Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok..
Bir elde kadeh, bir elde Kuran;
Bir helâldir işimiz, bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kâfiriz, ne tam Müslüman!
Niceleri geldi neler istediler, Sonunda dünyayı bırakıp gittiler, Sen hiç gitmeyecek gibisin
O gidenler de hep senin gibiydiler…
Kendi içmez, içeni kınamaya bayılır, Yüzünden sahtekarlık yayılır,
Şarap içmiyor diye kasılıp gezer ama Yedikleri yanında şarap meze kalır.
Şarap içmem diye övünüyorsun, ama, Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki?
Dünya üç beş bilgisizin elinde; Onlarca her bilgi kendilerinde. Üzülme; eşek eşeği beğenir, Hayır var sana kötü demelerinde.
Tertemiz geldik yokluktan kirlendik; Sevinçle geldik dünyaya, dertlendik
Ağladık, sızlandık, yandık, yakındık; Yele verdik ömrü, toz olup gittik.
Yüreğin temiz olmadıktan sonra Kaç para, hacı hoca oluşun! Tespih, hırka, post, seccade, hepsi güzel; Ama kanar mı Tanrı bunlara?
Dinle dinsizliğin arası bir tek soluk; Düşle gerçeğin arası bir tek soluk, Aldığın her soluğun değerini bil
yaşamak macerası bir tek soluk.
Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.
Sensiz içtiğim tek su da haram. Beni özene bezene yaratan kim? Sen! Ne yapacağımı da yazmışsın önceden.
Duru sudan daha temizdir sevgim; Halden hale girer başkalarında sevgi, Neyse hep odur benim sevgim ve sevgilim.
Şu dünyada üç beş günlük ömrün var, Nedir bu dükkanlar, konaklar? Ev mi dayanır, bu sel yatağına? Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?
İnsan son nefesine hazır gerekmiş Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş Biz her an sevgiliyleyiz; Böyle dirilsek işimiz iş. İçin temiz olduktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı: İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?
Rahmetin var, günah işlemekten korkmam; Azığım senden, yolda çaresiz kalmam;
Mahşerde lütfunla ak pak olursa yüzüm Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam.
Sen sofosun, dinden dem vurursun, Bana da sapık, dinsiz der durursun Peki ben ne görünüyorsam o’yum Ya sen ne görünüyorsan o musun?
Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri? Sana düşer azapların, tövbelerin beteri. Alçakları besler, yoksulları ezer durursun:
Var mı dünyada günah işlemeyen söyle: Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle;
Yüce Tanrı, Beni özene bezene yaratan kim? Sen! Ne yapacağımı da yazmışın önceden. Demek günah işleten de sensin bana
Adam olduysan hesap ver kendine: Getirdiğin ne? Götürdüğün ne?
Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler, Bin bir derde düşer, canlarından bezerler.
Yel eser, umutlar savrulur gider; Sensiz, bensiz kalır bağlar bahçeler;
Altın gümüş nen varsa harcamaya bak! Ölür gidersin, düşmanın yer.
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz: İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende: Er geç baş başa verecek değil miyiz?
Şu dünyada üç beş günlük ömrün var, Nedir bu dükkanlar, konaklar?
Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert! Güzel canım da bir gün uçar elbet.
Toprağında yeşillikler bitmeden Uzan yeşilliğe, gününü gün et.
Dedim: Artık bilgiden yana eksiğim yok; Şu dünyanın sırrına ermişim az çok. Derken aklım geldi başıma, bir de baktım: Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim yok.
Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı; Kendisinden de, dünyasından da geçmeli.
Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin? Kimselerin kulu kölesi değil misin? Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya? Keyfine bak: En hoş dünyası olan sensin.
Niceleri dünyayı bırakıp gittiler; Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler.
Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma; Çıkma kendisinden dışarı, serseri olma; Kendi içine sefer et erenler değil: Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma.
Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti; Derede akan su, ovada esen yel gibi. İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok:
Dert içinde sevinci bul da yaşa; Haksız düzende haklı ol da yaşa; Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın, Varından yoğundan kurtul da yaşa.
Açılmaz kapıları açmamız mı gerek? Dünyada insanca yaşamanız mı gerek? Bırakın öyleyse iki dünyayı birden:
Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek! Gençlik kitaptı, okuduk bitti; Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.
Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş? Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?
Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeğe, Altınları gümüşleriyle övünmeğe. Tam işleri dilediği düzene girer: Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye.
Bu dünya iki kapılı bir han,
Girdi mi dertlere düşer insan. Tanınmadan yaşamak en iyisi: Elinde olsa da hiç doğmasan.
Yıllar günler gibi geçti gider; Nerde o eski dertler, sevinçler?
Belaya aldırmaz aklı olan: Bu da her şey gibi geçer, der.
Neylesem bu benim iç kavgalarımla? Pişmanlığım, kendime düşmanlığımla? Sen bağışlasan da ben yerim kendimi
Neylesem bu yüzkaram, bu utancımla? Uğrunda dertlere düştüğüm sevgili
Derdimin dermanı Hekim hasta olunca kime gitmeli?
Yeryüzünü gül bahçesine çevirmekten Daha güzeldir bir insanı sevindirmen.
Bin kulu azat edenden daha büyüktür Bir hür insanı iyilikle kul edebilen.
İnsanlık yaratılalı olgun kişiler Bulduklarıyla yetinip dert çekmediler Birbirine girdi gözü doymayanlar Çok isteme kaderden başın derde girer.
Yoksula, yoksulluğa yakın ettin beni; Dertlere, gurbetlere alıştırdın beni; Yakınların ancak erer bu mertebeye:
bir düş madem dünya gerçeği, Ne dertlenir, alçaltırsın kendini? Hoşgör kaderini, gününü gün et: Yazılan senin için bozulmaz ki.
Akılla bir konuşmam oldu dün gece
Sana soracaklarım var, dedim; Sen ki her bilginin temelisin yol göstermelisin. Yaşamaktan bezdim, ne yapsam? katlan, dedi.
Nedir; dedim bu yaşamak? Bir düş, dedi; birkaç görüntü. Evi barkı olmak nedir? dedim; Biraz keyfetmek için Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim; Kurt, köpek, çakal, makal, dedi. Ne dersin bu adamlara, dedim; Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
Benim bu deli gönlüm, dedim; Ne zaman akıllanacak? Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
Hayyam’ ın bu sözlerine ne dersin, dedim; dizmiş alt alta sözleri, hoşbeş etmiş derim, dedi.
anton çehov bütün öyküleri 3
Asık suratlı, hep öfkeli, suskun, kimseden çekinmesi olmayan bu çingene baskı denen şey tanımazdı.
bu çingene Anacığıma kabalık eder, bana hep «sen» der, öğretmenimin okumuşluğunu küçük görürdü
Gökyüzü yıldızlarla kaplanıp kurbağaların ötüşü kesilince mutfaktan akşam yemeğimiz gelirdi. Merdivenlerden içeri girer, yemek yemeye koyulurduk.
öyle oburca, öyle gürültüyle yerlerdi ki, yedikleri etin kemiklerinin mi, yoksa çenelerinin mi çatırdadığını bilmezdik
Doğa güzellikleri! Aya bakıp türkü söylüyorlar! Yemin ederim çok güzel! Ben de sizlerle birlikte oturup hayal kurabilir miyim?
Öyle olur ki, bin kişilik bir topluluğa düşersiniz, bin değişik yüzden yalnız bir tanesi zihninizde yer eder.
hastalıklara karşı koymak için halkla devlet el ele vermelidir
Yaşam işte tamı tamına böyledir... Gerçek dediğimiz şey başka türlü nasıl olabilir? Hadi, durmayın, konuşun, türkü söyleyin, dans edin!
Niçin zaman yitiriyorsunuz? Kahrolası zaman durmuyor ki, hep koşuyor...
Yemin ederim, bir süre sonra geriye dönüp baktığınızda yaşlandığınızı anlayacaksınız! İşte o zaman geç kaldığınızın resmidir.
boş durmayın, hep bir şeyler yapın!Dostlarım, bir gününüzü dahi boş geçirmeyip yaşamanıza bakın...
Tanrım sizi bugünü yarın için feda etmekten korusun! Yaşadığınız anda gençlik, esenlik, ateş vardır; yarın ise bir aldatmaca, bir hiçtir.
Yirmi yaşını bulduğunuzda yaşamaya başlamalısınız İşte o zaman ilk kez yeryüzünde ince insanların var olduğunu anladım.
Evet, seviniz, evleniniz, saçmalıklar yapınız, saçmalıklar, yaşamın anlamını kavrama çabalarımızdan daha sağlıklı, daha yaşam doludur
dayım her karanlık çöküşte Bizimle birlikte yemek yiyor, şarkı söylüyor, hep aynı konuda gevezelik ediyordu.
Yaşamı heder olmuş bir adamım ben! dedi. Hiç yaşamadım desem yeridir!
Yüzünüzün tazeliği bana boşa giden gençliğimi anımsatıyor, ömrümün sonuna dek karşınızda durup yüzünüze bakmaya razıyım.
Sizi seve seve yanımda götürürdüm. Sizi çalışma masamdaki camın altına kor, hem kendim seyreder, hem başkalarına gösterirdim.
Bizde zenginlik, debdebe, bazan da güzellik bulunur da gerçek yaşam... şu sağlıklı huzur bulunmaz...
Gökyüzü bulutlarla kaplıydı; çıkan rüzgar önüne kattığı tozu, toprağı, kağıt parçalarını, tüyleri sürükleyip götürüyordu. Yağmur kokusu vardı
Tahminlere dayanarak karar vermek kolay değildir.
Valinin gelişi herkesi ayağa kaldırmış, çiftliğin altını üstüne getirmişti. Konakta büyük bir kırım başladı. On kadar tavuğa, beş hindiye, sekiz ördeğe kıyıldı
Ahçımız, çıldırmış gibiydi ne yaşına, ne cinsine bakmaksızın ellerine geçirdikleri kümes hayvanlarını doğruyorlardı. yemeğe terbiye olacak diye iki taklacı güvercinimin kafası gitti.
Can sıkıntısından patlarken çalışmadan nasıl vakit geçirirsin?
yüreğini öyle tatlı duygular sardı ki! Soluğunu tuttu, çeşitli duyguların etkisiyle eriyip gitti.
Çocukluk anıları, eski günlere özlem, depreşen aşk istekleri onu uzaklara aldı götürdü. Hey gidi gençlik günleri
Yaşam nedir ki? Niçin yaşıyoruz?» diye soruyordu sık sık. «Yaşam masaldan, düşten başka bir şey değildir.» diyordu sonra da.
Her felaketin sonu mutlulukla biter
alaca karanlık çökmüştü. Otların, çiçeklerin yaydığı, balımsı tatlı bir koku sarmıştı kıpırtısız, durgun havayı...
nedenini anlamadığım Anlaşılmayan şeyler hep gizemli gözükür, insana korku verir
Su çullukları, çalı horozları, bıldırcınlar, bülbüller sanki cümbüşe başlamış, durmadan ötüşüyor; cırcır böcekleri, yeşil çekirgeler şamatayla cırıldıyordu.
Yaşamının en güzel anını kaçırmamak istercesine uyanık bekliyordu doğa anamız.
Güneş batımının kızıllığı kayın ağaçlarının beyaz gövdelerine, körpe yapraklara vurarak tüm ormanı tatlı bir renge boyamıştı.
sizin gibilerin ilkesi olmaz, sizler yalnız başkalarına kötülük etmek için yaşarsınız. Tek amacınız budur.
içinizdeki insanlık duygularının hiç izi kalmayacak kadar alçalacağınıza inanmak istemiyorum.
içinizde bir parça acıma duygusu varsa beni anlarsınız Ona acımanız yoksa çocuklar... çocuklarım... onların suçu neydi!
gözlerinin önüne sokakta açlıktan ağlayan küçük çocuklar geldi, ağlamaya başladı
Bak kardeşim ne söyleyeceğim, dedi. Ben ne kurtlardan, ne vahşi hayvanlardan, ne de cadılardan korkarım; tek korktuğum şey insanlardır.
Vahşi hayvanlara karşı kendini silahla, eline geçirdiğin başka bir şeyle savunabilirsin, ama kötü insandan hiçbir biçimde korunamazsın.
Vahşi hayvana ateş etmenin sakıncası yoktur, gelgelelim bir hayduta ateş ettiğin zaman sorumlusu sen olur, Sibirya'yı boylarsın.
Belli... adamların içi kötülük dolu... dinleri imanları yok...
senin ne durumda olduğunu düşünmeden «Ekmek!» diye tuttururlar. İster istemez verirsin. Verme de göreyim, başına ne çorap örüyorlar!
Herif verdiğin ekmeği zıkkımlanır, sonra kulübenin ortasına yan gelip yatar. Sana teşekkür de etmez...
günahkar başımız, of! Sonumuz iyi gelmeyecek! Yeryüzünde iyi adam az, kötüler, cana kıyıcılar her yerde kol geziyor!
Birkaç kuru lokmamı yesen ne çıkar? Helal olsun sana! Yoksulluktan et gibi şeyler bulundurmuyorum, ama ekmek istersen başım üstüne!
Senin kedi de amma sıskaymış, be amca! Şuna bak, bir deri, bir kemik!
Çok kocadı. Gebermesi yakın...
Göründüğü kadarıyla beslemiyorsun hayvanı Kedidir ama o da can taşıyor. Acımak gerekir...
Sizin köyün insanları pek temiz insanlar sayılmaz, dedi. Bir yılda iki kez kiliseyi soydular. Bunların hepsi dinsiz, değil mi?
Bunların hepsi dinsiz, değil mi?
İnsanlardan korkmadıkları gibi Tanrı'dan da korkmuyorlar. Hepsini asmak gerekir valiler bu gibileri cellatlara teslim ederlerdi.
Böylelerini assan da, kessen de bir şey değişmez. Kötü insanların ruhundan kötülüğü ne yapsan çıkaramazsın
İti an, sopayı yanına koy!
vaftiz edilmiş bir Hıristiyan! Yok canım, domuzun teki bu
Yardım isteyen sen olsaydın buna ne derdin acaba? Kimse yardımına gelmese, domuz herif, hoşuna gider miydi? Ne kadar alçakmışsın
İnsanlardan korktuğuna göre bir sürü paran var demektir. Yoksul olsan niçin korkacaksın ki?
İnsanlardan niçin korkuyorsun, söyler misin
Şunun cilvelerine, kırıtmalarına ne Şunun cilvelerine, kırıtmalarına ne demeli? Kendini dünyanın en güzel kadını sanıyor, haspa
Şimdi geriye dönse de oradaki herkesin kendi çektiği acıları, sıkıntıları çekmesini sağlasa içi biraz daha rahatlayacaktı. Yaşamın hiçliğini, onlar da hissetsinlerdi
s king kurt adamın döngüsü
Dışarda kar, ve rüzgârın çığlığı zevkten çıldırmış gibiydi. Bu vicdansız sesinde Tanrı ya da Işık
yoktu tamamen zifiri karanlık bir buzdan oluşuyordu ...Kurtadam'ın döngüsü başlamıştı.
kasabalar esrarlı yerler olabilirdi ve kasaba sakinlerinden başka hiç kimse orada neler olup bittiğine emin olamazdı. Kasaba sırlarını saklar.
Berserk'ler Ortaçağ'da Viking ve Germen tarihinde azılı savaşçıdır Viking tanrısı Odin'e taparlar, kral ve soylulara muhafız ya da saldırı kıtası olarak hizmet görürlerdi.
Berserkler ortaçağ savaşçısıdır
savaşdaki yırtıcılığı ve hayvan postundan yapılma giysileri, kurt adam efsanelerinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. toplumda ırza geçer ve adam öldürürlerdi
Ay, Nisan alacakaranlığını kanlı bir ocak alevine dönüştürürken tüm öyküler fazlasıyla gerçek görünüyordu.
Canavara dikkat edin çünkü size gülümseyip komşunuz olduğunu söyleyebilir, ama kardeşlerim, onun dişleri keskindir
gece nasıl da güzel kokuyordu!Geçmişin zaferlerini hatırlamak için iyi bir gece.
Kör bir ata baş sallamak göz kırpmak kadar iyidir, doğru değil mi?"
Bazı herifler vardır.” bunlar iki insan gibidirler. Bölünmüş kişilikler gibi Ben onlara şizolar diyorum Bir anlamda kendi içinde bir hayvan olup dışardan normal görünmek,
ilber ortaylı türklerin tarihi
devşirme sistemi şudur dağ ve köylerden toplanan Hıristiyan çocuklar, Türk evlerine verilerek kendilerine din ve dil öğretilmiştir
osmanlıda hıristiyan çocuklar devşirilirdi ancak bu çocuklar
hıristiyanlığa ait izler dua, deyim ve atasözü kalıntılarını hep taşımışdır.
osmanlıda devşirmek üzere hıristiyan çocuklar yetiştirilirdi bunlardan Yönetici ve üst sınıf olarak alınanlar ise, Enderun Mektebi’nde yetiştirilirdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’daki ilerlemesi şöyle olmuştur: bugünkü anavatanımız kurulup
Türkler anadoluya yerleştirilip Islamlaştırılmıştır
anadolunun, altyapısı, İran kıtası ile bağlantı sağlayacak şekilde hazırlanmıştır muhteşem kervansaraylar ve ticaret yolu eski Roma sistemini kullanıp yenisini de geliştiren bir su sistemi kurulmuştu
coğrafya, yeni gelenin eskilerden öğrenmesi gereken bir bilgidir. Şehrin nasıl kurulacağını eskiler iyi bilirler. Mühim olan, üç bin yıldır var olan yerleşim merkezlerine intibak etmeyi bilmektir.
Alaeddin Keykubaddan sonraki komutanlar iyi değildi bu yüzdende selçuklular memlukluların Moğollar a karşı gösterdiği savaş stratejisini gösteremediler ve moğollar anadoluya girdiler
Savaş tarihini küçümserler ama tarih savaşlardan ibarettir; beğenin veya beğenmeyin
Moğollar Anadoluda ajanlık faliyeti yürüttüler. bölgede parçalanma ve aşırı vergilendirme başladı Türkmen kabileler buna direndiler Tavâif-i Mülûk denen beylikler şehir
devletleri dönemi başladı
Anadoluda Ortaya çıkan beylikler içinden Karamanoğulları Beyliği, kendini Selçuklu’nun varisi ilan edmiştir
Selçuklu ve Osmanlı da İzmir vilayeti yoktu. İzmir, Aydın vilayetine bağlıydı aydın vilayetinin merkezi 19. asırda İzmir’e kaydı. bugünkü Denizli, Muğla Manisa
aydın vilayetine bağlıydı
İzmir’in klasik devirde Osmanlı için büyük bir ehemmiyeti olduğu söylenemezdi. Hatta donanmanın sancakbeyi üssü dahi civardaki Sığacak’tı
Beylikleri idare edenler Selçuklu bürokrasisidir. Komutanlar, maliyeciler, medrese hocaları, kadılar hep selçuklu geleneği ile yetişmiştir
beylikler dönemindede İran’la ilişkiler sürdürülmekle beraber bu yeni dünyanın şartlarına uyum sağlanmış çarşı-pazardaki isimler Farsçadan Türkçeye geçmiştir.
Beylikler Marmara’da her şeye rağmen daha iyi yaşıyor, denizi de rahat rahat kullanıyorlardı. Keza coğrafya bunu temin edebiliyor.
Bizans 1260’tan sonra Trakya’yı kontrol edebildi fakat Kuzey Ege, Selanik gibi yerler Venedik’in eline geçti. Dış dünyaya açılan noktaları İtalyanlar kontrol ediyor, Karadeniz de onların egemenliği altında
beylikler döneminde Anadolu’da Candaroğulları, Orta Anadoluda Karaman, Mengücekoğulları yaşamış İran’da ise İlhanlılar egemen olmuştur
anadolu Beyliklerinin hepsinin kökeni Oğuz Türkleridir
selçuklular İlhanlı Moğollarıyla 1243’te Kösedağ Savaşını yapı Savaşı kaybettik,ilhanlılar anadoluyu zedelediler ama Anadolu’ya giremediler
13. asrın ortasından itibaren Selçuklu Devleti denilen siyasi camia hayli zayıflamıştı. Tavâif-i Mülûk tipinde şehir beylikleri oluşturuyordu
Beyliklerin hepsini Oğuz Türkleri oluştururdu Aşiretlerin bir kısmı Otlukbeli Savaşı’ndan sonra yenilip İran’a kaçarak yeniden Tebriz bölgesine yerleşmişlerdir.
Oğuz Türkleri Kafkasya, Batı İran, Anadolu, Kuzey Suriye, Kuzey Irak ve Kırım’ın sahil bölgelerinde yaşamışlardır
bizansı yönetenler Komnenoslar büyük bir ailedir. Gürcülerle, Ruslarla, Akkoyunlularla da akrabalık tesis ettiler. Meselâ Şah İsmail-i de bir yerde o soya bağlıdır,
türk devletleri Bizans ile evlilik yapmışdır; Türk hükümdarları kız alıyorlar ama kız vermiyorlar, bu. Müslümanlıkta caiz değildir.
Türk devletlerinden Altın Orda ve İlhanlılar zamanında hakanlar kızlarını hıristiyanlara vermişlerdir bu dinen caiz değildir
Haliç’te, Fener Rum Lisesi’nin yanında bulunup Bizans’tan kalan tek kilise işlevini gören Maria Kanlı Kilise Moğol hakanı hülagunun eşi
Marianın yaptırdığı bir kilisedir. Bu karma evlilikler bir gelişmedir
Trabzon’u Türk İmparatoru Fatih Sultan Mehmed fethetti.
Fatih Sultan Mehmed Trabzon’u
Fazla savaşmadan, teslim almıştı. ahalide süratli bir şekilde Müslüman olmuştur.
Ahiler tüm beyliklerin ortasında cumhuriyet gibiydi. Ankara ve Kırşehir bölgesinde bulunan Ahi Cumhuriyeti’ni Timur bile yutamamıştır.
Ankara Kalesi’nin içinde bulunan Ahiler, organizasyon sahibiydi
Ortaçağlar için çok yeni bir
Fütüvvet örgütleri vardı Ahi Cumhuriyeti’nde sayısız zanaat ve örgütlenme biçimleri vardır
9. asırdan beri ankarada ahilik teşkilatı vardı Rus Çarlarına kaftan imal edilmişdir bir ticari zihniyet söz konusudur...
Ankara kitaplarda anlatıldığı gibi az nüfuslu küçük bir kasaba değildir. Ahilere ve öncesine uzanan bir tarihi vardır 9. asırdan beri burada
propaganda yapılsa da kimse tam hâkimiyet kurabilmiş değildir.
Hıristiyan din adamları, Karaman’daki Oğuz topluluğunu
Hıristiyan yapıyorlar.
Mübadele zamanında gönderilen yarım milyonu aşkın Hıristiyan’dan iki yüz bin kadarını Karamanlılar oluşturmuşdur.
mübadele zamanında Yunanistan, Girit, Yanya ve Batı Trakya’dan beş yüz bin Müslüman Türkiye’ye gelmiştir.
Macaristan; Ortaçağların Orta Avrupa’sını ve Tuna sahasını kontrol eden kuvvetli bir krallıktır ve kültür olarak Rönesans eşiğindedir.
1521’de Kanuni Sultan Macaristan
dan Belgradı aldı beş yıl sonra 1526’da Mohaç’ta hızla Kral Layoş’u yenip bir gün içinde söz konusu krallığı ortadan kaldırdı.
savaşlar için nasıl mühim değil diyebilirsiniz? böylesi beklenmedik hızlı gelişmeler Orta Avrupa’nın tarihî çizgisini 18. asra kadar etkilemişdir.
II. Kılıçarslan döneminde Haçlı sorunları yaşanmış II. Kılıçarslan I. Kılıçarslan’ın stratejik hatalarını tekrarlamamışdır.
selçuklu sultanı I. Kılıçarslan bizzat
kendisi düşmanla çarpışıp vatanı savunmuştur
I. ve II. Haçlı seferlerinde Küçük Asya yani anadolunun batısı kaybedilmiştir.
II. Kılıçarslan III. Haçlı Seferinde kurmayca bir strateji izleyerek, Haçlıları yolda durdurup onları Kudüs’e yönlendirmiştir ve haçlılar
Kutsal Topraklar’a ulaştılar.
Bugünkü Rusya arazisi Asyalı kavimlerin istilasına uğruyor. Rusya’yı, merkezde bulunan Moğolların etrafındaki Kıpçak kabileleri istila ediyor.
Tatarlar Moğolların önemli bir kabilesidir yazısı Uygurcadır ve halk Uygurlardan oluşuyor.