İnsanlığın varoluşundan bugüne değin sayısız insan, topluluk, devlet, inanç, kimlik, ideoloji, kültür, düşünce, dil varolageldi. İnsanın, dünyanın ve doğanın güzelliği, tüm bunların, var olan tüm şeyleri olanca farklılıklarına rağmen bir arada tutmasına merbuttur. İnsan bir bahçıvan, doğa bir bahçedir ve bahçıvan o bahçede ki tüm çiçekleri sonsuz bir farkındalıkla ve titizlikle ve her birinin farklılığına saygı duyarak yetiştirir, bakımlarını yapar ve korur. Çünkü hepsini aynılaştırmaya çalışırsa, hepsini yok eder ve o vakit bahçenin hiçbir anlamı, özelliği, güzelliği kalmaz, bahçıvanda kendi varoluşunu inkâr ve reddetmiş olur. Zira rayihalar gönülleri sarıp sarmalıyorsa, her bir çiçeğin ayrı bir kokusunun ve renginin olmasına bağlıdır bu. Geçelim! Başka kimlikleri yok etmeye çalışıyorsanız kendi kimliğinizden, başka dinleri yok saymaya çalışıyorsanız kendi dininizden, başka ideolojileri görmezlikten gelmeye çalışıyorsanız kendi ideolojinizden, başka düşünceleri baskılamaya çalışıyorsanız kendi düşüncenizden korkuyorsunuz demektir. Çünkü kendinizin olana güvenseniz, başkasının olandan korkmazsınız. Öyle ya, kendi ışığına güvenen niçin başkalarının ışığından korksun? Söyleyecek sözü olan niçin başka sözlere kulaklarını tıkasın? Zira korkarak var olamaz ve var kalamazsınız hatta var kılamazsınız. Kendiniz olana ve kendi ışığınıza güveniyorsanız ve onu karanlığa tutacak kafaya ve yüreğe sahipseniz, başkasının olanı ve başkalarının kendilerine ait olanı anlatmalarına tahammül edersiniz. Başkalarına ait olanı yani farklılıkları tehdit olarak algılar, risk olarak görürseniz onlara kin duymaya, onlardan korkmaya ve onları yok etmeye yeltenirsiniz. Bilakis başkalarına ait olanı bir zenginlik, güzellik olarak algılarsanız, sizin olana da anlam katan bir değer olarak görürseniz, onları tanımaya, sevmeye ve onlarla zenginleşmeye ve yine onları zenginleştirmeye çalışırsınız. İnsan olarak bakabilmek çok önemlidir herkese. Ve her insanla empati yapabilmek elbette ama dozunda. Ne kendinizi yok sayarcasına ne de karışınızdakine taparcasına değil. Nitelikli insanın, toplumun, devletin ödevidir bu, çünkü nitelik olmak ancak bu şekilde varolmakla sahip olunacak bir meziyettir, mümeyyiz vasıftır. Geçelim!
Nedir nitelik? Değerdir, kalitedir. Özde olanı ifade eder. Çünkü özden fışkıran şeylerin dışarıya taşması neticesinde ifadesini bulur ve tanımını da bu şekilde bulur. Niteliğin takaddüm ettiği toplumlar, niceliğin takaddüm ettiği toplumlara galebe çalar ve toplumların kalitesi de nitelikli insanlarının niceliksel değeri kadardır. Yani nitelikli insanlarının çokluğu toplumların ne kadar kaliteli olduğunu gösterir. Bilakis nicelik hiçbir şey ifade etmez. Hani peygamber demişti; gün gelecek öyle çok olacaksınız ama selin üzerinde sürüklenip giden çöpten farkınız olmayacak. Niceliksel durumun hiçbir anlam ifade etmediğini bundan daha güzel özetleyemezdi hiçbir söz. Tabi nitelikte spontane gelip insanın ya da toplumun üzerine yapışan bir şey değildir. Mesela; insan, niteliğini kendisi belirlemek zorundadır. Çünkü nitelikli olmak, muayyen bir emeğin sonucudur. Elbette insan olmaklığın özsel bir hakkıdır bu ve hiçbir kimse tarafından, hiçbir şekilde ve hiçbir sebeple tahdit edilemez. Şayet, kendisi de, böylesi bir teşebbüste bulunmuyorsa da, harici hiçbir kimseyi itham edemez ve hiçbir sebebi bahane edemez. İnsan, kendi şerefini düşüremez. Akıl ve irade sahibi olan insan, özünde varolan ama sonradan sarf edeceği emek ile de giderebileceği bir şey olan cehaleti bahane ederek yine özünde mündemiç olan mesuliyet duygusunu anlamsız kılamaz ve başına gelen şeyler yönünden kendisini suçsuz olarak gösteremez. Masivaya dair ne varsa okumakla mükellef olan insan okumuyorsa ve nitelik yönünden kendisini geliştirmiyorsa varolmasının hiçbir anlamı yoktur. Okuyorsa da anlamalı ve sebep-sonuç bağlantısını analiz edebilmelidir. Yani insanın kader bağlamında hayat çizgisinde nitelikli olma çabası büyük bir önemi haizdir. Toplumsal bazda temayüz etmiş bir insan olarak tebeyyün etmek ancak bu şekilde kabildir. Nitelik nasıl özü ifade ederse, nicelikte gövdeyi ifade eder. Niceliksel çoğunluk o çoğunlukta nitelik olduğuna dalalet etmez. Zira insan ancak bu şekilde insan olarak ve kendisi olarak belirir evrende. Niteliğini belirlemekte, kafasında ki bağımsız akıl ve kalbinde ki özgün duygular aracılığıyla olur. İnsan, benzerlerinden ancak niteliği sayesinde ayrılır. Bilakis sayısal bir ifadeden ve istatistiki veriden başka hiçbir anlam ifade etmez. Niceliksel durum ise tefrik edici bir mahiyeti haiz değildir. Tam aksine yutucudur, aynılaştırcıdır, farklılıkları budayıcı ve boğucudur. Aynılık ise farklılığın celladıdır. Çünkü herkesin aynı olduğu yerde hiçbir kimse yoktur. Sayılır bir nesne olmak, özne olma halini kaybetmek ve sıradanlığın kurbanı olmak demektir. Eğer insan, nitelikli olarak değilde nicelik olarak ortaya çıkarsa, ölü bir insan olarak var olur yani yok hükmünde olur. Çünkü ancak niceliksel bir değer ifade edenler tek kullanımlık bir nesne derekesine düşmekten kurtulamazlar. Yani insan olarak görülmezler ve değer görmezler. Misal; izinsiz söz dinleyemezler, dinledikleri sözü anlayamazlar, anlasalar da ifade edemezler, hür iradeleri ile eyleme yönelemezler, hatta gülemezler, muhalefet haklarını kullanamazlar, yol haritalarını çizemezler, kendi yollarını seçemezler ve yollarında özgürce yürüyemezler, bir tercih yapabilecek cesareti gösteremezler ve hatta kendilerini bile seçemezler ve dahi hatta ve hatta kaderlerine bile hükmedemezler yani bu türlerin nitelikleri hep başkalarınca belirlenir ama belirlenen o nitelikle kendilerini kaybederler ve hayat sahasında kendileri olarak var olamazlar. Bitevi başkalarının ağızlarına bakarlar, kulakları hep işitecekleri talimatlardadır. Akılları başkalarının cebindedir böylelerinin. Gövdeleriyle var olsalar da ruhlarıyla başkasıdır onlar. İnsan, niteliğini muhakkak kendisi belirlemelidir, ki, varoluşunun mutlak sigortası da budur, bilakis varoluşu muhaldir. Son tahlilde; gerek birey, gerek toplum, gerek devlet denilen mekanizma, gerek teşkilat olarak tezahür etmiş bir yapı, gerekse de herhangi bir toplumsal yapı, dahası basit bir fabrika bile nitelikli insanlardan mahrumsa, ne istiklali olabilir ne de istikbali, bilakis yaşayan bir ölüden farksızdır. Niteliksiz insanlardan müteşekkil olan her şey varlık sahasında varlık gösteremezler. Orada hiçbir değerin, erdemin de tutunması kabil değildir. Orada derinden derine bir çürüme, kokuşma vardır. Çünkü nitelikli insanlar ne kadar yapıcı, yaratıcı ise; niteliksiz insanlar o kadar yıkıcı ve yok edicidir. Maalesef yaşadığımız dünyada nitelik diye bir şeyin esamisi bile okunmamaktadır, nitelik insan sayısız sonsuz azdır. Bir insanın kafasında ve kalbinde olanı dışarıya çıkarmasına engel olanlar, çıkardığında ise ona türlü şiddetlere başvuranlar yahut onun haklarını gaspa yeltenenler, nitelik insanların celladıdırlar. Dışarıya taşmayan şeyin içeride öldüğünü düşünenler yanılırlar, bilakis o içeride daha şiddetli şekilde varolur ve bu daha kuvvetli şekilde varlığını mutlaka ispat edecek yolu açar. Niceliğin zavallı ögeleri olduğumuz için, niteliğimizi tedricen kaybetmişiz, şimdi debelenip duruyoruz insançocukları olarak. Kalpte ve beyinde varolan şey asla ölmez, bilakis yaşama daha kuvvetli şekilde tutunur, o şeylerin kendi kaynaklarında mahrum bırakılması ve dışarıya taşmalarına müsaade edilmemesi orada yok olacakları anlamına gelmez.
VATAN-AHLAK-ADALET.
DÜŞÜNCEYLE SAVAŞMAK YÜCELTİR.
CUMHURİYET-LAİKLİK-DEVRİM...