(O, [Resulullah] kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.) [Necm 4]
(Ona[Muhammed aleyhisselama] tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız!) [Araf 158]
(Resule itaat eden, Allaha itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
Şu hâlde doğru olarak Allahın dinine uymak için, Resulüne uymak gerekir. Resulullahın sünneti, yani hadis-i şerifler olmasaydı, namazın kaç rekat olduğu, nasıl kılınacağı, zekât nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Şu hâlde Kur’andan kendi anladığımıza değil, Peygamber efendimizin Kur’an-ı kerimden anlayıp, bize bildirdiklerine uymamız şarttır. Kur’an-ı kerimi Peygamber efendimizden sonra en iyi anlayanlar, eshab-ı kiram ve diğer âlimlerdir. O hâlde, Allahın dinine uymak için, âlimlerin sözbirliği hâlinde bildirdikleri hükümlere uymak gerekir. Kur’an-ı kerimi, herkes değil, ancak hakiki âlimler anlar: (Bu misalleri, âlim olanlardan başkası anlıyamaz.) [Ankebut 43]
Hikmet nedir?
Asırlardan beri âlimlerimizin bildirdikleri itikada, ibadete sarılmamız şarttır. Kur’an-ı kerim, Peygamber efendimize inmiştir. Muhatabı odur. Eshab-ı kiram, Peygamber efendimize, Kur’an-ı kerimin açıklamasını suâl ederlerdi. Açıklamayı gerektirmiyen ayetler hariç, her ayetin açıklamasını bilen yalnız odur. Resulullah efendimizin bildirdiğinden başka türlü açıklamak yanlış olmakla kalmaz, Allaha ve Resulüne iftira olur. Hiçbir kimse, Peygamber efendimizden daha iyi bildiğini söyliyemez. Çünkü Allahü teâlâ (Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik.) buyuruyor. Demek ki, Peygamber efendimiz, Kitabın [Kur’an-ı kerimin] dışında, bir de hikmet getirmiştir. Ayrıca, Kur’an-ı kerime rağmen, insanların bilmediği şeyleri de öğretmiştir. Allahü teâlâ hikmet ehlini de övmüştür: (Allah, hikmeti kime dilerse, ona verir. Kime de hikmet verilmişse, muhakkak ona çok hayr verilmiştir.) [Bekara 269]
Hikmet, fen manasına geldiği gibi, fıkıh ilmi anlamına da gelir. Peygamber efendimiz, İbni Abbas hazretleri için, (Ya Rabbi, bunu fakih kıl, hikmet sahibi eyle ve buna Kur’an-ı kerimin bilgilerini ihsan eyle) buyurdu. Peygamber efendimiz, fıkıh bilgilerini de eshab-ı kirama öğretmiştir. Peygamberimizin öğrettiklerine sünnet dendiği için, öğrettiği fıkıh ilmine sünnet de denir.
Kur’anı insanlara açıkla
İmam-ı Şafiî hazretleri, (Bu ayetteki hikmetten maksat, Resulullahın sünnetidir. Önce Kur’an zikredilmiş, peşinden hikmet bildirilmiştir) buyuruyor. Kur’an-ı kerim açıklamasız öğrenilseydi, Peygamber efendimize, (tebliğ et yeter) denilirdi, ayrıca (açıkla) denmezdi. Hâlbuki, açıklanması da emredilmiştir:
(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]
(Biz bu Kitabı, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye sana indirdik.) [Nahl 64]
Bu ayet-i kerimeler, açıklamayı gerektiren ayetlerin bulunduğunu gösterdiği gibi, bunu açıklamaya Resulullah efendimizin yetkisi olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı kerimde her bilgi vardır. Ancak açık değildir. Peygamber efendimiz bunları vahiy ile öğrenmiş ve ümmetine bildirmiştir.
Hz. Cebrail, Peygamber efendimize gelip, beş vakit namazın her şeyini bizzat tatbiki olarak öğretmiştir. Peygamber efendimiz de, (Namazı benim kıldığım gibi kılın) buyurmuştur. Kur’an-ı kerimden namazın kılınış şeklini öğrenmemiz mümkün değildir.
 
	 
