You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Solipsist Paradoksun Bilgi Kuramı

Solipsist Paradoksun Bilgi Kuramı

Acemi Üye
Solipsist Paradoksun Bilgi Kuramı
Solipsist Paradoksun Bilgi Kuramı

Estetik bir hakîkat algısı inkâr edilebildiği ölçüde kaygı vericidir. Fakat üstlenilen sorumluluğun vâroluşun temel ilkeleriyle tenâkuz hâlinde olmasını, contingent perspektifle bireşim durumuna geçmesini, usdışı teoriler ile akılcı kuramların sanki müşterek bir hedefe yönelmiş gibi davranmasını, ikiyüzlü bir discourse ortamı oluşturmalarından ibâret olarak değerlendiriyorum. Münazara platformlarında ego tatmîn etmek ve birbirleriyle zıt temel kavramların bireşimleme riyâkârlığı beni rahatsız ediyor. Nesnelere uyum sağlayan bilgi mi varsayım merhalesinden kurtulacak, yoksa öznel saptamalar mı kavramları biçimlendirecek? Mantıksal bilginin paradoksu, kapsayabildiği öğretilerin eleştirel bir yaklaşımına temel prensiplerin sarsılacağı endişesiyle bütünleşmişse, ideallerin yeniden biçimlendirilmesi, Platon ve Aristoteles'in idealizm algısının sert bir biçimde eleştirilmesi gerekmektedir. Platon'un sığ fikirlerini her zaman gülünç bulmuşumdur. Lâkin Aristoteles ile dalga geçmenin yanlış olduğu kanaatindeyim. Zîrâ Aristoteles eylemsel bakımdan tabiatın tözünü ivmelendiren yönüyle ilgileniyordu.

Ulaşılması olanaksız tasarımların girdâbında dibe çöken ve bilgiyi manipüle etmek ile yönlendirmeyi bireysel doğrularla şekillendirmek takıntısı, Hegel'in ne kadar haklı olduğunu kanıtlamaktadır. Sezgi üzerine inşâ edilmiş bilgi arayışla biçimlenen sürecin imkânsızlığını benimsemek ve felsefeyi amaç olmaktan çıkarıp araç hâline getirmek, birbirinden bağımsız gibi görünen ve ilk bakışta anlamsızlık yanılgısına düşüren iddianın, kişinin vizyonuyla ve idrak kapasitesiyle anlamlanacağını göstermektedir. Tabiatın kolektif bilincinin kimyâsal serüvenini anlatmakla vakit kaybeden düşünürler, moleküler güçleri ayrıştırmakta kararlı görünüyorlar. Evrensel şuur düzeneğinin yetim bir çocuk gibi muamele görmesi, Alman idealizminin olgunlaşma aşamasındaki tabiat ve us yorumlarına benziyor. Immanuel Kant, aklı aklın kendisiyle hudutlandırmıştı. O hâlde bilginin hudûdunu idrâk etme uğraşı aklın yine akılla sınırlandırılmasıyla sonuçlanıyorsa, insanın doğadaki ve evrendeki konumu yeniden yorumlanmalıdır.

Hegel'in, Grek kültürü ile Hristiyanlığın karşılaştırmasını yaptıkça büyük bir kararsızlığa düştüğünü zannediyorum. Zâten ilerleyen süreçlerde ikisini sentezleme çabasının sebebi de budur. Hegel, Hristiyanlığı akılcı bir metodla yorumlamayı savunurken ve Hristiyanlığın ancak akılcı bir yöntem sâyesinde istikbâlde varlığını hissettirmesi gerektiğini düşünürken, kuşkusuz bu reformist tutumu Fransız Devrimi'nin etkisiyle biçimleniyordu. Hislerimizin irrasyonel deneyimleri müşahhas nitelikten abstre vasfa bürününce, essentialism ağırlıklı bakış açımız öznelliğe rasyonel misyon yüklemekte güçlük çeker. Friedrich Nietzsche'nin düştüğü yanılgılardan biri de budur. Metamorfoza uğramayan varlıkların doğadan yâhut Tanrı eğilimli statik mâhiyete sâhip oldukları iddiası, düşünceden eyleme geçiş aşamasında öznenin dâimâ istikbâle yönelik ivmelendiğini, dayanak sahasının da lâmekân olmadığını veyâ daha açık konuşmak gerekirse, inanç fenomeninin obje olmakla sınırlı kalması gerektiğini, solipsizm eğilimli yorumların karşıt düşüncelere takındığı tutumun kuramsal vasfından öteye gidemeyeceğini savunur. Aslında varlığın göreceleliği mutlaklaştıran metodu, tercih edilen nesnenin alternatifini bağımsız kılar.

Alp Bilge
29 Temmuz 2016
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.