Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri Mi'râc'da Beytül-Makdis'de diğer peygamberler ile bir araya gelmiş, onlara imam olarak namaz kıldırmıştır. Semâya yükselirken de bazısıyla görüşmüştür.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.): “Muhakkak peygamberler diridirler, kabirlerinde namaz kılarlar” buyurdular. Mi'râc gecesi Mûsâ Aleyhisselâm'ı kabrinde namaz kılarken gördüklerini bildirdiler.
Allâhü Teâlâ peygamberlerin cesedlerini toprağa haram kılmıştır. Yani toprak onların cesedini yemez. Onların mübarek naaşları çürümez. Bizim okuduğumuz salevât-ı şerîfeler Peygamber Efendimize okuyanın isim ve babasının adı ile arzolunmaktadır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu: “Sizin en faziletli gününüz Cuma günüdür, siz o günde bana çok salevât getiriniz. Zira sizin salevâtlarınız bana arzolunur.”
“Yâ Resûlallah, toprak olduktan sonra bizim salevâtlarımız size nasıl arzolunur?” denilince: “Muhakkak Allâhü Teâlâ, toprağa peygamberlerin cisimlerini (naaşlarını) yemeyi haram kılmıştır” buyurdular.
Diğer hadîs-i şerîfte de: “Kim benim kabrim yanında bana salevât okursa, ben onu duyarım. Kim de uzaktan salevât okursa o bana ulaştırılır” buyurdular.
Bizim Peygamberimiz Muhammed Mustafa Aleyhisselâm henüz yaratılmadan önce Allâhü Teâlâ katında nebî ve resûl olarak yazılı idi.
Mübârek rûhu kabzolunduktan (vefâtlarından) sonra da Allâh'ın nebîsi, resûlü, mahlûkatının en hayırlısıdırlar.
Onun peygamberliği ve dîninin hükümleri kıyamete kadar geçerlidir.
Yâ Rabbi, bizi onun sünneti üzere yaşat, dîni üzere vefât ettir, dünyâ ve âhirette bizi onunla birleştir.
(İnbâü’l-Ezkiyâ bi-Hayâti’l-Enbiyâ, İmam Suyûtî)