Güneş, arif-i billâh olan muvahhid mü’minin misalidir. Bu zaten bütün eşyada, kendi irfanının, tevhidinin, imanının ve ayanının “Hiçbir şey yoktur ki Allah Teâlâ’yı hamd ile tesbih etmesin. Lakin siz onların tesbihlerini anlayamazsınız.” (İsra, 44) Ayetinin ifade ettiği gibi aksini, nurunu görür. Hâlbuki aslında eşyanın bir kısmında cehalet, küfür ve isyan zulmeti vardır. Fakat o mü’minin bakışının nuru, bütün eşyayı kaplar da o, hepsinde sadece nur görür. Bütün insanlara iyi zan besler.
...
Zulmet ise cehalet ile kalbi kararmış cahile benzer. Bu adam, bütün eşyada bir eksiklik görür, herkeste bir ayıp arar. Cahil neye baksa, cehaletinin ve ayıbının siyahlığı o şeye akseder. Baktığı şey ne olursa olsun onda muhakkak bir ayıp ve noksan bulur. Fukara bilmez ki o, kendi ayıp ve noksanıdır, oradan kendine aksetmiştir.
Binaenaleyh, ey Ehlullah yolunda süluk eden talip, Allah’ta mücahede et ki ruhunun güneşi battığı yerden doğsun, tutulduğu yerden açılsın, kalbinin âlemleri nurlansın, nuru yüzüne vursun ve senin yüzünden karşında bulunanlara yansıyarak hepsini aydınlatsın. Karşında bulunanlar, senin ilim ve irfanının nurundan istifade etsin, senin gölgende, yani cisminin ve bedeninin gölgesinde istirahat etsinler. İşte güzel huyun kemali budur./Niyâzî-i Mısrî