Muhammed b. Abdullah, b. Abdulmuttalib, b. Hâşim, b. Abdi Menaf, b. Kusayy, b. Kilab, b. Mürre, b. Ka'b, b. Lüey, b. Galib, b. Fihr, b. Mâlik, b. Nadr, b. Kinane, b. Huzeyme, b. Müdrike, b. İlyas, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan.[1][1]
Bütün kaynaklar Muhammed (a.s.)ın, Adnan'a kadar olan atalarının gerek isimlerinde, gerek sıralarında, ittifak halinde bulundukları gibi,[2][2] Adnan'ın da İsmail (a.s.) b. İbrahim (a.s.)ın öz be öz soyundan geldiğinde de müttefiktirler.[3][3]
Muhammed (a.s.)ın ondokuzuncu kuşaktaki atası Maadd b. Adnan; İsa (a.s.)ın muasırı idi.[4][4]
İsa (a.s.) ile Muhammed (a.s.) arasındaki fetret devrinin 600 yıl oluşu da,[5][5] bunu ayrıca doğrular.
Maadd, babası Adnan'ın vefatından sonra, Kâbe hizmetini üzerine almış, ve Mekke Hareminden hiç ayrılmamıştır.[6][6]
Adnan da; babası Üded'in vefatından sonra Kâbe hizmetini üzerine almış, Kâbe'ye meşinden örtü örttürmüş,[7][7] Mekke Hareminin yıkılan sınır taşlarını da dikmişti.[8][8]
Mekke halkının Kureyş diye anılması, Muhammed (a.s.)ın onikinci kuşakta yer alan ve ilk kez Kureyş lakabıyla anılan atası Nadr b. Kinane'den dolayıdır.[9][9] Ve Kur'ân-ı Kerîm'de açıklandığına göre, kendileri, İbrahim (a.s.)ın soyundan gelme torunlarıdır.[10][10] Muhammed (a.s.) da, onların arasından seçilerek, onlara peygamber gönderilmiştir.[11][11]
Muhammed (a.s.); Kureyş kabilesi içinde, gerek baba ve gerek ana yönünden, en temiz ve en şerefli bir aileye mensuptur. Bunu, bizzat hadis-i şeriflerinde şöyle açıklamışlardır:
"Yüce Allah; İbrahim oğullarından, İsmail'i seçti.[12][12]
İsmail oğullarından, Kinane oğullarını seçti.
Kinane oğullarından, Kureyş'i seçti.
Kureyş'ten, Hâşim oğullarını seçti.
Hâşim oğullarından da, beni seçti."[13][13]
"Ben, Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib'im!
Yüce Allah; mahlukatı yarattı, ve beni, onların en hayırlı fırkasının içinde bulundurdu!
Sonra, onları iki fırkaya ayırdı ve beni, en hayırlı olan fırkanın içinde bulundurdu.
Sonra, onları kabilelere ayırdı ve beni, en hayırlı olan kabilenin içinde bulundurdu.
Sonra, onları ailelere ayırdı ve beni, onların en hayırlısı içinde bulundurdu.
Ben, sizin aile yönünden de en hayırlınızım, nefis yönünden de en hayırlınızım!"[14][14]
"Ben, Âdem oğulları soylarının en hayırlı, en temiz olanlarından, devirden devre, aileden aileye geçe geçe, nihayet, şu içinde bulunduğum aileden vücuda getirildim!"[15][15]
"Ben, Muhammed b. Abdullah, b. Abdulmuttalib, b. Hâşim, b. Abdi Menaf, b. Kusayy, b. Kilab, b. Mürre, b. Ka'b, b. Lüey, b. Galib, b. Fihr, b. Malik, b. Nadr, b. Kinane, b. Huzeyme, b. Müdrike, b. İlyas, b. Mudar, b. Nizar'...ım! Halk, ne zaman iki kısma ayrılsa, muhakkak, Allah beni onların en hayırlı olanının içinde bulundurmuştur. Ben, Cahiliye devrinin kötülüklerinden hiçbir şey bulaşmaksızın, ana ve babamdan meydana geldim.
Ben, tâ Âdem'den babama ve anneme gelip ulaşıncaya kadar, hep nikâh mahsulü olarak meydana geldim, asla zinadan meydana gelmedim!
Ben, sizin nefis yönünden de en hayırlınızım, baba soyu yönünden de en hayırlınızım!"[16][16]
Peygamberimiz Muhammed (a.s.)ın annesi Âmine binti Vehb, b. Abdi Menaf, b. Zühre, b. Kilab, b. Mürre'dir.[17][17]
Zühre; Hâşim oğullarının ataları olan Kilab oğlu Kusayy'ın kardeşi olduğuna göre, Hz. Âmine'nin soyu, kocası Hz. Abdullah b. Abdulmuttalib'in soyu ile Mürre b. Kilab'da birleşir.
İbn Sa'd; Ensar bilginlerinden Muhammed b. Sâib'e dayanarak, Peygamberimiz (a.s.)ın anne ve anneannelerini, babaannelerini batınlarca kaydettikten sonra, bu bilginin:
"Peygamber (a.s.)ın beşyüz annesini tesbit ve kayd etmeye muvaffak oldum. Hiçbirinde, ne zinaya, ne de Cahiliye çağında işlene gelen kötü işlerden hiçbir şeye rastlamadım!" dediğini de nakleder.[18][18]
Bunun içindir ki, büyük bilgin İbn Haldun, "Muhammed (a.s.)'dan başka, hiçbir kulun, ilahî ikram olarak ne soyunun bu derece mazbut olduğunun, ne de Âdem (a.s.)'dan kendilerine gelinceye kadar soy şerefliliğinin kesintisiz devam ettiğinin görülmediği"ni bildirir. [19][19]
Peygamberimiz (a.s.)ın İsimleri ve Künyesi
Peygamberimiz (a.s.):
"Benim birtakım isimlerim vardır:
Ben Muhammed'im!
Ben Ahmed'im!
Ben Mâhî'yim ki, Yüce Allah, küfrü benimle yok edecektir!
Ben Hâşır'ım ki, insanlar, Kıyamet günü benim izimce haşr olunacaklardır!
Ben Âkıb'ım ki, benden sonra peygamber yoktur!"[20][20]
"Ben rahmet peygamberiyim!"[21][21]
"Ben savaşlar peygamberiyim!" buyurmuşlardır.[22][22]
Peygamberimiz (a.s.), Kur'ân-ı Kerîm'de dört kere Muhammed ismi ile,[23][23] bir kere de Ahmed ismi ile anılır.[24][24]
Muhammed: övülmeye layık hasletleri çok olan,
Ahmed ise: en çok övülen veya en çok hamd ve şükür eden, ya da, bu hasletlerle anılan zât mânâlarına gelir.[25][25]
Peygamberimiz (a.s.); en çok Muhammed ismi ile anılmış, Muhammed ismini kullanmıştır.
Medine'de bulunan Mekkeli ve Medineli Müslümanlarla Yahudileri ve her iki tarafın müttefiklerini ilgilendiren muameleler hakkında yazdırdığı yazıda Peygamberimiz (a.s.)ın Muhammed ismi yer alır.[26][26]
Ebu Süfyan b. Hâris'in Peygamberimiz (a.s.)ı hicveden şiirine karşı, Hassân b. Sâbit, söylediği uzunca şiirde:
"Demek, sen Muhammed'i hicvettin ha?!" der.[27][27]
Peygamberimiz (a.s.); Hicretin altıncı yılında Hudeybiye'de Kureyş müşrikleriyle yaptığı muahedenin yazısını yazdırmak isteyip:
"Yâ Ali! Bu, Muhammed Resûlullah'ın, Süheyl b. Amr ile üzerinde anlaşıp sulh oldukları[28][28] ve gereğinin yerine getirilmesini kararlaştırıp imzaladığı maddelerdir" buyurunca,[29][29] Süheyl b. Amr Hz. Ali'nin elini tuttu.[30][30]
Peygamberimiz (a.s.)a:
"Vallahi, biz senin gerçekten peygamber olduğunu tanımış olsaydık, Beytullahı ziyaretten seni alıkoymaz ve seninle çarpışmaya kalkmazdık![31][31] En iyisi, sen, muahedenameye bizim bildiğimiz şeyi yaz!"dedi.[32][32]
Peygamberimiz (a.s.):
"Ya nasıl yazalım?" diye sordu.[33][33]
Süheyl b. Amr:
"Muhammed b. Abdullah diye kendi ismini ve babanın ismini yaz!" dedi.[34][34]
Peygamberimiz (a.s.):
"Bu da güzeldir. Öyle yazınız![35][35]
Ben, hem Abdullah'ın oğluyum, hem de Allah'ın Resûlüyüm![36][36]
Vallahi, siz beni yalanlasanız da, ben yine, hiç şüphesiz, Allah'ın Resûlüyüm![37][37]
Kendi ismimi ve babamın ismini yazdırmak, benim peygamberliğimi gidermez!" buyurdu.[38][38]
Hükümdarlara gönderilen İslâmiyete davet mektuplarında da, Muhammed ismi yazılı, Muhammed Resûlullah mührü basılı idi.[39][39]
Peygamberimiz (a.s.)ın, hadis-i şeriflerinde açıkladıkları isimlerinden başka, Kur'ân-ı Kerîm'de ve daha önceki peygamberlere indirilmiş olan ilahî kitaplarda geçen daha birçok isimleri vardır.
İsimlerin çokluğu ise, isim sahibinin şerefinin üstünlüğünü gösterir.[40][40]
Peygamberimiz (a.s.); Hz. Hatice'den ilk doğan oğlu Hz. Kasım'dan dolayı (Ebu'l-Kasım=Kasım'ın Babası) diye künyelenmişti.[41][41]
Medineli Ensardan bir zât, doğan oğluna Muhammed ismini koymak istemiş ve bunda bir sakınca olup olmadığını Peygamberimiz (a.s.)dan sormuştu.[42][42] Peygamberimiz (a.s.):
"Benim ismimi takınınız! Amma, künyemi takmayınız!" buyurmuştur.[43][43]
Hz. Ali de:
"Yâ Rasûlallah! Senden sonra doğacak çocuğuma senin ismini ve künyeni takmamı uygun görür müsün?" diye sormuş; Peygamberimiz (a.s.) ona:
"Evet!" buyurmuştur.[44][44]
Peygamberimiz (a.s.)dan Önce Kimlere ve Ne İçin Muhammed İsmini Koydukları
Tabiîn bilginlerinin büyüklerinden Saîd b. Müseyyeb der ki:
"Araplar, kendilerinden, Muhammed isminde bir peygamber gönderileceğini, Kitab Ehli olan [Yahudi ve Hıristiyan]larla kâhinlerden işitmişlerdi. Bunu işiten Araplardan bazıları peygamber olması ümidiyle oğullarına Muhammed ismini vermişlerdi:
1) Benî Temimlerden Süfyan b. Mücaşi', Şam'a gidip bir rahibin evine inmişti. Süfyan, kendisinin Mudarlardan olduğunu söyleyince, rahip:
"Araplar içinde bir peygamber gönderilecek, kendisine Muhammed denilecektir!" dedi.[45][45] Bunun üzerine, Süfyan, doğan oğluna Muhammed ismini verdi.[46][46] Muhammed b. Süfyan, büyüyünce, Hıristiyan papazı oldu.[47][47]
2) Benî Süleymlerin Zekvan oğullarından[48][48] Muhammed b. Huzâî'ye,[49][49] Muhammed ismi, peygamber olması ümidiyle verilmiştir.
Ebrehe bu Muhammed b. Huzâî'yi Yemen'e götürmüş, o da orada Ebrehe'yle birlikte bulunmuş ve Hıristiyanlık dininde ölmüş;[50][50] Ebrehe'nin emriyle, Kabe yerine, San'a'daki Kulleys kilisesine haccetmeleri için propaganda yaparken, Huzeyl'lerden Urve b. Hıyad tarafından bir okla vurulup öldürülmüştür.[51][51]
Benî Süleymlerden Muhammedü'l-Cüşemî'ye,
Muhammedü'l-Useydî'ye,
Muhammedü'l-Fukaymî'ye,[52][52]
Muhammed b. Berrü'l-Kinanî'ye,
Muhammed b. Humran b. Malikü'l-Cu'fî'ye,
Benî Cahcabalardan Muhammed b. Ukbetü'l-Cülahu'l-Evsî'ye.[53][53]
Muhammed b. Hırmazü't-Temim'e,[54][54]
10) Evsîlerden Muhammed b. Meslemetü'l-Ensarî'ye...[55][55] hep, peygamber olması maksat ve ümidiyle Muhammed ismi konulmuştur.[56][56]
Peygamberimiz (a.s.)ın Babası Hz. Abdullah'ın Vefatı
Peygamberimiz (a.s.)ın babası Hz. Abdullah, Hz. Amine ile evlendikten kısa bir müddet sonra,[57][57] Kureyşlilerin ticaret malları yüklü kafilelerinden bir kafileye katılarak Şam'a, Gazze'ye gitmişti. Satacaklarını satıp alacaklarını aldıktan sonra, oradan geri dönüldüğü sırada,[58][58] yolda hastalandı. Medine'ye gelince,[59][59] arkadaşlarına:
"Ben, burada dayılarım Adiyy b. Neccar oğullarının yanında biraz kalayım" dedi ve hasta olarak onların yanında bir ay kaldı.
Kafile arkadaşları, yollarına devam edip Mekke'ye geldiler.
Abdulmuttalib, onlardan, oğlunun nerede kaldığını sordu. Onlar da, "Onu gerimizde, dayıları Adiyy b. Neccar oğullarının yanında bıraktık. Kendisi hastadır" dediler.
Bunun üzerine, Abdulmuttalib, büyük oğlu Hâris'i acele Medine'ye yolladı. Haris Medine'ye vardığı zaman, Hz. Abdullah'ı vefat etmiş ve Adiyy b. Neccarlardan Nâbiga'nın evine gömülmüş buldu.
Hz. Abdullah'ın kabri Nâbiga'nın evinin içine girilince sol tarafa düşen küçük evindedir.
Dayıları; Abdullah'ın nasıl hastalandığını, olanca çabalarına rağmen kendisini kurtaramadıklarını ve Nâbiga'nın evine gömdüklerini Hâris'e anlattılar.
Haris, acele Mekke'ye dönüp babasına acı haberi verince, Abdulmuttalib de, Abdulmuttalib'in bütün oğulları ve kızları da son derece ağladılar.[60][60]
Hz. Abdullah, vefat ettiği zaman 25 yaşında idi.[61][61]
Peygamberimiz (a.s.) da, daha annesinden doğmamıştı.[62][62]
Hz. Âmine'nin Hz. Abdullah Hakkındaki Mersiyesi
Hz. Amine, kocası Hz. Abdullah için söylediği mersiyede şöyle dedi:
"Artık, Mekke'nin Batha tarafı, Hâşim oğullarından boşaldı.
O, ölümün davetine uyarak, evinden örtüler ve kefenler içinde çıkıp kabre gitti!
Fakat, ölüm insanlar arasında Hâşim oğlu gibi bir yiğit bulup onun boşluğunu dolduramaz.l
Bütün dostları ve arkadaşları, onun tabutunu taşımak için üşüşmekte ve elden ele almakta idiler.
Ne yazık ki, ecel hiç beklenmedik bir zamanda onu alıp götürdü!
Halbuki, o, cömert ve çok merhametli bir insandı ."[63][63]
Hz. Abdullah'ın Terikesi
Hz. Abdullah'ın, miras olarak bıraktığı;
Ümmü Eymen (Bereke) adında bir köle kadın,
Beş adet deve,
Birkaç davar,[64][64]
Bir adet kılıç,
Bir miktar gümüş paradan ibaretti.[65][65]
Peygamberimiz (a.s.)ın Doğumu, Doğum Tarihi ve Doğum Yeri
Peygamberimiz (a.s.); Fil yılında, Rebiülevvel ayının 12. Pazartesi günü,[66][66] tanyeri ağarırken,[67][67] Şı'b'daki evlerinde doğdu.[68][68]
Riyaziyecilere göre; doğum tarihi şemsî aylardan Nisan ayının yirmisine rastlamış,[69][69] Mısırlı Mahmud Felekî Paşa da, bunun Milâdî 571 yılı 20 Nisan Pazartesi gününe rastladığını hesapla doğrulamıştır.[70][70]
Peygamberimiz (a.s.)ın doğduğu ev: Şı'b'da, Hâşim'den Abdulmuttalib'e kalan, ondan da Peygamberimiz (a.s.)ın babası Hz. Abdullah'ın hissesine düşen ev olup, "Mevlid Sokağı" diye anılan Ebu Talib Şı'b'ı caddesinde, Leyl sokağında idi.[71][71]
Peygamberimiz (a.s.)ın doğumu gecesinde, Abdurrahman b. Avf'ın annesi Şifa Hatun da hazır bulunup ebelik etmiştir.[72][72]
Peygamberimiz (a.s.)dan üç yaş büyük olan amcası Hz. Abbas da; Hz. Âmine'nin bir oğlan çocuğu doğurduğu haber verilince, annesinin sabahleyin kendisini elinden tutup oraya götürdüğünü, Peygamber (a.s.)ın evlerinin ortasında yattığı yerde döşeğine ayağıyla vurduğunu hâlâ görür gibi olduğunu ve orada bulunan kadınların kendisini onun üzerine çekip "Öp kardeşini!" dediklerini bildirir.[73][73]