Din hizmeti ifa eden resmî görevlileri ikaz etmekteki maksadımız elbette bu hizmetin daha verimli ve halis olmasını sağlamak içindir.
O camiadan bazıları bizim bu tür yazılarımıza adeta “takmış” gibi de yapsa yazmaya devam edeceğiz. Zira maksadımız halistir, niyetimiz iyidir.
Geçen hafta Başbakan’ın Cuma namazı kıldığı caminin imamı, “misafiri”ni cemaate şöyle anons etmiş:
“Başbakanımız camimize teşrif ettiler.”
Bunu duyunca cemaatten bazıları kalkıp protesto edecek olmuşlar, ama vazgeçmişler ve “en iyisi bu konuyu Akıl Misafiri köşesine taşımak” diye düşünmüşler. Bizim de öyle haberimiz oldu.
Bir siyasetçi ya da devlet yöneticisi bir camiye gidince cami mi şereflenir yoksa giden mi?
Bize göre bu sorunun cevabını en iyi Başbakan Binali Yıldırım bilir.
Hele selefi Davutoğlu’nun –belki de alet edildiği- Kâbe-i Muazzama’daki o meşhur siyasî gövde gösterisinden sonra… bilmeli zaten.
Meşhur tarihî hadisedir. Halife padişahlar bile adlarına hutbe okunurken kendilerinden hakim-i Haremeyn olarak bahsedilmesini reddediyorlardı. Onlar bile hadim-i Haremeyndi.
Ey hocalar, müftüler! Caminin hizmetkârları camiye gidince cami mi şereflenir?
Hem, camide bir başbakan olduğunu bilmenin cemaate faydası nedir?
Ya da şöyle soralım: Arkasında bir başbakanın da bulunduğunu bilmenin ve dahi bildirmenin imama faydası nedir?
O yüzden, rica ediyoruz.
Ey Diyanet İşleri Başkanı,
Lütfen cami görevlilerini iyi eğitiniz.
Kalıbındaki rükûyu Kıbleye doğru yaparken kalbindeki rükûyu arkasındaki safta durana doğru yapan imamın namazı kabul olur mu?
Hem, imam öyle ederse cemaatin namazı zaten gümlemez mi?
Cuma namazını sabah namazında cemaate giderek kılanların sayısını azaltmak istemiyor musunuz?
Ahmet BATTAL