You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

BİJİ İSRAİL…
Fitnelerin bir kasırga misali ruhları tar-u mar ettiği, zihinlerdeki yerleşim birimlerinin altını üstüne getirdiği bir dönemde “sağlam bir kulpa” tutunamamış olanların hazan mevsimini yaşayan yaprak misali oradan oraya savruluşunu izlemek zorunda kalışımız bizleri gerçekten de hüzünlendirmekte ve sırtlanmaya çalıştığımız sorumluluğun yükünü daha fazla arttırmaktadır. Zaten sisli olan dünyalarına çöken karanlıkla beraber iyiden iyiye körelen izanlarından ve basiretlerinden dolayı ne yana gideceklerini şaşıran ve dost düşman ayırımını yapamayacak hale getirilen tabiri caizse adeta zombileştirilen bu kitlelerin varlığı, böyle kitlelerin varlığına ihtiyaç duyan zulmün ayak ayak üstüne atıp keyifle gülümsemesine neden olduğu için aynı zamanda insanlık namına tehlike de yaratmaktadır ki bu yüzden acilen müdahale edilmesi zaruridir.
İşte bu yüzden yaklaşık 1 aydır uzak kaldığımız siyasi ahvalin içine tekrar girmek mecburiyetini hissettik. Çünkü mezhep fitnesinin kesilen kökünün yerine, o menfur toprağı bir an olsun boş bırakmamak için ırkçılık, asabiyet, milliyet tohumunu ekmeye çalışan zulmün bahçıvanlarının gayretlerini gördükçe ve bazı “saf”ların onların arkasında saf tutmaya başladığını müşahade ettikçe yaşanmasını beklediğimiz ayrışmanın henüz tamamlanmadığını anladık ve bu süreçte hakkı ararken batılın peşine takılanların uyarılması gerektiğini farkettik.
Özellikle son “Kürdistan”(!) mevzusunun, ümmet bilinci ile yoğrulduğunu zannetiğimiz bazı kardeşlerimizin kalbinin ücra köşelerinde gizlenmiş asabiyet virüsünü harekete geçirmesi ve bu virüsün önce zihne sonra kalbe nüfuz etmesi bizim, kardeşlerimizin akıbeti konusunda endişelenmemize neden oldu. Bazı kardeşlerimiz mevzuyu ele alırken siyonizmi ve küresel ölçekli planları görmezden gelip gayet safiyane bir şekilde “kendi devletlerini kurmak kürtlerin de hakkı değil mi?” şekilde sorular sormaya, bazıları da daha ileri giderek İmam’ı, İnkılabı ve Seyyid Nasrallah’ı sorgulamaya başladığı için tüm bu kardeşlerimizin sorularına ve itirazlarına yine tabiri caizse hiç kıvırmadan ve açıkça cevap vermeye karar verdik.
Öncelikle şunu belirtelim ki bizler değil Kürtlerin, Türklerin, Farsların ve diğer hiçbir milletin milliyet temelli devlet kurma hakkına sahip olmadıklarını, bunun sünnetullaha aykırı olduğunu ve tevhid ilkesiyle çelişeceğini düşünmekteyiz. Çünkü insanları tek bir atadan yaratan, tek bir yeryüzüne yayan ve tek bir dinle onlara doğru yolu gösteren tek olan, eşi benzeri bulunmayan ve ortak sahibi olmayan Allah’ın c.c. indinde bütün müminler ve mazlumlar kardeştir ve sonradan oluşan milliyetlerin bu kardeşliği bozma gücü yoktur. İnsanların kavimler halinde bulunmalarının yegane amacı birbirlerini tanımaları, kaynaşmalarıdır, araya sınır koyup diğerlerinden ayrışmaları değildir. Ve yeryüzü bütün insanlığın ortak mülküdür.
Bu yüzden nimetleri ile yeryüzünü donatan Allah c.c. ister ırk, ister din, ister mezhep olsun hangi etiketle olursa olsun bu nimetleri yalnızca kendine ayırmaya çalışanları ve onları kendi adlarına sahiplenip diğerlerini bundan mahrum bırakanları zalim olarak nitelemiş ve onları “yakında gerçekleşecek bir inkılapla” müjdelemiştir. “Ya yaratılışta ya da dinde kardeş olan” insanların, fitne merkezlerinin fısıldamalarına aldanarak birbirlerinden ayrışması, birbirlerine üstünlük taslaması ve hatta sınırlarla birbirlerini belli bir coğrafyaya hapsetmesi İslami öğretinin hilafına olan tavırlardır ve her müslümanın bütün mazlumlar adına bu tefrikaya karşı çıkması farzdır. Bundan dolayı biz, milletlerin devletleşme hakkı diye bir hakkın varlığını kabul etmemekteyiz, bütün milletlerin onları yaratan Allah’ın c.c. hükümlerinin uygulandığı tek bir çatı altında kardeşçe yaşamaları gerektiğini düşünmekteyiz.
O halde bize sorulan “Kürtlerin neden devleti olmasın?” türünden soruların bizim açımızdan cevabı nettir. Yukarıda da yazdığımız gibi Kürtlerin de, Türklerin de veya herhangi bir milletin de milliyet temelinde devlet kurma hakkı yoktur ve bu kalkışma tevhide yönelik bir saldırıdır. Bu, mevzunun temeliyle ilgili bakış açımızdır.
Gelelim Barzani ve Kürdistan(!) sorununa. Barzani kimdir? Nereden gelmişlerdir? Kimlerle ilişkileri vardır? Bunların hepsi sosyal medya ortamlarında delilleriyle, fotoğraflarıyla ispatlanmış konulardır. Bu yüzden bu konuya tekrar girip Barzani’nin siyonistliğini yeniden izaha ve ispata kalkışmayacağız. Ki sözde refandum sonrası siyonist mahfillere teşekkürlerin edilmesi ve siyonist gasıp rejimin bayraklarının Erbil sokaklarında alenen dalgalandırılması, siyonist yazar çizer takımının Barzani sülalesi ile sarmaş dolaş fotoğraflar çektirmesi Barzani sülalesinin siyonistliğini ispata yeteceği de aşikardır. Öyleyse “Kürtler devlet olmak isteyince niye israilleşiyorlar suçlamasıyla karşı karşıya kalıyorlar?” sorusunun da cevabı kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor. Yalnız burada var olan yanlış anlama şudur ki; Barzani’ye siyonist denmesi Kürtleri siyonistleştirmiyor, aksine bir siyonistin peşinde gitmemeleri için uyarı anlamı taşıyor.
Zaten biz siyonist Barzani’nin varlığından ziyade siyonizmin Kürt sorununa bakış açısını sorgulamak istiyoruz. Mezhep fitnesinin türediği dönemlerde (ki bu fitnenin de menbaı siyonizm idi) bir anda sünnileşen(!) siyonizmin, neden bu kadar Kürtleştiğinin sorgulanması gerektiğini düşünüyoruz. Tarihi boyunca bütün ırklara, bütün dinlere ve mezheplere saldıran, onları zulme maruz bırakan ve sömüren siyonizm, neden ve hangi gerekçe ile Kürtlerin hamisi olmaya çalışmaktadır? Yani “bayram değil seyran değilken bu öpme” telaşının nedeni nedir? Kendi içinde yahudiliği kabullenmiş Etiyopya’lı siyahi siyonistlere dahi haklarını vermeyen, onları aşağılayan ve sadece ölmeleri için askere alan siyonist rejimin, Kürtlere muhabbeti nereden gelmektedir? Asıl sorgulanması gereken budur. Kendi varlığından başka herhangi bir varlığa değer atfetmeyen siyonizm eğer Kürtlerin veya herhangi bir başka milletin, dinin hakkından bahsediyorsa, az buçuk akledebilen herkesin oturup bir düşünmesi gerekmektedir.
Meseleye sadece ırkının selahiyeti noktasından bakıp resmin bütününü görmeden “Kürdistan olsun da çamurdan olsun” mantığıyla siyonizmin desteğini bile içselleştirenlerin göz ardı ettiği gerçekler yukarıdaki sorulara verilecek cevapların ta kendisidir. Tüm insanlığın geleceğini ilgilendiren bir mevzuda, bir milletin geleceği adına bütün insanlığın düşmanının dostluğuna sığınanların elde edebilecekleri bir geleceğin olmayacağı da aşikardır. Geçmişi tecavüzle, gaspla dolu olan birine evini açıp onu içeri buyur edemeyeceklerin, siyonizm gibi bir zihniyete sığınıp devletleşmeye çalışmaları ise garabetin ta kendisidir. Hele bir de 50 farklı devleti ve 72 milletten halkı siyonizme destek amaçlı bir arada tutup kendini süper güç ilan eden büyük şeytanın kendi içindeki halklara ayrışma ve devletleşme hakkı tanımadan “Kürdistan”dan bahsediyor olması ise nasıl bir komployla karşı karşıya kaldığımızı ispatlamaktadır.
Ulusalcılık vb. tefrika kokan fikirlerin tümünün kaynağının siyonizm olması, bu tip fikirleri ortaya atanların ve yeryüzüne sınırlar çizenlerin ne hikmetse hep aynı kaynaktan türemesi de zaten siyonistlerin Kürdistan türküsü çığırmalarını izah için yeterlidir. Çünkü ayrışan, bölünen insanlığın ve halkların kontrolü siyonistler için daima kolay olacaktır. Ve bunun asla bir sonu olmayacaktır. Bugün Kürdistan diye diğer halklarla bağı koparılıp sınırlarla ayrıştırılmak istenen coğrafya, yarın farklı adlarla bir kaç parçaya da daha bölünecektir. Ayrıca mevzu sadece Kuzey Irak ile sınırlı kalmayacak, siyonizmin yegane düşmanı olan tüm yeryüzünü bu vahşi, kan içici sapkınlıktan kurtarmaya kendi adamış olan direniş cephesinin merkezini ve unsurlarını kapsayacaktır ki bu da Kürdistan mevzusunun direniş cephesinin zaferlerinden hemen sonra tekrar ısıtılıp neden piyasaya sürüldüğünü ortaya koymaktadır.
Direniş cephesinin İmam’ının ve komutanlarının Kürdistan mevzusuna yaklaşımını da işte bu minval üzerine değerlendirmek gerekmektedir. Bu yüce şahsiyetler insanlığın hastalığına neşter vurdukları bir sırada elleri bağlanmaya çalışılmakta, var olan tümörün insanlığın bağrından koparılması engellenmek istenmektedir. Oysa o tümör var oldukça insanlığın hiçbir uzvu rahata kavuşamayacak, özgürleşemeyecek, haklarına ulaşamayacaktır. İmam’ın ve komutanlarının tepkileri siyonizmin tohumunu insanlığın arzına ekmeye çalışan kamufle olmuş siyonistleredir. Asla ve asla herhangi bir halka veya mazluma karşı değildir.
Unutmamak gerekir ki siyonizmin zulmü altında inleyen bir dünyada herhangi bir halk veya o halkın temsilcileri eğer diğerlerini umursamadan sadece kendi geleceklerinden bahsediyorlarsa, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek o yılanın bayrağını sallıyorlarsa bütün insanlığa ihanet ediyorlar demektir. İnsanlık bir bütündür ve bölünemez. Bütün mazlumlar kendi aralarında kardeştir ve bütün zalimler de kendi aralarında kardeştir. Hiçbir zalim hiçbir mazlumun kardeşi olamayacağı gibi hakkını savunanını da olamaz. Öyleyse tüm yeryüzü zulmüne karşı topyekün, bir İmamın etrafında birleşerek bütün halkların kıyam etmeleri ve kardeşliklerini ilan etmeleri hem Kürtlerin, hem Türklerin, hem Farsların, hem Arapların ve bütün diğer milletlerin kurtuluşunun yegane yoludur.
Ve bizim “mazlumların kardeşliğinden” başka bir sloganımız yoktur. Çünkü biliyoruz ki bunun dışındaki sloganların tümünün gerçek manası “biji İsrail” olacaktır…
siyasetmektebi.com
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.