Başa gelen musîbete sabır ve tahammül etmeli, ölüm gibi bir acılı haber işiten “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn” demelidir. (Tercümesi: “Muhakkak biz Allâh'ın kullarıyız ve nihâyet ona döneceğiz.)
Tâziye, erkek ve kadınlara müstehabdır. Ölünün bütün akrabaları tâziye olunur. Hadîs-i şerîfte: “Kim uğradığı bir musîbetten dolayı dîn kardeşini tâziyeye giderse Allâhü Teâlâ kıyâmet günü o kimseye kerâmet elbisesi giydirir” buyurmuşlardır.
Cenâze için yapılacak tâziyenin, definden sonra olması daha iyidir. Çünkü definden önce ölünün yakınları cenâzenin defni ile meşgullerdir. Onların hüznü definden sonra artar. Hüzünleri çok şiddetli olduğu takdirde definden önce de tâziye olunabilir. Tâziyenin kabir yanında olması mekruhtur. Bir kere tâziye edene bir daha tâziye etmek münâsib değildir.
Ölen kimsenin yakınlarının definden sonra ilk gece geçmeden kolay olandan sadaka vermeleri ve bir şey bulamaz ise iki rek'at namaz kılıp sevâbını ölünün rûhuna hediye etmeleri sünnettir.
Definden sonra her gün kolay olandan vermek üzere yedinci güne kadar rûhu için sadaka vermek müstehabdır.
Ölenin komşularına ve uzakta da olsalar akrabâlarına müstehab olan o gün ve gece yemek hazırlayıp cenâze sahibi ve âilesini doyurmaktır. Hazret-i Hamza (r.a.) ve Hazret-i Câfer-i Tayyâr (r.a.) şehîd olduklarında Resûl-i Ekrem (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz ehl-i beytlerine onların âileleri için yemek hazırlamalarını emredip “Zira onların başına kendilerine bakamayacakları bir hal geldi” buyurmuşlardır.
[Nimet-i İslâm]
*