gazetecilere açıklamalar yaptı. General konuşmasına şu sözlerle başladı:
"Biz Fransızlar. Türkler gibi böyle mert bir millet ile savaştığımız ve bunları tanıdığımız için
ne kadar iftihar etsek ve övünsek azdır."
Bu sözler üzerine gazeteciler sordular:
"Düşmanımızı neden böyle övüyorsunuz? Onlar bizim bir çok askerimizi öldürdüler."
General şöyle cevap verdi:
"Çünkü Türkler gerçek asker gibi dövüşüyor. Kalleşlik nedir bilmiyorlar. Hiç unutmam, bir çarpışmanın
sonunda, savaş alanını geziyordum. Sündü süngüye bir çarpışmanın neticesinde, iki taraftan da birçok
ölü ve ağır yaralı vardı. Yerde bir Fransız askeri yatıyordu. Hemen yanına bir Türk askeri, sürünerek
gelmişti. Yırttığı gömleğinden bir parçayı, Fransız askerin kanayan yarasına sarmaya çalışıyordu. Tercüman
aracılığı ile; 'Biraz önce savaştığın düşmanının, neden yarasını sarmaya çalışıyorsun?' diye
sordum. Zorlukla şu cevabı verdi: "Bu yaralanınca, cebinden bir yaşlı kadın resmi çıkardı.
Öptü, kokladı ve anlamadığım birşeyler söyledi. Anladım ki bu annesinin resmidir. Onun arkasında
bekleyeni var. Benim ise bir bekleyenim kalmadı. Bari ölmesin, bekleyenine kavuşsun istedim."
Bunları duyunca gözyaşlarımı tutamadım. Bu yaralı Türk, bana savaş meydanında insanlık dersi veriyordu.
Bu sırada emir subayım, Türk askerinin kan sızan göğüsünden ceketini açtı. Baktım, o da ağır yaralı.
Göğüsünden aldığı yarasına ot tıkamıştı. Kendi yarasına ot tıkayıp, düşmanının yarası için
gömleğini yırtıp, yara sarmaya çalışan insana hayran oldum. Biz Fransızlar böyle kaç kişi yetiştirdik?
Az sonra bu Fransız ile Türk yiğidi öldüler. Bu yaşadıklarımla, sözlerimde haksız olmadığımı
herhalde anlatabildim."