerinde soygun ağır suçtur öldürmeye bile iznimiz var.


üşütmüdler kafayı Karısı dolunayda ormana kaçıp çığlık çığlığa
bağırıyormuş. Bir kez de canlı bir papağan yemiş, önce boynunu koparmış sonra kanatlarını.

Kızılderililer arasında kendini iyi hissetmeye baĢladı. Ona kötülük edecek kimse yoktu burada

Ve ölüm kendisini yalnızlık ve hüzün içinde bulacaktı...

Dün' geçmiş demekti Her şeyiyle geçmiş, kapanmış unutulmuştu

Saf ve iyiydi bu insanlar. Ya kendisi?.. Onlar gibi saf ve
çocuksumuydu

Kızılderili, tek gerçek arkadaşıydı Her zaman isteklerine boyun eğerdi. eziyet ederdi ona Ama o aldırmaz, güler, kin duymadan sadık bir köpek gibi yine gelirdi

Ne çabuk yaşlanıyordu Kızılderili kadınlar! Ne kadar da kolay ölüyorlardı... Acı anılar içinde

insanlar acımasızca döverdi köpekleri. Ama onlar da yakalayınca ya da köşeye kıstırınca dişlerini gösterip yapılan kabalığın acısını çıkarırlardı...

kardeşine yaklaşmak istemişti, ama sonuç alamamıştı. O andan sonra, kardeşi istese bile artık gözünde bir ağaç kabuğundan farkı olmayacaktı

Her Ģey ne kadar güzeldi çocuklukta

Karıncalar dünyaya aldırış etmeden dolaşıyordu üzerinde.

şeytanlar götürsün seni korkak insan

Ben ne zaman düşümde yıldızları görsem iyi birşeyler olur

bu yıl neler yaptığını sordu. Ben mi? Hiçbir şey. Çok balık tuttum, ava gittim, hep senin özlemini duydum, bir sürü dayak yedim

en korkunç yanı yalnızlıktı. güç tükenip eller boş sersefil kalınca... Artık geçmişi, boşa harcanmış zamanı düşünmek para etmezdi.

beklenen tek şey, insaflı bir ölümdü

Yaşamından kısa görüntüler hayalinde canlanıyor, acı veriyorlardı ona. Analığın bedeli olmalıydı bu

yaşam pençesine almıştı onu. Bu eskiye göre daha hoştu. Birçok sevinçli birçok da acı anıları vardı.

On kuruş için adam öldürmüyorlar mıydı?

Bir kilo et için ya da yalnızca aptalca bir şaka için cinayet işlemiyorlar mıydı?

Kavga edip vahşi hayvanlar gibi birbirlerini yere sermiyorlar mıydı

yalnızca o ânı yaşayan, üst tarafına boşveren bu dünyaya karşı insan gibi davranmalıydı

Yasayı temsil edenler nadiren doğru sonuca varırlar. Tıpkı canilerin olduğu gibi

polisler de ölürler. Bir gün sinsi bir kurşun arkadan, gelip beyinlerini parçalar, göğüslerini deliverir

Sizınkine yaşamak denir mi? Çok daha iyi şeyler var dünyada

Genç ve hoş birisiniz, sizin gibi bir insan yaşam boyu bu çöplük gibi yerde kalmamalı.

O zengin olmak istiyor!.. Hem zenginliğin ne yararı vardı

Niçin? Hiçbir Kızılderili zengin değildi. Zenginlik beyazlar içindi.

zenginliğin ne yararı vardı

kadınlar, bronz bedenli çıplak adamları gördüler mi, dehşete düşüp nereye saklanacaklarını şaşırırlardı.

nedendir bilinmez, kötülükten mi, yoksa eğlence için mi atlara, sığırlara ok yağdırmışlardı.

Serseri ,bu, kentte yaşar ama hizaya gelmez. Dönünce bir de bakarsın, hiç değişmemiş. Hep aynı Kızılderili...

derileri için av hayvanlarını vurup yok ediyorsunuz. Açlıktan iğne ipliğe döndü

Bir inan kendini bu işe verdi mi, gece gündüz bırakmazdı Açlıktan iğne ipliğe döndü artık.

Kumsaldaki kumlar kadar sessizim.

Çok para bu oğlum. Böyle Ģeyler daima felaketi de birlikte getirir

para çok bela, çok kan getirir

Tutamadığı ağzından salyalar akıyordu. Dayanamıyordu artık. Niçin ölmüyordu, niçin? nefret ediyordu yaşamdan

Ateşten pençeler omurgasını kavrıyor, kaburgalarına yapışıyor, alev gibi sarıyordu. Yaşamın cefasıydı bu, nefret ediyordu

Neredeyse sabah olacaktı! Bir çocuğun doğması bir günün doğmasından çok zaman alıyordu.

Ölünce toprak olacak, her şey bitecekti. En iyi çözüm bu

Yaşamak istiyordu Yaşamak!
Başka herkes gibi, buna hakkı olmak...

Albay karısını soymak için
öldürürken hiç vicdan acısı duymuş muydu? Tersine, gayet keyifli dönmüştü köye

Radyo olmadığı için insanlar her şeyden uzak yaşıyorlardı bölgede.

Haline bak! Amma da çekmiş kafayı! Ölür insan bu kadar içerse

Teşekkürler!.. Amma sevinçli
Amma kibarlar! Ne ince davranıyorlar Kızılderililer

Kızılderililerin en terbiyeli insanlar olduğunu biliyormusun

içlerinden nasıl geliyorsa öyle bağırıyordu Kızılderililer.hepsi güçlü, ve yakışıklı kişilerdi. Yağlı bronz kasları alevlerin ışığında
parlıyordu.

bir insanın içkiden öldüğünü görüyorum çok içti, beyin kanamasından ölmüş olmalı.

ölü, konuşanların gözünde gittikçe değer kazanıyordu. Öyle değilmiydi: insan ölünce değeri artmaz mıydı

Söylemişti bin kez, kötü birşeyler olacak diye. Geceleyin bir baykuş ötmüştü, ölümü çağırmıştı

Şeytanın karşısında tetikte durmak zorundaydı her an. onun hakkından gelmeden onun icabına bakmalıydı.

Bir tohum çatlamıştı, ilk güvensizlik tohumuydu bu... Büyüyecek, gelişecek, yeni cinayetlerle olgunlaşacaktı.

Her seye kapamıştı kendini, derin bir hüzün içindeydi, gözlerinde yalnızca hüzün okunuyordu

Köyde köpekler havlamaz, çocuklar ağlamaz, gece kuşlar ötmez olmuştu. Sanki bütün yaşam sönmüştü.

Uzakta küçük bir ateş belirdi. Kahve yapıyorlardı, kokusu havaya dağılıyordu. Hepinize iyi akşamlar

Yazın soğuklarında böyle sıcak bir kahve iyi geliyor insan

Elmas arayıcılarının hepsinde taş gibi ifade olurdu. Bıkmadan usanmadan bütün yaşamları yaşamları boyunca şans peşinde koşarlardı,

Elmas arayıcılarının çoğu aradığını bulamazdı. gözleri donuklaşır, yüzleri duyarsızlaşırdı sessizliğe gömülürler ve içlerine acı bir umutsuzluk dolardı.

Aslında başkalanndan ne kötü ne ne iyiydiler Ancak yüreklerini hırs bürüyüp cinayetlere sürükleyince anlam kazanırdı yüzleri.

O ellerden iyilik geldiği gibi insanın göğsüne saplanacak bir bıçak da çıkabilirdi.

bilgiçlik taslamayayım, herkes ne yaptığını bilir elbet

Bu gözükara Kızılderililer yarı vahşidirler. şeytan gibidir insan değil inatçı insanlar şimdi av zamanı

şeytan gibidir insan değil...Bu Kızılderililer inatçı insanlar, oysa iyiyle kötüyü pekâlâ ayırt ediyorlar.


ona uygar dünyada bir yaşam sağlayacak olanakları sağlamak için dişini tırnağına takıp savaşıyordu. Belki de Bu düşünce, birçok kişinin canına maloldu

uygar insanlardan öğrenmişti böyle sahtekârlıkları
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
kırmızı papağan
mauro vasgoncelos

olur olmaz harcamamalıydı parasını. Geleceğin neler getireceğini kimse bilemezdi.

Namuslu kazanılmış ya da kirli işlerden de kazanılmış olsa iş görüyordu para.

Çalınmış da olsa, alın teriyle kazanılmış da olsa, iş görüyordu para.

Kimbilir, belki de kimseye bir kötülük yapmak istemiyordu

Büyü intikam... Korkunç!
Hiç iyi bir şey değil.

Vicdanlarıyla hesaplaşıyordu adamlar, hepsi bu kadar.

Uyku iyi geliyor, nehrin suyu gibi, insana her şeyi unutturuyordu.

nefret ediyordu. Onun tutumundan, kendisini adam yerine koymamasından nefret ediyordu.

Bu nefret, bütün erkekler için geçerliydi. Hepsi aynı soydandı çünkü, hepsi

Kızılderililer birine bağlandılar mı, köpek gibi sadık olurlardı.

Yaşamı yaprak yaprak açılıyordu gözlerinin önünde.

Allahım ne cehalet! insan nasıl büyür böyle her şeyden habersiz

Yarından tezi yok, dua etmesini de öğreteceğim sana. Gökteki dua bilmeyen kızlardan hoşlanmaz,

denizden gelen koku Martılarla dolu gök... Deniz tuzu kokan insanlar... Her şey ve herkes o kadar özgür ki...

Anlattı, anlattı... ilginç olduğunu düşündüğü her şeyi anlattı. Sevinçli anıları yok denecek kadar az olduğundan çoğu hüzünlüydü

gelecekten söz etmezdi. Gelecek yasaktı asla gerçekleşmeyecek bir düştü. Tanrının isteğine bağlıydı. Sahibine faiziyle geri ödenen bir borca benziyordu

Ne fark ederdi bedeninin güzel olup olmaması, kalbinin sıkıntılarına yalnızlığına çare bulamadıktan sonra.

burada. Havanın tuzun, ırmağın, yaşayan insanların kokusu vardı.

Bir yere şafağın sökmesi hiçbir şey değiştirmedi. Gün ışığı insanları daha çirkin, dünyayı daha güzel kıldı.

Gök de bugün tek bir renge boyanmıştı: Mavi. Bütün gök kubbesi mavi ile dolmuş taşıyordu

Erkeklere soğukkanlılık ve cesaret gerekliydi.

Her şey ölümü anımsatıyordu.

bir insan daha güzel yaşamaya layıktır..."

Daha güzel bir yaşam işte buydu: Soygun,kaçış, cinayet, hırs... ve kan dökerek ele geçen bir taş..Ama her şey ölüm kokuyordu.

Gök, sanki kan istercesine kıpkırmızıydı. Kan! Kan her köşesinde de bir tehlike

yatmış pusuya, bizi gözetliyor!şeytan! Sanki dünyanın en doğal şeyiyle karşı karşıyaydı!

Dua etmek istiyordu ama, dudaklarına söz geçiremiyordu. Duayı işitecek Tanrı, elbette yüreğindeki korkuyuda biliyordu

şimdiye kadar bu kadar güzel bir gün doğmamıştı. Gök altın gibi parlıyor ve ırmak sıvı altın gibi akıyordu

Rüzgâr uğulduyor, kumları savuruyordu Kimse kimseye güvenmiyordu

Gözler ele verir insanı. Timsahları da karanlıkta gözlerinden tanırlar.

avcıları insafsız heriflerdir, her avın üzerine hırsla giderler, gözlerini budaktan esirgemezler

olur olmaz şeylere inanıp çıldırmak ve herkesi ümitsizliğe sürüklemek istemiyordu.

Ne kadar para getirecekti bu elmas sağ kalanlara? Bu cinayetleri ve vicdan acılarını silmeye yetecek miydi bu

Anıları sevgiyle doluydu. Bedenini hissetmiyordu. Kalbi atıyor ama bu atışın bedenine hiçbir katkısı olmuyordu.

Yaşamak ya da ölmek onun için fazla fark etmiyordu.

Ormanın derinliklerinden gelen nem ve misk kokusu yaşam diye bir şey olduğunu anımsatıyordu

Geçen zaman bir yüzyıl gibi geliyordu; ama birçok şey başarmıştı insanları ne kadar sessiz yapıyordu ölüm!

insanları ne kadar sessiz yapıyordu ölüm

Ölüler kötülük edemezlerdi.

Tanrı varsa, her şeyi görmüştü

ilgilendirmiyordu ölüler onu. Gönül borcu duymuyordu hiçbirine

Piranha'lar korkunç balıklar değil mi? .

Kızılderililer yok oluyorlardı. Uygarlık geldikçe Kızılderililer gidiyorlardı teker teker

on dakika sonra özgürlüğe ve güvene kavuşacaklardı. Yaşamlarının bu kısa mesafeye bağlı olması, inanılacak şey değildi!

Gecenin bin gözü, ormanın bin pençesi vardı.

Amanon nedir? Bir çılgınlık ve ölüm dansı. kadını diri diri toprağa
gömüyorlardı, Bir kadın tutup ormana sürüklerler, bütün erkekler bir çukur açarlar, canlı canlı gömerler sonra. Kızılderililer Yine de hepsinden iyidirler.

Kızılderilileri uygar diye bilirdim.
Yine de hepsinden iyidirler.

Bir kadın tutup ormana sürüklerler, erkekler bir çukur açarlar, canlı canlı gömerler sonra. yakmışlar, Çevresinde oynuyorlar. Kadını gömmüşler, üstünde tepiniyorlar

Sabahın yaklaştığını kuşlar haber verdi. Sevinçli cıvıltılar, renkli ötüşler birbirine karıştı.

ileri gitmiş, geri gitmiş fark etmezdi anık. Bütün yollar cehenneme çıkıyordu.

Her ağacın arkasında ölüm pusuya yatmış, bekliyor; saldıracağı uygun ânı kolluyordu.

Ama şimdi, kendini bu kadar canlı, bu kadar iyi hissettiği bir anda ölümü düşünmenin anlamı neydi

Çok eskiden insanlar mutlu yaşarlar, açlık nedir bilmezlermiş.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
stephen king sadist

Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır.

kitap okumayı seviyorum. Sevginin olduğu gibi, bilginin de paylaşdıkça
pekişeceğine inanıyorum.

Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara.

Dipsiz bir uçurumun içine baktığınız zaman, o da sizin içinize bakar. NIETZSCHE

Can acısı kazık gibiydi. Bazen üzeri örtülüyor, bazen ortaya çıkıyordu. Ama hep vardı. Can acısı

Sadece babam bana her zaman cüzdanımı gözümün önünden ayırmamamı söylerdi

Fırtına patlamadan evde olmak istiyorsan, arabayı hızla sürmelisin,

Tann’ya büyük lütuflan için de şükretmeliydi.

Ehliyetlerdeki resimler insanın kendine hiç benzemezler

Ölmek üzere olan insanlar ender bağırırlar. O kadar enerjileri yoktur.

Herhalde hayvanca bir çağa hayvanca sözler gerekiyor. Ama eski günler daha iyiymiş.

düşünmek istemiyordu. İstemiyordu. Çünkü sadece yaşamak bile zordu.

anlayamayacak kadar aptal mı? Hayır. Fazla tutucu. Değişmek istemiyor. Hatta değişme fikri bile hoşuna gitmiyor.

Cesur bir insan düşünebilirdi. Bir korkak bunu yapamazdı.

Bu kadın bir hemşire. Hâlâ hemşirelik ediyor mu? Hayır. Çünkü işe gitmiyor. Bunun cevabı belli. Kafadan çatlak.

1871’de kadınların çoğu doğum sırasında ölüyorlardı,

Yalan söylüyorsun senin iyi bir insan olduğunu sanıyordum. Ama Yalancı, kötü, pis bir köpeksin sen.”

birdenbire öldü, işte o kadar. Bazen böyle olur. Tıpkı hayatta olduğu gibi. Bazen biri…”

işim gereği kaç kişinin öldüğünü gördüm. Yüzlerce insanın. Bazıları avaz avaz haykırarak can verirlerdi! Bazılan da uykularında!

Bir yazar da eserindeki tipler bakımından Tanrı gibidir. O karakterleri yazar yaratır.
Tanrının bizi yarattığı gibi.

Kimse Tann’dan hesap soramaz

Geceyi kâh uyuklayarak, kâh ter içinde uyanarak geçirmiş ve ölmek üzere olduğuna inanmıştı. Bir süre sonra da öleceğini ummaya başlamıştı.

Bu durumdan kurtulayım da, ne olursa olsun. Can acısının bu kadar korkunç bir şey olduğunu bilmiyordum

En iyisi burada yatmak. Ve burada ölmek. Bu korkunç acıya da
kesilinceye kadar katlanmak

çok dengesizdi. Ve bu dengesiz tiplerin intihar ettikleri çok görülmüştü

Koltuğunun altından bir 44’lük çıkarıyor, namluyu ağzına sokarak tetiği çekiyordu. Gözyaşları arasında, Elveda zalim dünya,” diye bağırıyor ve kendini vuruyordu

Peynirsiz bir kapana sıkışmış
fare gibi. Artık ölümü bekliyordu

Onun için dua ettim. Bildiğin gibi bir Tanrı var. Ve dualara karşılık veriyor. Her zaman dua ettim. ‘Sevgili Tanrım,’ dedim

Bir anne oğlu onun kötü olduğunu söylediği ya da çocuğu elindeki tehlikeli şeyi aldığı için ağladığı zaman çok üzülür.

Bir anne haklı olduğunu bilir. Onun için de görevini yapar.

uğruna acı çekeceksin? Haydi, haydi, aklını başına topla! Galileo bile karşısındakilerin ciddi olduğu zaman sözlerini geri aldı.

Eğlenceli bir evde konuk olduğun zaman kahkahalann ardı arkası kesilmezdi.

İyi bir yazı makinesi sonsuza dek dayanır Eskiden bürolarda kullanılan bu bebekler tanktan farksızdır.

Sana o kitapları mutlaka vereceğim. Biraz eski ama olsun. Bu da bir kitabın iyi okunduğunu ve çok sevildiğini göstermez mi?”

Bir çatlağa basarsan, annenin belkemiği kırılır,’

Yazdıklarım yeterince iyi olursa…
o zaman elime yaşamak için bir fırsat geçmez mi?

Ummak ve çabalamak soylu bir şeydir,” Ama sonu felakettir.

Annem, ‘Güzel insan güzel iş yapar,’ derdi.

annem her zaman, ‘Bahar umudu, cennete gideceğini ummak gibidir,’ derdi.”

Annen sana en pahalının her zaman ‘en iyi’ olmadığını söylemedi mi?

Annem bana sadece, ‘Ucuz mal, kötü maldır’” dedi

kabileler bir tanrı öfkelendiği zaman onu yatıştırmak için birini kurban ederlerdi…

Beni güldürme. Annem öldüğünden beri kimse benden yana değil. Ve o öleli yirmi yıl oldu.”

Ama bir kitap yıllar boyunca eskimemelidir,

sakin ol. Kazandığın her şeyi kaybetme.

Ama ben aslında bir şey kazandım mı ki? Yoksa öyle düşünerek kendi kendimi mi aldatıyorum?

Ancak aptal biri iyi bir işe kötü araçla başlar

Tanrımm, yalvarırım,” diye inledi.
Ya beni buradan kurtar ya da canımı al…

Acı geçmez.

Ama Tanrı, kendince çabalayanlara yardımeder

Tanrının ya da kaderin bu kadar zalim olabileceğine inanamıyordu

ona ayın ve gelgitin kontrolü verilmişti. Ya da elini uzatmış ve ayı yakalayıvermişti. Bu müthiş bir düşünceydi. Huşu uyandıran bir fikir… Ama yine de korkutucuydu.

Yaşa ve öğren. Öyle demezler mi?

Şimdi yanaklarından akan yağmur damlaları değil gözyaşlarıydı

ikisi de bazen öğüt vermenin, yerine getirmekten daha kolay olduğunu öğrenmişlerdi

Bazen kendini frenleri tutmayan bir arabada bulurdu, bazen de zehirli gaz verilen bir odada. Ya da onu elektrikle öldürmeye çalışırlardı.”

şimdi gökyüzü yine masmavi, güneş pırıl pınldı. Güneş yalnız parlamıyor, etrafı ısıtıyordu.

Bu dünyada yapamadığım milyonlarca şey var.

Burada iki şey var pek bol, dostlar. Büyük laflar ve boş kâğıtlar

genellikle bir FİKİR BULMAYA ÇALIŞIRKEN paltosunu giyerek yürüyüşe çıkardı.Buna gerek olmadığı zaman yanına kitap alırdı.

Yürümenin iyi bir egzersiz olduğunu bilir ama sıkıcı bulur. Yürüyüşte konuşacak biri olmadığı
zaman bir kitap işe yarardı.

Bütün yazarlar biliyorlardı bunu. Bir kitap uzun süre durakladı mı çürüyüp parçalanmaya başlıyordu.

Bazen çok iyi bir insan… hepimizin sevdiği bir kimse öldüğü zaman ondan ayrılmak bize zor geliyor.

Bazen çok iyi bir insan… öldüğü zaman onun ölmemiş olduğunu hayal etmeye başlıyoruz

Duyduğu acı onu mahvediyordu ama bu garip duygu o zamana kadar hissetmediği bir şeydi. Sanki içinde gök gürüldüyordu

Neden kilise gibi kutsal bir yer karanlık bastıktan sonra insana pek korkunç görünüyor

Üç yıl önce pek sevdiği polo atı bacaklarını kırmış ve hayvanın öldürülmesi gerekmişti atın etini yemişti. Bunun sevgi dolu bir davranış olduğunu iddia etmişti.

zenciler Harika insanlar. Ağızlarına çubuklar sokuyorlar. Bazıları alt dudaklarında ansiklopedinin on iki cildini birden taşıyabilir.

onlar bana bir insanın sevdiği şeyi yemesi gerektiğini öğrettiler. Kanlı ama şairane bir şey bu.

Kilise kulesindeki saat on ikiyi çalmaya başladı. Annesi Bu saatte ölümle hayat arasındaki kapı biraz aralanır,” demişti. “Ve ölüler iki tarafa da geçebilirler.”

kırmızılığın kadının boynundan yanaklanna yayıldığını gördü. kulakları bile kıpkırmızı kesildi. “
mutlaka arı zehrine alerjisi vardır

On iki kişiden birinin arının zehirine karşı mutlaka alerjisi vardır. Alerji çeşitli biçimlerde kendini gösterir. Bazen arının sokması komaya yol açar. Bu… katalepsiye benzer.

Seni pis köpek! Sana bir çift sözüm var! KÜÇÜK KÖPEKLER BÜYÜK KÖPEKLERİN ÜZERİNE BECERİRLER

Herhalde benim gibi zavallı, fakir bir dulun dertleri senin gibi Bay Zeki Zengine önemli gelmiyor

Psikotikler normal insanlar gibi yaşamayı başarabilirler. Ve çok iyi bildiğin gibi, bazen çok korkunç şeyler yapar ama yakalanmazlar.

sen bana ne kadar hatalı davrandığımı gösterdin. Doğru yola dönmemi sağladın. Sana sadece bunun için bile çok borcum var

Ben bankalara güvenmem.

vergi borcunu ödemeyi bir kez geciktirmiş bir insana haciz koymalan garip. Bu işin içinde bir iş var. Şey… pis bir iş.

Vergi borcunu ödemezsen evini elinden almaya çalışabilirler. Açık artırmayla satarlar. Bunu yapmaya haklan var sanınm

Ama gerçek birparanoyak hemen her şeyden kuşkulanırdı.

Kadının nefesi çürük yiyeceklerin ortasında yatan bir ceset gibi kokuyordu.

Mahzene kapanlar kuruyorum. Kapanlara yağ sürüyorum. Her zaman dokuz fare yakalıyorum. Onlar suda boğuluyorlar Zavallılar.

Fareye baktı Zavallılar…
Zavallıcıklar.”Kalbi nasıl da çarpıyor! Kaçmak için nasıl da çırpınıyor! Bizim de yaptığımız gibi,

Çok şey bildiğimizi sanıyoruz. Ama aslında bildiğimiz kapana kısılmış bir fareninki kadar. Hâlâ yaşamak istediğini sanan belkemiği kmlmış bir fareninki kadar.”

Belki de öbür dünya daha iyi bir yer. Hem fareler, hem de insanlar için. Tabii insanlarla fareler arasında fazla bir fark yok.

Depresifler önce ailelerinin bütün üyelerini vurup En son da kendilerini öldürürler

Psikotik bir kadın çaresizlikle çocuklarına en güzel elbiselerini giydirir Onları dondurma yemeye götürür. Çocuklarla birlikte en yakın köprüye gider. Ve onları kucağına alarak aşağıya atlar.

Depresifler kendilerini öldürürler
Psikotikler zehirli egolarını doyurmak peşindedirler. Herkese bir iyilik etmek ve onları da birlikte öbür dünyaya götürmek isterler

Dünya çoğu zaman berbat bir yer.”
Özellikle aptal aptal yağmur yağarken.”

Okuyacak bir kimse olmadıktan sonra kitap yazmaya değmez ki.

her şey sona eriyor, öyle değil mi, Sonunda hepimiz toz oluyoruz

Herhalde kaçmayı düşünüyorsun. Kapana kısılan bir fare de öyle sanırım. Ama kaçamayacaksın,

Zayıflık ve korkaklık. O, ne yazık ki ya da ne iyi ki, deliliğin arkasına saklanamazdı.

Kapının üzerindeki levhada şöyle yazıyor: GÜLME YERİ’. Bazen oraya gittiğim zaman gülüyorum… Ama çoğu zaman avaz avaz bağırıyorum


Onunla olmak Ölüm Meleğiyle konuşmaya benziyordu

Bir kahraman ya da aziz gibi yaşamamıştı. Ama bir hayvanat bahçesindeki ender bulunan bir kuş gibi ölmek de istemiyordu.
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.