“Ey necib ve bahtiyar evlâdım! İnsanın inancını, kurtuluşa erecek olan fırkanın (Ehl-i Sünnet ve Cemâat'in) görüşlerine uygun olarak tashih etmesi, düzeltmesi lâzımdır. Bu Fırka-i Nâciye; Ehl-i Sünnet ve Cemâat (rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn) îtikâdı üzere olan fırkadır ki onlar cemm-i gafîr Sevâd-ı A'zam'dır (çok büyük topluluktur). Akâid bu şekilde tashîh edilirse uhrevî ve ebedî kurtuluş tasavvur olunur.
Kötü (bozuk) îtikât -ki bu Ehl-i Sünnet ve Cemâat'a uymayan inançlardır- öldürücü zehirdir ve ebedî ölüme ve azâba götürür. Amelde müdâhene (gevşeklik) ve ihmâlin mağfiret edilmesi ümid olunur. Ancak îtikâtta müdâhenede mağfirete ihtimâl bile yoktur. Allâhü Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Doğrusu Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret etmez. Ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur.”
(Nisâ sûresi, âyet 48) (Mektûbât-ı Şerîfe 2/ m.67)