Kategori: Edebiyat
Yazar: İbn Sina - İbn Tufeyl
Sayfa: 168
9.yüzyilda Yunancadan Arapçaya çevrilen "Salaman ve Absal" öyküsü, basta Ibn Sina'nin "Hay bin Yakzan'i olmak üzere, birçok Islam düsünürünün yapitlarina kaynaklik etti. Genellikle alegorik öyküler ya da öykümsü anlatilar olan bu yapitlardan sadece biri, roman boyutlarina ulasti ve bütün benzerlerini gölgede birakti: 12. yüzyilda Endülüslü Israki düsünür Ibn Tufeyl'in yazdigi "Hay bin Yakzan" ya da "Esrarü'l-Hikmeti'l-Mesrikiye". Bu ilk "felsefi roman" ve ilk "robinsonad", Tanpinar'in deyisiyle 'Müslüman aleminin tek romani', 14. yüzyildan baslayarak bellibasli Avrupa dillerine çevrildi; Defoe, Bacon, Spinoza ve More gibi pek çok düsünür ve sanatçi üzerinde etkili oldu. Dogu, özellikle Osmanli ise Ibn Tufeyl'e ve yapitina ilgisiz kaldi: Üzerindeki "Hay bin Yakzan" etkileri özel çalismalara konu olan "Robinson Crusoe" defalarca Türkçe'ye çevrildigi halde, "Hay bin Yakzan, dilimize kazandirilmak için 1923 yilini, kitaplasabilmek için de 1985 yilini bekleyecekti. Bu yeni ve genisletilmis baskida, Ibn Tufeyl'in "Hay bin Yakzan"ina ek olarak -M.Serefeddin Yaltkaya'nin çevirisi ve Islam dünyasinda alegorik öykü geleneginin tarihçesini ve düsünsel arkaplanini aktardigi giris yazisiyla Ibn Sina'nin "Hay bin Yakzan"i da yer aliyor.
Hay, çevresindeki topluluga ders vermeye, yavas yavas aydinlatmaya basladi. Ilkin hikmetten, hikmetin gizlerinden söz etti. Daha sonra ögretinin ilke ve yargilarindan gerçeklige dogru yöneldi. Zihinlere baska biçimlerde yerlesmis kimi inanç ve düsünceleri gerçeklik açisindan yeniden tanimlamaya, yorumlamaya geçti. Hay'in açiklamalari, yorumlari yavas yavas toplulugu tedirgin etmeye, canlarini sikmaya basladi. Gerçi Hay'in yabanciligini, arkadaslari Absal'in hatirini gözeterek güler yüz gösteriyorlar, açiga vurmuyorlardi ama içten içe kiziyorlardi. Hay ise büyük bir coskuyla, gece demeden, gündüz demeden onlari uyarmaya çalisiyor, gizli ve açik tüm gerçekleri yalin biçimde gözler önüne seriyordu. Ne ki bu çaba ve açiklamalar onlari gerçege çekeek yerde kizginliklarini artiriyor, dogru yola duyduklari nefreti derinlestiriyordu. Bununla birlikte bu insanlarin büsbütün kötü olduklari söylenemezdi. Bunlar iyiligi seven, gerçege yönelen insanlardi yine de. Fakat yaratilislarindan gelen eksiklikten ve bilgisizliklerinden dolayi gerçegi, gerçege özgü yoldan aramiyorlar, arastirma yönüne gitmiyorlardi. Bu bir yana, gerçegi, gerçege ulasan insanlarin yolundan ögrenmeyi de istemiyorlardi. Iste bu nedenlerden dolayi Hay, onlarin durumunu düzeltmekten umut kesmek zorunda kaldi. Kavrayislari o denli sinirliydi ki, kabul ettikleri seylerin onlari kurtulusa yöneltmesi mümkün degildi. Hay, aydinlatmaya çalistigi insanlardan umut kestikten sonra bütün toplumu gözden geçirdi. Her siniftan insanin kendi bilgisiyle yetindigini, dünyasal istek ve egilimlerini, bencil isteklerini tanri edindiklerini gördü...