“Gençliğimin ilk yıllarından beri, hakikati kavramaya olan susamışlığım ve tutkum benim yaratılışımdan gelen bir huy ve alışkanlıktır. Allah bu karakteri benim fıtratıma koymuştur. Bunda benim bir etkim ve tercihim söz konusu değildir. Bu sayede çocukluk dönemimde bendeki taklit bağını çözdüm ve örf ve geleneğe dayalı inançlardan kurtuldum. Çünkü Hıristiyan çocuklarının sadece Hıristiyan; Yahudi çocuklarının sadece Yahudi ve Müslüman çocuklarının da sadece Müslüman olarak yetiştirildiklerini gördüm. Bundan dolayı içime bir arzu düştü: “İslam karakterine uygun olarak doğmanın “ hakikati ile “anne-babayı, hocaları taklit ederek öğrenilip benimsenen inançların” hakikatini araştırmak ve başlangıçları telkin olan bu inançları birbirinden ayırmak istedim. Bunların hangisinin hak, hangisinin batıl olduğu konusunda birçok görüş vardı. Sonra kendi kendime şöyle dedim: “Benim maksadım, bunların hakikatini “bilmek”tir. Öyleyse önce “bilgi”nin hakikati nedir, bunu öğrenmeliyim.”
el-Mûnkız, s.1-6.