Nuh Tufanı; Sümer, Babil, Yunan, Hint, Asur ve birçok ilkçağ medeniyetinin metinlerinde de geçen tarihi bir olaydır. Ancak bu anlatılar zamanla dilden dile aktarıldıkça, mitolojik unsurlarla süslenmiş ve gerçeğinden uzaklaşmıştır. Aynı olay Tevrat ve İncil’de de yer alır, fakat bu metinlerde de bazı farklılıklar ve tutarsızlıklar görülür.
Kur’an ise, bu konudaki yanlış inanışları düzeltme ve olayın aslını açıklama amacıyla tufandan söz eder. Ayrıca, önceki kaynaklarda bulunmayan yeni bilgiler de vererek olayı daha tutarlı bir çerçeveye oturtur.
Sıklıkla dile getirilen “Kur’an, önceki medeniyetlerden alıntıdır” iddiasının aksine, Kur’an’ın amacı önceki metinleri onaylamak değil, onlardaki hataları tashih etmek ve gerçeği ortaya koymaktır. Kur’an, “evet bir tufan olmuştur, ancak anlatıldığı gibi değildir; gerçekte şöyle olmuştur” diyerek olayı yeniden tanımlar.
Örneğin Kur’an’da, Sümer ve Yunan anlatılarındaki gibi çok tanrılı bir bakış yoktur. Tevrat’ta belirtildiği şekilde Nuh’un eşi ve çocuklarının tamamının gemiye bindiği de söylenmez. Eğer Kur’an gerçekten önceki metinlerden alıntı yapsaydı, bu yanlış anlatıyı düzeltmek yerine tekrar ederdi. Yine Tevrat’ta geminin Ağrı Dağı’na indiği yazılıyken, Kur’an’da Cudi Dağı olarak belirtilir.
![[Resim: 1*eENhDm3LCYvrlYx7OodHOw.jpeg]](https://miro.medium.com/v2/resize:fit:1400/1*eENhDm3LCYvrlYx7OodHOw.jpeg)
Ayrıca, Tevrat ve diğer metinlerde tufan tüm dünyayı kapsayan küresel bir olay olarak anlatılırken, Kur’an’da bölgesel bir tufan olarak aktarılır. Bunun yanında, Nuh’un 950 yıl peygamberlik yaptığı bilgisi ilk kez Kur’an’da yer alır.
Sonuç olarak Kuran kendinden önce yaşanmış ve o zamana kadar diğer medeniyetler tarafından yanlış bilinen bir konuya atıf yaparak işin doğrusunu anlatması alıntı değil yanlış bilinen bir olayın düzeltilmesinden ibarettir.