You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Şeytan Kaynaklı Düşüncelerin Bilinmesi

Şeytan Kaynaklı Düşüncelerin Bilinmesi

Forumcu
Şeytan Kaynaklı Düşüncelerin Bilinmesi
Şeytan Kaynaklı Düşüncelerin Bilinmesi-Fütuhât-ı Mekkiyye-Muhyiddin İbnü'l-Arabî

Düşünceler, beşincisi olmayan dört kısımdır; Rabbani Düşünce, Meleki Düşünce, Nefsi Düşünce, Şeytani Düşünce. Burada bir beşinci tür yoktur. Düşüncelerin bilinmesi meselesini bu ve başka bazı kitaplarımızda zikretmiştik. Bu bölümde ise özellikle şeytani düşünceden söz edeceğiz.

Bilmelisin ki, şeytanlar iki kısma ayrılır; Manevi ve maddi kısım. Maddi kısım da iki kısma ayrılır. İnsanlardan olan şeytanlar ve cinlerden olan şeytanlar. Allah şöyle buyurur: "İnsan ve cin şeytanları birbirlerine süslü sözler fısıldar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Onları iftiralarıyla baş başa bırak." Böylece Allah, şeytanları Allah'a iftira edenlerden saymıştır. Bu iki sınıfın arasında ise insanda manevi bir şeytan meydana gelmiştir. Şöyle ki, cin ve insan şeytanlarından herhangi biri, insanın kalbine, kendisini Allah'tan uzaklaştıracak bir şey düşürür. Bu beyanda şeytan, bazen özel bir şey atar ki o belirli özel bir konudur. Bazen ise genel bir şey atar ve bırakır. Genel bir şey düşürürse o şey için kişide insanın ve cinlerin düşünemeyeceği şeylere bir yol açar. Nefs, o yolda derin anlayış kazanır ve bu kuşkulardan bir takım şeyler ortaya çıkarır. Onları söylediğinde ise sattırıcı iblis, kendisinden öğrenir. Başlangıçta insan veya cin olan şeytanın kendisine attığı bu genel yolda açılmış yönler manevi şeytanlar diye isimlendirilir. Çünkü insan ve cin şeytanlarından her biri onu bilemezler ve onu tam bir kasıt ile amaçlamamışlardır. Onlar öncelikle birtakım kuşkulara yol açacak bu kapının o kişiye açılmasını ister. Çünkü onlar bu kişinin onu inceleme zekasında ve gücünde olduğunu biliyordu. Bu kapıdan girip araştırma yaptığında ise reddetmesi mümkün olmayan yok edici anlamlar kişiye görünür. Bunun nedeni ilk asıldır. Çünkü bu kişi, şeytanın kendisine verdiği ilk düşünceyi onu sahih bir asıl edinmiş ona dayanmıştır. Dolayısıyla aslı elinden kaçırıncaya kadar sürekli o asıl üzerinde kafa yormayı sürdürür. En sonunda o aslın dışına çıkar. İşte bid'at ve arzularına uyanlar böyle hareket eder. Çünkü şeytanlar, onlara kuşku duymadıkları bir asıl verir, sonra onlara anlamadıkları için karıştırmalar ulaşır. Böylece sapıtırlar. Bu durum asalet yönü ile şeytana nispet edilir. Sapıtan insanlar bu meselelerde şeytanın kendilerinin öğrencisi olduklarını bilselerdi ondan uzak dururlardı. Bu durumun en çok görüldüğü kimseler, Şia özellikle de İmamiye Mezhebidir. Cin şeytanları, ilk önce onlara Ehl-i Beyti sevmek ve bütün sevgiyi onlara tahsis etmek için gelirler. Onlar bunu Allah'a en yüce yakınlık sayar. Onlar Ehl-i Beyt sevgisinden iki yola sapmıştır. Bir grup, sahabeye nefret duymuş ve Ehl-i Beyti öne geçirmedikleri için onlara sövme aşırılığına varmıştır. Ehl-i Beytin, bu dünyevi görevlere daha layık olduklarını zannetmişlerdir. Başka bir grup ise, sahabeye sövgü saygısızlığına Ehl-i Beytin mertebelerini ve insanlara halife olmadaki öncülüklerini nassa bağlamadıkları için Allah'ın Peygamberine, Cebrail'e ve Allah'a saygısızlığı da eklemişlerdir. Nitekim içlerinden biri şöyle iddia etmiştir: "Emini gönderen emin değildi." Bütün bu sapmalar sahih bir ilkeden kaynaklanmıştır ki, o da Ehl-i Beyt'i sevmektir. Bu sahih, onların düşüncelerinde bir bozukluk meydana getirmiş, böylece sapmış ve saptırmışlardır. Dinde taşkınlığın onları neye sevkettiğine bakınız. Onları sınırdan çıkarmış ve işleri zıddına dönmüştür. Allah şöyle buyurur: "Ey kitap ehli! Dininizde taşkınlığa gitmeyin. Birbirinizin arzularına uymayın."


Bir gruba ise şeytanlar, kuşku duyulmayan sahih bir ilke vermiştir. Bu sahih ilke sözgelimi; Hazreti Peygamber'in: "İyi bir adet başlatana onun ücreti ve o adeti yerine getirenlerin ücreti verilir." buyurmasıdır. Şeytanlar bu hadis'e doğru ilke göre davranmaya kendilerini sevdirdikten sonra onları terketmiştir. Böylece bazı insanlar kendisini yerine getirenlerin sevaplarını elde etmek isteği ile iyiliğe olan düşkünlüğü nedeni ile derinden üzerinde kafa yormaya koyulur ve hayır ve adeti geliştirir. Kendisine nispet ettiğinde kabul edilmeyeceğinden endişe ettiği güzel bir adet meydana getirdiğinde onun kabul edilmesi için Hazreti Peygamber'den hadis uydurmuştur. Bu davranışa da: "Kim iyi bir adet başlatırsa" hadisinin kendisinin hükmüne girdiği şeklinde yorumlamaya çalışır. Böylece Hazreti Peygamber hakkında yalan söylemeyi ve söylemediği ve ağzından çıkmayan bir şeyi ona söylemeyi caiz saymış, bunun bir iyilik olduğunu kabul etmiştir. Çünkü, ilkeler kendisini teyit etmektedir. Hazreti Peygamber'in:"Bana kasıtlı olarak yalan isna eden kişi, Cehennemdeki yeri hazırlansın" ya da "Bana iftira eden herhangi birine iftira etmiş gibi değildir hadisi kendisine hatırlatınca bütün bu rivayetleri şeytanın düşüncesine soktuğu fikirler ile tevil eder ve şöyle der: "Hazreti Peygamber'in hadisinde geçen durum, sapkınlığa çağırma ile ilgilidir. Ben ise sadece bir hayır adeti ortaya koyuyorum." Böyle bir insan iyi bir adet meydana getirmesi bakımından zorunlu olarak ödüllendirilirken, Hazret'i Peygambere iftira ettiği ve söylemediği bir şeyi ondan aktardığı için ise cezalandırılacaktır. Halvete giren ve riyazat yapanlarda bu durum gözlenir. Böyle bir insan, Allah kulluk kapılarından birini kendisine açmadan önce başkanlık hevesine kapılır ve Allah'a iftira etme cüretinde bulunur. Allah ona öyle bir kapı açsaydı dürüstlüğe bağlanır ve Hazreti Peygamber karşısında birinci kişinin yaptığı gibi yapmazdı. Böylece ortaya koyduğu adeti Allah'a nispet eder ve bu davranışının da "Allah'tan başka fail yoktur ve kullarını konuşturan Allah'tır" diye tevile kalkar. Böylece o andan itibaren davranışlarında zorunluluğu kabul eden bir Eşariyeye döner ve şöyle der: "Bütün bunlar hayırdır, ben sadece bu güzel sünneti desteklemek istedim ve onu desteklerken de Allah'a isnad ettiğim şeyden daha güçlüsünü görmedim. Gerçekte bu adet Allah'ın bir fiilidir. Allah bunu benim dilimde icra etmiştir." Bu kişi bütün bu meseleler hakkında düşündüğünde Allah'a yalan yere iftira eder. Kötü ameli kendisine güzel gösterilir ve onu iyi amel diye görür. İşte bu iki grup için doğru bir ilkedir. Şeytan onu bu iki gruba aktarmış, onlarla bırakmış, bu konuda içten bir düşünce ile derinden düşünmeye koyulmuştur. İnsan düşünceleri hakkında içgörü, basiret ve ayırım gücüne sahip değil ise iyi bile olsa şeytanın verdiği düşünce ile meleğin ve nefsin verdiğini ayırt edemez. Bunları doğru bir şekilde ayırt etmez ise asla asla kurtuluşa eremez. Çünkü şeytan her gruba, o gruba baskın hale göre gelir. Bu beyanda şeytanın salih insanlardaki gayesi kendisinden bilgi ve düşüncelerini almada şeytanı tanımamalarını sağlamaktır. Bu durumda salih insanlar, bilgiyi şeytandan aldıklarını bilmeyip onu Allah'a nispet eder ve hangi yoldan kendilerine ulaştığını bilemez. Adeta şeytan, onların bu bilgisizlikleri ile tatmin olur ve onların otoritesinin altında bulunduğunu anlar. Şeytan, görünen işlerde salih insanı aldatmayı sürdürür. Böylece kendisine aktardığı düşünceleri onaylatmayı ve onların Allah katından olduğunu kabul ettirmeyi başarır. Bunun üzerine yılanın derisinden soyutlanması gibi salih kişiyi dininden çekip alır. Yılandan çıkarılan derinin yılana benzediği düşünülebilir mi? Burada da durum aynıdır.


İblis, Hazreti İsa'ya görünüşte yaşlı bir şahıs suretinde gelmiş, çünkü şeytanın peygamberlerin içine girme imkanı yoktur. Dolayısıyla peygamberlerin bütün düşünceleri ya Rabbani ya Meleki ya da nefsidir ve şeytanın onların kalplerinde etkisi yoktur. Allah'ın ilminde korunmuşluğu takdir edilmiş veliler ise, şeytanın kendilerine ulaşmasında değil, sadece kötü düşünce aktarışında peygamberler gibi korunur. O halde inayete mazhar olmuş veli, şeytanın aktardığı düşünce hakkında Allah'tan bir belirtiye sahiptir. Veli ve peygamber arasındaki korunmuşluktaki bu ayrıma dönersek bunun nedeni velinin yasak koyucu olmayışıdır. Peygamberler ise yasak koyar, bu nedenle iç dünyaları korunur. Yaşlı bir surette İsa'ya gelen iblis şöyle demiş: "Ey İsa! Allah'tan başka ilah yoktur" de. İblis bu emrine itaat edeceğinden memnun olmuşken Hazreti İsa şöyle demiş: "Sen söyledin diye söylemiyorum, Allahtan başka ilah yoktur." İblis üzüntü içerisinde geri dönmüş. Burada bir şeyi bilmek ile o şeye inanmak arasındaki mutluluğun inanmada bulunduğunu anlarsın. İnanmak, bildiğin şeyi söylemendir. Senin söylemiş olduğun şey ise ilk peygamberinin ki o Musa'dır, ikinci peygamberin ki o Hazreti Muhammed'tir, söylediği sözdür. Yoksa bildiğin için ya da birinci sözden dolayı değildir. Bunu yaparsan iman sahibi olduğuna tanıklık edilir ve mutluluk sana ulaşır. Allah şöyle buyurur: "Ey iman edenler!" Burada Allah Ehl-i Kitabı kasteder ve Ehl-i Kitap peygamber hakkında söyledikleri İsa ya da Musa'nın emri ile söylenen ya da önceki kitaplardan inanmış kimselerdir. Bu neden ile Allah onlara "Ey iman edenler" demiş ardından: "Peygamberlerime inanın ve Allahtan başka ilah yoktur." deyin, diye buyurdu. Başka bir ifade ile kendi bilginizden veya önceki peygamberinize inandığınız için değil, Hazreti Muhammed sav. söylediği için Allah'tan başka ilah yoktur deyin. İki imanı birleştiriniz ki, iki sevap elde edesiniz. Şeytan bu kadarı ile insanı şaşırtmak ile tatmin olur. Böylece insan Allah katından olan şey ile melek, nefs ve şeytan yolundan gelen arasındaki farkı bilemez. Allah sayesinde düşüncelerinin mertebelerini öğrenebileceği bir alameti senin için yaratır. Bu beyanda itaatler hakkında bile olsa şeytani düşünceleri öğrenmeni temin edecek alamet; onların tek bir işte sabit olmayışı ve belirli bir konuda bir düşünceden başka bir düşünceye hızla değişmesidir. Çünkü şeytan hırslıdır ve o, ateşin alevinden yaratılmıştır. Ateşin alevi hızla hareket eder. Başka bir ifade ile iblis'in, yaratılış özelliği tek bir halde kalmamaktır. Dolayısı ile iblis aslının hükmüne bağlıdır. İnsan ise, topraktan yaratılmış olduğu için sabit kalma özelliğindedir. Toprağın özelliği soğukluk ve kuruluktur. Bu nedenle insan içinde, işinde sabit ve yerleşiktir. Aynı şekilde melek veya şeytan kendilerini hareket ettirmediği sürece nefs kaynaklı düşüncelerle sabittir. Şeytani düşüncelerin temel konusu yapmak veya yapmamak olarak haramdır. Bunu yapmak veya yapmamak olarak çirkin görülmüş davranışlar takip eder. Birincisi sıradan insanlarda, ikincisi sıradan insanların abidlerindendir. Bazen şeytani düşünce Allah yoluna girmiş kimselerde başlangıç düzeyinde bulunanlar için mübahla, bazen Allah Ehli'nin orta dereceler için ki onlar Sema Ehli'dir mendukla ilgili olabilir. O şeytan, her gruba o gruba baskın hal üzerinden şaşırtır. Çünkü şeytan aldatma ve tuzak noktalarını pek iyi bilir.



Şeytan Ariflere farz ibadetler ile gelir. Allah karşısında herhangi bir emri yapmaya niyetleninceye kadar kendileri ile kalır. Bir ibadete niyetlenmek gerçekte Arif'in Allah karşısındaki yeni bir taahhüdüdür. Şeytan, Ariften bu ibadeti yapma hususunda bir güvence alıp Arif onu yapmaya niyetlenince, geride onu sadece yapmak kalır. Bu kez şeytan, dinen ilkinden daha üstün başka bir ibadeti Arif'e gösterir. Arif de vaktini zayi edeceğini düşünerek ilkini terkeder, ikinciye başlar. İblis ise söz verdikten sonra Allah'a verilen sözü bozdurduğu için sevinir. Arif'in ise bundan haberi bile yoktur. İşin başında bu fiilin şeytandan olduğunu bilseydi onu nasıl reddeceğini ve alacağını bilirdi. Nitekim Hazreti İsa ve peygamberlerin varisleri olan Allah Ehl'inden metanet sahipleri böyle yapmıştır. Onlar güzel olmasına rağmen bu fiili şeytan kaynaklı düşüncelerden sayar. Aynı şekilde şeytan, Ehl-i Kitap'tan olan münafığa da böyle gelir ve ona şöyle der: "Senin peygamberinin bu adamı Hazreti Muhamed'in ve onun peygamberliğini müjdelediğini bilmiyor musun?" Allah ise onları yalanlamış ve şöyle buyurmuştur: "Münafıklar gelip senin Allah'ın peygamberi olduğuna tanıklık ederiz." der. Onların böyle söylemesi şeytanın onlara aktardığı düşünceden kaynaklanır. Allah şöyle buyurur ayette: "Kuşkusuz Allah, senin onun peygamberi olduğunu bilir. Allah, münafıkların yalancı olduğuna tanıklık eder. Yani Allah,"Sen Allah'ın peygamberisin" sözünü kendi sözlerine göre değil, senin sözün nedeni ile söylediklerini belirtirken onları yalanlar. Kuran, Hazreti Peygamber'in peygamberliğini onların söylediği anlamda kastetmiş olsaydı Hazreti Peygamber'in peygamberliğini reddetmiş olurdu.

Böylece kendisinden sakınasın diye şeytanın insanların nefslerine nasıl ve nereden girdiğini açıkladık. Şeytanın verdiği düşünceyi öğrenmeni sağlayacak bir alameti sana vermesini Allah'tan dile. Allah sana genelde şeriat ölçüsü vermiş farzlarını, menduhlarını, mübahlarını, haramlarını ve mekruhlarını ayırt etmiş, bu konuyu kitabında ve peygamberinin dilinde hükme bağlamıştır. Bir haram ya da mekruhu işlemek ile ilgili bir düşünce aklına geldiğinde kuşkusuz bu düşüncenin şeytandan olduğunu bilmelisin. Mübahlık işlemek hakkında geldiğinde ise kuşkusuz onun bir şekilde nefsten geldiğini bilmelisin. Şeytan haram ya da mekruh ile ilgili bir düşünce getirdiğinde ister onu yapmak haram, ister yapmamak farz'ı terk şeklinde olsun ondan uzak dur. Mübahta ise serbestsin. Daha çok kazanç istersen mübahtan da uzak dur. Farz veya menduh fiiller ile ilgilen. Mübah davranışları işlerken onun mübah olduğunu bilerek işle. Unutmaki Şari, o davranışı sana mübah kılmasaydı onu yapamazdın. Bu durumda mübah olması yönünden değil sadece Allah katında bir hüküm olduğuna inanman yönünden mübah eyleminde bile ödüllendirilirsin. Çünkü Hazreti Peygamber'in ölümünden sonra hüküm değişmez. Hüküm, şeriatın aynıdır. Hiç kuşkusuz bu kapı kapanmıştır. O halde mübah, mübahtır. Hiçbir zaman farz veya haram olamayacağı gibi bütün hükümler böyledir. Bir farz hakkında sana bir düşünce geldiğinde ise tereddütsüz bir şekilde ona yönel. Çünkü hiç kuşkusuz o düşünce melektendir. Bir menduh hakkında bir düşünce gelir ise ilk düşünceyi aklında tut ve onda karar kıl. Çünkü böyle bir düşünce bazen iblisten olabilir. Daha üstün ve değerli başka bir menduh nedeni ile onu terk etmene dair düşünce aklına gelirse sakın ilkini bırakma ve ondan sebatkar ol. İkinciyi de aklında tut ve birinciyi mutlaka yap. Birinciyi tamamladığında ikinciye başla ve onu da yap. Böyle yaptığında şeytan amacı gerçekleşmediği için hüsrana uğramış bir şekilde geri döner. Bu ilaç sayesinde şeytanın hastalığını kendinden giderirsin ve Hazreti Ömer'in davranışını takip eden kimse gibi yani, Ömeri'ül Makam olursun. Kendisine böyle davranırsan şeytan bir vadide karşına çıksa mutlaka yolunu değiştirir. Dikkatini çektiği konuyu aklında tut. Çünkü Allah iyiliklere koşanları övmüştür. Bu bölüm için bu kadarı yeterlidir. Allah hakkı söyler ve doğru yola ulaştırır.
Deliye her gün  bayram...
Bunu ilk beğenen sen ol.
Son Düzenleme: 10-12-2016, Saat:05:57 PM, Düzenleyen: ekberî.
Yeni Üye
RE: Şeytan Kaynaklı Düşüncelerin Bilinmesi
Bana göre şeytanın günlük hayatımızda gözüken en bariz özelliği kafa karıştırması, vereceğimiz kararlarda yanlış yönlendirme yapması. Eğer kararsız kaldığımı hissediyorsam, bana göre işin içinde beni bir yöne çekmeye kalkan başka bir güç mevcuttur. Hangi gücün beni iyiye yönlendireceği konusunda derin düşünüp karar vermeye çalışırım.
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.