Bu yazı;
Dava adamlığı edebiyatı yapan ama düğünlerinde, festivallerinde, davetlilerine davasını anlatmak yerine davetlilerine müzik ve dans gösterisi sunan, sözde dava adamlarına bir sitemdir
Ne garip bir başlık değilmi?
Bir Kafkasyalı, düğününden bahsediyor. hem de kendi düğününden… Oysa haynap olması gerek…
Ayıp olduğunu bile bile bahsediyor ama… Bu yazıya ayıp diyecekler bilsin diye de haynap olduğunu hatırlatıyor…
Evet, eğer bir gün evlenseydim… düğününümde akordeon çalmazdım… Ve çaldırmazdım... Yok olurken milletim, ne akordeonu derdim… Oyunlarda oynatmazdım… Milletim böyle bir halde iken, tüm enerjilerini eğlencelerine harcayan milletimin gençlerine alkışta tutmazdım…
“ geldiniz düğünümüze, kültürümüzü yaşattınız…” bu sözün sonuna kaç tane gülücük koymak isterim bilirmisiniz ??? Ne kadar fazla ama temsilen sadece bir tane koyuyorum… Aslında ne kadar sahtekâr bir sözdür bu söz…
Evet, geldiniz ve oynadınız… Nede güzel oyunlarımız varmış… Bakın benim düğünüm kim bilir kaç sene konuşulur artık…40’ıma gelince bile anlatırım düğünümü…
Geldiniz kültürümüzü yaşattınız peki diğer yaşatma çalışmalarımızda neredeydiniz sayın düğün sahibi???
Ve bu söylenenlere inanan ve gerçekten bir şeyler yaşattığını sanan zavallı gençler daha doğrusu delikanlılar…
Büyük idealler ile derneklere gelen delikanlılar… ama sonradan bir ekipte dansçı olup çıkan o delikanlıların zavallı idealleri… onların saf beyinlerini “Kafkasyalılık” olarak ekiplere yönlendiren tuhaf yöneticilerimiz ve onları, egolarını tatmin etmek için kandıran acımasız sözde büyüklerimiz… nerede büyüklerimiz bizim gençlerimizin idealleri ???
Kafkasyalıların bir araya gelmeleri imkansız değimli???
Bu sözü kim bilir kaç yerde okudunuz, duydunuz…
Ve devamı şöyledir bu sözün muhtemelen… “ah bir kez bir araya gelse şu milletim onlara neler anlatacağım, ne düşüncelerim var…” dava adamımızın tek sorunu Kafkasyalıların çok dağınık olması ve asla bir araya gelemeyecek olması???
Kaç kere tartışmıştır dava adamlarımız Kafkasya’mın sorunlarını, masa başında kaç defa çözmüşlerdir…
Ah bir araya gelse şu Kafkasyalılar… anlatacak ne de çok şeyleri vardır…
Oysa Kafkasyalılar ne kadar çok bir aya gelen bir millettir… Her düğünlerinde binlercesi bir araya gelir… Hele her sene düzenlenen festivaller… Belki onbinlercesini bir araya getirir…
Bir araya gelir ama ne yapar?
İşte işin can alıcı noktası bu soruda olsa gerek. Ve en acı noktası…
Komik ama akordeon çalar ve oynar ( bu gülücük ağlanacak halimizeydi…)
Kim bilir kaç kişinin anlatmak istediği şeyler vardır… Ama Kafkasyalılar hiçbir araya gelmeyen bir millettir bahanesi ile geçiştirmiş durmuştur… Kim bilir bu geçiştirenlerin arasında kaç kişinin düğünü olmuştur…
Kaç tanesi bir festivalin programını düzenlemiştir… hatta festivallerde konuşma dahi yapmıştır…
Hep sorunları söylemek yakışmaz bizlere elbet… Bu millet sorun üreten insanlardan bıktı… “bittik yok olduk” diyen kendi ümidini yitirdiği için başkalarının da ümidini “realistlik” adi altında eritmeye çalışan boş boğazlı insanlardan da hiçbir fayda görmedi…
Onun için alternatif öne sürmek gerek..
Alternatif bir düğün programı… Ya da festival… Belkide iftar…
Benim düğünüm olsa idi eğer olan düğün…
Önce besmele ile başlardım işime, çünkü her hayırlı işin başıdır besmele… Sonra dualar okurdum ve okuturdum kahraman, çilekeş, rahmetli atalarımın ruhuna… Suya atılan karanfillerden daha faydalı olacağını düşünerek… Onlara o çiçeklerin değil bizim dualarımızın gideceğini bilerek… ve memnun edeceğini…
Sonra….
Anlatırdım veya anlattırırdım…
Ebubekirin sıddıkıyetini, Ömer’in adaletini, , Osman’ın hayasını, Alinin ilmini… Hatice’nin fedakârlığını, Musab in vaz geçtikleri… Sad ın o derin muhasebesini, Hanzala nin heycandan unuttuğu abdestini… Nesibe’nin feryadını, , Aişe nin zekâsını,
Anlatırdım yada bilene anlattırırdım… Şamili,, Hacı Berzeği, Genarı, Kazanuko Jabağı, İmam Gazi Muhammedi, Hamzat ı hele İmam Mansuru…
Cevherin idealleri derdim… Hattabın Kafkasyada ne işi oldugunu, Basayevin kopan bacağını, Abhazya ya gizli gizli savaşa giden Sakaryalı genç Abhaz kızlarının heyecanını… Maşedovun tükenmeyen ümidini… fenerbahcedeki soydaşlarımızı…
Bulmuşken yüzlerce soydaşımı anlatırdım hak olan davamı…50-60 yaş arasını en öne oturturdum… Yanlışım varsa düzeltin derdim…
Sonra gençleri alırdım… onları sandalye taşımaktan halas ederdim…
Sandalyeleri 30-40yaş arası taşısın derdim… Yormasınlar gençleri… yetmez mi gençlerin dernek köşelerinde sandalye taşıyıcılar olarak görüldükleri…
Yetmezli delikanlılarımıza akordeon çaldırıp danslar ettirildiği… nerede benim gençlerimin idealleri ???
Hala anlaşılmayacak mı Kafkas kültürünün dans ve müzikten ibaret olmadığı…
Hala bilinmeyecek mi Kafkasyamın ihtiyacı olanlar… Ve çalışılmayacak mı bu doğrultuda…
Ne kadar çok ihtiyacı var gençlerimin gerçek dava adamlarını idrake … Onları anlamaya ve onlar gibi olmak için çalışmaya…
Kafkasyamın ne kadar çok ihtiyacı Bildiği ile amel eden dava adamlarına… ne kadar ihtiyacı var kafkasyamın söylediği sözler sonradan yüzlerine vurulamayacak dava erlerine… ne kadar çok ihtiyacı var sözleri ile davranışları çelişmeyenlere…
Yol gösterilmeye ne kadar ihtiyacı var gençlerimin… nerede yol gösterecek büyükler??? Büyüklerimiz hala sıkılmadı mı hiçbir vatandaşın kendilerini görmediği protokol koltuklarından…. Artık zamanı gelmedimi koltuklardan kalkmanın…
ve bilmiyor mu benim büyüklerim ahirette koltukların hesabının zor olduğunu…
Rabbim milletime dava adamları ver… Bizlere vatanımızda senin yolunda hizmet düşüncesi nasip eyle… Sonra da icraat nasip eyle…
Amin…
alıntı