sıkıntı çekelim diye değil,
tezkir olsun huşu duyana
diye indirilmiş.
Dördüncü ayete geçmeden önce islamiyetin ne olduğunu bilmeyen birinin sorabileceği sorularla devam edeceğimi bildirmek isterim.
TâHâ süresiyle ilk kez karşılaşan ve islamiyetten bîhaber birinin anlamak için çabalayan sorularını soracağım ya da sormaya çalışacağım.
Sorularla başlıyorum:
Kim indirdi korkan kişiye bu öğüdü?
Kim verecek öğüdü? Ne kadar bilebilir korkan kişinin korkusunu?
Bir bina yaparken bakkaldan, manavdan öğüt almazsınız. Psikolojik bir konuda da inşaat mühendisinden öğüt istemezsiniz. Verilen öğüdü dikkate almak için o konuda uzmanlaşmış biri olup olmadığına bakarsınız.
Kur'an'ın huşu duyan kişiye tezkir olarak indirildiği söyleniyor ama bu tezkiri kimin indirdiği henüz belirtilmemiş.
Ve bu soruya 4. ayette ilk yanıt veriliyor.
Tenzîlen mimmen halakal arda ves semâvâtil ulâ.
Hem yeri, hem o yüksek yüksek gökleri yaratan tarafından peyderpey indirilen bir kitap olarak indirdik.
4. Ayet ile öğreniyor korkan kişi; öğüdü indiren YARATICI.
En büyük korkulardan biri ölüm korkusudur.
Ölüm-kalım savaşı veriyorsa. Sağlıksal korkuları varsa evet, Yaratıcı'dan gelen bir öğüt muhteşemdir.
Peki korku hukuki bir korkuysa?
Hapse düşmekten korkuyorsa korkan. Ölüme en yakın şeylerden biri de küçük bir odada bütün sevdiklerimizden uzakta tutulmaktır. Kalan ömrünü dört duvar arasında yaşamaktan korkuyorsa?
Korku, yaşam ve ölümle, sağlıkla alakalıysa YARATICI'nın, hayat verenin öğütlerini dinlemek istersin. Peki ya korku hukukiyse?
Ailemiz de bizleri dünyaya getirerek hayata gelmemizde rol oynar ama onların hukuki bir durumda ne gibi yardımları olabilir?
4. Ayette yaratıcıdan ve yaşamdan bahsetmişken sondan dördüncü ayete de değinmek isterim:
Ailene de namazı emret. Ona sabrederek devam et. Biz, senden rızık istemiyoruz. Biz, sana rızık veririz. Sonuç, takvanındır.
Devam edelim.
Ya korku hukuki bir korkuysa? Suç kanıtlanmışsa ve Başbakandan, Cumhurbaşkanından, Kral'dan yani devletin en yüksek mertebesindekinin özel merhameti olmadan asla kurtulamayacağını düşünüyorsa korkan kişi bu çıkmazdan. O zaman ne olacak?
Yaratıcının otoritesi var mı?
Hem bu öğüt nereden indiriliyor?
5. Er rahmânu alâl arşistevâ.
Rahman arşa istiva etti.
Hükümdarlık ilanıdır bu. Bir önceki ayette hem yeri, hem o yüksek yüksek gökleri Yaratan olarak tanıtmıştı kendisini. Yarattığı, kavrayışımızın ötesinde olan göklerin de üzerinde bir hükümranlık ilanıdır bu! Öğüt yüksek göklerin de ötesinden indirilmektedir.
Devletin en yüksek mertebesindekinin özel merhameti olmadan asla kurtulamayacağını düşünüyordu korkan kişimiz.
Devlet otoritesinin de çok çok çok üzerinde olan ve kendisini Rahman olarak ilan eden bir hükümdar veriyor tezkiri!
Suçluysa korkan ve merhamet diliyorsa ve bunu bütün otoritelerin üzerindeki otorite olan Rahman'dan isteyebiliyorsa ve o otorite de tezkir veriyorsa, korkan kişi daha ne ister?
Beşinci ayetimiz buydu:
5. Er rahmânu alâl arşistevâ.
Rahman arşa istiva etti.
Bir de sondan beşinci ayeti okuyalım:
Ayet 131: Kafirlerden birkaç çiftini, kendilerini fitneye düşürmek için, dünya hayatının cicibicisi olarak yararlandırdığımız şeylere gözlerini dikme sakın! Oysa Rabbinin rızkı (nimeti) hem daha hayırlı, hem daha kalıcıdır.
Biraz bu ayet hakkında düşünelim. Ufak tefek şeyler değil de en açgözlü isteklere bakalım.
İki yönü vardır bu açgözlülüğün.
1- Üzerinde söz sahibi olmak (hükümdarlık gibi)
2- Sahip olmak (Ev, mal, mülk, arazi sahibi olmak gibi)
Örneğin kral olmak istiyorsunuz. Kral söz sahibidir. Yasalar koyar. Ama ülkedeki her şeyin yegane sahibi değildir.
Bir de sahip olma durumu vardır. Bir eve sahip olabilirsiniz. Bir deftere, kaleme ama "BEN BU KALEMİN KRALIYIM, HÜKÜMDARIYIM!" demezsiniz. Sadece "Kalem benim," dersiniz.
Rahman arşa istiva etti denilirken Rahman en yüksek otoriteye, yetkiye, yasa koyma gücüne sahip olduğunu çok güçlü bir şekilde belirtiyor.
Ve sondan beşinci ayete bakarak bir başka korku geliyor akla. Ya korku mülkiyet sahipliğine dairse.
Otoriteye dair değil de sahip olmaya dair bir korku taşıyorsa korkan kişi?
Korkan kişimiz evini, barkını, tarlasını kaybetmekten korkuyorsa?
Öğüt veren Yaratıcı'dır, Rahman bir hükümdardır. Peki Yarattıklarının ve üzerinde hüküm sürdüklerinin sahibi midir?
6. Ayette cevabımız geliyor:
Lehu mâ fis semâvâti ve mâ fîl ardı ve mâ beynehumâ ve mâ tahtes serâ.
Bütün göklerdekiler, bütün yerdekiler, bütün bunların arasındakiler ve bütün yerin dibindekiler hep O'nundur.
Her şey ama her şey O'nun. Bütün dünya. Bütün evler, tarlalar, arsalar. Yarattığı ve yönettiği her şey, bütün hepsi O'nun. Yerle göğün arasındaki kuşlar da O'nun. Ve hatta göktekiler de! Güneş, ay ve yıldızlar. Hepsi O'nun!
Sondan 6. ayete bakalım.
Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış şemsi ve kable gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ.
O halde onların dediklerine sabret, güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gece saatlerinde de gündüzün uçlarında da tesbih et ki, hoşnutluğa eresin.
Bu ayet neyi getirdi aklıma bilir misiniz? MÜLK süresini getirdi. Rabbimiz Mülk Süresi'nin üçüncü ayetinde der ki:
"O ki, birbirine uygun yedi gök yaratmıştır. O Rahman'ın yarattığında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Haydi çevir gözü(nü), görebilir misin hiçbir çatlak, bir kusur?"
Sonra insan çevirir gözünü ve bir çatlak arar. Görmez gözü beyaz bulutları, masmavi gökyüzünü, güneşi. Allah'ın yarattığı, hükmettiği, mutlak sahibi olduğu görkemli gökyüzüne hayran kalıp secdeye varacağına tutar minik bir çatlak arar. Ne kadar sefil, ne kadar acınasıdır durumu.
Ama yetmez. Allah'ın yarattığı yedi göğü görmeye, bir bakış yetmez! Rahman'ın hüküm sürdüğü gökleri görmeye göğe çevrilen tek bir bakış yetmez! Rahmanın sahibi olduğu görkemli mülklerini görmeye bir bakış yetmez!
Göz sadece gündüz gözükenleri görmüştür. Güneşin çekilmesini beklemek zorundadır göz daha fazla görebilmek için. Gece gözükenler gözükene dek beklemek zorundadır göz.
Bir sonraki ayette tekrar emreder Rab:
Sonra gözünü tekrar tekrar döndür. Göz âciz ve bitkin halde sana dönecektir.
Nasıl hamd etmez insan bu görkemin altında ve kendi acizliğini anlamaz; nasıl tesbih etmez Rabbinin noksan sıfatlardan uzaklığını.
...
Tâhâ Sûresinin sondan altıncı ayetinden bahsediyorduk. Bu ayette diyor ki Rabbimiz "O halde onların dediklerine sabret"
Konumuza dönersek ayetin bu kısmı sıradaki sorumu hatırlatıyor:
Ya korkan kişi birisinin kendisi hakkında bir şey demesinden korkuyorsa, ya da birinin bir sırrını açığa çıkarmasından korkuyorsa? Ya düşmanlarının kafasının içinden geçenlerden korkuyorsa. O zaman ne olacak?
Öğüt veren Yaratıcı olabilir, otorite sahibi de olabilir, sahip de olabilir ama ya düşünceler, sözler, sırlar?
Korkan kişinin kafasından geçenler ne olacak? Açık açık söylemeyi geçelim. Sırları da güvende diyelim ama özellikle belli bir şahsın kendisi hakkında kötü düşünmesinden ölesiye korkuyorsa. Hem nasıl korktuğunu biliyor mu Yaratan?
Korkan kişinin hiç kimse ne çok korktuğunu tahmin dahi edemezken O anlayabilecek mi? Buna gücü yeter mi?
7. ayet:
Ve in techer bil kavli fe innehu ya’lemus sirre ve ahfâ
Sözü açıkça söyleyeceksen de muhakkak ki O, hem sırrı, hem daha gizlisini bilir.
Biliyor. Açık açık söylenen her şeyi, bütün sırları ve hatta kafalardan geçen her şeyi biliyor.
Sondan yedinci ayete bakalım bir de.
Ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kâne lizâmen ve ecelun musemmâ(musemmen)
Ve eğer Rabbinden, daha önce (söylenmiş) bir kelime (söz) ve belirlenmiş bir müddet olmasaydı, (onlara) mutlaka bir (ceza) lâzım gelirdi.
Ne sözü? Hangi söz? Nasıl bir söz? Biraz evvelinde söylediği söz mü?
TâHâ 123:
Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvvun, fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
Allah (onlara) şöyle dedi: «Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan (cennetten) inin. Artık benden size bir hidayet (kitab) geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte o, sapıklığa düşmez ve zahmet (yeşka) çekmez.
Sanırım Rabbimiz bu sözden bahsediyor.
Devam edelim sondan yedinci ayetimizle...
Rabbimiz tarafından önceden verilmiş bir söz olduğu için derhal gerçekleştirilmeyen bir şey var. Ceza olarak çeviren var bu kısmı azap olarak çeviren var ama aslında eksik bir cümle gibi. Ayette ne azap kelimesi geçer ne ceza ne de buna benzer bir şey... Tamamlanmamış bir cümle gibi. Tıpkı "Eğer gelmeyecek olsaydın..." gibi. Tabii verdiğim örnekle örtüşmüyorlar, alakaları bile yok.... Ama aynı bu cümledeki gibi söylenmeyen, bilinçli bir şekilde boş bırakılan bir düşünce var gibi.
Allah'ın "verilmiş söz" ile kastettiğini bize indirdiği kitaptan tahmin ediyoruz ama cümleye "azap" ya da "ceza" olarak o söylenmeyen kısmı biz ekliyoruz.
Ancak ve ancak Allah'ın bize bildirdiğini biliyoruz, onun söylemediği hiçbir düşüncesini bilmiyoruz. Azap mı? Ceza mı? Ancak tahmin yürütebiliriz? Nasıl bir azap? Ancak hayal edebiliriz ama Allah biz bir şeyi söylesek de sır olarak saklasak da ve hatta fısıltıyla bile olsun dile getirmesek de bütün sözlerimizi, sırlarımızı, düşüncelerimizi bilir.
Bizler hayal dahi edemeyiz Onun düşündüklerini.
Eksik bırakılan ve hayal dahi edememek derken insanın aklına bir soru daha gelmiyor mu?
Bize öğüt verecek olan KİM?
Bize öğüt verecek olan Yaratıcı KİM?
Bize öğüt verecek Rahman olan hükümdar KİM?
Bize öğüt verecek olan yerdekilerin, göklerdekilerin, arasındakilerin ve yerin altındakilerin mutlak sahibi KİM?
Sözlerimizi, sırlarımızı ve hatta düşüncelerimizi bilerek bize öğüt verecek olan KİM?
8. Ayet: Allâhu
O Allah.
Peki başka öğüt verecek Yaratıcı, Hükümdar, Sahip, ve aklımızdakilere kadar bilen yok mudur?
8. Ayetin devamı:
Allâhu lâ ilâhe illâ huve
Allah, O'ndan başka ilah yoktur.
Vereceği öğütleri dinlemek ister korkan kişi ama hâlâ eksik gibi duruyor sanki. Tamam yaratıyor ama nasıl yaratıyor? Latif mi yarattıkları? Her türlü yaratmayı biliyor mu? Tamam Rahman, merhametli ama bazen birinin kolu kırılır, yanlış kaynar ve düzeltmek için tekrar kırmak gerekir. Çok mu merhametli yoksa gerektiğinde Cabbar olabiliyor mu? Tamam, en yüksek otorite sahibi ama Hakîm mi. Her hükmü hikmetli mi? Yanlış kararlar veren bir sürü yetkili var sonuçta.
Bütün güzel özelliklere sahip mi?
8. Ayetin tamamı:
Allah, O'ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur
Allah'tan başka ilah yoktur. SübhanAllah! Allah noksan sıfatlardan uzaktır! Bütün en güzel isimler O'nundur!
Nasıl muhteşem bir tamamlayıcılık. İnsanın aklında "Ya şöyle bir durumdaysa korkan kişi," diye soracak bir soru kalmıyor. Aklımıza, hayalimize gelebilecek bütün durumlarda Allah'ın tezkirine güvenebileceğimizi görüyoruz. Ve aklımızın, hayalimizin acziyetini bir daha hatırlıyoruz. Bizler Allah'ı hayallerimizle bile kavrayamazken Allah bizleri ilmiyle, gücüyle, sahibi olduklarıyla ve aklımıza dahi getiremeyeceğimiz her yönden kuşatandır.
Sondan 8. Ayet:
E fe lem yehdi lehum kem ehleknâ kablehum minel kurûni yemşûne fî mesâkinihim, inne fî zâlike le âyâtin li ulîn nuhâ.
Yurtlarında yürüyüp durdukları kendilerinden önceki nice nesilleri helak etmemiz kendilerini hidayete sevketmedi mi? Muhakkak bunda ibret alacak akıl sahipleri için birçok deliller vardır!
Kimdir helak edilen nesiller? Bilgimizle kuşatamayız değil mi. Ancak Allah'ın bizlere bildirdiklerini biliriz. Üzerinden binlerce yıl geçmiş olayları nasıl bilebiliriz ki, nasıl bilgimizle kuşatabiliriz ki Allah bize bildirmedikçe.
Geçmişte helak edilen topluluklardan da bahsetmişken son soruyu da soralım:
Şimdiye dek Allah'ın öğüt vereceğini öğrendik. Yaratıcı olduğunu, Rahman bir hükümdar olduğunu, Mutlak Sahip olduğunu, sözleri, sırları, düşünceleri bildiğini ve bütün en güzel isimlerin O'nun olduğunu öğrendik. Sübhanallah.
Son bir soru kaldı:
Bir görev vardır ve o görev için uygun olup olmadığınızı anlamak için hani size yetenekleriniz sorulur ve siz de yeteneklerinizi anlatırsınız ve son bir soru sorulur. "Geçmişte ne yaptın bu konuda şimdiye dek, bize bir örnek gösterebilir misin?" denir.
Allah korkan birine nasıl yardım etmiştir şimdiye dek? Öğüdünü nasıl vermiştir. Korkan kişi nasıl bir yol izlemiştir işte bunları duymak ister korkan insan.
Ve cevap geliyor:
Sonraki ayet: Tâhâ 9:
Ve hel etâke hadîsu mûsâ
"Musa'nın haberi sana ulaştı mı?"
Muhteşem!
Fark etmişsinizdir. TâHâ süresinde ayetleri sırasıyla hep sondan karşılıklarıyla ele alıyorum.
Mesela dördüncü ayete bakarken sondan dördüncü ayete de bakıyorum ve her ikisinin birbirini işaret ettiği gözüküyor. Ve bunun yanında sondan dördüncü ayet, baştan beşinci ayete nasıl yaklaşmam gerektiğinin de ip uçlarını veriyor...
Baştan ve sondan birbirine işaret ediyorsa ayetler peki o zaman korkan kişiye tezkir olan bu sûrenin tam kalbindeki, tam ortasındaki 68. ayette ne diyor Rabbimiz?
Bu soru da korku duyan kardeşlerime bir selam olsun.