İslami Forum

Tam Versiyon: Yöresel tatlar
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Sayfalar: 1 2
Yöresel tatlar
Kaynak Altınşehir adana.com dan alıntıdır

günümüzde gavur icadı olarak bilinen “Brunch”ı Adanalı yüzyıllardır yaşamının parçası yapmıştır. Adanalı için bu bir karın doyurma yöntemi değil, yaşamdan zevk almasını sağlayan kültür faaliyetidir… Yemek masalarında konuşulan şeylerin altında zengin bir geçmiş, karma bir kültür yatar…

EĞLENMİYORSAN EĞER, ADANA KEBABI YEMENE GEREK YOK
Adana Asmaltı  kurucularından Rahmetli Bekir Uslular’la sohbet
Asmaaltı’nı babası kurmuş… Zaman Cumhuriyet kadar eski. birçok önemli kişi Kazancılar’da kebap yemek için Adana’yı ziyaret ederlermiş.Her şehirde artık kebap lokantası var, niçin Adana’daki kebabın tadı başka bir yerde olmuyor?”İsmi üzerinde… Adana Kebabı… Torosların çiçek kokan meralarında otlanmış erkek kuzu eti lazım…dişiye özgü hormonlar yapılanın kebap değil, köfte olmasına neden oluyor.” .


Adana Kebabı’nın mucidi
Sağır Sülo’nun dedesi pazar günleri kebap partisi yapıyordu,o günden beri her pazar, Kazancılar Çarşısı’nda ocakbaşıları açılır, kebap yenir, şalgam ile kebaba cila çekilir.

 
Kebabcının usta olduğu, pişirirken kıymanın kömür ateşine düşmemesinden anlaşılır. Çünkü ateşin ısısı ve kıymanın şişe yapışmasını sağlayan yağın miktarı kebab tad veren ana unsurdur.pişerken et ateşe düşmüşse,dozu ayarlanamamış demektir.Dolayısıyla kebabın tadı olmayacaktır.

Zırh dediğimiz şey palaya benzer Tahta üzerine konulan sinirsiz et, iki ucundan iki elle tutularak oynatılan bu bıçakla kıyma haline getirilir. Buna “zırh ile çekilme” denir.etin çift çekilmesi gerekir. eti makine ile kıyarsanız, bir önceki işlemden kalan uygunsuz et kebabın tadını bozacaktır, makine kıyması şişe tutunmaya uygun değildir.
 

Eskiçağlarda insanların ateşi bulmalarıyla yemek kültürüne geçtiklerini söyleyebiliriz. Ateşle gelen besinleri pişirme çeşitliliğe dönüşmüş. Bu çeşitlilikle ilkel fırınlar geliştirilmiş, topraktan tencereler, pişirme kapları yapılmış,yemek çeşitlilikleri pişirilme teknikleriyle belirgin hale gelmiştir. Bu belirginliğin yemek kültürü başlangıcını oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Tarihte geçen binlerce yılda milletlerin milli mutfakları oluşmuştur Ağız tadı insanlar ve milletler arasında farklılık gösterir. Çünkü iklim, coğrafi konum,kültür seviyesi her yerde farklıdır

Yemek çeşitleri, pişirme ve sunum şekli, ziyafetler ve yemeklerin adları, pişirme yöntemleri ve mutfak aletleri ülkeler arasında değil bölgeler arasında bile farklıdır.Bu nedenle yemeklerin birbirinden türeme eğilimi olmasından dolayı kökenini ortaya çıkarmak imkânsızdır.

Türklerin, yemek kültürü araştırılırken,büyük bir coğrafî alan göz önünde bulundurulmalıdır Türkler Orta Asyada Ural  ile Altay Dağlarını yurt seçmişlerdir. Atlı göçebe kültürü, gelişmiştir.hayvancılık, tarihin başlangıcından beri ekonominin temeli olmuştur.

Türkler Orta Asya’da  Anadolu’da  yerleşik hayata geçtikten sonra hayvancılığı bırakmamışlardır. Büyük hayvancılık, denince, hatıra yaylacılık gelmelidir. At ve koyun sürülerine sahip Türkler, ilkbaharda geniş meralara göçer; sonbahar da kurak vadilere ve nehir kıyılarına inerlerdi. Çadırlarda örtü ve giyeceklerini kendileri dokudukları için, yer değiştirmede güçlük çekmezlerdi. Gıdaları, buğday ile yoğrulmuş hamur işi süt mamulleri at ve koyun etinden, içkileri kısrak sütünden hazırlanmış Kımız’dan ibaretti.

Türkler Yaşadıkları bölgede meyve ve sebze sınırlı olmasına rağmen yaptıkları ve yarattıkları birçok yemek adı bugün dahi dilimizde, Urallar’da, Orta Asya’da ve Anadolu’muzda tüm zenginliğiyle yaşamaktadır.
Sütlü ve yoğurtlu yemekler, hayvancı ve yaylacı Türklerden,  Etli-Hamurlu yemekler, köylü-yaylacı Türklerden kalan ata yadigarlarımızdır

Kasaplara, günümüzde Anadolu’nun bazı yerlerinde denildiği gibi XI. yüzyılda da etçi denilirdi tavuk eti, kuş eti ve balık ile av etleri geri planda kalıyorlardı.

Türkler mutfak konusunda zengin bir kültüre sahiptirler. Bu zenginlik, kendisini yemeklerde gösterdiği davranış kalıpları da geliştirilmiştir medeniyetler bu kültürle etkilenmiştir.

Kuzey Çin, Türk kültürünün içinde kalmıştır. Kuzey Çin’de, hayvancılık ile buğday kültürü vardır. Orta ve güney Çin pirinç kültürüne dayanır. Bu nedenlede kuzey Çin lokantasında, sığır etinden yapılmış etli yemeklerimiz ile söğüşlerimizi, mantımızı,etli böreklerimizi, bulup yiyebilirsiniz.Bu, binlerce yıllık bir gelişmenin sonucu idi.

Çin’de bir atasözü vardır: “Kuzey Çinliler, köpekten korkarlar. Çünkü köpek pistir ve zarar verebilir. Köpek ise, Güney Çinlilerden korkar; çünkü Güney Çinliler, köpeği yerler. Güney Çinliler ise, Kuzey Çinlilerin et ve hamurla yapılmış mantılarından korkarlar. Çünkü mantı, Güney Çinlilerin karınlarını ağrıtır”. Görülüyor ki her insan topluluğunun, organlarının alıştığı bir yemek türü vardır.

Balkanlar ile Arap memleketlerinde Türk devletlerinin varlığını meydana getiren Türk etnik unsurunun, her güzel şeyi, benimsenmiş ve yayılmıştır.

Türklerde hayvancılıkla birlikte et pişirme sanatının tarihsel geçmişi açıkça görülmektedir. Anadolu da Selçuklu devletinin yerleşik düzen almasıyla Alâeddin Keykubad’ın Şevval ayında verdiği ziyafette yenilen yemekler şöyle anlatılır:
“Elvan biryanlar dane kaz ve tavuk çevirmeleri tennur aşları ve mümessek ve şerbetler dökülüp yenildi. Ve içildi.etraftan gelen elçiler ulema ve han yiyip dağıldılar”. 

Kuyu Kebabı:ormanlık bölgelerde koyun kesilip temizlendikten sonra parçalanır, derisine sarılır. toprak içine ateş yakılarak kızdırılmak suretiyle hazırlanmış kuyuya deri içindeki et konur, üstü kapatılır. Et üzerinde tekrar ateş yakılır.bu kebaba kuyu kebabı derler.

Tandır Kebabı: Orta Anadolu’da koyun,veya çebiş kesilip temizlendikten sonra sıcak tandıra asılmak suretiyle pişirilir. Buna tandır kebabı derler.

Çevirme Kebabı: Anadolu’nun bazı yerlerinde koyun kesilir, temizlenir, tuzu, biberi karın boşluğuna konur, dikilir, ağzından arkasına bir sırık geçirilir, bu sırık mihver olarak kırda yakılan ateşin veya evdeki ocağın karşısında çevrilerek bütün gövde pişirilir. Buna çevirme kebabı denir. 
Kastamonu, Isparta taraflarında hususi yapılmış uzunca, dar ocaklarda ateşin karşısına hayvanı asarak kızartılmak suretiyle yapılır.

Kebap ateşte veya kap içinde susuz pişirilmiş et anlamına gelmektedir. Kebap kelimesi Sümer dilinde közlemek anlamına gelen"kabuba" kelimesiyle de açıklanmaktadır. Kimi kaynaklarda Arap kökenli et yemeklerine verilen genel tanımdır Sami kökenli dillerde “pişirilmiş, kızartılmış” manasına gelen kebabın,sulu yemekler için de kullanılan bir isim olduğunu unutmamak gerekir.


Osmanlı Saray Mutfağına ait kaynaklarda kebap ile ilgili en ilginç noktalardan biri de kimi zaman etlerin şiş yerine patlıcan sapına geçirilerek pişirilerek kebap yapılması.diğerbir örnek ise defneyaprağının sapına et parçalarının geçirilerek pişirilip kebap yapılmasıdır.

Kuzu Kuşgömü Ülkemiz coğrafyasının insanoğlu kadar eski olması mutfak kültürümüzün farklı medeniyetin etkisiyle gelişimini sağlamıştır bu da kebap kültürünü çeşitliliğiyle etkilemiştir. Kebap denince akla ilk ızgara et gelmektedir. Onlarca farklı kebap çeşidi en çok bilinen türler ızgara şeklinde pişirilir.

“ Tas kebabı gibi tencerede sulu yemek olarak tüketilen ızgara çeşitleri kadar meşhur kebaplarımızda bulunmaktadır. Kebap geniş bir coğrafya ya yayılmıştır. Yöresel ve bölgesel farklılıklar göstermektedir. Sebzelerin, baharatların, yeşilliklerin, meyvelerin kullanımı sayesinde onlarca lezzetli kebap çeşidimiz bulunmaktadır.

Kebapçılık konusunda Doğu Akdeniz bölgesinde merkez kentler Antakya, Adana, Tarsus ve Mersin’dir.öncüsü ise Adana ve Tarsus’tur.

Mersin ve Antakya’da kıyma kebabının hazırlık süreci Adana ve Tarsus ile benzer özellikler taşır. et, iki bıçak yardımıyla kıyma haline getirilir. Biri sivri, diğeri oval, 25-30 cm.lik bıçaklar çapraz tutularak kıyma işlemini gerçekleştirilir.kebap kıyması, al biber toz biber salçayla “avcarlanarak” (eti ezmeden yedirmek) acılı kıyma kebabı yapılır.

Sipariş gelince, dolapta bekleyen kebaplık et çıkarılıp, dövme demirden yassı şişlere saplanır. Kebap ocağına atılır. Kor halindeki köz üstünde alt ve üst kısımlar beşer saniyede çevrilerek pişirilirken, Adana’da tek şeritli, Gaziantep’te çift şeritli tırnaklı ekmeğe bastırılarak yağı alınır.

Kebabın yanında yeşillik olarak, kum soğan piyazı, maydanoz, tere, turp ve ezme yenir, şalgam suyu içilir. Yeşillikler masaya önceden konur, üstüne sıkılması için turunç verilir. Mersin kebapçılık açısından zayıf olmasına rağmen Bu kenti, kebap kültürü açısından Adana, Tarsus ve Mersinli Araplar besler.

Antakya’da tepsi kebabı, kâğıt kebabı, tavuk kebabı, ciğer kebabı vb. vardır, ancak klasik kebapçılık yönünden gelişmemiştir. bölgelerin ortak özelliği, kebaplarda erkek koyun etinin kullanılmasıdır.

Güneydoğu Anadolu bölgesinde kebaplık et, zırh ile çekilir. Zırh, tek tarafında tahta sapı olan 60 cm’lik yarım ay biçiminde dövme demirden bir bıçaktır.Bir elle bıçağın sapından, diğer elle sırtından tutarak et üstünde ileri geri hareket ettirerek et kıyma haline getirilir. Et ezilmeden, buğday tanesi büyüklüğünde çekilir. kıymanın üstüne tuz serpip ezmeden harmanlanır. Bu kıymadan, acısız ve sebzeli olmak üzere iki tür kebap yapılır.

Acısız Kıyma Kebabı Kıymaya sadece tuz serpip yuvarlak şişlere, yuvarlak biçimde saplanır.
Sebzeli Kebap: Sade kebap kıymasına sarımsak, maydanoz, taze kırmızıbiber ve karabiber koyularak harmanlanır. Bu kebap, istendiği zaman hazırlanır.
Acılı Kebap Böyle bir kebap yoktur. İsteğe göre ustalar, kebap kıymasına acı pul biber koyarak adına “acılı kebap” denen kebabı icat etmek zorunda kalmışlardır!

işin ustaları “acılı kebap” yapmaktan hoşlanmazlar. Çünkü sade kebap kıymasının içine koyulacak her şey, etin doğal tadını bozar. Güneydoğu Anadolu bölgesinde kebaplar erkek koyun etinden yapılır.



Kilis kebapçılığının kendine has, özgün kebapları vardır. Bunlar içinde ekşili kebap, oruk kebabı ve kibülmüşviye özgün tatlar arasında sayılabilir.Nizip’in kebap kültürü  Gaziantep ile Birecik’in harmanlanmasından oluşmuştur.


Kebap kıyması kuzu kolu, döş eti ve kuyruk yağıyla hazırlanır. Kıymalık et zırh veya çapraz bıçakla çekilir, içine tuz katılıp sade kıyma kebabı hazırlanır. Acılı kıyma kebabı için dibekte dövülmüş kuru baş biber çekilir, kıymaya yedirilir. Sebzeli kebap için ise, sade kebap kıymasına maydanoz, sarımsak, kırmızıbiber, karabiber hepsi birlikte çekilip katılır.

Kebaplık etlerin yağ ve sinirlerinden ayıklanması gerekir Acısız kuşbaşılık etin terbiyesi için süt, soğan suyu, tuz, tane karabiber, defneyaprağı ve zeytinyağı gerekmektedir. Acılı kuşbaşılık etin terbiyesi için ise, domates-biber salçası, sarımsak, karabiber, kekik, yoğurt ve zeytinyağı gerekmektedir. terbiyeli kebap etlerini bir gün buzdolabında bekletmek gerekir.

Yağlı kuşbaşılık et için kuşbaşılık yapıp, şişlere takmak gerekir. Ateşteyken tuzunu ekip pişirip yiyebilirsiniz.Kebaplar, meşe kömüründe, kor ateşde pişirilmeli kebaplar, kurumamalıdır. Güzel kebap, yapıldığı gün yenendir. Çünkü et size ulaşana kadar iki-üç gün geçer, birkaç gün daha beklerse yenmez hale gelir.

Kötü Kebap kebabı iyi ya da kötü yapan,etin seçimidir.besiye çekilmemiş hayvan Kaçak et ve dondurulmuş et Hindi etinin salça, baharat ve ayçiçeği yağıyla terbiye edilmesi Tavuk taşlığı, kuyrukyağı ve baharat karışımı
Soya, böbrek yağı, akciğer ve baharat.Bu şekilde hazırlanan et seçiminden kebap yapılmamalıdır.
Şalgam

Şalgam lahana sebzeleri arasında yer almakta, şalgam turp ve tohumları farklı şekillerde değerlendirilmektedir.
iri turplu şalgamlar hayvan yemi olarak degerlendirilmektedir

İnsan yiyeceği olarak yetiştirilen şalgamlar yumuşak etli, hayvan yemi olanlar ise sert etlidir. Sebze olarak değerlendirilenlerin turpları pişirilerek tüketildiği gibi Adana, Mersin gibi güney illerimizde şalgam suyu üretiminde kullanılmaktadır.


Şalgam kökünün toprak yüzeyine yakın kısmı kırmızı, mor, beyaz, sarı veya yeşil renklerde olabilir. Bitkinin oval yaprakları yeşil renkli, yaprak kenarları düz ya da testere gibi dişlidir çiçek sapları 50-120 cm. kadar uzar. Tohumları lahananınkilere benzer.

Şalgam çorba ve soslara katılır, yemeklerde garnitür olarak kullanılır.Yüksek miktarda mineral madde, kalsiyum, demir, A, B ve C vitamini ve diğer vitaminleri içeren şalgamın anavatanı hakkında  farklı görüşler vardır.
Bazı araştırmacılar şalgamın Rusya, Sibirya, Kuzey Avrupa ve Asya orijinli olduğunu ileri sürmektedir.

Şalgamın tüketilen kısmı kök ve hipokotilden oluşmakta turp olarak adlandırılmaktadır. Tohumları için yetiştirilen şalgamların bazıları turp oluşturmaktadır.şalgam tohumlarından yağ ve hardal elde edilmektedir.

Şalgamın yaprakları ince kıyılarak salata şeklinde yenilebilir ya da şalgam suyu şeklinde hazırlanıp kullanılmaktadır.Ülkemizde birçok bölgede şalgam üretilmekte şalgam suyu, taze veya turşu yapılarak tüketilmektedir.

ülkemizde 1500 ton şalgam üretimi yapıldığı bildirilmektedir.
şalgam çeşitleri yağ bitkisi veya yem bitkisi olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde son yıllarda yem bitkisi olarak bilinen şalgam türlerinin üretimi hızlı bir şekilde artış göstermektedir.


Şalgam bitkisi, tohumlarının ekiminden 3-4 ay sonra hasat edilecek duruma gelir. Bitkinin kökleri, elle çekilerek ya da çapayla kazılarak hasat edilir.

Şalgam suyu tüketildiği yörenin yiyecekleri ile uyum sağlamakta bunları tat yönünden tamamlamaktadır. Şalgam suyunun hoşa giden ekşi tadını fermantasyon sonucu oluşan laktik asit vermektedir.

Laktik asit, ürünlerin tadı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.
şalgam suyuna ekşi tat vermesi yanında sindirimi kolaylaştırıcı, ferahlatıcı, sindirim sisteminin pH’ını düzenleyici vücudun bazı minerallerden daha fazla yararlanmasını sağlayıcı özellikler de kazandırmaktadır. laktik asit ürünleri içinde patojen mikroorganizmalar gelişemediği için sağlık açısından güvenilir ürünler olarak kabul edilmektedirler.

Bulgur unu: Bulgura işlenmek üzere kaynatılmış buğdayın dış kabukları ayrıldıktan sonra, kırma haline getirilmesi sırasında oluşan elek altında kalan kısmı olup kırma haline getirilen tanenin %2-3’lük kısmını oluşturur.

Ekmek mayası genellikle melas gibi şekerli hammaddelerden elde edilen üst fermantasyon tipi kültür mayasıdır. sıvı, pres ve kuru maya olarak elde edilir. Şalgam suyu üretiminde maya olarak ekşi hamur kullanılır.

Tuz denilince sodyum ve klor iyonlarının birleşmesinden oluşan sodyum klorür anlaşılır. Şalgam suyunda  kullanılan tuz, ticari kaya tuzudur.Şalgam suyuna kırmızı rengini, siyah havuçtan geçen antosiyanin renk maddesi vermektedir .



şalgamın içeriği kalori protein; kolesterol yağ; lif fosfor kalsiyum; demir; Sodyum potasyum  magnezyum A vitamini B1  B2  B3 vitamini C vitamini.

Şalgam, patates yaygınlaşana değin,önemle tüketilen bir sebzeydi.geri plana itilmiş şalgama, içerdiği yüksek besin değerleri nedeniyle layık olduğu önem verilmelidir.



Organik Şalgam Üretimi:
Adana`da faaliyet gösteren Kaleağası Gıda Sanayi, organik şalgam üretimine başladı. Kaleağası Gıda Çukurova bölgesinde yöresel olarak üretilen ve tüketilen şalgam suyunun tüm Türkiye`de tüketilmesi için organik şalgam üretimine başladıklarını söyledi.
organik şalgam numunesinin, sonuçlarının olumlu gelmesi üzerine sertifikası aldıklarını kaydetti.organik şalgamın tamamen organik havuç ve bulgur unundan elde edildiğini kaydetti.
Tanıdığım adanalıların hiçbiri kebap yanında bahsettiğin içkiyi cila olarak kullanmaz..
genelleme yapılmış ama
orada geçen cümle hoşuma gitmedi..
Kusura bakma da kardeşim alkol her ne kadar haram ve kötü bir şey olsada türkiyenin her yöresinde kullanılıyor sadece olumsuz yorumlarınızı değil olumlu yorumlarınızıda beklerim saygılar zaten ben alıntı yaparak kaynak göstererek yazı yazdığım için söylenilenleri pek üzerime alınmıyorum saygılar
AŞURE

Aşure İbranice bir kelimedir telaffuzu aşuradır 10 anlamına geliyor.Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem ayının onuncu günüdür.İslamiyetten önce, israiloğulları bu gün oruç tutarlardı.
Bu gün insanlığın kaderini etkileyen,olaylar gerçekleşmiştir.Adem peygamberin tövbesi kabul edildi Halil peygamber Nemrut'un ateşinden kurtuldu Hz. Musa'nın kavmini Firavundan kurtardığ Yunus peygamberin balığın karnından kurtulduğu, Eyüp peygamberin şifa bulduğu  Hz. Yakub'un Hz. Yusuf'a kavuşup gözlerinin açıldığı, Nuh peygamberin gemisinin karaya oturduğu gündür.  

aşureyi bizler için anlamlı kılan; imam Hüseyin'in bu gün şehit edilmesidir.Kerbela şehidi Hz. Hüseyin, on Muharremde şehit edilmiştir.Muharrem ayı ve bu ayda tutulan oruç sonrasında pişirilen aşure çorbası çok derin anlamlara sahiptir.İmam Hüseyin'in Kerbelada şehit edilmesiyle Muharrem Orucu Aleviler için  Matem Orucu  olmuştur.

aşure çorbasının Aleviler için anlam ve önemi farklıdır Hz. Hüseyin, Kerbala da şehit edilmeden önce Muharrem orucundan sonra pişirilen aşure çorbası şenlik havasında yapılıp paylaşılıyordu. İmam Hüseyin'in şahadetinden sonra ise, aşure çorbası şenlikten uzak Kerbela şehitleri ve 12 imamlar a bağlılığın gereği pişirilip dağıtıldı. Günümüzde bu şekilde yerine getiriliyor.
AŞURE

Aşure tatlısı Nuh peygamberin gemisinin karaya oturmasından sonra gemide yiyeceklerden meydana gelmiştir. Aşurenin içinde 12 farklı bileşim olmalıdır. Bunlar fındık, kuru incir, kuru üzüm, ceviz, nohut, fasulye ve benzer yiyeceklerdir.

aşure çorbası, 12 günlük Muharrem Orucundan sonra Kerbela ve bütün şehitlerimizin ruhları için, yollarına bağlılığın, gereği olarak yapılıp paylaşılmalıdır. Birlik olarak, kardeşlik ve barış duygusuyla yapılıp paylaşılmalıdır.

 Osmanlı Döneminde Aşûre

Türk-Müslüman geleneğinde aşûre Muharrem ayında pişirilip, yakınlara, komşulara ve fukaraya dağıtılan bir taamdır Osmanlıda ise sadece Muharrem aylarında değil senenin her ayında pişirilir fukaraya dağıtılırmış...

Meşâyih-i kirâm hazerâtı ârif insanlar oldukları için, fukarâ-i müslimîn mahrûm kalmasın diye, aşûre pişirme işini yılın bütün aylarına yaymışlar  tekkelere belli bir ay tayin etmişler.. her ay dergâhlarda aşûrenin halka dağıtılması temin edilmişdir...

Osmanlılar döneminde aşûre geleneğinde öncülük saraya aittir. Muharrem ayının 10. günü Topkapı sarayında pişirilecek aşûre için "Kiler-i Hâs"dan malzeme verilir, birkaç gün önceden hazırlıklara başlanırdı. Saray aşûresini "helvacıbaşı"lar pişirirlerdi.

Osmanlılarda Büyük kazanlarda hazırlanan aşûrelerin ilk olarak husûsî bir merâsimle pâdişâha ve harem halkına sunulması sonra devlet ileri gelenlerine, imâretlere ve halka dağıtılması âdetti. 

II.Abdülhanid döneminde (1876-1909) Yıldız ve Beşiktaş sarayında hazırlanan aşûrenin dağıtımı İstanbullularca sabırsızlıkla beklenirdi. Dağıtımın ilki saray testilerine ve kâselerine konan aşûreleri tablakâr"lar, Beşiktaş, yüksek rütbeli devlet  ricâlinin konaklarına götürürlerdi.

2.abdulhamit döneminde"cevap" denen usûl gereği aşire testileri çikolata, badern şekeri, fıstık vb. şeylerle doldurularak konak ağalarınca saraya iâdesi âdettendi. İkinci ve asıl dağıtım halka yönelikti. Saray matbahlarınca büyük kazanlar buğday, incir, üzüm, kayısı malzemeleri ile "dâneli" denen aşûreler pişirilirdi

10 Muharrem gecesi sırık hammallarınca taşınan kazanlar Yıldız Talimhane Meydanı'na götürülerek sıraya dizilirdi.Sabah erkenden Âmire" müdürü, "Vekilharc" ve Helvacıbaşı"lar resmî kıyâfetlerle meydanda hazır bekler Seccâdecibaşı"nın, pâdişâh buyruğunu  duyurmasından sonra Amire imamı duâ eder, "âmîn" diyen halka kapılar açılır,aşure kazanlarının  önünde kuyruklar oluşurdu

Halkın getirdikleri kaplara aşûre doldurulurdu.disiplinin sağlanamadığı, görevlilerin tepeden tırnağa aşûre bulaşığına battıkları,hücûm edenler arasında kazana düşenler olduğu  görülürdü.

Sarayın yanı sıra, "Sultan Efendiler pâdişah kızları kendi saraylannda aşûre pişirtip halkına, yoksullara dağıttırırlardı. Hânedân mensûblarının birbirlerine gönderdikleri aşûreler çok değerli porselen, kristal, bakır, gümüş,aşûreliklere konur hediye olarak konak ve sarayların köşe raflannda camekânlarda saklanırdı.

10 Muharrem'i izleyen haftada ricâI ve paşa konaklarınd aşûre dağıtırlırdı. Son dönemlerde aşûre kapları ilgi çektiğinden Muharrem ayında züccâciyeci dükkanları binbir çeşit aşûrelik, Kâse, tas ve sürâhîlerle dolardı. Bunları alanlar, aşûrede yakınlarına, komşularına değerli hediyeler sunarlar,kaplar evlerde hediye edenin adıyla, anılırdı.

Evkaf Nezâreti İstanbul'un büyük imâretlerinde aşûre pişirttirip dağıtımını sağlardı.Son dönemlerde aşure geleneği Bahçekapı'daki Hamidiye İmareti'nde yapılıyordu. Aşûrenin yanısıra imâretlerde, sebillerde şerbet, menba suyu, kurban eti dağıtıldığı olurdu.

Kimi zaman esnaf örgütleri organizasyonlarda imaretlerde hayrat kazanlarında aşûre pişirir, çarşı esnafına ve halka dağıtırlardı.Evlerde her aile ihtiyâcına imkânlarına göre 10 Muharremde aşûre pişirirdi.
SARAYDA AŞÛRE

Evlerde helvahâne veya kuzu kazanı içinde hazırlanan aşûre ocaktan indirilir evin en yaşlısı kazanı karıştınp Yâsîn-i şerîf okur, kazanın ağzına kalaylı tepsi, bunun üstüne beyaz örtü örtülür, aşûrenin demlenmesi tamamlanınca evin en büyüğünden en küçüğüne tas tas verilirdi.salavât getirildikten sonra tepsideki "aşûre teri" denen buhar suyu da şifâ niyetine göz kapaklarına ve alına sürülürdü.

İstanbul usûlü aşûrede, pirinç, buğday, iç bakla, fasulye, nohut, yanında incir, üzüm, kuşüzümü, kayısı, kestâne, çamfıstığı, şamfıstığı, ceviz, fındık, badem, nar tanesi de kullanılarak hem göz hem damak zevki gözetilirdi...

Aşureye misk, amber, gülsuyu ilâve edilir ve üzerine tarçın serpilirdi. Saray ve konak usûlü aşûre ise "süzme" ve "sütlü" denen iki ayrı tarza hazırlanırdı.  Buğday piştikten sonra süzülerek sadece helmesinin kullanıldığı aşûreye süzme aşûre denirdi.

Sütlü aşûre aşûre malzemelerine ek olarak bir miktar sütün ilâve edilmesiyle yapılırdı.Fatih Sultan Mehmed zamanındaki saray defterinde saray aşûresinin tarifi
Evvelâ mikdâr-i kifâye kışrı izâle olunmuş buğdayı gereği gibi yıkayıb tathîr eyledikden sonra bir kebîr tencere içine çokca su ile koyub ateş üzerine vaz' oluna.
badem fındık fıstık ve cevizden dilhâh üzere üzerlerine koyub ekl buyuralar. Yiyenlere âfiyet olsun, yedirenlerden Allah râzı olsun...
Kur'an-ı Kerim'de adı geçen gıdalar

Kur'an'da, "İnsan aldığı gıdalara bir baksın Biz yağmuru gökten yağdırdık. Sonra bitkiler bitsin diye toprağı yardık. Kendinize ve hayvanlarınıza gıda ve fayda olması için yeryüzünde ekinler, üzüm bağları, yoncalar, zey­tinler, hurmalar, bahçeler, meyveler ve çayır­lar bitirdik"( Abese Nahl Suresi) buyrulmuştur. Tüm bitkiler ekinler ve gıdalar in­sanların faydalanması için yaratılmıştır Doğadaki her şeyin bir anlam ve önemi vardır bitki, meyve, sebze ve gı­dalar insanoğlunun hastalıkdan korunma­sında ve tedavisinde önemi vardır.
Ayetlerde övülen gıdalar şöyledir: Acur, Arabistan kirazı, buğday, balık eti, bal, et, ekmek, fasulye, hıyar, hurma, incir, kudret helvası, kiraz, mercimek,

Balık Eti

Denizden taze et yeme­niz ve ondan takınacağınız bir süs eş­yası çıkarmanız için denizi em­rinize veren O'dur. Gemilerin denizde suları yara yara gittiklerini de görü­yorsunuz. Bütün bunlar O'nun ihsan­larını aramanız ve nimetlerine şükretmeniz içindir."( Nahl Suresi, 14.)

"İki deniz aynı olmaz. Şu tatlıdır, susuzluğu giderir, içimi kolaydır. Şu ise tuzludur, acıdır. her birin­den taze et yersiniz süs eşyası çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için gemilerin suyu yara yara gittiğini görürsün."( Fatır Suresi)

Peygamber'imiz (a.s.m.) şöyle buyurur:
İki ölü ve iki kan bize helal kılınmıştır. Ölüler; balık ve çekirge, iki kan ise ciğer ve dalaktır

"Denizin suyu temiz, ölüsü (balığı) ise helaldir.

Acur

Salatalığa benzer Sıcak iklimde yetişir. İdrar söktürücü özelliği vardır. Hazım sorunlarında susuzluğu gidermek amacıylakullanılır. rahat bir sindirim ve zindelik için kilo almış insanlara tavsiye edilebilir. İç Anadolu Bölgesi'nde sık yetişir.
Peygamber'imizin acuru yaş hurma ile birlikte yemiştir Hz. Ayşe, acurun yaş hurmayla birlikte yenilmesinin kilo aldırdığını ifade etmiştir

Ayva

Peygamber'imiz "Ayva, göğüsteki sıkıntıyı, ağrıyı gide­rir, gönlü kalbi ferahlatıp kuvvetlendirir
Sizden biriniz kalbi üzerinde bir ağırlık hissettiği zaman ayva yesin!" bu­yurmuşlardır ayva idrarı arttırır ishali keser, kusmayı ve vücut ısısını engeller. Hamile­liğin ilk üç ayında bolca yenilmesi doğacak çocuğun güzel ve alımlı olmasında etkilidir.

Bal

Kur'an-ı Kerim'de "Rabb'in, bal arısına 'dağlarda, ağaçlarda ve kovanlarda yavru yap, her çeşit bitki­den ye, bal yapman için- Rabb'inin yol­undan boyun eğerek yürü diye öğretti. Onların karının­dan renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki insanlar için şifa vardır. Düşünen bir millete bunda ibretler vardır"( Nahl Suresi)buyrulmuştur. balla ilgili hadisler şöyledir:

"Şifa iki şeydendir. Biri Kur'an okumakta, diğeri ise bal şerbeti içmektedir."

"Sizlere sinameki sennutu tereyağı, bal, hurma ve kimyonu tavsiye ederim. bunlar Ölümden başka her derde devadırlar."

"Bal şerbetinden daha üstün ilaç bulunamaz.

"Bal şerbeti gönlümdeki üzüntüyü, sıkıntıyı giderir ve gözümün görme duyusunu da kuvvetlendirir

"Böbrek sancısı böbrekteki sinirdendir, hareket ettiği za­man sahibini hasta eder. Bu hastalığı ılık su ve bal şerbeti ile tedavi ediniz."

"Doğum yapan lohusa kadınlar için yaş hurma, hasta kimseler için ise bal gibi şifa yoktur."

Tıbb-ı Nebevi de bal, karaci­ğer, dalak, mide, bağırsak gibi rahatsızlıklarda, ko­ruyucu ve temizleyicidir. Altını ıslatan ço­cuklar ve ishal tedavilerinde, akıl sağlı­ğının düzenlenmesinde, kanın temizlenmesinde zihinsel ra­hatsızlıklarda gibi birçok durumda kullanılmalıdır
Kaynak iyibilgi.com
Kur'an-ı Kerim'de adı geçen gıdalar

Et

Tıbb-ı Nebevide et tüketimi Et, tavsiye edilen bir gıdadır ölçülü olunmalı, aşırı tüketilmemelidir
Etten uzaklaşmak ve aşırı derecede tüketmek tavsiye edil­mez. Kur'an'da 12 yerde etin adı geçer.
"Deve, sığır, keçi ve koyunları O yarattı. si­zin için soğuktan koruyucu yünler ve menfaatler vardır. Onlardan bir kısmını yersiniz."( Nahl Suresi, 5.)
"Et, dünya ve ahirette yiyeceklerin efendisidir

İncir

İncire, zeytine, Tur-i Sina'ya ve emin bel­deye yemin ederim ki gerçekten biz insanı en güzel şekilde yarattık”( Tin Suresi, 1-4.) buyrulur.
"İdrarını yapamayanlar ve öksürük için etkili tedavi edici özelliği vardır. Böbrek taşlarını ve idrar ke­sesini temizler. Hemoroit hastalığında, ek­lem ağrılarında faydalıdır." Vücuttaki toksinleri temizler. Karaciğer ve dalağı temizler. Midedeki balgamı ortadan kaldırır. İncir, adale ve ekle gut hastalığı ağrılarında faydalıdır.

Zeytin

sizin için Tur-i Sina'da yetişen bir ağaç meydana getirdik ki ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık verir" (Müminun Suresi.) buyrulmuştur.Peygamber'imiz "Sizlere zeytinyağı tavsiye ederim. Hem yiyiniz hem de yağlanınız. zeytinyağı bas­ur hastalığı için şifadır” buyurmuşlardır.Zeytinyağının damar sertliğine, kabızlığa, ülsere, karaci­ğere ve romatizmal hastalıklar ile böbrek taşları ve kum olu­şumuna faydası vardır. Tansiyon düşürücüdür

Kabak

Peygamber'imiz kabak çorbasını ve yemeğini severdi.Kabak yiyiniz! Çorbada kabağı çoğaltınız! kabak zekâ seviyesini güçlendirir bu­yurmuşlardır.
Kabak, şekerle kaynatılıp içilirse vesvese ve evhamı gide­rir. Ruh hastalıklarına baş ağrısına faydalıdır. Böbrek ve bağırsakları temizler. Kabak çekirdeği bağır­sak kurtlarının düşürülmesine katkıda bulunur.

Üzüm

üzüm, hazmı kolaylaştı­rır, kabızlığı giderir. Hemoroit hastalığına, böbrek taşlarının düşürülmesine ve mafsal ağrılara faydalıdır.
Peygamber'imiz üzüm için "Kuru üzüm ne güzel gıdadır. Sinirleri kuvvetlendirir, yorgunluğu giderir, ağız kokusunu güzelleştirir, gönlü hoş eder, üzüntü ve kederi giderir” buyurmuşlardır. Üzüm Karaciğer, dalak, mide ve bağırsakları güçlendirir sabahları aç karnına yenmelidir Zihni açar ve hafızayı arttırır.

Süt

*Peygamber'imiz süt ve hurma için "İyi, güzel gı­da" derdi. Ayrıca "İnek sütü ile tedavi olunuz ben yüce Allah'ın bunda şifa yarattığı kanaatindeyim. inek her çeşit ottan otlamaktadır" buyurmuşlardır.
Allah gökten su indirir ve ölü­münden sonra yeryüzünü su ile diriltir. Düşü­nen kimselere ibret vardır. Sizlere koyunların bağırsak muhteviyatı ile kan arasından meydana gelen, içen­lere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz."( Nahl Suresi,) Sütün Evhamı giderir, vesvese, gam, keder ve hayal hastalıklarına fayda­lıdır. balla birlikte içilirse iç organları temizler. Şekerle birlikte içilirse cildi güzelleştirir. Bağırsakları kuvvetlendirir. Meniyi arttırır. Vücudu temizler. Zekâyı ge­liştirir. Vücudu şişmanlatır. emzikli kadınlara tavsiye edilir. Bitkinlik, halsizlik ve yorgunlukda ilaçtır Karaciğer, dalak ve mide için iyi gelmeyebilir. Gaz ya­pabilir. Ancak Süt alerjisi bulunmayanlarda olumsuz etki görülmez.

Tere

Peygamber'imiz, "Size tereyi tavsiye ederim. Zira Allah bunda birçok hastalık için şifa yaratmıştır" buyurmuştur.Tere vücudu ısıtır, bağırsakları yumuşatır. Cinsel gücü artırır. Şişlikler ve kalp çarpıntısına faydalıdır.Bağırsak kurtlarını ve tenyaları düşürür. Saç dökülmesini önler.
İştah açıcıdır. Nefes darlığına ve dalak büyümesine faydalıdır. Akciğeri temizler ve adet kanamasını söktürür.Yeşil yapraklı sebzelerdendir depresyon ve kür tedavisinde kullanılmakta, insanın ruh dünyasına katkı sağlamaktadır.

Çörek Otu

Efendimiz Çörek otu yarım baş ağrısına, yüz ve ağız bölgesinin felçlerine, uyku hastalığına, unutkanlığa, baş dönmesine ve nefes darlığına karşı faydalıdır." Sizlere çörek otunu tavsiye ederim. bunda ölümden başka birçok hastalık için şifa vardır."buyurmuştur
Sayfalar: 1 2