You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Senai Demirci Yazıları

Senai Demirci Yazıları

~aşk lâyezâlî~
RE: kader hakkında üç soru [senai demirci]
allah razı olsun ablacım...güzel açıklamaydı.....
Askim ümitvar olunuz:şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada islamın sadası olacaktır...

Bunu ilk beğenen sen ol.
Profesör
RE: kader hakkında üç soru [senai demirci]
cümlemizden Razı olsun kardeşim
[Resim: urjn1.jpg]


Gaflet içinde gördüm, nice canlı cesedi ;
Câhillerden beterdi, âlimlerin hasedi..
Bunu ilk beğenen sen ol.
Administrator
Senai Demirci Yazıları
Cenazeme Bekliyorum Seni...

Biliyorum hiç beklemiyordun bu daveti. Birden geliverdi değil mi. “Daha dün konuşmuştuk ama..” diyorsun. “Ama nasıl olur!”lar çekip çekiştiriyor iki yakanı. “Hiç beklenmedik bir ölüm!” bu değil mi? “Vakitsiz” “Erken!” “Sürpriz!”


İşine ara vereceksin bugün...



Neşeni kaçırdım biliyorum.



Kocaman bir pürüz gibi duruverdim karşında.



Hızını kestim hayatının.



Dahası üzerine alındın.



Ölüm bize de yaklaşırmış dedin.



Ölmesi kanıksanmış öleceği gelmiş bir yaştayız artık.



Ölmüş olmasına şaşırılmayan bir adamım.



Bir baksana ne değişti ki dünyada ben eksildim diye.



Köprüde trafik akıyor hâlâ.



Ben öldüm diye şeritleri eksilmedi ya yolların.



Ben öldüm bu defa...



Hayret şimdiye kadar hep başkalarıydı ölen.



Gitsem de gitmesen de farketmez bir cenaze olurdu camilerden birinin avlusunda.



Belki bir kalabalık çıkagelirdi önüme...



“Ölen biri çıkar bu şehirde her gün!” diye kanıksadığım



Adını bile sormaya zahmet etmediğin.



Eksilenin kim olduğuna aldırış etmediğin.



Gitti diye üzülmediğin birinin cenazesi işte.



Aynı manzara aynı tabut aynı üzgün yüzler.



Aynı güneş gözlükleri.



Sıradan bir cenaze yani.



Ama bu cenazeye mutlaka gitmeliyim.



Seni bilmem ama beni bekliyorlar.



Ayıp olur çok ayıp...



Davetlilerin yüzüne bakamam sonra.



Dediği gibi şairin bir musallalık saltanatım bu benim.



Başroldeyim.



Toprağa konulacak adam rolü benim.



Ardından ağlanılacak adamı ben oynayacağım.



Hiç itirazsız karanlığa uzanmak bana düştü bu defa.



Üzerine toprak atılan adamı.



Bir toprak yığının altında yüzü erimeye terkedilen adamı



Hüzünlerin müsebbibi olacak adamı.



Ayakkabısının kendisini bekleyeceği adamı.



Elbiseleri evden çıkarılacak adamı.



Yatağı boş kalacak adamı.



Akşam eve dönmeyecek adamı.



Eve dönmesi beklenmeyecek adamı.



Sofrada yeri boş duracak adamı.



Adı telefon rehberinden silinecek adamı.



Şehrin dudaklarından yarım ağız çıkmış bir hece gibi önemsizleşecek adamı.



Sevinçlerin ortasına en fazla bir hıçkırık gibi sokulsa bile hatıranın evinden hemen kapı dışarı edilecek adamı



Resmine bakıp bakıp da ağlanacak adamı belki.



“Adı neydi.... Hani.... şunu yapardı ya!” diye yokluğu normal bilinecek adamı.



Soluk bir resimde mahzun bir tebessümün ardında aşklarını saklayan susturan adamı.



Ben oynuyorum bugün...



Sahnedeyim



SENAİ DEMİRCİ
Bunu ilk beğenen sen ol.
Administrator
RE: Senai Demirci Yazıları
SU ATEŞ VE AŞK
Yazar: Senai DEMİRCİ
Aralik 17 2002





Su ateş ve aşk dost olmuşlar ve birlikte zaman geçirmeye başlamışlar. Birbirlerine öylesine alışmışlar ki su ateşsiz bir yere gidemez olmuş ateş suyu görmeden uyuyamaz olmuş aşk ateşsiz yürüyemez olmuş su aşksız akamaz olmuş. Zamanla aralarına ayrılığın girmesinden endişelenmişler birbirlerini kaybetmekten korkar olmuşlar. Başbaşa oldukları bir gün kaybolurlarsa birbirlerini nasıl bulabileceklerini anlatmaya karar vermişler.



Ateş ve aşk suya sormuşlar: “Kaybolursan seni nasıl bulacağız?”

“Nerede bir şırıltı duyarsanız beni orada bulabilirsiniz” diye cevap vermiş su.

“Peki” demiş ateş ve aşk “seni bulduğumuzda bizi hayli özlemiş de olacağına göre güzel bir karşılama hazırlarsın değil mi?”

“Elbette!” demiş su şırıltıyla.

Serin damlalarıyla ateşin omuzuna dokunmuş:

“Dostum ateş sen geldiğinde içim öyle ısınır öyle ısınır ki sevincimden buharlaşır uçarım göğe yükselir bulut olurum.”

Ateş bu cevaba çok sevinmiş daha bir hararetle yanmaya başlamış.

Sonra küçük mavi gözlerini aşka çevirmiş:

“Sevgili dostum aşk seni görür görmez koynuma alırım. Birlikte dere tepe gezeriz ırmaklara katılır ve denizlere varırız. Biliyorum ki akışım aşkla olursa şırıltılarım daha güzel olur! Aşkla aktığım ırmaklara hayat götürürüm. Aşkla vardığım denizlerin mavisi bir başka olur.”

Aşk bu cevabı çok beğenmiş.



Sonra aşk ve su ateşe sormuşlar: “Seni yitirirsek nasıl buluruz?”

“Nerede bir duman görürseniz bilin ki ben oradayım” demiş ateş de.

“Peki sen bizi nasıl karşılayacaksın?” demiş aşk ve su.

Ateş önce sıcacık bir gülümsemeyle suya cevap vermiş:

“Dostum su sen geldiğinde hemen sönerim senin dostluğunun hatırına yok olur duman olurum.”

Ateş bu bu cevabı çok sevmiş daha bir hararetle yanmayı sürdürmüş.

Ateş sonra alev alev dudaklarıyla aşka konuşmuş:

“Sevgili dostum aşk sen geldiğinde daha da içten tutuşurum. Elinden tutup insan kalplerine varır ve aşıkların kalbine kıvılcımlar taşırız. Çok iyi biliyorsun ki ben sen olmaksızın yakamam. Sen yanımda olmasan alevlerimiz kimsenin kalbine düşmezdi.”



Sonunda sıra aşka gelmiş.

Ateş ve su birlikte sormuşlar:

“Peki sevgili ateş seni kaybedersek nasıl bulabiliriz?

Aşkın cevabı oldukça düşündürücüymüş:

“Beni kaybederseniz bir daha asla bulamazsınız.”
Bunu ilk beğenen sen ol.
Administrator
RE: Senai Demirci Yazıları
SU ATEŞ VE AŞK
Yazar: Senai DEMİRCİ
Aralik 17 2002





Su ateş ve aşk dost olmuşlar ve birlikte zaman geçirmeye başlamışlar. Birbirlerine öylesine alışmışlar ki su ateşsiz bir yere gidemez olmuş ateş suyu görmeden uyuyamaz olmuş aşk ateşsiz yürüyemez olmuş su aşksız akamaz olmuş. Zamanla aralarına ayrılığın girmesinden endişelenmişler birbirlerini kaybetmekten korkar olmuşlar. Başbaşa oldukları bir gün kaybolurlarsa birbirlerini nasıl bulabileceklerini anlatmaya karar vermişler.



Ateş ve aşk suya sormuşlar: “Kaybolursan seni nasıl bulacağız?”

“Nerede bir şırıltı duyarsanız beni orada bulabilirsiniz” diye cevap vermiş su.

“Peki” demiş ateş ve aşk “seni bulduğumuzda bizi hayli özlemiş de olacağına göre güzel bir karşılama hazırlarsın değil mi?”

“Elbette!” demiş su şırıltıyla.

Serin damlalarıyla ateşin omuzuna dokunmuş:

“Dostum ateş sen geldiğinde içim öyle ısınır öyle ısınır ki sevincimden buharlaşır uçarım göğe yükselir bulut olurum.”

Ateş bu cevaba çok sevinmiş daha bir hararetle yanmaya başlamış.

Sonra küçük mavi gözlerini aşka çevirmiş:

“Sevgili dostum aşk seni görür görmez koynuma alırım. Birlikte dere tepe gezeriz ırmaklara katılır ve denizlere varırız. Biliyorum ki akışım aşkla olursa şırıltılarım daha güzel olur! Aşkla aktığım ırmaklara hayat götürürüm. Aşkla vardığım denizlerin mavisi bir başka olur.”

Aşk bu cevabı çok beğenmiş.



Sonra aşk ve su ateşe sormuşlar: “Seni yitirirsek nasıl buluruz?”

“Nerede bir duman görürseniz bilin ki ben oradayım” demiş ateş de.

“Peki sen bizi nasıl karşılayacaksın?” demiş aşk ve su.

Ateş önce sıcacık bir gülümsemeyle suya cevap vermiş:

“Dostum su sen geldiğinde hemen sönerim senin dostluğunun hatırına yok olur duman olurum.”

Ateş bu bu cevabı çok sevmiş daha bir hararetle yanmayı sürdürmüş.

Ateş sonra alev alev dudaklarıyla aşka konuşmuş:

“Sevgili dostum aşk sen geldiğinde daha da içten tutuşurum. Elinden tutup insan kalplerine varır ve aşıkların kalbine kıvılcımlar taşırız. Çok iyi biliyorsun ki ben sen olmaksızın yakamam. Sen yanımda olmasan alevlerimiz kimsenin kalbine düşmezdi.”



Sonunda sıra aşka gelmiş.

Ateş ve su birlikte sormuşlar:

“Peki sevgili ateş seni kaybedersek nasıl bulabiliriz?

Aşkın cevabı oldukça düşündürücüymüş:

“Beni kaybederseniz bir daha asla bulamazsınız.”
Bunu ilk beğenen sen ol.
Administrator
RE: Senai Demirci Yazıları
Gözlerim gözlerine bakmak içindir


Bir geldin. Hasretini bıraktın zindanıma. Karanlık karanlığa düştü. Gece gecenin üstüne indi.

Parmaklıklar dağıldı; yüzün esir aldı beni. Taşlar toz oldu; özlemin taş kesildi. Gözlerine zincirlediler gözlerimi. Gidişin hüzünlü bir sonbahardı unutmadım.

Yıldırımlar düşürdün bakışından göğsüme Saçlarım beyaz alev aldı. Yandım. Taş üstünde taş oldum. Suskunluğum utançtan duvarlar ördü. Sağnak sağnak yağmur oldum yağdım küskünlüğümün çölüne. Çığ olup kendi yalnızlığıma katlandım. Uzaklığını yorgan yaptım çıplak ruhuma. Sözün güneşin yüzünü güldürürdü unutmadım.

Sessizliğin yeniden yeniye yanmış bir kül gibi. Rüzgâr aldı nefesimi. Buzdan sütunlara çarpıldı sesim. İçimin içinde bir gurbet oldun. Sen gittin gideli dağlar yollardan saklanır oldu. Öyle derinleşti ki vadiler; gölgeler içine girmeye nazlandı. Bütün çöllerin tozlarını yutmuş gibi dudaklarım ah etmekten bile usandı. Susuşun ibret dolu bir kitaptı unutmadım.

İçimde hep su sesi arıyorum. Denizler kurumuş Lâl dudaklar susmuş.. Kıyılardan çekilmiş hayat; kemikler un ufak olmuş. Çöllerinden geçiyorum sensizliğin. Sessizliğin çığlığını büyütüyorum yüreğimde. Gelişin bir taze bahardı unutmadım. Kalbine girdiğim yollara pusular kurulmuş. İnsan insana kavuşmuyor artık. Anka kuşları dirilmiyor yeniden. Küller bile yanmış yakılmış; ateş yeniden kendine gebe kalmıyor artık. Hıçkırıklar yalanın harmanına karışmış; gelmiyor gelemiyor yittiği yerden. Bakışın canlara can katardı unutmadım.

Bütün bağlardan kurtuldum. Geceleri gecelerin koynuna sürdüm. Bütün ışıkları gözlerinin karasına çaldım. Yanağının kıyısına geldim. Ellerinin ateşinden serinlik umdum. Gözlerim seni gördüğü için güzel. Işık senin yüzüne vurduğu için aydınlık. Yağmur senin göğsüne dokunduğu için serin. Rüzgâr senin tenine vurduğu için nefeslenir. Dualar senin dudağına dokundu diye göklerin kapısına dayanır. Duruşun dağların başını dik tutardı unutmadım.

Günahlarımı biliyorum utanıyorum. İsyanlarım çok oldu; yüzüme bakamıyorum. O kadar unuttum ki unuttuğumu hatırlamıyorum. Bana nasıl bakacağını merak ediyorum. Ürperiyorum. Ürperiyorum. Ya tanımazsan beni beni sevmedi! dercesine görmezden gelirsen ağlayan gözlerimi? Hayır hayır böyle olmayacak emin olmak istiyorum. Senin müşfik bakışında toprağın yağmura doyması gibi sonsuz bir serinliğe kavuşacağım. Senin bakışında sonsuz bir hülyânın eteğine varacağım. Özlemin cennetin kokusu bana sana susadım.

Ne hüznü eksilir ne sana doyar bu gönül. Sen gittin çiçekler ezildi dünyada. Sen gittin rüyaları boğuldu bebelerin. Sen gittin sesi duyulmaz oldu derelerin. Sen gittin yüreklerden kan çekildi. Sen gittin can tenden usandı. Sen gittin dağ dağa küstü. Sen gittin alev üşüdü. Sen gittin aşk kalplerden çekildi. Kıyılara vurdu aşıkların cesedi. Vuslatın cennet çiçeği bana. Baharlardan hep seni sordum.

Senin serinlettiğin suları içiyor ceylanlar. Martılar senin yürüdüğün göklerde geziniyor. Kelebekler senin yüzünün değdiği bahçelere yayıyor kanatlarını. Bebelerin senin tebessümünü içiyor ana sütünden evvel. Şu dar göğsümün kozasından çıkmaya çalışıyorum. Sonsuz genişliklerin sırrı iki dudağının arasında saklı. Bir kelâm söyle nolur! Her hecenin arefesinde seni duymak istiyorum. Hitabın denizleri taşırıyor kıyılarıma nereye baksam sana dokunuyorum.

Sev beni cananın olayım. İçimden aksın bütün ırmaklar. Senin kıyılarını kucaklayan kocaman bir derya olayım. Rüzgârlar savursun beni yağmurların hepsi alnıma düşsün taşların hepsi göğsüme düşsün. Senin ayaklarını öpen kocaman bir dağ olayım. Çöller savrulsun dağlar aradan çekilsin yokuşlar ve inişler bitsin ki yürüdüğün yollara toz olayım. Senin hasretinle yanar her yanım bütün ufuklardan seni umarım.

Çöldeyim susuzum. Dudağın bana Leylâ. Kuyularda Yusufum. Sözlerin bana Züleyhâ. Ateşlerde İbrahimim. Gözlerin bana deryâ. Sancılar içinde Meryemim. Bakışın bana İsâ. Yaralar içinde Eyyubum. Hasretin bana şifâ. Ölüler içinde bir ölüyüm. Ellerin bana musallâ.



25.09.2005
Senai Demirci
Bunu ilk beğenen sen ol.
Administrator
RE: Senai Demirci Yazıları
Unutma
çamuru testi yapmak için
biçimlendiriyorsun;
ancak istediğin şey çamurun
kendisi değil içindeki boşluktur.

Nelerle uğraştığına bir bak dostum! Elinle beyninle dilinle
kaleminle yüreğinle hep bir şeyler yoğuruyor eğiyor büküyor
dokuyor yazıyor örüyorsun. Bu hep böyle! Belki bıktın belki
yoruldun. Belki de inceden inceye "Bu böyle gitmez!" çığlıkları
atıyorsun. "Mecburen mecburiyetten" diye mırıldanıyorsun. "Nereden
çıktı bunlar?" "Hiç bitmeyecek mi?". "Ben bunlarla uğraşacak adam
mıyım?" Doğrusu bunca soru her gün benim de yüreğime doluşuyor; beni
de umutsuz ediyor mutsuz ediyor.


İşte sana büyük sırrı fısıldıyorum: Hayatta biçimlendirdiğimiz
şeylerin kendisini aramıyoruz aslında. Uğraşılarımızın ortasında
oluşturmaya çalıştığımız bir boşluk kendimize ait bir oda kendimize
özgü bir alan var. Tıpkı testi yapan ustanın çamurla uğraşırken
yaptığı gibi. Aslında ustanın testi yapmak için elini çamura bulama
nedeni çamurun ortasında bir boşluk-su doldurulacak ve su içilecek bir
boşluk- oluşturmaktır. Ne var ki testi ustalarının çoğunun testi
yaparken su içmeye vakit ayıramaması gibi sen ben ve senin ve benim
gibi binlercesi testi yapmaktan başını kaldırıp testiden su içmeye
fırsat bulamıyor.
Evet çoğu zaman gündelik uğraşıların arasında yüreğimizin
susuzluğunu sonsuzcasına giderecek ruhumuzu sonsuz mutluluklara
gönderecek bir "kevser"i doldurup içebileceğimiz boşluğu istiyoruz.
Gündelik uğraşılarımızla o boşluğu oluşturacak zamanların ve
mekanların kabuğunu örüyoruz kabını şekillendiriyoruz. Farkında
olmadan serin ve tatlı bir testi boşluğu inşa ediyoruz.

Testi yapmaktan boşluğu görmeye ve kullanmaya vaktimiz olmadığı için
inadına hep çamurla uğraştığımızı düşünüyoruz. Gel bugün için olsun
testi yapmayı bırak yaptığın testiler içinde kendine ve sevdiklerine
ayırdığın o derin boşluğu farket.. Lütfen iyice bak; göreceksin ki
herkes orada bekliyor seni. Şu boş zamanlarda arayıp durduğun
gecelerin sessizliğinde buluşmaya çalıştığın günlerin telaşında
özlediğin kendin bile or'dasın! Çocukluğunun oyuncak bebeği hâlâ
orada donuk ve masum bir gülüşle ağlıyor. Babanın seni kucaklayıp
koklamakla duyacağı bitimsiz haz orada annenin hiç zorlamadan
dudağına yapışan hayırlı evlat duasının fısıltıları orada kalbinin
damarlarını genişletecek ferahlık duygusu orada.. Haydi gel sen de
su iç!
SENAİ DEMİRCİ
Bunu ilk beğenen sen ol.
Administrator
RE: Senai Demirci Yazıları
Leylâ 'dan Mevlâ 'ya yol vardır
Mektubunu aldım ve işte okuyorum: Can dost
Mektubunda Dar Kapı'yı zorladığını gördüm. Yoldaşlığın için teşekkür ederim.
Hatırlarsan Dar Kapı'da iki sevgili vardı. Alissa ve Jerorne aynı yolun yolcusu olmaya kararlı idiler. Ama Alissa sonradan Jerome'u sevmesinin Allah'ı sevmesine mani olacağını düşünecekti. Birbirlerinin yekdiğerine O'na giden yolda tuzak olacağı kanaatindeydi Alissa. Jerome Alissa'ya takılıp Allah'ı unutabilir veya Alissa Jerome'u geçemeyip Mevlâ'dan olabilirdi. Her birisi yekdigerine Leylâ olabilir onun kalbindeki Sevgi'ye gölge düşürebilirdi. Yani mahlukatta takılıp Hâlık'tan yüz çevirme korkusu...
Bence Alissa hem haklıydı hem haksızdı. Haklıydı çünkü 'Bir kalbe iki sevgi aynı anda sığmaz" diye düşünüyordu. Yani ya mahlukat sevilirdi ya da Allah. "Ya Leylâ ya Mevlâ" diyordu haliyle. Peki hem mahlukat hem Halik sevilemez miydi? Doğrusu mahlukata kendi adına bakılırsa cevap "Hayır"dı.
Ama mahlukata bir de Halik adına bakmak var değil mi? Tercihlerimiz "ya Leylâ ya Mevlâ" keskinliğinde değil çok şükür. Leylâ'yı Mevlâ adına sevmek diye bir kapı daha var. Çünkü Mevlâ bize Kendisini Leylâ'larla tanıttırıyor bizi onlarla sevindiriyor Kendisini Leylâ ile sevdiriyor işte Alissa'nın haksızlığı da bu kapıyı çalmamasıyla başlıyor. O'na giderken mahlukatı terketmek yerine mahlukatı ona yol etmek de vardı oysa.
Dediğin gibi herşey nihayet gelip 'harfte düğümleniyor. Alissa'ya bu harfi Ögretselerdi herhalde ona kırk yıl köle olurdu. Harfi hem okumalı hem okumamalı. Harfi hem görmeli hem görmemeli insan. Okumalı; çünkü onsuz kelime tam olmuyor. Okumamalı; çünkü kelime ondan ibaret değil. Harfi görmeli çünkü isme giden yol onun üzerinden geçiyor. Görmemeli çünkü ona bakıp kalan isme geçemez. Netice harfe işaret ettiği isim adına bakılmalı. Mahlukata Hâlık'a işaret eden deliller olarak bakmalı. Leylâ'yı Mevlâ'nın sevgisinin elçisi olarak görmeli. Elçiyi padişah yerine koymamalı doğru. Ama elindeki mektubu da okumadan etmemeli. Çünkü mektup padişahındır.
"Ey Kendisinden başkasını sevmeme razı olmayan Rabbim!" diyordu çaresiz Alissa "Herşeyimi elimden aldığın gibi kalbimi de al!" Ne kadar haklı değil mi? Ayine-i Samed olan kalbinin başka mahbublara peşkeş edilmeyeceğini kavramış masum bir insanın duası bu. "işte kalbimi taşıyamıyorum onu benden al" der gibiydi. Onun adına olmayan sevgiler kalbi kanatıyordu. Yalnızlıklara firkatlere savuruyordu. Çünkü husulü anında zevali başlar herşeyin. Her vuslat gerçekte bir firkat habercisidir. Kemâl zevalle ikiz kardeştir. Her sevda bir veda... Kalbi olan hangi insan dayanır buna?
Alissa ne kalbsiz yaşamaya razı ne de kalbini öldürmeye. O fetret insanıydı ve kalbiyle ölmek istiyordu: "Senden başka bîr-şey görmeyeceğim bir yere al beni Rabbim!" Zihnim bugünlerde bu saf duru sevecen cennet tarifiyle meşgul. O böylece ölümü istedi. Ve Rabbi ona ölümü verdi. Bense bir Kur'ân talebesi olarak yaşamayı istiyorum "ölüm dediğin nedir ki Rabbim! Senîn için yaşamayı bile göze aldim" diyerek. "Senden başka birşey göstermeyen bir yerde yaşat beni Rabbim!" diye dua ederek.
Alissa'nın hatası muhtaciyet halini aşmaya çalışmasıydı. Jerome'u sevmeye muhtaçtı. Allah'ı sevmeye de muhtaçtı. Çare bu ihtiyaçlardan birini inkâr etmek değil ikisini de görüp ona o ihtiyaçları Verene iltica etmekti. Jerome'a muhtaç olan Jerome'u Jerome'dan değil Jerome'un Sahibinden istemeli insan sevmeyi de ister sevilmeyi de. Sevmeye de muhtacız sevilmeye de. O halde bu ihtiyacımızı görüp bize niye verildiğini düşünmeli bizi nereye götüreceğini farketmeliyiz. Sevdiklerimiz var doğru. Sevenlerimiz var doğru. O halde yola buradan yürümeye başlamalı.
işte kalbimizi keşfettik. O bize kalbimizi verdi. Kalbimizi öldürmek yerine kalbimizi O'na yol eyleyelim diye. Kalbimizi adımlayan bir yolcu olmalıyız. Ve kalbimiz önde mahlukat boyu yürümeli yürümeliyiz. Her birinin alnına bir Leylâ sevgisi kondurabilmeli ve o Leylâ'yı Mevlâ'nın elçisi kapıcısı tablacısı eylemeli. Güle âşık olmalı; tâ ki gülü onun isminin harfi eyleyelim.
Hâsılı Allah'ı sevmemiz mahlukatsız olmamalı; mahlukatı sevmemiz Allah'sız olmamalı. Elçi Padişah değildir ama Padişah'tan haber getirir.

Senai Demirci
Bunu ilk beğenen sen ol.
Administrator
RE: Senai Demirci Yazıları
Sen Ve Son


"UNUTMAK NE DERİN ŞEYDİR Kİ unutanlara unutuşlarını bile unutturur. Unutulmak ne acı şeydir ki unutulanın unutuluşuna ağlayışını kimse hatırlamaz.

‘Nisyan’dan yani unutuştan çıkarıldık her birimiz. Yüzümüz gün yüzüne değeli tenimiz güneşe erişeli beri unutulmaktan alındık unutmaktan sakındık. Hatırı sayılır olduk. İsmimizin orada burada anılması bizi memnun etti. Ne var ki unutmak yaşamak kadar elimizin altında ve unutulmak ölüm kadar yanıbaşımızda. Ölüm bizi geldiğimiz yere ‘nisyan’a götürüyor tekrar. Ölüm unutuşlara gömüyor yüzümüzü; tenimizi tanıdıklarımıza yabancılaştırıyor. Yaşarken ölümü anmıyoruz o yüzden. Yaşarken ölümle aramıza sahte mesafeler döşüyoruz. Unutulmak korkusu bu... Galiba en çok unutulacağımızı unutuyoruz.


Hatırla ki toprak ayağının altından kayıyor. Ellerin son bir defa dokunuyor güle ve güne. Gözlerinin karası son kareyi alıyor ışıktan; ve karanlığa hazırlanıyorsun. Gözkapaklarının kapanışı seni bir dağın arkasına götürecek. Unutmaya ve unutulmaya hazırlanıyorsun. Varlığın incecik dudaklarda bir çift kuru söze inecek; o dudaklardan insan sıcağını tadamayacaksın. Hatıran bir taştan ve hüzün renkli topraktan ibaret olacak. Kahkahalar seni yalnız bırakacak mutluluklar seni hesaba katmadan ikmâl edilecek. Sana arkalarını dönecekler dönüp yüzüne bakmayacaklar. Senin kokun uzakların kokusu olacak. Tenin toprağın soğuğunu tadacak. "Gelecek ölüm; gözleri gözlerin olacak."


Hatırla ki sarışın kız çocuğunun lüle saçlarına son kez bakıyorsun seninkinden uzun ve derin bakışlarına son kez değiyorsun. Sen bu ânın eşiğinde son nefesin hesabını yapıyorsun; o yarınların uzayıp giden kanatlarına tutunmuş derin taze soluklarla yineliyor varlığını. İllâ da göz göze geliyorsunuz. Ellerin onun ellerine erişemeyecek; gamzeli yanaklardan sızıp gelen tebessüm sana uzak düşecek. Şimdiden ölümü bilmeyen oğlunun gözlerinin seni köşe bucak arayışını görüyorsun. Havada asılı kalacak "Baba!" çığlığına şimdi hep bir ağızdan cevap vermek istiyorsun. Nefesin sesine yetmiyor.


Hatırla ki yarınki gün seni taze bir toprak yığının altında bulacak. Bir gün saatinin akrebi yelkovanı senin uzanamadığın ânlara doğru dönecek. Sen olmayacaksın ve kolundaki saat sensiz zamanları tırmanıyor olacak. Sulamayı unuttuğun çiçeğin bile senden sonra solacak. Yüzüne günışığı vurmayacak. Hayatının ebedî rengini dar ve sessiz bir boşlukta bulacaksın. Ya küle dönecek ya güle dönüşeceksin. Yarınsız ve sonsuz bir günün yanağında incecik bir gamze olup kristalleşeceksin. Yüzün solacak ellerin hiçbir yere varmayacak parmakların hiçbir şey göstermeyecek ve ayaklarının altında hep boşluk olacak.


Unutma ki toprak şimdi ayağının altından kayıyor. Yürüdükçe ince bir hesap çizgisine çekiliyorsun. Unutma ki elinle ölüme dokunuyorsun. Elinle ölümü dokuyorsun. Hatırla ki gözlerin ölüme bakıyor. Gözlerin bir cesedi alacakaranlığa taşıyor. Hatırla o zamanı ki sen boz topraklar altında derin unutuşlarda eriyorsun. En son kaleminin karanlık izi kalıyor soluk sayfalarda. Ve sözlerin kırık-dökük hatıralara dönüşüyor paylaşılıyor solgun bir gül gibi dolaşıyor. Hatırla ki sen sözleri genç kalbleri taze aşklara taşıyan ölü bir şairsin ya da masum ve sonsuz bakışlı gözlerin kapı aralarında beklediği bir babasın. Elinin sıcağı özlenen sevgilisin. Hatırla ki seni sımsıcak sarıp kucaklamak isteyenler bir tabutun katı soğuk dokunuşuna çarpıyorlar. Hatırla ki bir mezar taşında iki rakam arasına çizilmiş eğreti bir çizgiye indirgenmişsin. Hatırla ki duvarda soluk siyah beyaz bir fotoğrafta hüzünlü bir gülüşten ibaretsin belki de camekânın tozunu almayı unuttular. Mezar taşın unutuldu ve hatta mezar taşın da seni unuttu diyelim. Ve hep başkaları var dışarıda hep yabancılar geziyor yıkık mezar taşları arasında. Kimsenin tanıdığı değilsin artık. Kimsenin ‘ölü’sü de değilsin; tıpkı şimdi olduğu gibi.


Oysa sen ve son ne kadar da uzak görünüyordunuz birbirinize. Unutuş ne kadar çok unutuluyor.


Ey beni herkes unuttuğunda anan Rabbim! Yüzümü elimi gözümü bakışımı dokunuşumu veren Rabbim! Beni Seni unutanlar arasından çıkar al! Beni bensiz bıraksan da Sensiz bırakma!


N’olur Rabbim! Şu biricik ânımı ebedin rüzgârlarına kat ve beni Sana daim yakın eyle! Yalnız Seninle kalmakla kalabalıklaştır beni! Bir secdede biriktir varlığımı! Beni Sana açılan ellerimde çoğalt! Beni Sana karşı fakir olmakla zenginleştir! Kendimi Sende unutayım ve öylece kapansın gözlerim ve öylece çözülsün ellerim. Dilim öylece sussun ve tenim öylece çamura katışsın ve bu mürekkep lekeleri kısacık vuslatımın hatırası olsun. Unutulmasın sözlerim; unutkanlar unutulacaklarını hatırlasınlar diye... "


Senai Demirci/Dar Kapıdan Gecmek...
Bunu ilk beğenen sen ol.
Administrator
RE: Senai Demirci Yazıları
Biz zannediyoruz ki hayatın ağır şartları inişler çıkışlar biz mutlu olmayalım diye var. Öyle zannediyoruz ve öyle zannettiğimiz için de kendimizi her engelin karşısında her eşiğin önünde her duvarın dibinde mutsuz çaresiz ve medetsiz hissediyoruz. Yani yüzemeyeceğimizi su üzerinde kalamayacağımızı zannediyoruz.

Oysa her olayın her nesnenin her zorluğun temelinde bize bir kabiliyet kazandırma hikmeti saklıdır.

Büyük bir inşaatta duvar ören iki işçiye ayrı ayrı ne yaptıkları sorulmuş. Birinci işçi elindeki tuğlayı duvara bıkkınca yerleştirirken şöyle cevap vermiş: "Duvar örüyorum işte!"

Diğeri ise elindeki tuğlayı sıkıca tutup gözlerini uzaklara kaydırmış: "Ben herkesin hayranlıkla seyredeceği içinde olağanüstü bir huzur ve huşu duyacağı muhteşem bir mabed inşa ediyorum!"

Aslında iki işçinin yaptığı da aynıydı. Sadece duvar örüyorlardı. Ama ikincisi işine aşk katıyor. Hem işini önemsiyor hem de kendini önemli kılıyor. İhtimaldir ki ikinci işçi birincisinden daha az yoruluyordur.

Günlerin aşkla geçsin. Aşksız hiçbir şey yapma! Aşksız hiçbir şeye dokunma! Aşksız su bile akmaz aşksız ateş bile yakmazken insan kalbi ne yapabilir? Küçük de olsa yaptığın her işi büyük aşkla yap!
Senai Demirci
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.