Allah’a giden yolda kendisine başvurulan şeyhler iki kısımdır:
1)Ta’lim şeyhi,
2) Terbiye şeyhi.
“Terbiye şeyhine bağlanmak, bu yolun yolcusu olan herkese zaruri değildir. Akli melekelerini gereği gibi kullanamayan ve nefsine güç yetiremeyen kimseler ancak böyle bir şeyhe muhtaçtırlar.
Çünkü böyle kimselerin nefisleri pek çok perde ile perdelidir ve onlar bu perdeleri, terbiye şeyhine bağlanmadan kendi başlarına kaldıramazlar. Bunlar, müzmin hastalıklara yakalanmış kimseler gibidirler.
Bu sebeple de kendilerini tedavi edecek mahir ve mütehassıs doktorlara muhtaçtırlar.
Akil melekelerini gereği gibi kullanan ve nefsine tam anlamıyla hakim olan kimseler için ise böyle bir şeyhe bağlanmak lazım değildir.
Çünkü böyle kimseler, terbiye şeyhinin kişiyi yönlendirdiği şeyleri kendi başlarına yapabilirler.
“Bu yolda bir terbiye şeyhine itimad edip dayanmak, sonraki devirlerde yaşamış Tasavvuf imamlarının yoludur.
Bir talim şeyhine itimad edip dayanmak ise evvelki asırlarda yaşamış olan Tasavvuf imamlarının yoludur.
Bu söylediğimiz, onların kitaplarında açıkça görülmektedir. Haris-i Muhasibi, Ebu Talib-i Mekki (Kaddesellahu Esrarehum) ve daha başkalarının eserleri buna örnektir.
Zira bunlar, kitaplarında, mutasavvıfların ilimlerinin usul ve furü’unu zikrettikleri halde, daha sonraki devirlerde yaşamış olan Tasavvuf imamlarının belirttiği şekilde bir terbiye şeyhine bağlanmanın gerekli olduğunu söylememişlerdir.
Özellikle de Şeyh Ebu Talib böyledir. Onların böyle birşey zikretmemiş olması, seyr-u sülük yolunda bir terbiye şeyhine bağlanmanın şart ve gerekli olmadığının delilidir.
“Saliklerin ekseriyetinin tuttuğu yol budur ve bu, önceki dönemlerde yaşamış olan Selefin haline daha çok benzemektedir.
Zira onların bir terbiye şeyhine bağlandıkları ve talebelerin terbiye edici şeyhe bağlandığı gibi onların da bir tek şeyhi iltizam ettiği nakledilmiş değildir.
Onlar ilimleri ve ıslah-ı hali, birçok şeyhden sohbet yoluyla ve birbirleriyle kardeşlik ilişkisi kurarak alırlardı...
“Ehl-i Tasavvufun kitaplarına gelince, bu kitaplar ta’lim şeyhi mesabesindedir.
Çünkü bunlardan istifade edebilmek, müelliflerinin ilim ve marifet ehli olduğuna inanmakla ve kendisine uymanın sahih olduğu kimselerden olduğuna itikad etmekle olur...
“Eğer bir kimsenin bu kitaplardan elde ettiği bilgi ve istifade, Şeriat’in zahirine açık bir şekilde muvafık ise, kişi bu kitaplardan öğrendikleri ile yetinir. Yoksa o kişinin bir talim şeyhine müracaat etmesi zaruridir. (Abdülfettah Ebu Gudde ‘nin, Haris el-Muhasibinin Risaletu‘t Müslerşidin adlı eserine yazdığı dipnotlardan, s. 40-41)