You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

ÇİVİLİ TAHTA HİKAYESİ

ÇİVİLİ TAHTA HİKAYESİ

Acemi Üye
Hz. Vahşi’nin Pişmanlığı | Hz. Vahşi Tövbe Edip Nasıl Müslüman Oldu?
Paylaşarak Hidayete Vesile Ol:
İslamiyette günahkâr kulların nasuh bir tövbe ile affedileceğinin yegâne göstergelerinden biri de Hz. Vahşi’nin pişmanlığı olayıdır. Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olan Hz. Vahşi, Müslüman olmadan önce Peygamber Efendimiz (s.a.v)‘in amcasını şehit etmesine rağmen, iman edip tövbe ederek İslamiyet’i seçmiştir.


Hazreti Hamza (r.a.) Bedir gazasında kahramanca savaşmış ve savaşta müşriklerden Tuayme’yi öldürmüştü. İntikam ateşiyle tutuşan Tuayme’nin oğlu Cübeyr, kölesi Hz. Vahşi’ye babasının intikamını alması karşılığında özgürlük vadetmişti. Bu vaat karşılığında Hz. Vahşi, Uhud savaşında taş arkasına saklanıp Hazreti Hamza’ya mızrak atarak ağır yaraladı ve onu kılıçla şehit etti. Böylece Hz. Vahşi artık fiziken özgür olmuştu. Fakat ilerleyen zamanda vicdani özgürlüğü için de aynı şey geçerli olacak mıydı?


Hz. Vahşi’nin Pişmanlığı | Efendimiz (s.a.v) Onu Nasıl Affetti?
Aradan yıllar geçtikten sonra İslamiyet hakim oldu, gerçekler gün yüzüne çıktı ve müşrikler bozguna uğradı. Hz. Vahşi pişman olmuştu yaptığı fiilden ötürü. Müslüman olmak istiyordu fakat amcasını öldürdüğü Peygamber Efendimiz (s.a.v) onu affeder miydi? Nitekim o zamanlarda köle olduğu için özgürlüğünü kazanmak adına her şeyi yapardı fakat nereden bilebilirdi ki Allah’ın Rasülüne düşmanlık yapacağını?

Hz. Vahşi tövbe için Medine’ye, Efendimiz (s.a.v)’in yanına gitmek istiyordu fakat korkuyordu. Ya affedilmezse?

Bir gün Efendimiz (s.a.v)’in “İman edip pişman olan herkesin geçmiş günahları bağışlanır” sözünü işitti ve bunun üzerine yola çıktı. Artık, Hz. Vahşi’nin pişmanlığı onu tövbe etmeye götürmüştü ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den af dilemek için Medine-i Münevvere’ye geldi.

Adab-ı Muaşeret kurallarına riayet ederek Hz. Vahşi pişman olup iman ettiğini söylediğinde Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:

-“İman eden, pişman olan bağışlanır. Bizim kardeşimiz olur” . Bunun üzerine Hz. Vahşi:

-“Amcanızı öldürse bile mi?” deyince Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hz. Vahşi’yi tanıdı. Amcası Hz. Hamza (r.a.) aklına gelmesiyle gözlerinden damlalar süzülmeye başladı. Fakat Allah’ın Rasülü şahsa göre hareket etmezdi. Bu yüzden, gözü yaşlı bir şekilde Hz. Vahşi’nin tövbesini ve pişmanlığını kabul etti. Fakat Hz. Vahşi’yi görünce amcası aklına geldiğinden onu Yemame tarafına gönderdi ve Hz. Vahşi bir daha Medine-i Münevvere’ye dönmedi.


Hz. Vahşi’nin Tövbesi Sonrası Hayatı ve Ölümü
Hz. Vahşi tövbe ile beraber iman edip hidayete kavuştu ve Ashab-ı Kiram olmakla şereflendi. Hicretin on birinci senesinde, Halife Hz. Ebubekir (r.a.) döneminde, Yemâme’de mürtetlerle (dinden dönenlerle) şiddetli bir savaş oldu. Müseyleme ordusundan 20.000, Halid Bin Velid ordusundan 2.000 kişi öldü. İlk başta Müslümanlar bozuldu, ancak sonra Hz. Vahşi kahramanca saldırıp yalancı peygamberlik iddiasında bulunan Müseylemet-ül Kezzab’ı kılıçla öldürdü. Bunu gören Müslümanlar hücum ederek zafer kazandılar. Yermük gazasında Rumlara karşı çok kahramanlıkları görülen Hz. Vahşi, Hazreti Osman döneminde Humus’ta vefat etti.


Hz. Vahşi’nin Pişmanlığı
Hz. Vahşi’nin Pişmanlığı Herkese Numunedir
Müslümanların o zamanki şecaat sahibi kişilerinden Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in amcası Hz. Hamza‘yı şehit etmesinde rağmen affedilmişti Hz. Vahşi. Çünkü Efendimiz (s.a.v) şöyle “İslam, kendisinden önce olanları siler” buyuruyordu. Başka bir Hadis-i Şeriflerinde “Günahından tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir” buyurmuştu. İşte bu yüzden, Hz. Vahşi’nin tövbesi ve onun pişmanlığı Allah’ın affıyla sonuçlandı. Buradan çıkaracağımız yegane hikmet, şirk dışında hangi günah olursa olsun rahmeti sonsuz olan Rabbimizin affedeceğidir. Hz. Vahşi’nin pişmanlığı, insanların günahlarından dönüp tövbe edebileceğini ve affedilebileceğini gösteren önemli bir örneklerden biridir. Mümin kullara düşen, vakit kaybetmeden günahlardan tövbe-i nasuh ile tövbe edip temiz bir sayfa ile hayatına devam etmektir. Vesselam.

Bu dini sohbetimizi beğendiyseniz Sahabe-i Kiram’dan Adaletiyle meşhur Hz. Ömer’ul Faruk (r.a.) Efendimizin Hayatı ile alakalı sohbetimizi de okuyabilirsiniz.
Bunu ilk beğenen sen ol.
Acemi Üye
KARINCA VE HZ İBRAHİM HİKAYESİ
Hz İbrahim peygamber, kral Nemrut’ a karşı gelmiş. Nemrut, ne güçlü ve acımasız bir kral olduğunu herkes görsün anlasın diye Hz ibrahim‘ in ateşte yakılması emrini vermiş. Meydanda odunlardan büyük bir yığın yapıp odunları tutuşmuşlar. O kadar büyük bir alevmiş ki bulutlara kadar yükselmiş. Bütün hayvanlar ateşten korkmuş kaçmış. Nemrut’un askerleri İbrahim peygamber‘i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış.

Bu sırada, göklere kadar varan ateşe doğru bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile telaşla gidiyormuş.  Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş:

– Acele ile nereye gidiyorsun?

Telaşla yetişmeye çalışan karınca, ağzındaki bir damla suyu ellerinin arasına alıp cevap vermiş:

– Haberin yok mu? Nemrut, Hz İbrahim peygamberi ateşe atacakmış.  Meydana ateşin olduğu yere su götürüyorum.

Diğer karınca kahkahalarla gülerek demiş ki:

– Senin yanan büyük ateşten haberin yok mu? Ateşe hiç bakmadın mı? Ne kadar büyük, senin bir damla suyun ateşe ne yapabilir ki?

Bir damla su taşıyan karınca:

– Olsun, hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır.

Hayat akarken, geçmişte de günümüzde de zalimler hakim olsa da gücünüz yettiğince zalime karşı durulmalıdır.
Bunu ilk beğenen sen ol.
Acemi Üye
ZENGİNLİK VE FAKİRLİK HİKAYESİ
Seyyahın yolu uzak bir diyarda şirin bir köye düşer. Köylülere, tanrı misafirini ağırlayacak biri var mı diye sorar.

Köylüler, seyyaha ancak çiftlik sahibi Süleyman diye birinin yardımcı olacağını ve oraya gitmesini söylerler.

Seyyah yoldayken birkaç köylüyle daha sohbet eder. Köylülerden Süleyman’ın, o yörenin en zenginlerinden biri olduğunu birde Hasan isimli bir başka çiftlik sahibi olduğunu öğrenir.

Seyyah, Süleyman’ın çiftliğine ulaşır. Köylülerin dedikleri gibi Süleyman misafirini çok iyi karşılar. Seyyah çiftlikte yer, içer ve dinlenir. Süleyman’a ve ailesine kendisini çok iyi ağırladıkları için teşekkür eder ve tekrar yola çıkmadan önce der ki:

– Böyle nimetlerle ödüllendirildiğin ve zengin olduğun için hep şükretmelisin.

Süleyman da seyyaha der ki:

– Zenginlik dediğin nedir ki, hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen gerçek, göründüğü gibi değildir. Bu da geçer…

Seyyah, Süleyman’ın yanıtını uzun uzun düşünür… Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, seyyahın yolu yine aynı köye düşer. Süleyman’ı yine ziyaret ederim, beni güzelce ağırlar diye düşünür. Köylülerle konuşurken Süleyman’ın fakirleştiğini Hasan’ın yanında çalışmaya başladığını öğrenir. 

Seyyah, Süleyman’ı merak eder ve Hasan’ın çiftliğine gider. Süleyman’ı eski püskü elbiseli, birazda yaşlanmış halde bulur. Nasıl oldu da hizmetkar olduğunu sorar. Süleyman çiftliğinin bir sel felaketinde yıkıldığını, tüm hayvanlarının telef olduğunu, topraklarının da işlenemez hale geldiğini, tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Hasanın yanında çalışmak zorunda kaldığını anlatır. Seyyah, Süleyman’ in haline üzülür.

Süleyman, yine de seyyahı bir yere bırakmaz, son derece mütevazi olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır.

Seyyah, vedalaşırken, Süleyman’a olup bitenlerden ne kadar çok üzgün olduğunu söyler ve Süleyman’dan su yanıtı alır:

– Üzülme… Unutma, bu da geçer…

Uzun yıllar geçtikten sonra, seyyahın yolu yine aynı bölgeye düşer. Eski dostunu ziyaret eder. Bir süre önce ölen Hasan, ailesi olmadığından, bütün varını yoğunu, en sadık hizmetkarı ve eski dostu Süleyman’a bırakmıştır. Süleyman, Hasan’ın konağında oturmaktadır. Büyük arazileri ve binlerce sığırı ile yine o yörenin en zengin insanı olmuştur. Seyyah, eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar çok sevindiğini dile getirdiğinde yine aynı yanıtı alır:

– Bu da geçer…

Birkaç yıl sonra Seyyah yine Süleyman’ı arar. Ona bir tepe gösterirler. Tepede Süleyman’ın mezarı vardır ve mezar taşında şöyle yazmaktadır:

“Bu da geçer…“

Seyyah, üzgün bir şekilde, “Allah Allah, ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider.

Ertesi yıl, Seyyah, Süleyman’ın mezarını ziyaret etmek için geri döner ama ortalıkta mezar falan kalmamıştır. Büyük bir sel gelmiş, bütün tepeyi silmiş süpürmüş ve Süleyman’ın mezarından geriye hiç eser kalmamıştır.

O yıllarda, ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Bu öyle bir yüzük olacaktır ki, sultan mutsuz olduğunda umudunu tazeleyecek, mutlu olduğunda da, mutluluğun rehavetine kendini kaptırmasını önleyecektir.

Hiç kimse, sultanın istediği gibi bir yüzük yapamaz. Sultanın kuyumcusu seyyahın eski bir dostudur, ondan yardım ister. Seyyah, nasıl bir yüzük yapacağını dostuna söyler.

Kuyumcu yüzüğü hazırlar ve yüzük sultana sunulur. Son derece sade bir yüzüktür bu, Sultan yüzüğü inceler ve gözü üzerindeki yazıya takılır. Üzerinde biraz düşünür ve yüzü aydınlanır. Tam da istediği gibi bir yüzük olduğu için mutlu olur. 

Yüzüğün üzerinde ne mi yazıyordur?

“Bu da geçer…”



Hayat Akarken, zenginlik ve güzellikler içinde şükür etmek, fakirlik ve zorluklar karşısında umut etmek. Bu da geçer ve zamanın ne göstereceğini ancak Allah bilir.

Bunu ilk beğenen sen ol.
Acemi Üye
DERVİŞ KAŞIKLARI HİKAYESİ
dervis-kasik Yardımseverlik İyilik Dervişe bir gün sormuşlar:

– Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?

Size farkı gösteriyim deyip, önce sevgiyi dilden kalbine indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi sofrada yerlerini almışlar. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.

Derviş şöyle bir şart koymuş:

– Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz.

Peki deyip çorbalarını içmeyi denemişler.

Fakat kaşıklar uzun geldiğinden sıcak çorbayı döküp saçmaktan hem kendilerini yakmışlar hem de ağızlarına bir damla bile götürememişler. En sonunda bakmışlar olacak gibi değil sofradan aç kalkmışlar.

Daha sonra derviş, bu defa sevgiyi gerçekten bilenleri yemeğe çağırmış. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar gelmiş, sofraya oturmuş. Onlara da aynı şartı dile getirmiş.

Her biri uzun kaşığını çorbaya daldırmış, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak çorbalarını içmişler. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve sofradan afiyetle şükrederek kalkmışlar.

Derviş sevgiyi gerçekten yaşayanların farkını soranlara;

– İşte! Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır.

Şüphesiz şunu da unutmayın. Hayat akarken her zaman alan değil veren kazançlıdır.
Bunu ilk beğenen sen ol.
Acemi Üye
GAZNELİ MAHMHUD DUASI
gazneli-mahmud-duasi Yönetim Dua Gazneliler devletinin en büyük ve değerli hükümdarlarından biri olan Sultan Mahmud, Hindistan’a çeşitli sefer ler düzenlemişti. Bu seferlerden birinde çok şiddetli bir direniş ile karşılaşmış, zafer kazanacağından şüpheye düşmüştü.

Tam bu zor durumda iken Allah’a şöyle yalvardı:

– Ey Rabbim, bu savaştan galip çıkarsam, aldığım bütün ganimetleri yoksullara dağıtacağım.

Sonunda Sultan Mahmud galip geldi ve çok kıymetli ganimetlere sahip oldu. Gazne’ye döndüklerinde elde ettikleri bütün ganimetleri yoksullara, muhtaçlara dağıtmaya başladı.

Fakat bazı vezir ve komutanlar araya girip;

– Aman Sultanım ne yapıyorsunuz, bunca değerli ganimetler, altınlar, inciler fakir fukaraya dağıtılır mı? Hem onlar bunların kıymetini ne bilecek? Üstelik devletin hazinesinin bunlara ihtiyacı var.

Sultan Mahmud bunu Allah’a verdiği sözün gereği olarak yaptığını, kendisi için bir adak olduğunu söyledi. Adamları yine itiraz ettiler:

– Efendimiz önemsiz olanları dağıtın, değerli olanları hazineye ayırın, bütün memleketin bunlara ihtiyacı var.

Sultan Mahmud’un kafasını karıştırdılar. O zamanda Gazne’de yaşayan, doğruyu ve hakkı kellesi pahasına söylemekten çekinmeyen alim ve fazıl büyük bir zat vardı. Sultan Mahmud onu çağırtıp durumu anlattı ve fikrini sordu O büyük zat şöyle dedi:

– Sultanım bunda kararsızlığa düşecek bir taraf yok. Çok basit bir tercih karşısındasınız. Eğer Allah’a bir daha işiniz düşmeyecekse hemen adamlarınızın dediğini yapın, ganimetleri hazineye koyun. Ama Allah’a tekrar işiniz düşecekse verdiğiniz sözü tutun, adağınızı yerine getirin, ganimetleri yoksullara dağıtın.
Bunu ilk beğenen sen ol.
Acemi Üye
ÇİVİLİ TAHTA HİKAYESİ
tahtadaki-civiler Arkadaşlık Kısa hikayeler Arkadaşları ile devamlı kavga eden sorunlu bir genç varmış. Babası bir gün ona ders vermek istemiş. Ona çivilerle dolu bir torba ve boş bir tahta vermiş. Oğluna:

– Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahtaya bir çivi çakacaksın.

Genç, arkadaşları ile yine kavga etmiş ve birinci günde tahta perdeye 30 çivi çakmış. Sonraki zamanlarda arkadaşları ile iyi geçinmeye çalışmış ve her geçen gün daha az çivi çakmış.

Bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babası onu yeniden tahtanın önüne götürmüş ve demiş ki:

– Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi sökeceksin.

Günler sonra bir gün gelmiş ki tahtada ki her çivi çıkarılmış. Babası oğluna:

– Aferin, arkadaşlarınla iyi geçiniyorsun. Bütün çivileri tahtadan söktün ama tahtada artık çok delik var. Eskisi gibi olmayacak. Her delik arkadaşlarınla kavga ettiğin zaman söylediğin kötü sözlerdir. Arkadaşların seni affetse de izleri hep kalacak ve bu delikler kapanmayacak. Arkadaşlarına değer vermelisin. Unutma ki her zaman onların yardımına, dostluğuna ihtiyacın olacak.



Hayat Akarken, arkadaşlarınızın, dostlarınızın, sevdiklerinizin kalbini incitirseniz, kendinizi sonrasında affettirseniz de kalplerinin bir köşesinde hep bir sızı kalacaktır.
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.