You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Kitap alıntıları ve sözler

Kitap alıntıları ve sözler

General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
nazım hikmet
memleketimden insan manzaraları

Orda bir ölüyü mü göreceğiz yine Bir değil, bin iki bin üç bin ölüyü. Fakat sayı çoğaldıkça ölülerin
facia değerleri düşer

Ve insan dostluğunda öyle bir an oldu ki şüpheden ve emirden üstün

vaziyet şöyle gibi:
Onlar paranın sahibi değil
Para onların sahibi.”

Kuş bile yuva yaptı,
kuş kadar olamadın...

alnı pencerenin camına dayalı
kaybolmuş bir dünya geçiyordu
bir insan yüreğinden

Alamanlar 18 yaşında bir kız astılar.
18 yaşındaki kızlar belki nişanlanır
astılar onu.

Düşman gadredici, hilekâr ve amansızdır zırhlarının içinde gelenler ölüme tapınırlar.

İnsanı doğuştan günahkâr sayan,
insanda aklı öldürenlerdir Ve kitapları yaktılar...ve leş kokusu,
ve elleri yırtıcı kuş pençeleri gibi

sarılmış makanizmalara ve kendilerine teslim olmayan
bir tek yeşil fidan ve hayat gibi umutlu bir tek insan bırakmamak için geliyorlar tanklarının arkasında

Bizim İstiklâl Marşında aksayan bir yan var, bilmem, nasıl anlatsam. Akif, inanmış adam. Fakat onun ben inandıklarının hepsine inanmıyorum.

Gelecektir sana vaadettiği günler Hakkın' Hayır. Gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. Onu biz kendimiz vaadettik kendimize. Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair... Kim bilir belki yarın


Onlarda düşmanlık ikiyüzlüydü,
dostluk hazırdı ihanete.

“Her karışını vatanın kanımızla sularız.Türk ölür, baş eğmez,»

Çamaşır yıkadı. Yemek pişirdi. Çocuk doğurdu.Ve biliyor ki öldüğü zaman bir şal koyacaklar tabutuna

İnsanoğlu bir suya, bir ekmeğe
bir de döşeğe muhtaç.
Bir de arıları olursa.

Ölüm Allahın emri, açlık olmasa fakat.

İnsanı doğuştan günahkar sayanlar, insanda aklı öldürenlerdir.

Güzel günler göreceğiz çocuklar,
Güneşli günler GöreCeğiz...
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar, ışıklı maviliklere

" Sen şehrimsin
en güzel ve en acılı. "

Duydunuz: muhakkak,
düşündüğünüz: belki,
anladınız: zannetmem.

Biz kuşlara emanet ettik yüreğimizi;
kendi vicdanında özgür.
Kendi gökyüzünde göçebe.

Dikildi ayaklarının ucuna partizan
Ve hayata seslendi İNSAN
‘Kardeşler hoşça kalın
Kardeşler kavga sonuna kadar


Cellat bir tekme attı makarna sandıklarına Sandıklar yuvarlandılar
Ve TANYA sallandı ipin ucunda!”

Diyorlar ki, harbi Hitler çıkardı.
Peki, Hitler'i kim çıkarmış?

Evimin içinde ayağının sesini duymak istiyorum, istiyorum ki kapımı çalasın sana kendi elimle açayım kapımı. Fakat kunduralarını taşlıkta çıkar kuzum çamurluysalar, terliklerin seni bekliyor zaten.

Sana kendi elimle yemek pişirmek istiyorum, kendi elimle kurmak soframızı. Yalnız, bulaşığı yine eskisi gibi beraber yıkarız.

Seninle aynı kitapları okumak istiyorum Kendi elimle yıkamak istiyorum çamaşırlarını ve söküklerini dikmek.

Ve istiyorum ki kendi elimle alayım tozunu yazı masanın dağınıklığını bozmaya kıyamadan Fakat artık sen de minderin üstünde unutmazsın yanar piponu ve külünü dökmezsin döşemeye.

Çalıştığın yerde seninle yan yana çalışmak istiyorum, dövüştüğün yerde yine yan yana dövüşmek, ev işleri esirliğinden filân kurtulmak için değil burnunun dibinden ayrılmamak için.

Ve nihayet en dehşetli hakkımı seninle aynı yastıkta uyumak istiyorum ve çocuk doğurmak sana en az daha iki tane... »


Tanya Senin memleketini sevdiğin kadar Ben de seviyorum memleketimi Sen genç komünisttn
Ben 42 yaşlarında yaşlı bir komünist

Sen Rus, ben Türk Ama ikimiz de komünistiz Seni astılar memleketini sevdiğin için,
Ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim.

Ama ben yaşıyorum, sen öldün.
Sen çoktan dünyada yoksun,
Zaten ne kadar az kaldın orda;
On sekiz senecik.
Doymadın güneşin sıcağına bile.


Ölmeyi isteyecek kadar çıldırmak için bugün bu dünyada öyle çok sebep var ki, insanları öyle kolay yeniyorlar ki..."

Yaşamışlar bir lokmacık henüz,
henüz bir lokmacık hatırları var,
yükleri böyle hafif ölüme böyle kolay gidiyorlar...

Açlık “ dedi, açlık, hiçbir şey yememek değil bağırsağı düğümlenene kadar
yarma çorbası içmektir.


Yani, destan bitmesine bitti,
biraz acı bitti lakin Yüreğim üzüldü


ya insanda yürek dediğin taştan olacak yahut da dehşetli namuslu olacak yüreğin."

Denizde balık kokusuyla
döşemelerde tahtakurularıyla gelir
Haydarpaşa garında bahar.

Benim için dua et, sevgilim, madem ki yanımda yoksun. Dün hırsımdan bir bardağı kırdım elimde.

Ne boktan bir hal. Niye bu kadar uzaksın? Fakat gelme sakın, zaten gelemezsin, istemiyorum olduğun yerde sittin sene kal... »

Varılacak yere kan içinde varılacaktır. Ve zafer artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp
koparılacaktır...

Elektrik ampulü gibidir insan yüreği. Cereyan alırsa ışık verir,
cereyansız ampul iyi olsun istediği kadar ne ışıl ışıl yanar
ne kendini gösterebilir."


“Her kadın saçmadır sevdiği zaman, bırak da içimden seveyim seni açığa vurmadan.”

Dünyaya bir defa geleceğiz
ölümü istediğiniz kadar düşünmeyelim
öleceğiz.

herhangi bir güzelliği tabiatın
çıksa karşıma ben yeni baştan bir kerre daha anlarım değişmesi lazım geldiğini ve değişeceğini mutlak bugünkü insan hayatının..."


Söyleyecek o kadar güzel sözlerim vardı insanlara Bana hiçbirini söyletmediler.

insanlar Hep aynı bokun soyudur
en kötünüz, en iyiniz

Bir tek dilim peynirimi
size ikram ediyorum,
Buyrun yiyiniz...

"-Çocukları sever misin?"
"-Sevilmez mi!
Allahtan büyük ne var, demişler
çocuk var demiş."

Dünya ile kessem de alakamı bir dağın tepesinde yaşasam,
yapamam değil mi?
Sıkılırım herhalde.

İnsanları öyle kolay yeniyorlar ki
Aklım kabul etmiyor usta...

o kadar güzel sözlerim vardı insanlara hiçbirini söyletmediler.
Hep aynı bokun soyudur en kötüsü en iyisi Bir tek dilim peynirimi size ikram ediyorum Buyrun yiyiniz...

Allah istiyor diyerek ona teslim olabilmek ne kadar iyi bir şey.

Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince küçük çeneleri,
kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz

ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen dağlara kaçırıp
hapis yattığımız ve ekinde, tütünde,
kara sabana koşulan Oynak ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar bizim kadınlarımız


Vatan sevgisi mi bu hergelelerde?
Hangi vatan sevgisi?

Her şey çalışmaktır dedik, lâkin insanlar insanların etini yiyor.

belki ihtiyarladı biraz Fakat kitap, kelepçe ve yürek eskimedi.
Ve şimdi yürek her zamankinden umutlu.


Ve dövüşebilirim!Doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum,
Her şey için Herkes için.
Yaşım başım buna engel değil!


Anlatsana bana: nasıl oluyor da çıldırmıyoruz öleceğimizi bildiğimiz halde? Yoksa, ben ölmem gibi mi geliyor insana...

Yoksa ölmeye de mi alışıyoruz, ihtiyarlamaya alıştığımız gibi.


Korkuyorlar Türk milletinden korkuyorlar kapitalist rejim baştakiler burjuvazi,
her yerde kendi milletinden korkuyor.

Fakat gelme sakın,
Zaten gelemezsin,
İstemiyorum
Olduğun yerde sittin sene kal...

Düşünmemişti komünizmin
ne olduğunu bile.
O sadece on sekiz yaşındaydı.
ve yirmi beş kuruş yerine
elli kuruş istiyordu
ve on dört saat yerine on saat.

kaybolmuş bir dünya geçiyordu
bir insan yüreğinden

Yürüdü hapisaneye bakmadan.
Orda kalanlar gözetliyor gideni:
bir parça hasret
bir parça keder
ve "haydi, yolun açık olsun..."

‘Hay Allahım,’ derim kendi kendime,
öldüreceksen beni böyle öldüreydin
elimde silah yüzüm gâvura karşı…’


Kar kesti yolu
sen yoktun
oturdum seyrettim yüzünü
Gemiler geçmiyor
uçaklar uçmuyor
sen yoktun

En Kötü İşlerden Biridir İnat
İnada inatla mukabele boştur.

Gülmesi hoşuma gidiyor bu adamın Açık geniş rahat Herhalde aydınlık bir kalbi vardır



Kitaba düştüm
Sabahtan akşama kadar okuyorum
Kitaplar akıllı
Kitaplar aptal
Kitaplar büyük
Kitaplar çocuk

Bir ürperme geldi İsmail'in içine.
Ve bir balık gibi ürkerek
bir sandal bir çift kürek
ve durgun ölü bir deniz şeklinde gördü yalnızlığı.
Ve birdenbire
öyle kahrolup duydu ki insansızlığı
elleri yıldılar: yüklendiler yüreklere.


Bir acayip gülümsedi kurt gözleriyle Kartal Şaşkın bir keder duydu, sonra öfkeli bir merhamet.
Sonra düşündü Ne yazık,
ne çabuk affediyorlar...”



Bir çeşit balık bir çeşit ağaç bir çeşit maden gibi Memleketimizde bir çeşit insan yaşıyor ki
ömrünün anlatılmaya değer
ve bir türlü unutulmayan hatırası:
muharebeler.”

Ben bir siperde ölümü bekleyecek kadar cesur muyum? Bekleyenler ve ölenler cesur muydu Ve bugün ölenler cesur mudur? Bu işin
cesaretle ilgisi var mı Yoksa siperdekiler mezbahaya bir çoban teşkilatıyla giden sürü ve davar mı?
Yoksa yanlış mı düşünüyorum?


Öyle siperler olabilir ki sevinçle ölebilirim orada Samimiyim bu anda fakat ölmeden önce
birkaç saat yaralı yaşarsam
esef duymayacak mıyım?


Hiç kimse kendine ölümü yakıştırmıyor Nasıl çıldırmıyoruz Öleceğimizi bildiğimiz halde ben ölmem gibi mi geliyor insana


Ve hepsinden beteri,
Duymayan,
Görmeyen,
Kımıldanmayan yalnızlık...

Korkuyorlar
Türk milletinden korkuyorlar.

Bugün kapitalist rejimde,
baştakiler, burjuvazi,
her yerde türk milletinden korkuyor.

Hoşça kal gâvur İzmir'i , elvada.

Kitap okuyor mahkum Halil.
Çevirirken dizinde duran kitabın yapraklarını çok rahat bir ustalıkla kullanıyor bileklerinden demirli parmaklarını Kitap ve kelepçelerle
on üç senedir bu beşinci yolculuğudur.


Gözlerinin altında çizgiler
şakaklarında beyaz.
Halil belki ihtiyarladı biraz.
Fakat kitap, kelepçe ve yürek eskimedi Ve şimdi
yürek her zamankinden umutlu.


bir parça hasret
bir parça keder
ve "haydi, yolun açık olsun..."

'Gelecektir sana vaadettiği günler Hakkın.'Hayır. Gelecek günler için
gökten ayet inmedi bize Onu biz kendimiz vaadettik kendimize.
Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair Kim bilir belki yarın


Başımı kaldırıp baktım:
gökte yıldızlar.

s king tılsım

bir hikâye bulmak Onu oyalayacak, ayaklarını yerden kesecek bir şey

bazen iyi bir roman okuduğunda.

Güzel kitaplar bittiğinde hep duyduğu duyguyu duyuyordu
Romanların iyileri hemen hemen Hayaller kadar iyi olurdu

Sinekler Tanrısı"nı bitirdiğinde vücudunu ateşler basıyor, ürperiyordu. Bir yandan hayranlık duyuyor, bir yandan korkuyordu.

Güzel kitaplar bittiğinde keşke bitmese devam etse diyordu. tıpkı hayat gibi... Ama hayat o güzel romanlardan daha, sıkıcı daha amaçsızdı burası cehennem oluyor

Gözlüğüm olmadı mı kör gibiyimdir.


bazı zayıf tipler diğerlerinin elinde oyuncak olabiliyorlardı.

İnsan bulduğuna şükretmeliydi

gördüğün hiçbir rüya gerçek geleceğin kadar kötü olamaz

dostlarım. Sizin sonunuz Adalet terazisine birer ölüm borçlusunuz. Tanrı çivilerini çakar Eğer Tanrı çakmazsa, ben çakarım

Yüzü toprağa kapandı. Allah'a yaranmaya çalışan inançlı bir Müslümana benzedi.

Numaralarına karnım tok! Şeytan kendine sevimli bir surat da edinebilir! Defol

Radyasyon zehirlenmesinde İnsan feci biçimde hasta oluyor Saçları dökülüyor tüm vücudunda yaralar açılıyormuş


Radyasyon zehirlenmesi sonucu insan kusmaya başlıyor ve. Kırk yılda bir iyileşiyormuş ama çoğunlukla kusa kusa sonunda midesi yırtılıyor, boğazı patlıyormuş

nükleer tesislerin çevre kirliliğine katkıların radyasyon zehirlenmesi ne ne de güzel uyuyor, diye


nükleer testler İlk defa batıda yapılmıştı. Hiroşima bombası büyük zarara yol açmıştı Ordu nükleer patlamanın yaratacağı ateş fırtınasının nelere yol açacağı konusunda fikir sahibi olmuştu


babası sağlığında herkesin alay ettiği biriydi. Ölümü de öyle komik olmuştu.Bir gün şeftali şarabı içip ishal oldu, kenefte can verdi.

Kendini evinde tabancayla vurmuş. Ama iyi nişan alamamış, öleceği yerde, kurşun damağından girip ağzının tavanını patlatmış, şimdi komadaymış. Yıllarca öylece yaşayabilirmiş. Çürüyene kadar

Biraz ağrı, bir miktar yorgunluk... doğrusu bunlar, huzur duygusu karşılığında ödenecek fiyat olarak oldukça ucuz sayılırdı.

insan ağaçlara bakınca, ıstırap çeken bir canlıya benziyorlardı. Dallar ya yakarırcasına yukarıya açılmış kollara, ya çığlık halinde donmuş bir surata benziyordu

Lânetli Toprakların tüm varlıkları gibi bu ağaçlar da zehirlenmişti.

Nükleer hasar canavarların oluşmasına yol açardı ve Başka hiçbir şeyin doğayı deforme etme gücü yoktu

Yaratıklar doğuştan zehirlenmişdi. Zehirli gölcüklerden su içiyor geçen trene hırlıyorlardı Bizim dünyamızda da böyle olabilir bir gün Müthiş

Bu Uzi İsrail yapımı makineli. Çok moda bir silah sanırım Teröristlerin en sevdiği oyuncak.

kötü... bütün çocuklar kötüdür


kötü adamların arkasında kendi babasının bulunduğunu anlamak, Böyle bir olay hayatın zevkleri arasında sayılamazdı herhalde

Başından beri çok büyük bir şey yapmaya çalışıyordu İyi bir iş yapmaya uğraşıyordu. çılgınca girişimlerin insanı sağlamlaştırdığını sezmekteydi.

Her şey iyi olacak, Ve her türlü şey de iyi olacak," diyerek Birlikte bitirdiler, birlikte güldüler, her şey yoluna girdi.

Babam güler, çocuklarla erkekleri birbirinden ayıran tek şeyin, oyuncaklarının fiyatı olduğunu söylerdi.

Bu işi yapacağız, Biliyorum, yapacağız. Kafamıza neler atarlarsa atsınlar, karşımıza ne çılgınlıklar çıkarırlarsa çıkarsınlar, yapacağız

Dertlerimizin bizimle başları derde girecek.

İyiyle kötü, akla kara birbirine karışmış gibiydi.

Bir zamanlar çocuklar bisiklete binerlerdi bu sokaklarda.


Bir zamanlar Ev kadınları mutfakda bir araya gelir işsizlikten yakınırdı. Erkekler bahçe yollarında araba siler, cilalarlardı. Hepsi gitmiş, yok olmuştu artık.

Zaman diye bir şey yoktu. Ne sabahtı, ne öğleden sonra, ne de gece... zamanın Lânetli Topraklarındaydılar.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
Nâzım hikmet pirayeye mektuplar

İlk gözgöze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan giyin kuşan benze bahar ağaçlarına…
karanfili tak saçlarına kaldır öpülesi geniş alnını, yılgın ve kederli değil,
isyan bayrağı gibi güzel olmalı
Nazım Hikmet’in kadını…


Kara günler geçiriyoruz...
Güzel günler göreceğiz...


Şüphe eden biziz, inanan biz.
İhtimaller ve korkular bizim içindir.
Hasret bizim için. Ve hattâ biziz ağlayan ve gülen.


Sevmekten gayrı şey bilmez yüreklerimiz.

Mademki sen bu kadar iyi ve güzelsin; dünya ve insanlar mutlaka iyi ve güzel olacaklar.


Ne tuhaf şey değil mi? Senin en güzel günlerinin geçtiği bu gök altında benim şimdi, bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen saatlarım uzayıp gidiyor...

Seni nasıl seviyorum biliyor musun? Ot yağmuru nasıl severse,
ayna ışığı nasıl severse balık suyu ve insan ekmeği nasıl severse

Seni seviyorum sarhoşun şarabı, şarabın billur kadehi sevdiği gibi, annenin çocukları, çocukların anneleri sevdikleri gibi...

Seni niçin bu kadar çok severim, bilir misin Çünkü senden çok şey öğrendim. Sevmeyi ve samimi olmayı,

kitap bilgilerini şiir de dahil, hayatla bağları birçok hususu senden öğrendim. Senin sayende gencim, genç kalacağım.

Mektubum ne talihli... Hür trene, vapura biniyor ve senin odana girebiliyor. Mektup olmak, zarf, kâat, mürekkep olmak isterdim.

Kitap okurum:
İçinde sen varsın,
Şarkı dinlerim:
İçinde sen.

Oturdum ekmeğimi yerim:
Karşımda sen oturursun,
Çalışırım:
Karşımda sen.
Sen ki, her yerde «

Sen ki güzelsin
cesursun
iyi ve akıllısın;
Ve ey kalbimin sahibi;

Cellatların elini sıkmayacak elim ...

Sana "Seni seviyorum" derken ağzımın içinde dünyanın en ıtırlı, en serin, en bayıltıcı yemişini yemişim gibi bir tat duyuyorum. "

Seni seviyorum" sözü yalnız sana söylendiği zaman harikalı mahiyetini alıyor.

Laf diye söylemiyorum. Artık hayatta o kadar az şey isteyen bir insanım ki seni görebilmek en büyük ihtirasım.

Ben seni düşünüyorum.

Saat 21 oldu mu yalnız seni düşünüyorum. Bu, öteki zamanlarda seni düşünmediğim manasına gelmesin. Fakat saat 21'den sonra senden başka hiçbir şey düşünmüyorum

ve 21 ile 22 arasında bir saat sana şiir yazıyorum. Bunların adını: "Piraye için yazılan saat 21-21 şiirleri" koydum.


Sen oradasın.Ve orası ne kadar şanslı olduğunu bilmiyor.

"... çünkü her şeye rağmen sana geleceğim, hem de yakında

Dünyanın en güzel kitabını okur gibi seni düşünüyorum

Seni düşünerek geçen vakit, yeryüzünün en güzel musikisini dinlerken geçen vakte benziyor.

Seni uzaktan görmeye mahkûm olmanın acısı, kitaba doyamamak ve istediğim gibi yazamamak...

Sonumuz hayırlı olur inşallah!..

Ben dünyanın en bahtiyar insanıyım ki seni seviyorum ve
senin tarafından sevilebiliyorum.

Seni çok seviyorum. Sana hayranım. Gündüzlerimde, gecelerimde, ellerimde, gözlerimde, yüreğimde ve kafamdasın.

Kederim senden uzak olmaktır. Kederim sensizliğimdir.

Kederim, paha biçilmez bir hazineye sahip olduğu halde, açlıktan ölmek üzere olan bir insanın kederidir.

"Sensiz ne hürriyeti, ne de hapisaneyi tasavvur edebiliyorum."

Çok göresim geldi seni Seni kucaklarım, ama nasıl, ölesiye!..

Başımın üstünde bir bahar güneşi, yüreğimde senin resmin, kulaklarımda senin sesin ve içimde sana kavuşmak ümidi bu sabah beni sarhoşa döndürdü.


"Ama ne de olsa bir gün benim güzel Türkçem de dünyada verimleri aranan bir dil olacak

yıldızlarla dolu bir gecenin seslerini dinlesek derim!"

Sen benim her hususta mihenk taşımsın.

Ne zaman kavuşacağız? Bir masanın etrafında oturacağız?
yan yana dolaşacağız Ben sana harikulade romanları ne zaman yazacağım?"

İnsan başka bir insan için ıstırap çektiği zaman onu daha çok seviyor.

Seninle biz her şeyimizi kaybedebiliriz, yeter ki sevgimizi ve ümidimizi kaybetmeyelim.

Sen şehrim kadar güzelsin. Şehrim senin kadar acılı

Seni seviyorum, bana ve dünyaya güvenini kaybetme."

Şuan yanımda olmanı çok isterdim.
Ama değilsin Sen oradasın.
Ve orası ne kadar şanslı olduğunu bilmiyor...

Ben yaşamak istiyorum biraz daha,
daha bir hayli yaşamak.Bunu birçok şey için istiyorum birçok mühim şeyler.

Ben seni her gün biraz daha çok, biraz daha dehşetli ve biraz daha rahat, biraz daha emin, biraz daha severek gençleşiyorum.

her dem taze, her dem kuvvetli ve her dem senin ateşinle dolu, aşınmamış, pırıl pırıl bir yürek taşıyorum


Sevgilim, bir tanem. Hep rüyalarımda, yüreğimde, aklımda fikrimdesin.

Dünyanın en güzel kitabını okur gibi seni düşünüyorum.

Seni düşünerek geçen vakit, yeryüzünün en güzel musikisini dinlerken geçen vakte benziyor.

Sevmek ne tuhaf şey bir tanem, sevmek ne tuhaf şey. Seni sevdiğim için beni hiçbir keder altedemez.

mademki ne olursa olsun yaşamaya mecburuz, birbirimize dayanarak yaşamanın yollarını araştırırız...

ben senin bildiğin her dilden seninle konuşmak istiyorum."

Hani gelirsen - bu o kadar güzel olur ki, bu kadar güzel şey yeryüzünde kolay kolay gerçekleşmez -


Söylemek istediklerim birdenbire aklıma ve yüreğime hücum ederler, tıkanacak gibi olurum.

Dördüncü mektubunu aldım. Altıncı mektubumu yazıyorum. Senden iki mektup ilerdeyim. Bu iki fazlalık bir hayli şeyin ispatı ve şahididir.

Seni nasıl göreceğim geldi bilemezsin. Mamafi sabretmesini öğreniyorum.


"Yirmi sene sonra, elli sene sonra, birçoğunun adını bile unutacak Türk milleti,

bu millet varoldukça, yeryüzünde Türkçem konuşuldukça, ben bu dilin ve bu halkın en namuslu şiirlerini yazmış insan olarak yaşayacağım."

"Çaresizlik ne kötü şey. Kendine iyi bak demekten başka bir şey gelmiyor aklıma

senden başka kimseye doludizgin âşık olmadım...

Tanıdığım insanlar arasında en hayran olunmaya hakkı olan sensin. Ve düşün ki bu harikulade insan benim, yalnız benimdir...

“Sana öyle hasretim ki...”

Sevgilim, mektuplarımdan birisinin seni ağlattığına hem sevindim, hem üzüldüm. Bu gözyaşlarının sevgiden ve ferahlamaktan gelen gözyaşları olduklarını bildiğim halde yine üzüldüm.

Çünkü nasıl olursa olsun senin yeşil altın gözlerinin yaşarmasına tahammülüm yoktur.

Bazı şeyler vardır ki olmamaları imkansızdır, belki gecikirler, aksarlar, ama eninde sonunda mutlaka gerçekleşirler.

Sesini bir kere duysam, yüzünü bir dakika görsem, yeniden dünyaya gelmiş gibi çocuklaşacağım ve bütün yorgunluklarım geçecek.

Seni çok seviyorum, karıcığım. Yaşamak kadar çok.

Senin gözlerin benim gözlerimdir, elim, ayağım, yüreğim ve kafamsın. Sen hastalanırsan ben ölürüm.

Günler ağır. Günler ölüm haberleriyle geliyor

Ben teselliye muhtaç değilim karıcığım, sen de teselliye muhtaç olma…Teselli, ekseriya, tamiri mümkün olmayan hadiseler karşısında verilir ve alınır.

Senden uzak bir senenin ne demek olduğunu kalbim yüzüme karşı haykırıyor. Fakat aklım sabret diyor, sen ona hudutsuz bağlısın, o senindir hudutsuz…


sen üzülürsen ben ölürüm.


Ben tepemden tırnağıma seninle doluyum, bunu ilan etmekten utanmıyorum, bu dolu olabildiğim şeylerin en ak soylusu, en güzelidir.

Zaten ben birçok şeyleri hep senin sayende ve senin için öğrenmişimdir.”

Ah sevgilim ah!. Bir insanın bir insanı göresi gelmesi ne demekmiş, hiç bu kadar kuvvetle anlamamıştım.

Seni görmeden hiç bu kadar uzun zaman geçmemişti sanıyorum.

Sen o kadar benden ayrı değilsin ki...


s king tılsım

Kopma yok, birleşme, bütünleşme vardı. Her şey birleşiyordu.

İnsan kendi oğlunu kaybediyorsa, bu dünyada ne kazanır ki?

insan kendi tohumunu hiçbir şey uğruna feda etmemeli...

Yirmi yıllık ömrü var. Bu bizim için bir soluk alıp vermenin süresidir.

Elinde değildi. Gülmeyi hiç bu kadar kuvvetle istememişti.

Kaynaktan fışkıran su gibiydi gülüşü. Ya da derin bir ırmaktan. yüreği umutla doluydu...

ama hâlâ uzaklardaydı Kanser hâlâ kendisini lokma lokma yiyordu

Hayaletler Güzel ama bahtsız gibiydiler.yaşayanlara hep öyle görünürdü. Yoksa neden böyle dehşet yaratsındı hayalet fikri?

O ışığa doğru yürüyordu. Yüreği mutluluk doluydu, içindeki duygu gökkuşağıydı.

İntikamın tadı yoktur diyenler ne kadar da yanılmışlardı

kısacık bir an için sevgi ve zaferin ne demek olduğunu hissetmiş bulunuyordu. Ama çabuk geçti. Rüyaların hep geçtiği gibi.

Büyük bir kayıp sayılmaz, çocuklar... amin diyebilir misiniz

Yüreği vurdu, bin güneş ışık saçtı


yangınlar, seller, Tanrı bilir daha neler belki milyarlarca insanı öldürüyor

her şey iyi olacak... ve her türlü şey Yalnız inan; doğru ol; ayağa kalk, sendeleme

insan bir şeyin sahibi olduğunu, onu ne kadar kolaylıkla vereceğinden anlar

Bir çocuk dünyayı kaybederse, bir
top ona ne kazandırır?"

haykırdı... korkuyla, öfkeyle, nice zamandır içine attığı duygularla haykırdı. Terkedilme, çaresizlik, hepsi de babasının ölümüyle gelmiş duygulardı.

Yüreğim kuş gibi kanatlanmıştı. Böyle uçmuştu,

bir kahraman gibiydi. Öyleydi! Pislik içinde, saçları dağınık, şaşılacak kadar genç bir kahraman. Ama yine de kahramandı.


Bir şeyi feda etmedikçe ona sahip olamazsın,
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
Behzat ç son harfiyat

Behzat Ç. Cinayet Büro Amirliği'nde başkomiser, hayata karşı işlenen suçlar uzmanı...Bu bir AnKara polisiyesidir...

Behzat Ç. ve ekibi, kötü bir Renault Toros'la Sakarya Caddesi'nden Ayaş'a kadar altını üstüne getiriyor Ankara'nın

Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim. Rakel DİNK

Ankara Bir Başka Güzel Şimdi.

Hiçbir şeyden korkma "Biri sana küfrederse küfret, ne olursa olsun kavgadan kaçma.

Toros iyi arabadır. Kullanırken anasını ağlatıyorsunuz, bana mısın demiyor. Size Megane versek, iki günde parçalarsınız

efendi takılana, devletini milletini sevene biz niye vuralım. Psikopat mıyız?

Hepimiz Türk'üz soyunda dönme olmayan özbeöz Türk evladıyız.

Adam gelip polise terbiyesizlik yaparsa, devlete millete küfrederse, bizim de elimiz armut toplamaz! Doğal bir şey bu

Bir adam rakıyı bıraktığı zaman içkiyi bırakmış sayılır. En azından bizim muhitte böyle bilinir. Sizin muhit neresi? Cebeci Dörtyol.


Biz burada her yıl kaç cinayet çözüyoruz. Bizim başarı oranımız FBI'dan yüksektir. Onlarınki %67, bizimki %87. Bunu biliyormuydunuz

aile içi cinayetlerin haddi hesabı olmadığından Kafayı sıyıran bir memur, iş günü başlamadan çoluğunu çocuğunu doğramaya kalkmıştı yine

Behzat Ç. ömrü boyunca evcil hayvan beslememişti. Hayvanlar âlemiyle ilişkisi TRT'nin BBC'den devşirdiği Büyük Kedilerin Günlüğü nü seyretmekle sınırlıydı sorsalar çita yavrusu falan beslemek isterdi

Temizlik alışkanlığı iyidir," "Hiçbir şey öğretmese, arkanda gereksiz iz bırakmamayı öğretir Cinayet mahallinde

Behzat Ç., kayıp yakınlarını coplayan on Robocop gücündedir derler

Behzat Ç. Tabuttan çıkan cesedin yanına yürüdü kimliği okudu Necmiye Karapınar. 1937, Ankara. yaşlı kadının elleri ayakları koli bandıyla bağlanıp canlıyken gömüp ceset torbasına koymuşlardı,

Deliye bak!-"Zaten bir tane akıllı adam yok şu memlekette!" Tam memleketin ruh sağlığı

Kişi başına düşen oksijen oranı, kızartma siparişleriyle birlikte azalmıştı. Akşamcıların uğultusu tabak çanak tangırtısıyla yarışıyor, çok dikkatli kulaklar için, Neşet Ertaş çalınıyordu.


Ayaşlı Kare çeneli, parlak gözlü, tipi kayık, ruhu temiz, soğukkanlı ve samimi bir delikanlıydı

Şu kediye var ya ifrit oluyorum," Biz bir haftadır pırasa yiyoruz, ciğere burun kıvırıyor şerefsiz


Bir duvar yazısında dendiği gibi, insanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyordu

Ayrancı, aşağı ve yukarı olmak üzere ikiye ayrılan bir semtimizdir. Burada temiz kalpli, munis insanlar yaşar

Aşağı olsun yukarı olsun bütün Ayrancılılar telefon faturalarını vaktinde yatırır, askerlikten kaçmak için açık öğretime yazılmaz ve kesinlikle ironiden anlamazlar."

bir parça gizem ve makul düzeyde acayiplik her zaman hoşuna gider kadınların."

Hâlâ böyle insanlar varmıydı Muadili olmayan insanlar. yani Yaptığı iyiliği karşı tarafın gözüne sokmaya çalışmayan insanlar.

akşam Tekel bayisi bulamamak Ya da hiç beklemediği bir anda, apartman tepesinden kendini boşluğa bırakmak gibi bir şey
yaşamak


ay sonunu düşünmek Ve hâlâ nefes almak, eski bir aşkın izini sürmek, konuşma isteksizliği, damarlarda dolaşan yedi kilo kan, iki kilometre sinir, yaşamak aşağı yukarı böyle bir şeydi herhalde. Zırıl da zırıl... Zırıl

Çocuklu kadınlar, kocaları ölmemiş de boşanmak suretiyle dul kalmışlarsa, eski kocalarına dönerler genellikle. Buna çocuklu dul kadınlar teoremi denir.

Kadınlar öyledir, kendilerini sevmeyen erkeklere 'Seni seviyorum,' dedirtmeye bayılırlar


İşsizlikten bunalıp da polis olmak için sınava girdiği güne lanet etti. Şu bürodaki herkes kendi aleyhine çalışıyordu sanki.

El freniyle dönüş yapacaksan vites küçült bari,"türbeye giriyorduk. Günah."

O türbeye bir şey olmaz, merak etme. Kavşak inşaatı için o türbeyi yıkmak isteyen kepçenin ağzı yamulmuş. Kepçenin operatörü de çarpılmış diyorlar. Duymadın mı?"


Çocuk milletinde devlet memuruna saygı diye bir şey yoktur zaten.

Berna, yirmi bir yaşındaydı. Tam doğum gününde, intikam alır gibi intihar etti. Tanıdıklarını buluşacakları yere çağırdı, apartmanın tepesinden atladı."

İntiharlarda zaten genel olarak bir intikam hissi vardır.

Yakınlarını kaybetmek herkeste farklı arızalara yol açabilir. Yani keder şahsi ve muhteremdir. Kimi onu yolda gördüğünü zanneder. Kimi vurup kırar. Kimi susar


Şiddet eğilimi var mı? Bir başkomiserde olması gerektiği kadar."Nedir bu?"Gerektiğinde babacan tokatlar atabilmektir

Kayda değer bir kişiliği olmayan adamların kaygıları birbirine ne çok benzer.

Ucunda bir çocuğu mutlu etmek varsabütçeden açılan gedikler o kadar da önemli değildi.paraya kıyılırdı.

Anası babası öldürülmüş bir çocuk, büyüdü ve intikam alıyor. Anasını babasını öldürmüş polislerin anasını babasını öldürüyor. Buna intikam alan çocuk teorisi diyorum

Teşkilatiçinde bir çekişme olduğu zaman bütün kirli çamaşırlar ortaya dökülür. Raporlar, sicil kayıtları, soruşturma tutanakları havada uçuşur.

Harun'un babası emekli belediye şoförüydü bırakmak istememiş, yaş haddinden emekli etmişlerdi. O da emeklilik meşgalesi olarak ara sıra belediyenin garajına gidip otobüs kaçırıyordu

Ama bu benim deli babam, polislik dedi, devlet kapısı dedi. Şimdi kendi delirdi, beni de delirtti."

bir operasyon var. bir gün bir örgüt evine girdik Abidinpaşa'nın arka taraflarında. Tecrübeli ekip iki teröristi vurdular. Yatak odasının camı buzluydu,o buzlu camın arkasında bir terörist belirdi, ateş ettim iki el. Sonra açtık kapıyı baktık, ölen altı yaşında bir kız çocuğu. Sonra işte kafayı yedim

Ankara il sınırlarının sonuna doğru, Ayaş'a yaklaşırken rahat bir nefes alınca anladı bunu. Aslında bütün kent, insanların diri diri gömüldüğü bir tabuttu. Senin için ayrılan hava bitince ölüyordun, gömüyorlardı

Müslüman mısın?"
Elhamdülillah."
Türk müsün?"
Özbeöz.

Behzat Ç.'nin gözleri az ötedeki arsada top oynayan çocuklardaydı. Dünya Kupası, 2. Lig B Kategorisi ya da mahalle maçı fark etmezdi onun için, bir topun peşinden koşan herkese ilgiyle bakardı.

Behzat Ç.'nin canı sıkıldı Çünkü yarın Gençler'in Fener'le maçı vardı. Maç günü işlenen cinayetlerden nefret ederdi.

Yaz gelsin, susuz kalacağız. Bidonlarla gezeceğiz. Salgın hastalıklarla boğuşacağız."Yeter ya Strese sokmayın adamı!

devlet meselesi olunca kapanır," dedi. "Deşersin altından başka bir
Bok çukuru, çıkar, orada dur derler, durursun, bu kadar basit.



Necip Fazıl Kısakürek Sözleri

Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım!
 
 
Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur.
 
Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim değil.
 
Ateşin yakamayacağı tek şey, Aşk!
 
Benim istediğimi Allah istemiyorsa, konu kapanmıştır.
 
Bir bekleyenin olmalı. Sen kendinden vazgeçsen de senden vazgeçmeyen…
 
İdrakin aczini idrakten büyük idrak yoktur.
 
Dünya güzel olsaydı, doğarken ağlamazdık… Yaşarken temiz kalsaydık ölünce yıkanmazdık.

Allah var fakat bizim ondan, yalnız sorulduğu zaman haberimiz var!
 
Hava kirliliğinden değil, hayâ kirliliğinden nefes alamıyoruz.

 
Davası olmayan fikir işsizi, sadece dedikodu yapar.
 
Güzele bakmak değil, güzel bakmak sevaptır.
 
Ne gelirse başımıza Hak’tandır; fakat geliş sebebi, Hak’tan ayrılmaktandır.
 
Sen çok sev de bırakıp giden yar utansın.
 
Ayağın taşa takıldığında, “Allah kahretsin!” bile deme, dua et ki; taşa takılan bir ayağın var.
 
İslam’ın kılıcı bizzat merhamettir.
 
Sermayem tek kelime, ALLAH azze ve celle.
 
Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı, Elindeyse, beyazdan gel de sıyır beyazı…

Sevdiğini belli et. Gizlemek başkalarına fırsat vermektir.
 
İnsan sevme hissini israf etmemeli, kim ne kadar sevilmeye layıksa, onu o kadar sevmeli.

 
Sokak lambası gibi olma ey yar! Kime yandığın belli olsun.
 
Kadın; Hıristiyanlıkta yol kesici bir engel, İslam’da ise yol açıcı bir kanattır.
 
Yanında olduğum zaman değerimi bilmezsen; değerimi bildiğin gün, beni yanında bulamazsın.
 
Önüne gelenle değil, seninle ölüme gidenle beraber ol.
 
Biz; ayakları şişene kadar namaz kılan peygamberin, gözleri şişene kadar uyuyan ümmetiyiz

 
Ölüm güzel şey Hiç güzel olmasa ölür müydü Peygamber?
 
Gözyaşı, suçun rengini soldurmaz.
 
Sonunda, “Eyvah!” diyeceğin şeye, başında, “Eyvallah!” deme. Pişman ol, fakat pişman ölme!
 

 
Çok sıkıldıysan hayattan, bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; yaşamak güzeldir.

 
Hayatı müsvedde yaşamayın. Temize çekmeye vaktiniz olmayabilir.
 
Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar, Ne de şeytan bir günahı, Seni beklediğim kadar.
 
Eğer tadını bilirseniz ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir.
 
Küçük parçalara hor bakmayın, onlar bütünden habercidir.
 
Basit kişiler hep ilgi görür. Kaliteli kişiler hep yalnızdır. Ucuz malın alıcısı çoktur.

Siz hiçbir sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
 
İnsanları tanıdıkça, seveceksin yalnızlığı.
 
Gökler dolusu sustum ve gök gürültüleriyle doldum.
 
Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz. “Yürüyeceğim!” de. Bas ve yürü.
 
Her ağızda her telde fanilik dırıltısı, Sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı.

 
Aydınlık yolu herkes bulur, mesele karanlık yolda ışık aramak.
 
 
Aşkın kanatlarını saymaya sayılar yetmez. O kanatlarla uçulmayacak, çıkılmayacak makam ve derece mi var?

İnsanı olgunlaştıran, yaşı değil, yaşadıklarıdır.
 
Yalnızım diye üzülmüyorum… Çünkü biliyorum, yalnız insanın ihanet edeni de olmaz…
 
Memleketler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çökerler.
 
Edep, hududu muhafaza etmektir. En büyük edep, ilahi hududu muhafaza.
 
Hayatımızın yarısını uyuyarak geçiriyoruz, diğer yarısını da uyutularak.
 
Bizler açlıktan karnına taş bağlayan peygamberin, doymak bilmeyen ümmetiyiz.
 
Bir sigara kâğıdı kadar yaşayamıyoruz. Kefenimizden evvel çürüyoruz.
 
Kendinden kurtul ve ol! Olmak, işte bütün mesele…
 
Biz dünyada kimsenin bulamadığı huzuru arayacak değiliz. Kalkar, abdest alır, huzurda eğiliriz.

Bilerek bilmeyerek Allah’a doğru yol almak vardır, varmak yoktur. Varabildiğimiz hiçbir şey, hiçbir ufuk Allah değildir. Allah, sonsuzluktur.
 
Gençliğine doyamadan gitti, derler. Doymak mümkün mü ki, doyup da gitsin. Doymak burada değil. Burası acıkmanın yeri…

 
Susmak, “Ya Sabır!” diyebilmektir. Öyle bir duadır ki, yürekte çınlar.
 
Gerçek hayat, burada olmayandır; var olup burada olmayan…
 
Allah, ıstırabını çektirmediği şeyin, nimetini vermez.
 
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal, hamallık ki sonunda ne rütbe var ne de mal.
 
Kurban olduğum Allah’a bile günde beş vakit ulaşabiliyorken, kendini ulaşılmaz sananlara selam olsun!
 
Allah’ın sevdiği cihad, zalim Emire söylenen Hakk kelimesi…
 
Tek dava O’nu bulmakta, bulduracak olanı bulmaktaydı.
 
Kâfire karşı dimdik, Allah’a karşı Vav gibi eğilirim!
 
İnsanlar ikiye ayrılır: vaktini beşe ayıranlar, vaktini boşa ayıranlar.
 
Anladım işi; Sanat  ALLAH’I aramakmış, Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.
 
Sen oku, dedi; her şeyden evvel oku! Ama okumaya başlamadan evvel bil, ne okuyacağını bil!
 
Mekke, Kâbe’nin etrafında bir fanus… Kâbe, Mekke’nin içinde bir nur… Güneş karşısında ancak kamer vücut bulabilir;

 
İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür boyu.
 
Ne mutlu o kimseye ki, O’na iman eder; O da kendisine hidayet…

 
Allah’a malik olan neden mahrumdur? Allah’tan mahrum olan neye maliktir?
 
Allah, de ve sus! Başka hiçbir şey söylemeye değmez.
 
Beni kimsecikler okşamaz madem, Öp beni alnımdan, sen öp seccadem.
 
Yalnızca Allah’a inanın, gerisi inanılacak gibi değil.
 
Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.
 
Gerçek keramet, kerametin gizlenmesidir.
 
 
Camiye dikey olarak gel! Yatay olarak zaten geleceksin.
 
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür.
 
İki çeşit insan vardır: zaman geçtikçe hatalarıyla yüzleşen, zaman geçtikçe yüzsüzleşen.
 
Ben geçmişimi dürdüm, büktüm, çöpe attım. Çöpü karıştırmak köpeklerin işidir.
 
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
 
Sakın ola köprüyü geçene kadar dahi olsa, ayıya dayı deme! Olur ya, tam yarı yolda köprü yıkılıverir… Öteki tarafa ayının yeğeni olarak gidersin.
 
İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan kork!
 
Yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değişirsen; hem yolunu kaybedersin, hem dostunu.
 
Kendini dünyalar değerli sananlara kısa bir not: Dünya beş para etmiyor.
 
Öyle insanlar vardır ki, lağıma düşseler, lağımı kirletirler.
 
Bir bölünmez ki, insan, onu zaman bölüyor; İnsan her an dirilip, her saniye ölüyor…
 
Ya Allah’a baş eğer hiç kimseye eğmezsin, ya da herkese baş eğer hiçbir şeye değmezsin.
 
İnsan ne aptaldır! Mucize içindeyken mucize bekler!
 
 
Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.
 
Bu yük senden Allahım, çekeceğim, naçarım! Senden sana sığınırım, senden sana kaçarım…
 
Tövbe kapısı açık dediysek, yeni günahlara koşman mı gerek?
 
Elin oğlu okur atomu böler… Bizimkiler okur, milleti böler.
 
Kula kulluk etme! Unutma ki, sen de kulsun. Ve kimseye gerektiğinden fazla önem verme’ Yoksa unutulursun…
 
Her kahkahanda Allah’a teşekkür etmiyorsan, neden her ağladığında o’na kızıyorsun?
 
 
Ağaçtan düşen yaprak nasıl kurumaya mahkûmsa, gönülden düşen insan da unutulmaya mahkûmdur.
 
Evdeki hesabımız bile çarşıya uymuyorken, ahiret hesabımızın vay haline!
 
Dinde zorlama yoktur, insan özgürdür elbette! İsteyen bu dünyada pişer, isteyen ahirette!
 
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir; Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
 
Gafil halk, kesik ve bitkin, bir laf eder: Yarın olsa da bir iş işlesem… Bilmez ki, bugün dünün yarınıdır. Bugün ne işlemiştir ki, yarın bir şey işleyebilsin?
 
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar, Onu ‘İstanbul’ diye toprağa kondurmuşlar.

 
Duayı kabul eden, dilekleri veren, ancak sevdiği kuluna dua ettiren, sevmediklerinin dilini bağlayan ve kendisine yönelmekten alıkoyan Allah’ım! Bizi affet!

Kafası, ruhu, bilgisi, ahlakı, disiplini, iradesi olmayan ordu, tepelemeye değil, tepelenmeye memurdur. Bu iş için de bir avuç çöl faresi yeter.
 
Akıldan büyük nimet, zekâdan ağır yük tanımıyorum.
 
Ey gönül, gidenden ümidini kes! Kaçan bir hayale benziyor herkes, Sanki kulağıma gaipten bir ses, Buluşmalar kaldı mahşere diyor.
 
Benimki benim, seninki de senin! Bu şeriattır… Seninki senin, benimki de senin!  Bu tarikattır. Ne benimki benim ne de seninki senin her şey Allah’ın! Bu da hakikattir!
 
Talebe ne demektir? Talep etmekten, istemekten gelir bu isim… Talep etmek de bir ilimdir,

Muallim böyledir; bir taraftan öğretirken, bir taraftan da talebesi ona öğretir.
 
Çilesi çekilmeyen şeyin aşkı olmaz

Aşk olmayınca, çile olmaz. Çile olmayınca meydana getirme cehdi olmaz, şevk olmaz, hiçbir şey olmaz
 
Kalplerinizi değiştirin. Size hakikat gibi görünen şeylerin hemen değiştiğini görürsünüz.

Kalp değişir miymiş istenince? Dünyanın en sert ve en yumuşak madeni, kalp. Ateşini bulsun, hemen değişir.
 
Bazıları, “Ben Allah’ı severim, O’ndan korkmam!” der. Bilmez ki, korku, sevginin ta merkezine yerleştirilmiştir. Sevgi korkunçtur. Dağın tepesini seven, uçurumdan nasıl korkmaz?
 
bir Allah düşmanı. yola getirilmedikçe, Allah’a yol açılmaz.
 
Büyük tefekkür planında ve büyük içtimai sistemde milletçe zayıf olduğumuzu söylememiz lazım. Büyük çapı bulamıyoruz.

Mesela, İslamî ölçülerin tam hakim olduğu devirde bile, bizde bir İmam-ı Gazali, Muhyiddin-i Arabi, bir İmam-ı Rabbani yetişmemiştir.
 
Asırlardır Bir türlü hakikate ulaşamamanın dünyanın en şaşalı oluşundan sonra, o oluşun aşkını kaybetmenin, birtakım hayallere kapılmanın zindanındayız!


Neyin, hangi halin zindanıdır bu? yapamamanın, edememenin, erişememenin, üstelik erişmekten alıkonulmanın muazzam zindanı…
 
Üstad’a sormuşlar, “Kırılan kalp yine sever mi?” Üstad, “Evet.” demiş. Yine sormuşlar, “Üstadım, siz hiç kırılan bardaktan su içtiniz mi?” Üstad yine cevap vermiş, “Peki, sen bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçtin mi?
 
Ya Rakîb! Ey isimleri arasında beni en çarpan ad olarak “Rakîb” ismini gördüğüm Allah… Neyi karıştırsam, neyi eşelesem altından “Rakîb” ismin çıkıyor.

Elimizi yakmaması için gaflet maşasıyla tuttuğumuz her şeyin üstünde ve altında sen, dibine vardırmak istediğimiz her hasretin içinde ve dışında sen varsın!

Bir ismin de “Karîb”… Yakın… Yakın olan Sensin! Her şey uzak, her şey
 
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
necip fazıl çile


Gençlik... Gelip geçti... Bir günlük süstü; Nefsim doymamaktan dünyaya küstü Eser darmadağın, emek yüzüstü Toplayın eşyamı, işim acele!

Güzel Allahım, senden ne gelecekse gelsin Sen ki, rahmetinle de, kahrınla da güzelsin...

Ne bir hasret dinle, ne bir ah işit;
Bir yaprak ol, esen rüzgarlarla git...

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?


Allah Bütün sevdiklerin elden gittiyse, O" var...

Söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda...


Ân oluyor bir garip duyguya varıyorum Ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum ?

İyi insanlar iyi atlara binip gittiler.

“İnsandan kaçmak kolay; kendimden kaçabilsem...”


Ölüm güzel şey; budur perde altından haber Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü Peygamber?

Ölüm, bir saniye kadar yakınken hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamanın alemi ne?


Uyumak İstiyorum iki yıldız arası göğe asılı kalmak…Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı.


İnsan, bir mes'ut zalim, insan bir mağrur cahil;

Ne görsem, ötesinde hasret çektiğim diyar Kavuşmak nasıl olmaz, mademki ayrılık var?


Kimse edemez bana benim kadar kötülük...

Sana şahdamarından daha da yakın Allah Günah mı dedin; ondan uzağa düşmek günah...


"Bir hoşça kala sığdırdı beni,
Yere göğe sığdıramadığım...."

Tohum saç, bitmezse toprak utansın Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!

Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!


Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!

İçimde mâzide kalan duygular
Ağla, geri gelmez günlere - diyo


Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti,"İyi insanlar iyi atlara binip gitti."

Yar o ki, hep yanında;
Eskitmez ve eskilmez
Muradı muradında
Seni bırakıp gitmez...

Biricik meselem, Sonsuza varmak...


Bütün sevdiklerin elden gittiyse;
Kalacak kim var ki dost tomarında?
Sana daha yakın şah damarından;
Arama, bir ilaç yok ezzahanede!
O var!

Ey insan, sana son sığınak,
Son Peygamberin hırkasında!

Ölen ölüyor, bense ölümü yaşıyorum Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla! 

Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez”

“Şu geçeni durdursam, çekip de eteğinden;

Soru versem: Haberin var mı öleceğinden Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir Mezarda geçer akça neyse, onu biriktir!”

“Sultan olmak dilersen, tacı, sorgucu unut Zafer araban senin gıcırtılı bir tabut!”


Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?…”



Şafakta, namaz vakti bana uzatılan zarf Kelime bu zarftadır, gerisi sadece harf...

Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!


Ak saçlı başını alır eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

"Sana şahdamarından daha da yakın Allah;

Günah mı dedin; O'ndan uzağa düşmek günah... "


Dağı tanıyan, nasıl tanımaz uçurumu? Mademki yükseliş var, iniş olmaz olur mu?


Namaz, sancıma ilaç, yanık yerime
merhem Onsuz, ebedi hayat benim olsa istemem

Ey gönül, mâdenin ne kadar yufka!

"Güzel olan her şey geçicidir"

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.

İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...

Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...


Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu.

Şiir, Allah'ı sır ve güzellik yolundan arama işidir.

Bende tek aziz eşya annemin başörtüsü


Hep nefs çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem İnsandan kaçmak kolay; kendimden kaçabilsem...

Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im sevinin başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de Yarın, elbet bizim, elbet

Sen ol dersin ve olur!
Nur bize Allah’ım nur!

Aman efendim, aman!
Galiba Ahir Zaman!
Manzarası yurdumun,
Tufan gününden yaman!

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal...

Her perdeden çıkar sivri sinekler.

Var olan yoklukların ömrünü sürüyorum Aşklar bomboş kuruntu, hürriyetler esaret!

Nesin sen, hakîkat Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!


Oyuncak kırılır, haydi, ya insan,
Nasıl parçalanır, nasıl bölünür?


Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ! Ne tabutu taşıyan, nede toprağı kazan...

"Yaprak sıkılmıştı ağaçtan, bahaneydi son bahar."

tövbeler
gerçeksiz
cübbeler
yüreksiz
cezbeler
şimşeksiz..

Gönlüm ne dertlidir, nede bahtiyar;
Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,
Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,
Gölgemin peşinden yürür giderim...

Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Kimbilir nerdesiniz,
Geçen dakikalarım?
Kimbilir nerdesiniz?

Ey gönül, gidenden ümidini kes!
Kaçan bir hayale benziyor herkes,
Sanki kulağıma gâibten bir ses;
Buluşmalar kaldı mahşere diyor.

Yusuf, baştan aşağı iffet olduktan sonra; Züleyha, baştan aşağı afet olsa ne yazar?

Bir öldünde beni binbir öldürdün!


Doymayan nefs, gözünü kara toprak doyursun!

Yum gözünü, kalbine her ân yokluğu üfür !

Elindeyse düşünme, gücün yeterse unut!


Gündüzler size kalsın,verin karanlıkları Islak bir yorgan gibi,sımsıkı bürüneyim.

Bu akşam o kadar durgun ki sular
Gömül benim gibi kedere diyor.
İçimden mazide kalma duygular
Ağla yeri gelmez günlere diyor..


Allah derim, başka hiç bir şey demem!

Mezarına birlikte girecek şeyi kazan!

Ölmemek neymiş;
Senden öğrendim.
Bilemem, susarak ölmek mi hüner?
Lisan çıldırıyor, dil nasıl döner?

"İnsan, yaklaştıkça yaklaştığından ayrı; Belli ki; yoktur yakınımız Allah'tan gayrı..."

Neye yaklaşsam, sonu uzaklık ve kırgınlık Anla ki, yok Allah’tan başkasıyla yakınlık...





Deniz Gezmiş Sözleri


Emperyalizme, ağalığa karşı nerde mücadele varsa benim devrimci olarak görevim orda olmaktır!

Vatan için uykular kaçıyorsa, devrim başlamış demektir.

Sen bir kulsun, kul olarak kalacaksın. (Kayseri valisine)

Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!

Biz hiçbir zaman bütün çabamıza rağmen Türkiye’nin bağımsızlığını temin edemedik. Bugüne kadar da bu özlem içinde kaldık.

Profesyonel devrimci bügünün Türkiye’sinde kendini hayatı boyunca Türkiye’nin bağımsızlığına adayan kimsedir.

Kapısında dipçikle kafa yarılan bir mahkemenin adaletine nasıl güvenelim?!

Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!

Vatan, onu parsel parsel satanların değil; uğrunda darağacına gidenlerin vatanıdır. !


Biz stratejik olarak düşüncemizi hiçbir zaman saklamayız. Hangi şartlar altında olursak olalım, bunu açıkça söyleriz. Düşüncelerimizi mezara kadar götürürüz.


Fikir özgürlüğünü ve anayasayı paravan yapanlar, önceleri Atatürkçü geçinirken, onun fikir ve şahsiyetinide küçük görmeye başladılar.

arz etmiş olduğum gibi Anayasa’yı en fazla savunan bizleriz. Anayasa’yı ihlal edenler ortadadır

Anayasa’nın uygulanmasını isteyen bizleriz. Anayasa’yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır.


Türkiye’nin bağımsızlığından başka birşey istemedik ve hayatımızı bu yola koyduk.Varlığımızı Türkiye adına armağan ettik.Bunun aksini iddia edenler vatan hainidir


Ben silahımı halka ve orduya karşı kullanmadım, ancak vatan hainlerine karşı kullanmak maksadıyla taşıdım


Türkiye’nin bağımsızlığını temin edemedik. Bugüne kadar da bu özlem içinde kaldık.

Onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır.

Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz sizlersiniz. idam isteğiyle buraya getirildik.Nasıl namlu ve dipçiklerin gölgesi altında konuşuyorsak, düşüncemizi her zaman açıkça ifade ederiz.


Tarih evvelce bunu yapanları nasıl temize çıkarmışsa bizi de temize çıkartacaktır, buna da inanıyoruz.

Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler. İddia makamı bizim vermekte olduğumuz bağımsızlık savaşına karşıdır,


35 milyon metrekare vatan toprakları işgal altındayken,bizim milli bütünlüğü bozmakla suçlanmamız gülünçtür.


Hareketimiz tamamen anayasal bir harekettir. Anayasamızın başlangıç ilkesinde belirtilen ulusun zulme karşı direnme hakkını kullandık

Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen bu inancı taşıyorum.

Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz.


Behzat ç son harfiyat

Behzat Ç. gibi Ankara'da doğup büyüyen bir adamın duyup duyabileceği bütün sıkıntıların mimari karşılığı Ankara Adliyesi'dir. Kafka burayı görseydi, "Adamlar yapmış," deyip yazarlığı bırakırdı

nakit paranın verdiği güven başkaydı

Bir tane Ermeni vuruldu diye ortalığı ayağa kaldırdılar. Tamam, doğrudur demiyorum, çok yanlış bir hareket. Her şeyden önce, keskin sirke küpüne zarar.

hepimiz Ermeni'yiz' demek ne demek. Çok daha büyük yanlış. Sen önce Türk'sün! Hepimiz Türk'üz!


Ne çabuk unuttuk ya, bizim kaç tane konsolosumuzu vurdu Ermeniler."

Bu millet balık hafızalı kardeşim," Hafızayı nisyan beşerle malul olur."
beşer şaşar!"

Polisin de işi zor. Polis yakalıyor, mahkeme salıyor. Her sene bir af.

Aslında var ya, hırsızlık yapanın elini, tecavüz edenin ....keseceksin. Bu iş başka türlü çözülmez.

kısacık bir an, iki insanın birbirini anlaması için illa ki konuşmanın gerekmediğini anladılar

Oğlu, kocası, babası ya da kardeşi fark etmez, sevilen bir kadının hayatındaki erkekler tedirginlik vesilesidir. Onun çöpsüz üzüm olmadığını hatırlatır, moral bozar"

Esat, Küçük ve Büyük olmak üzere ayrılan, şirin bir semtimizdir aşk acısı çeken sempatik insanlar burada oturur.

Sen de herkes gibisin," Gözünün önündeyken kıymetini bilmezsin

Şimdi biraz adama benzemişsin," Bir insan rolü için başvursan ve şansın yaver gitse, belki bir figüranlık kapabilirsin

Edebiyatta olsun, sinemada olsun, yavaş yavaş dal budak saran imkânsız bir aşk her zaman ilgi çekici bir tema olmuştur, eyvallah.. Ama hayatta böyle olmuyor. memleketin gerçeğine aykırı

Bazı olaylar böyledir, şaka gibi başlar giderek karabasana döner

Bir kaplumbağayı öldürmek, söz konusu olan su kaplumbağasıda olsa kolay değildir. Ama üç tane torpil, biraz barut ve zaman ayarlı bir patlayıcı düzenek bu işi görür."

Ben belki de müdürlere gıcık kapıyorum Nerede bir müdür
görsem tokatlayasım gelir."

Dalga geçen bir adamın söylediklerini ciddiye almak kadar korkunç bir şey yoktur.

Sen Merdaneli çamaşır makinesini bilir misin? Otomatik çıkmadan önce hangimiz kullanmadık ki Hangimiz kan ter içinde saatler
geçirmedik onun karşısında?
Merdaneli çamaşır makinesi senin hayatını kurtardı mı?"

"kişiliği olmayan adamlar böyledir, karşı tarafın argümanlarını ters yüz edip kullandıklarında yaratıcı bir eylem içine girdiklerini düşünürler.

Siyah poşet kanser yapıyormuş ama sana bir bok yapamaz. Sen siyah poşeti kanser yaparsın.

Gençliğinin, güzelliğinin kıymetini bil," Her şey geçici. Bak insanlar batıyor, ben battım. Yedi sülalem birleşse çıkaramaz beni düze.

Severim seni, sen benim bir kardeşimsin. Biz çok acı çektik, hayatımız mahvoldu, lüzumundan fazla acı çektik.

Senin kızın... Berna! Benim de kızım sayılırdı. Berna öldü, ben de öldüm biraz

Lan duyarsız ibne! "Türkiye çöl olunca ne bok yiyeceksin?

Barajlarda su kalmadı lan it! Ankara'da son kırk bir yılın en kurak kışı yaşanıyor."

amirim. Allah'ın Arap'ından bize ne! Pilavı elle yiyen bir millet.O senin din kardeşin değil mi Allahsız!"

Hepimiz Müslüman'ız Elhamdülillah

Ben Atatürk milliyetçisiyim."
Ulan madem Atatürkçü'sün, niye kamyon dayayıp bütün mahalleyi soydun?"

Şimdi senin gözüne biber gazı sıksam, elini, ayağını, ağzını koli bandıyla bağlayıp bir tabuta koysam, sonra da tabutu bir parka gömsem, ne olur? Hiçbir şey olmaz. Dünyadan bir malak eksilir."

Ben devletçiyim, milletçiyim. Devlet büyüttü beni! Askere polise bir yanlışım olmaz. Ermeni miyim? Rum muyum? PKK'lı mıyım?

Evde bıraksa bunalıma girer, yanına alsa korkar, Allah belanı versin Selami Kartal.

biraz nakit her zaman iyidir, ufak da olsa bir ihtiyacı görürdü.

Güzelliğiyle, cinsel istekten ziyade bir hüzün uyandıran, şu berbat dünyada değil de, bir Çehov öyküsünde rastlanabilecek bir kadındı

kendiniz en taze haklardan yararlanırken başkalarının en temel haklarına yeterince saygı gösterdiğiniz söylenemez


Sizin göreviniz zanlıları yakalayıp adalete teslim etmek mi? Yoksa onlardan intikam almak mı?"

Behzat Ç. bir Meganelara baktı, bir de az ötede duran emektar Toros'a, içi acıdı. Her tarafından ses gelirdi, basık tavanlıydı, havasızdı, dandik kliması soğuğa çare olmazdı ama bir kere çalıştıktan sonra yolda bırakmazdı.

Behzat Ç. bir Toros'a, baktı içi acıdı.
Çıtkırıldım arabalar gibi, bir çukura girince hemen şaftı kaymazdı. Hayatının üçte biri bizzat onun içinde, ihbardan ihbara giderken geçmişti. Vosvos'tan sonra en sevdiği arabaydı

Sen bir tuğlaydın, seni çekseler bütün duvar yıkılırdı

Karşıyaka Mezarlığı'ndaydılar. Binlerce ölünün üstünü kar kaplamıştı. Berrak, lekesiz bir kar. Kentin içinde ikinci bir ölüler kenti

İyiler çok yaşamaz."

Kimsesizler Mezarlığı'nda mezar kazıcılığı; böyle bir işin kolay kolay talibi çıkmazdı. Haliyle, kimsenin istemediği işleri yapanların kendi çaplarında bazı ayrıcalıkları olur.

bana büyük babalık yaptı, meslek öğretti, onun mezarını açmak da bana nasip oldu, nur içinde yatsın

dozerle elli mezarı birden açıyorlar," Aralarına beton döküyorlar, mevta toprağa değil duvara bakıyor. Bunlar kâfir mezarıdır, Ankara'nın yarısı kâfir mezarında yatıyor

Bak bu ellerin ahım almayın Bu ellerin ahım alan bir daha iflah olmaz.

Toprağı örttün mü Fatihanı okuyacaksın. Gerçi bizim duamızın yarardan çok zararı olabilir ama

paşam çok adam yuttu burası, bir Ankara yaşıyorsa bir Ankara da Karşıyaka'da yatıyor

her kim ki mevtanın altın dişini söker, ahrette o mevta yakasına yapışır bütün dişlerini kerpetenle söker'.

Satılmış Aga derdi ki, 'mezarda çökme olursa, o mevta da ahrette senin üstüne çöker

Kimisi mezardan kaçar,"
Kimisi de mezar arar."

Bu dünyada adalet yok, ahlak da imkânsız. Peki, intikam çözüm mü? İntikamla hiçbir şey çözülmez

Birilerinin acı çekmesi gerektiğini düşündün mü hiç? Birilerinin hesap vermesi gerektiğini.

Bu dünyada adalet yok, ahlak imkânsız. Adaletin olmadığı yerde hesap görmek kolay değil.

Senin vicdanın kalbin Allah'ın kitabın yok mu lan it!"
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
Ernesto Che Guevara Sözleri

Gerçekçi ol, imkansızı iste…
 
Düşmanın yoksa hayatta hiç başarılı olamadın demektir…
 
Bana güç veren zaferlerim değil, yaşamdaki yenilgilerimdir.

Savaşan, kaybedebilir. Savaşmayan, çoktan kaybetmiştir.
 
Bir çiçeği öldürebilirsiniz ama baharı öldüremezsiniz.
 
Okuma yazma bilmeyen milletleri kandırmak kolaydır.
 
Kaybettiğin tek savaş, uğrunda savaşmaktan vazgeçtiğindir…
 
Ayakkabılarımın altı delikti; ama üstü her zaman boyalıydı…
 
Dik dur ve gülümse. Bırak neden gülümsediğini merak etsinler…
 
Saklayacak bir şeyin yoksa korkacak bir şeyin de yok demektir…

Bir devrimci başkasına atılan tokadı kendi yüzünde hissedendir…
 
Basit bir dikiş makinası ve birkaç kalıpla kadın harikalar yaratabilir.
 
Hayatta öyle seçimler yap ki; kazandığın şeyler, kaybettiklerine değsin.
 
İnsan çevresine alet olmayı bırakmalı ve kendi kaderinin mimarı olmalı.
 
Zalim liderler, yalnızca yeni zalim liderlere yer açmak için değiştirilir.
 
İnsanlar her gün saçlarını düzeltiyorlar da, kalplerini neden düzeltmiyorlar?
 
En kötü olasılıklara karşı psikolojik bakımdan hazır olan bir ordu yenilmezdir,
 
Dizlerimin üzerinde yaşamaktansa, ayaklarımın üzerinde ölmeyi tercih ederim…
 
Devrim olgunlaşıp düşecek bir elma değildir. Onu sizin düşürmeniz gerekir.

Komik gelebilir ama devrimciyi yönlendiren gerçekte büyük bir sevgidir.
 
Belki hiç bir şey yolunda gitmedi ama hiçbir şey de beni yolumdan etmedi!
 
Arkamdan konuşmaya devam et çünkü karşıma çıkacak kadar büyük değilsin…
 
Bir yalan, hangi amaç için söylenmiş olursa olsun, her zaman, en kötü gerçekten daha kötüdür.
 
Ben kurtarıcı değilim. Kurtarıcı diye bir şey yoktur. İnsanlar kendi kendilerini kurtarır.
 
Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar; ya ölmeli cellatlar ya da hiç doğmamalı çocuklar…
 
En kolayıdır kaybetmek, mesele kazanmak için uğraşmakta. Savaşmadan esir olacağına, savaşarak ölmeli insan aslında.

Küba Halk Devrimi, Rockefeller ve Royal Dutch ın imparatorluğuna da darbe indirmişti.
 
Çoğu bana maceracı diyecek, evet öyleyim. Ama farklı bir türden… İnançlarını doğrulamak uğruna, postunu tehlikeye atan türden.
 
Etkisi az da olsa, küçük bir gerçek, sahte sırmalara bürünmüş büyük bir yalana yeğ tutulmalıdır.
 
Zor olduğu için cesaret edemediğimiz şeyler, aslında biz cesaret edemediğimiz için zordur.
 
İyilik yapmaya devam et. Karşındaki o iyiliğe layık olmasa bile, sen o iyiliğe layıksın.
 
İnsanda en büyük hata: Karşıdaki insana gereğinden fazla değer vermek değil, kendine hak ettiğinden daha az değer vermektir.
 
Kaybetmekten korkma; bir şeyi kazanman için bazı şeyleri kaybetmelisin.

Ve unutma; kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin.
 
Bir şeyi yapmak için, onu çok sevmelisiniz. Bir şeyi sevmek için, ona delicesine inanmalısınız.
 
Hiçbirimiz savaşmak için savaşmak istemiyorduk Savaşıyorsak,bunu gerekli olduğu için yapıyorduk

Sevgili dediğin güzelliğiyle seni kendine âşık eden değil, sana kendin olabilme şansını verendir…
 
Ben Ernesto’ydum sadece Ernesto, siz de sadece bir şey olarak var olursunuz. Che olmayı kendim istedim, sizde inanırsanız olursunuz, inanırsanız.
 
Hayatta gerçeklerle yaşa ve her zaman onları savun. Takdir eden olmasa bile, vicdanına hesap vermekten kurtulursun.
 
Eğitim sisteminin tüm duvarları yıkılmalı. Eğitim bir ayrıcalık olmaktan çıkarılmalı

sadece parası olanlar değil bütün çocuklar eğitim almalı.
 
Aç insanların karnını doyurduğum zaman bana kahraman diyorlar. Bunların neden aç olduğunu sorduğum zaman ise; bana komünist diyorlar…
 
İki şeye hakkım var: Özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim, çünkü kimse beni canlı tutsak edemez.
 
Eğer bir gün beni başım eğik görürsen, bil ki başım; yere düşmüş birini kaldırmak için eğilmiştir…
 
Her gün yeni bir gemi kalkar insanın umut limanından özgürlük için, yaşamak için ve fırtınaya inat, dalgaya inat, ölüme inat!
 
Aslanların sessiz kaldığı yerlerde, kuşlar kartallar volta atar; ama bilmezler ki aslan o sessizliği bozarsa, kıyamet kopar.
 
Yoksula gülmedim, zenginliğe özenmedim, faşistleri sevmedim, ezilenleri dövmedim, ben devrimci doğdum, devrimci öleceğim…
 
Dünyanın neresinde olursa olsun, haksız yere birisinin suratına atılan tokadı kendi suratında hissetmeyen kişinin insanlığından şüphe ederim.
 
Ölüm seni yanıltmasın. Bir düşün yaşayanları. Alnını korkusuzca kaldır. Kimin yanındasın ve yerin neresi. Ve senin en çaresiz anında tek silahın nedir?
 
Ne kadar farklı olursa olsun; sana ait olmayana tenezzül etme ve ne kadar basit olursa olsun senin olandan asla vazgeçme.
 
Deniz en büyük sırdaşım olmuştur; ona anlatılan her şeyi dinler ve sırlarınızı kimseye söylemez. En iyi tavsiyeleri o verir, istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz onun sesini.
 
dünyanın neresinde olursa olsun her haksızlığı kendinize karşı yapılmış gibi hissetmek kabiliyeti devrimcinin en önemli özelliğidir…
 
Bir ülke, tüm planlarını kendisi yapmadıkça, sınırlarının içinde varoluşunu sürdürmek için gerekli ürünlerin en büyük kısmını kendisi imal etmedikçe gelişmiş sayılmaz.
 
Kadın, bir devrimci en olağanüstü rolü oynayabilir. Bunu hatırlatmakta yarar vardır,

özellikle bizim ülkelerimizde, kadını küçük gören, hatta tamamen ayrı tutan bir sömürgeci zihniyet vardır.
 
Bir devrimcinin sahip olduğu en önemli özellik nedir? Aşktır
İnsanlık aşkı, doğruluk aşkı

İnsanlık aşkı, doğruluk aşkı
adalet aşkı. Bunları taşımıyorsa gerçek bir devrimci değildir o

necip fazıl çöle inen nur
   
Teslimiyet Ve kendinde yok, Allah’ta var olmak...

Zaten sensiz ve senden habersiz alınan nefes, varlığın değil, yokluğun soluğu...

İnsan ne aptaldır! Mucize içindeyken mucize bekler.

Allah güzeldir ve güzelliği sever.

Belanın en büyüğü nebilere, sonra velilere, daha sonra derece derece Allah'a yakın olanlara isabet eder.

İnsan olarak, hürriyetini bulmak isteyen, hakikate esir olsun!

Elhamdülillah
Allah... En büyük san'âtkâr!

— Yâ Rab, Resulün öksüz kaldı.
Hitap:
— "O'nun koruyucusu ve yardımcısı benim."

Hiçbir tertip ve tedbir, İmân dairesinin içini karıştıramıyor ve O'na giden yolları tıkayamıyor.

Ölüm bir ırmak....Girecek yeri çok ama, akacak yeri yok...Büyük, küçük hep göçüp gidiyoruz...

Gözyaşı mı daha merhametli,
ilaç mı?

Ammar bin Yaser'in Annesi... [Sümeyye (r.a)] Müslümanlıkta ilk mazlum ve şehit kadın...

Müslüman anne, küfürdekilerin
karşısına çıkıp,en taşkın cezbe haliyle bağırmıştı Müslümanım, Hamdolsun!

Allah Sevgilisinin Allah Sevgisi...
Kaleme, ölçüye sığar mı??

Peygamber efendimizin Uykuya yatarken sözleri Yarabbi; senin isminle ölür, senin isminle dirilirim

Peygamber efendimizin Uykudan kalkarken düşünceleri Hamd o Allah'a ki, bizi öldükten sonra diriltti. Hepimiz ona döneceğiz.

Allah'ın yarattığı hakikati Yalan vr ihanetlerin en büyüğü...

İnanmak dedim de hatırıma geldi: Bu ne zor ve ne kolay iş! Kim inanır ve kim inanmaz?

Sağ elime güneşi, sol elime kameri verseler de bu davadan vazgeç deseler öleceğimi bilsem  vazgeçmem!"Hz.Muhammed (ﷺ)

İslâm selâmı ile selâm lâfiyle insanları ilk selâmlayan hiç kimsenin hücum ve tasallutunu düşünmeden imâna koşan, "Ebu Zer"dir.

Her şey fani, bâki olan Allah

Dün akşam uyuduğunuz gibi bir gün ölecek ve bu sabah uyandığınız gibi bir gün dirileceksiniz!

amelleirnize göre hesaba çekilecek, iyiliğiniz kadar mükafat ve fenalığınız derecesinde ceza göreceksiniz.

Bu mükafat ve ceza da ebedi cennet veya cehennemdir."

❥Hz.Muhammed (ﷺ)

" Allah sizin imânınızı zayi etmez. "

- "Hiçbir günah, günahsızlık gururundan, günahsızlık iddiasından daha büyük olamaz.."

- "Günah ki, sahibine nefsini hor görme ve Allah'a sığınma hissini verir; Nefse izzet ve kibir veren ibadetten daha hayırlıdır.."

Ve her şey O'nunla ve O'ndan.

İslâm ihlâstır.

"Ben bu alemde bundan güzel bir yüz ve bundan güzel bir koku bilmiyorum."

Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler de bu davadan vazgeçmem

"Gelen kalmaz, giden gelmez... "

Cebrail benim kalbime ilka etti ki, hiç bir nefs rızkını tamamlamayınca ölüm yetişip kendisini bulamaz.
Hz. Muhammed (s.a.v)

"Her diri ölür, her yeni eskir,
Her yaşlı ölür, ben de öleceğim.
Fakat senin gibi temiz bir vekil bırakacağım için, Adım asla ölmeyecek."

Allah isteyince «yok» yoktur.
Zaten her «var»ın bir gizli «yok» u ve her «yok» un bir gizli «var» ı var...
Ve zaten yokluk da Allah'ın mahlûku...

Felsefe -- ki tek bildiği,
hakikati, tekte değil, çokta;
ve nihayet hakta değil, bâtılda aramanın sanatıdır.

Zaman ve mekân içinde Resuller geldi Mukaddes Resullük bayrağını birisine teslim ederek gittiler.
Gaye, bayrağın bütün zaman ve mekâna hâkim, Allah Sevgilisine varmasıydı.

Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışınız!

Allah isterse deveyi iğne deliğinden Elbette geçirir İster deveyi küçültür dilerse iğne deliğini büyültür İmânın tam olduğu yerde
isbat yoktur.

Ebu Leheb, bir gün mü'minlere görünüp Ah" Cehennemde azap içindeyim Ancak pazartesi azabım hafifliyor O gün su içiyorum.
Zira pazartesi Allah Resulü'nün doğduğunu haber veren cariyeyi
Resul'ün süt annesini azad
Bunun yüzü suyu hürmetine Pazartesi hafifliyorum. diyecektir

"Madem ki lisana inanmazsın, kalbden de anlamazsın; halin nice olsun?"

Bu eserde güzel olan her şey senin, çirkin olan her şey benimdir...

Tek nokta içinde, tek nokta istikametinde kainatı toplayacak olan Nur Mekke dairesinde pırıldamakta.

Torununun yüzünü ve gözünü öpen koklayan Abdülmuttalib’in bir sözü:
Ben alemde bundan güzel bir yüz ve bundan daha güzel bir koku nedir, bilmiyorum.

«Her diri ölür, her yeni eskir, her yaşlı göçer, ben de öleceğim."

Sene 571...Nisan ayının 20.günü.. - (Rebiuevvel ayının 12.günü)
Pazartesi sabaha karşı Mekke ufukları ağarırken Allah'ın sevgilisi, kainatın efendisi, alemlere rahmet, gaye insan ve Ufuk Peygamber,
dünyaya gelmiştir...

Teselli, kuvvet, azim, rikkat, şefkat, emniyet, Hatice'nin Allah Resulüne tuttuğu aynalar...

Kadınların, erlerine hizmet, muhabbet ve izzet göstermeleri, Hazreti Hatice'nin sünnetidir.

O, Allah'ın kendisini sevecekler, O'nu severek başlasınlar diye yarattığı kul...

O, Allah'ın Sevgilisi...Nasıl sevilmezdi ; ve sevince nasıl sevilirdi?

Allah (ﷻ), öz dilinle hitap etmiş sana ve demiş ki  SEN OLMASAYDIN, ÂLEMLERİ YARATMAZDIM."

O huzurdan yükselen hitâb:
- Ey insanlar! Allah'ı hatırlayınız! Allah'ı anınız! Büyük zelzele yaklaşıyor!

Ölüm, bütün etrafiyle önümüzde... Ölüm, bütün eseriyle yanımızda...
Ey insanlar! Siz benim bildiklerimi bilseydiniz, daha az güler, daha çok ağlardınız. "

"Kabe'nin sahibi vardır, onu korur. Kimse onu yıkamaz."

-Lebbeyk, Allah'ım, Lebbeyk!.. (İşte emrine koştuk!)

"Selâm sana olsun, ey Allah'ın Resulü!"

Kul sevdiğiyledir..

Yaradan... Ve O'nun en güzel eseri...

Evet, evet...Olup bitenlerde, gelip geçenlerde, bize ibret olacak çok şey var...

Er'Refik-üI-Âlâ: Yüce Dost...

Allah'ın Resulü sordu Beni seviyor musunuz? Haykırdılar. Evet ey Allah'ın Resulü Allah'ın Resulü tebessüm buyurdular Benim kalbim de sizi seviyor.

Verâ: Günahtan sakınan, takvalı...
Allah'ın Sevgilisi olacak kadar güzel...

Müslümanlığın kapısını açan anahtar Şahadet kelimesi

O zamana kadar Fatıma'nın düğün ünden daha büyüğü görülmedi.
Bu ziyafet nedir biliyor musunuz? Arpa ekmeği, hurma; ayrıca yağ, yoğurt ve hurmadan yapılan basit bir yemek...İşte dünya ve ihtişam ölçüsü

Zaman bir dairedir; ne başını bulmak mümkün,ne sonunu...

Ne mutlu O'nun divanesi olabilene!..

Islâm'ın kılıcı bizzat merhamettir.

İslâm'da merhamet o kadar üstündür ki yüksele yüksele isim ve tabiatını değiştirmiş, vazife olmuştur.

Allah, koyun gütmemiş hiçbir peygamber yaratmadı.

Oruç, Allah için bütün gün aç ve susuz kalmanın ulvî rejimi...

Evvelâ her şey mucize... Her şey Allah'ın mucizesi... Yekûn halinde varlık ve tek tek her şey mucize... Göz mucize, kulak mucize, akıl mucize, ruh mucize...

Elhamdülillah Ben ancak Allah'a şükrederim, başka kimseye minnetim yok...

Haydi git dinini neşret ! Allah üzerine söz veriyorum ki, ben seni hiçbir zor karşısında yalnız ve müdafaasız bırakmayacağım!

Allah Resulünün anne ve babadan öksüz kalışlarındaki hikmeti, Cafer-i Sadık Hazretleri belirtiyor Üzerinde hiçbir kul hakkı kalmasın diye böyle oldu."

Ya Rab, benim kavmimi affet! Bilemiyorlar!

Sen, sen, sen eskimeyen biricik yeni ve solmayan biricik renk!

Ben, senin esirinim Ve benim için hürriyetin son kemâl haddi, hakikate esarettir.

İnsan olarak, hürriyetini bulmak isteyen, hakikate esir olsun!

Ve sen, benim için bizzat hakikatsin!

Hastanın başında, ağlayan can vermeye hazır anne mi yoksa elinde neşteri ve beyaz gömleği ile hastanın canını acıtan doktor mu?merhametli Gözyaşı mı daha merhametli, ilaç mı?

"ve en büyük edep, hadleri korumaktır."

Merak etme, Allah bizimledir.

sen, en ileri rütbe; allah'ın sevgilisi olmak mertebesi!..sen, en güzel insan; insanoğlunun en güzeli!..

Güzellik erkeğin lisanındadır.
Kadınlar erkeklerin dilimleridir.
Kul sevdiğiyledir.

Münafık, dışından mü'min geçinip içinden inanmayan zehirli adam...
.....
Münafık, İslam şevketi önünde acze düşen ilimli küfür ruhunun tebdil gezmeye başlayanıdır.

O'nu pek yakında (El'emin) diye vasıflandıracaklar El'emin : Doğru, doğruların doğrusu...

Ümm-ü Seleme Hazretleri:
Allah'ın Resulünde bir neşesizlik sezdim Dedi ki Dün elime yedi dinar geçti. Kimseye veremedim. Üzerimde kaldı..

Öldün... İkinci defa ölmeyeceksin!..

Dedim ya Ben bugünü yaşayabilenlerden değilim.
Üstüme varmayın.

Allah'ın Resulü Ebu Bekr'e
-Ne olurdu, kardeşlerimi göreydim.
-Ey Allah'ın Resulü, biz kardeşlerin değilmiyiz.-Siz Sahabilerimsiniz. Kardeşlerim onlardır ki, beni görmeden doğrularlar, bana bağlanırlar; ve hatta baba ve çocuklarından fazla beni severler.

s king kara ev

güneşin ilk ışıkları, geniş nehrin yumuşak dalgalarını erimiş altına dönüştürüyordu.

bu sakin kasaba öylesine bir saflık ve tatlılık barındırıyordu ki, bir km ötede topraktan sökülen bir turpun kokusunu olduğumuz yerden duyabilirdik

her birinizi gerçekten çok seviyorum ve bunu söylerken çok dürüst olduğumu bilmenizi isterim

Sizi annemin şalgam bahçesini sevdiği kadar seviyorum

söylesene, birkaç banka soysam bana John Dillinger der miydin?”

umutsuzluk ve şüphe, küçük kasabada giderek artıyor ve  her yeri karanlık bir dehşet perdesi altında bırakarak yayılıyor

Korku, umutsuzluk ve şüphe, küçük büyük her toplumun ruhunu zehirler medeniyetle alay eder komşuları birbirlerine düşürür.

yaşlı bir hanımefendinin söylediği gibi, yaşlı ve altına kaçıran bir grup insanla yaşıyorsanız asla kaka kokusundan uzak kalamazdınız

kaybederek en dibe çöktü. Önce çocuklaştı, sonra bir bitkiye döndü ve günlerinin çoğunu bir tekerlekli sandalyeye bağlı olarak geçirdi

İnsan ruhu, içinde bazıları çok büyük, bazıları bir süpürge dolabı kadar küçük kimi kilitli, kimi ışıkla dolu sonsuz sayıda oda barındırır

sırtlanlar her zaman açtı. Kimse  onlara üzülmezdi. Diğer canlıların işlerini bitirdiklerinde bıraktıkları artıkları sırıtıp gülerek yağmalayan bir yaratığa üzülmek için fazla yumuşak kalpli olmak gerekirdi

Çocuklar uykudaydılar. Rüyalarında pamuk helva, köpek yavruları, maç kazandıran sayı, uzak diyarlara gezi ve daha milyonlarca heyecan verici şey görüyorlardı

Yerde bacakları açık, cepleri tersine dönmüş, başı ezilmiş ölü bir oğlan çocuğunun yattığını gördünüz mü?

cesedi parçalara ayrılmış ve her parça, kümesin çürüyen çatı kirişlerine zincirlerle asılmıştı. gövde, bacaklar ve kalça üzerinde diş izleri vardı

Balıkçı Üzerinde balıkçı yağmurluğuyla gençleri  çengelle öldüren psikopat bir katildi

bazı kesin gerçekler vardır, psikiyatrik tıpta diyebilirim ki, bir insanın “aniden delirmesi’ mümkün değil. Hızla ilerleyen bir süreç ama mutlaka  bir süreç vardır.

Bazı insanların bir anda aklını kaybettiğini duyarız ama bu vakalar asıl Psikolojik bozukluklar sinirsel veya psikotik davranış belli bir süre sonunda meydana gelir

Albert Fish geçen yüzyılın başında yaşamış ünlü yamyam ve canavar, seri katil

dışarıda bir yerde, biri vardı; iki küçük çocuğu öldürmüş ve cesetlerine anlatılamayacak  bir vahşet uygulamıştı. Gövde bacak ve kalça ısırılmıştı

bir kızılderili atasözü derki
Çocukluğumuzda yaptıklarımız, alışkanlıklarımız olup çıkar,” “

Çiğne, ye, midene indir, hepsi aynı delikten çıkacak!”

Kızgın demirlerle tırnaklarını sökseler bile ağzından laf alamazlardı

Burada yaşadığın için ne kadar şanslı olduğunun farkında mısın, Dünyadaki en güzel yerlerden biri burası olmalı.

Yüreğimiz bir kahramana duyduğumuz özlemle yanıp tutuşuyordu

Annem ve babam çalışıyorlardı ama sakın bu yüzden onlar hakkında hüküm verme İkisi de harika insanlardır

George Rathburn’un meşhur sözü dava bitti, konu kapandı, fermuvarını çek.

John Wayne’in rio Bravo filminde Dean Martin’e dediği gibi, omlet yapmak istiyorsan önce yumurtaları çırpman gerekirdi.

her şey yolunda, hiçbir şeyim yok, çok teşekkürler.

Tesadüfler, büyük bir hikâyenin daha önce birbirleriyle ilgileri olmayan iki unsurunu bir araya getirirdi

Her on ya da yirmi yılda bir, iyilik budalaları yaygaracı mızıldananlar, dedikoducular, öfkeli vatandaşlar
ve aptal polisler basının eline akıl almaz kozlar verir, ortalığın darmadağın olmasına yol açarlardı.

kasıntılı kibirli, bir o kadar da sinsi bir insandı ve onun gibi tipler, çıkarları için babalarını bile satarlardı

Edmund Emil III sekiz cinayet işledikten sonra annesinin kafasını kesen, kestiği kafayı şöminenin rafına koyarak dart tahtası yapan kaçık

Strese kapılan ölümlüler huzur ve güvence için annelerine sığınırlardı. Bu dürtünün kodu, DNA’larımıza işlenmişti.

İçinde olduğun anı yaşa; bırak geçmiş, mezarında gerinsin
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
ilber ortaylı türklerin tarihi

Dünya tarihinin hiçbir safhası, dünya coğrafyasının hiçbir önemli parçası yoktur ki orada Türkler olmasın.

Türkler olmadan hiçbir önemli Avrupa devletinin millî tarihi incelenemez.

hiçbir Ortadoğu ülkesinin, hiçbir Rus-Slav ülkesinin millî tarihi ve kimliği Türkler hesaba katılmadan anlaşılamaz.

Türkler olmadan Ortaçağ olamaz, Rönesans olamaz, I. Cihan Harbi anlaşılamaz


Türkler millî bir kimliğe sahiptir Çünkü bu coğrafya üzerinde kazanılan önemli zaferlerle büyük savaşlar ve geri çekilmelerle, ızdırablı toprak kayıplarıyla bugünkü Türk vatanı oluşmuştur

Türkler büyük bir mirasa, güçlü bir yapılanmaya, önemli potansiyele ve tarihî bir zenginliğe sahip bir millettir. Bu hiçbir zaman değişmeyecektir.

Türkiye’nin bugünkü toprakları, Miladî 12. asırda Türkleşmiştir. Memleketimizin adına italyanlar
Turchia,ve Turcmenia demiştir

Türkler 12. asırdan itibaren
Akdeniz’e adım atmışlardır. ve 12. asırdan itibaren bir Akdeniz toplumu olmuşlardır ve Türk kavminin kültürü değişmiştir

Türkler Orta Asya’dan Ortadoğu’ya gelip tarihi değiştirecek Selçuklular devrinde ise kısa zamanda cihana hükmedecektir

Osmanlı devleti Marmarada küçük bir beylik olarak doğup 150 yıl geçmeden Balkanlar ve Ege’de hâkimiyet kuran Akdenizin son muhteşem imparatorluğudur


s king kara ev

bazı insanların dünyaya ilişkin hiçbir tasası yok. onlara neredeyse gıpta ediyorum.“Kim etmez ki?

Korkularla nasıl başa çıkılabilir?”
Onları kabullenip yüzleşmekle

Ama gökyüzü uçsuz bucaksızdır, değil mi? Gökyüzü, dünyanın o tepeler ardında da devam ettiğinin bir göstergesidir.

yasak olmasına rağmen bu dünyada ya da bir başkasında, ömrünün sonuna dek sevebileceği tek kadınmış gibi görünüyordu.

polis olmak bana en çekici gelen meslekti İnsanlara yardım etmek. Masum insanları korumak. Kötü adamları etkisiz hale getirmek. İlginç bir işti

Dünyanın sonu gelse bile akşam yemeğini oturup karısı ve oğluyla yemeye kararlıydı.

Kör insanlar son derece iyi araba kullanabilir,” “Muhtemelen gözleri gören birçok insandan daha iyi kullanırlar

her erkek için karısı özeldir

insan aklını kaçırdığında önce büyük bir mücadele veriyor ve histerikleşiyor, sonra mücadele edemeyecek kadar deliriyor ve sakinleşip kabul dönemine giriyor

ne tür bir insan cumartesi sabahı kalkıp zavallı bir çocuğun cesedinin resimlerini çekmek için yollara düşerdi?

Dibe çöktük bayanlar baylar... solunuzda boşa çıkan umutlar, sağınızda geçersiz sebeplerle. Sondurağa geldik, herkes insin

istemekle olsaydı, dilenciler kral olurdu.

Yarım düzine katledilmiş çocuk vardı.Belki daha bile fazla.

Bir başka çocuk ölmesin

Dedikodu ne kadar kötü bir şey olursa olsun dedikoduların zevk vermemesi gerekirdi, ama veriyordu.

Dedikodu ne kadar kötü bir şey olursa olsun insan ruhuna enerji kattığı kesindi.

harika bir insandı, düzgün karakterli, dürüst bir aile babası, duyarlı bir vatandaştı

Güzel, çok güzel bir kadın, ufak tefek ama çetin cevizdir, kişiliği kuvvetli, ayakları yere sağlam basan, harika olağanüstü bir insan,

Sigara içmek insanı öldürür, diye boşuna dememişler

Adım, Jack Sawyer ve Los Angeles Polis Teşkilatı, Cinayet Masası’nda teğmenim. Mükemmel bir sicilim, bir oda dolusu takdirnamem ve madalyam var.

Bir kötü adamın peşine düştüğümde genellikle sonunda onu yakalar ve kelepçeyi takarım

tamamen dürüst olmalısınız, çünkü yalan söyler ya da bildiklerinizi saklarsanız adalete engel olmak suçunu işlemiş olursunuz.

Adalete engel olmakçok ciddi bir suçtur Unutmayın, en beceriksiz polisler bile kendilerine yalan söylendiğini anlarlar

çocuklar öldürülmezler

Belime kadar pisliğe mi batmışım? Dostum, ben ömrümün neredeyse tamamını belime, göğsüme ve hatta çeneme kadar pisliğe batmış bir halde geçirdim.

”Yemek hâlâ hazır değil mi? Açlıktan ölüyorum, kelimenin tam anlamıyla midem zil çalıyor. Çok yavaş yemek pişiriyorsun.

Bir polis, birine baktığında onun ne tür bir suç işlemiş olabileceğini düşünüyor. Masum olabileceği ihtimali aklına bile gelmiyor.

çamurla kaplı bir dünyaya adım atmışlardı. Çamurla kaplı köpekler, çamurlu atlar, çamura bulanmış insanlar ve ışıksız bir gün.


Alnında boncuk boncuk beliren buz gibi teri fark edebiliyordu. Boğazı sıkışıyor, midesi yanıyordu. Bunlar tanıdık hislerdi. Polislerin, korkunç bir sahne görmek üzereyken gösterdikleri fiziksel tepkilerdi

bazı şeyler asla unutulmazdı... örneğin bir portakalı soymak, bisiklete binmek, dünyalar arasında geçiş yapmak.

Ben bir AYNASIZIM, diye aklından geçirdi gülümseyerek. Amerikan düzeninin koruyucusu, güçsüzlerin, sakatların ve ölülerin dostu

Cehennemde kırbaçlar ve
zincirler var.”

hayatının değiştiği gerçeğini İnsanlar size söylerdi... göz açıp kapayana dek, derlerdi, neye uğradığını anlamadan, derlerdi... ama kulak asmazdınız. aklınıza gelmeyen, başınıza gelirdi

zekidir onlar, deliler zekidir...

Görevlerimizi yapmamıza yardımcı olan insanlara saygı borçluyuz

Oleyy, yaşasın Her şeyin iyi bir tarafı var.

çok üzülüyorum Gelişmeler bizi öylesine sarstı ki sağlıklı düşünemez hale geldik.


deli kuvvetine ihtiyacı yoktu. Aklına bir şeyi koydu mu, adeta durdurulması imkânsız bir
makine olurdu

sevdiğin biri ölüp seni geride bırakınca yaşanması gereken her şeyi, inkârı, isyanı, öfkeyi, acıyı, kabullenmeyi ve daha birçok duyguyu yoğun olarak yaşardın,

Sevdiğimiz ve kaybettiğimiz insanları özlemeye devam edeceğimizi kimse söylemez ama özleriz

Kör bir adam bile onu görebilir

Erkekler gerçekten de aptaldı. Bazıları çok tatlı aptallardı. Ama sonuçta hepsi aynıydı.

Aralarındaki tek fark, aptalların bazılarının yüzükler, seyahatler ve yemekler için harcayabilecekleri paraya sahip olması, bazılarınınsa olmamasıydı.

on yaşındaki birçok çocuk gibi o da imkânsıza inanmaya dünden hazır ve hevesliydi

En iyi hikâyenin kısa hikâye olduğunu biliyordu; ne kadar az şey anlatılırsa, tutarsızlık ihtimali de o denli azalırdı.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
s king kara ev

akrabaların bağış olarak bıraktıkları bozukluklar onu devleti dolandırıp on beş bin dolara konmuş kadar mutlu ediyordu, işin zevki yakalanmadan beladan sıyrılabilmekte yatıyordu.


anneciğim. bu gece küçük çocukları öldürüp yiyen bir psikopatın sesini dinleyebileceğimi sanmıyorum,

Eğer kirli işlere bulaşırsanız siz de o pisliğin bir parçası olurdunuz
Cehennemin en kuytu köşelerinde yanmayı hak ederdiniz,

Balıkçı, isterse yüz tane veledi öldürebilirdi, hatta bin tane ve sonra da anne babalarını öldürmeye başlayabilirdi.

çalmak, gerçek anlamda onu mutlu eden tek faaliyetti. Paranın miktarı hiç önemli değildi;

ölüm. Kokusunu alıyorum ve sanırım sen de alıyorsun

Annem iti an, çomağı hazırla derdi.”

Cep telefonları insanları kanser eder.

Annem kanserdi, On iki yaşındaydım. Beş yıl daha yaşadı Ama onu ele geçirdi O kahrolası bela insanın içine girer ve bekler,” hiçbir zaman asla tam anlamıyla kurtulmak mümkün değil.

Sence ben deli miyim Başkalarıyla pek takılmam, arkadaş canlısı biri değilimdir, ama bu, duygularımın olmadığı anlamına gelmez.

Belki orada insanlar da daha iyi davranıyordur. Kafamda, iyi biri olmak için fazla geç olmadığına dair bir fikir var.

Sabır göstermek zordu ama sabır çok önemliydi. Eşeğin biri olmak iyi bir şey değil.

Şimdi nasıl bilmiyorum, ama bizim dönemimizde dürüst bir müteahhit, fakir bir müteahhitti. Anlıyorsun, değil mi?”


Evin adı çıkmıştı.En kötüsü. Sürekli kaza oluyordu. Birinin eli elektrikli bıçkıda bileğinden kopmuştu, bir diğeri hastaneye yetişemeden kan kaybından ölecekti. Bir başka işçi felç olmuştu... İnsanların daha inşa edilmeden lanetli dedikleri tek evdi

nasıl olduğunu bilirsin. Hikâyeler bir şekilde başlar ve ağızdan ağza aktarıldıkça kendini besleyip büyür...”

huzursuzluk kasabayı kaplamıştı. Sessizlik fazla uzun sürmeyecekti. Uğursuzluk başladıktan sonra, asla uzun süreli molalar vermezdi.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
s king kara ev

Bazı şeyler sadece aklın mantıklı müdahalesi olmaksızın yapılabilirdi yapılacak iş çok kötüyse, en iyisi içgüdülere güvenmekti

sorunun cevabı yakında ortaya çıkacaktı cevaplar er ya da geç ortaya çıkardı ve ona ulaşmak, eğlencenin yarısıydı.

kararan güne büyük bir içtenlikle, senin boynunu kırmak isterdim dedi

İki silah birden iyidir özellikle de rakip, ikinci silahın zararsız olduğunu düşünüyorsa

elinde sürpriz silahları vardı ama sürpriz saldırıların etkili olabilmesi, çok hassas bir zamanı yakalamaya bağlıydı

korkunç bir acıyla sarsıldı; bahçe makası derisini yarmış, kemiklerini
kesmiş ve sağ elinin son iki parmağını koparmıştı

Yanağının bir parçasını yedim, şimdi de parmaklarını yiyeceğim. Beni dinliyor musun seni aşağılık herif?

Seni bulacağım, ahbap ve o lanet olası kelleni vücudundan ayıracağım.”

öldürmek izdiyoruım. O it herifi küçük parçalara ayırmak ve etini kemiklerinden sıyırmak izdiyorum

Gözyaşları akabilirdi.
Ölü adamlar ağlamazdı.

Konuşmayı kesme, seni ahmak. Kendi kendine konuşmak delilik değildir.Harika bir şeydir.

Ve biliyorsun. Sen hayatını bu şekilde kazanıyorsun gün boyu kendi kendine konuşarak!

o kapı mutlaka kapanmalı. Ardından kötülükler çıkıp dünyaya saçılmadan kapatılmalı

ölesiye susamıştı. Tanrım, bir bardak su için adam öldürebilirim. Bir bardak su...

Birbirlerine her şeyi anlatan o sıkı dostlardan olup birlikte yaşlansalar

onun masmavi, güzel, dürüst gözlerini hayalinde canlandırıp bu hayale odaklanmaya çalıştı.

tüm dünyanın duraksadığını hatırlıyordu; bir hastanesde annesinin ölüm döşeği başında, son nefesini beklediği zamandı

Dışarıda hava sıcaklığı yirmisekiz derece! İçeride hava sıcaklığı yirmi bir derece! Kimin umurunda ki? Niye umursayalım? Çiğne, ye, yut, temizle, hepsinin çıkacağı yer aynı

Zaman nasıl Ona kalırsa, hayat dolu olduğu yirmi yaşları daha dün gibiydi.Bu bir iç çekiş miydi?

Şüphesiz, çok aptalca hem de çok aptalca, bir kıyaslamaydı ama baskı altındaki insan beyni böyle saçmalıkları kolayca üretebiliyordu

çürümüş et yığını ucunda şaşırtıcı derecede sağlam görünen bir ayak vardı. İsteseydim onu çekip koparabilirdim... üzüm salkımından bir üzüm tanesini koparır gibi kolayca

Günahım kokan bir şey. Hava leş gibi parfüm kokuyordu

İyi şeylerin oluşması genellikle uzun bir zaman alıyor kötülük, büyük bir şey bile olsa, çok kısa sürede ortaya çıkabiliyor yanan bir kibrit kadar kısa.

Temel plan, evrenin en tatlı bal peteklerinden birini önce zenginler için bir tatil beldesi, sonra ucuz işçilik kaynağı ve en sonunda da muhtemelen radyoaktif bir atık çukuruna çevirmekti

Kale burada. Zalim, kötü ruhlu -ve muhtemelen deli- şefleri tarafından yönetilen çapulcu kızılderililer burada.

Tanrı fakir işçileri sever.” Diğeri karşılık verdi. “O yüzden mi lanet olasıcalardan o kadar çok yaratmış?

bir çiçeğe konan arı gibi
bir an var bir an yok,

Beyni, imkânsız gibi görünen anılarla zonkluyordu, dengesi altüst olmuştu, midesi, kirliler ve sabun köpükleriyle fazla doldurulmuş bir çamaşır makinesi gibi tekliyordu;


Deneyimli bir gazeteci olarak insanların düşünmeden konuştuklarına ve sonradan pişman oldukları şeyler söylediklerine sıkça tanık oldum

herifin çalışma tarzını beğenmiyorum, işini İnsanları döverek itirafa zorlamak gibi.
şiddet uygulayarak yapan bir polis.

Çocuklardan bazıları acı içinde kıvranıyorlar korkunç bir şey
Çoğu gözlerimizin önünde ölüyor

en iyi dostları, şaşmaz içgüdüleri, ona yakında adaletin yerini bulacağını söylüyordu.

intikam ne tatlı bir duyguydu

İnanılmaz bir insansın. Senin yaptıklarını yapmayı bırak
kavrayabilecek insan bile ancak milyonda birdir.

Şefkatli bir sabırsızlıkla ona bakan kadın hiç çocuk doğurmamış, doğduğu yerden başka bir dünyaya gitmemiş uçağa binmemiş, tv seyretmemiş, buzdolabından dondurma çıkarmamış ya da mikrodalga fırın kullanmamıştı:

içsel zarafet ve ruh güzelliğiyle ışıldıyordu bu mavi gözleri, gülümseyişi onun için ilkti. elbette daha önce âşık olduğunu sandığı olmuştu ama onlar geride kalmıştı.

Şu an istese onun için dağları deler, bir orman yangınının içine dalar ya da çayını soğutması için kutuplardan buz getirirdi.

dünyaya değil, tüm evrene çabasında olan bir adam için tecavüze uğramış birkaç çocuğun ne önemi vardı?

Neden ağlıyorsun, Mazi,” dedi
Sonra annesini düşündü Evet, mazi
Her zaman yaptığı bu değil midir?”

annesini düşünüp ağlıyordu Evet, mazi hep bunu yapardı. Asıl acı, asla değiştirilemeyeceklerde gizliydi.

Ama bugün geçmişi düşünmek için zamanımız yok. Bugün önem vermemiz gereken, gelecek.

Neredeyse kanat çırparak uçtuğunu hissediyordu

hayatlarımıza devam etmek istiyorsak, karanlığın çökmesinden çok daha önce kendi yollarımıza gideceğiz,
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
s king kara ev

dostum, Bazen kaçmayıp savaşmaktan başka çare yoktur.

ömrümüzün ne kadar olacağı belli değil.”

Dolandırıcılar para yapar,
arılar bal yapar.”

Çünkü önemli olan, inanmaktı.

bazen rüyanızda duyduklarınız gerçek olabilirdi

Hava bazen çürük lahana kokusuyla doluyordu, bazense yanan mumlar gibi kokuyordu. Ara sıra çürümüşlüğün ıslak kokusu burnuma çarpıyordu.

Üstlerinde, gri gökyüzü, kirli bir torbaymış gibi sonsuzluğu kaplıyordu.

Bazı şeylerin gerçekleşmesi engellenemezdi. Hepsi buydu.

Evet,” dedi Neden ölmüyorsun? Tanrım, oradaysan neden parmağınla bu yaşlı adamın çürümüş kalbine dokunup çarpmasını durdurmuyorsun?

Tüm dünya neredeyse altüst olacak, neye gülüyorsun?”Güzel mi? Tüm dünya neredeyse altüst olacak,”

Biri huzur vermeye çalışıyor, iyiliğini istiyordu. Sevgi dolu, görünmez bir varlık, desteğini sunuyordu.

Nasıl olursa olsun, her giydiği onun üzerinde daha güzel görünürdü özel zevkleri vardı klasik, hatta eski moda denebilecek bir şıklığı tercih ederdi. Çoğunlukla ince zarif

yorulduğum zamanlarda çok duygusal oluyorum, Dikkat et,
kendi kendine. yoksa ipin ucunu kaçıracaksın.

Galip gelmeye mecbur olması, galip geleceği anlamına gelmiyordu bunun farkındaydı asil çağlar
gururlu imparatorluklar yok olmuşlardı

Sevdiğiniz ne varsa ona sıkıca sarılıp olanca gücünüzle sevmeliydiniz,

olanca gücünüzle sevmeliydiniz, çünkü bir gün onu kaybetmeniz kaçınılmazdı

Bu kederi ne uzaklaştıracak, ne azaltmaya çalışacaktı. Bu keder onun çelikten kalkanı olacaktı.bu keder seni asla terk etmeyecek.

Bu keder çelikten kalkanın olacak
Buna hazır mısın? Başka türlü olmasını istemezdim zaten.
Yaşadığın sürece öyle olacak.

Bu kederi Nereye gidersen git, ne yaparsan yap. Her yeni kapıda. Her kadınla. Çocukların olursa, onlarla birlikte. Dinlediğin her müzikte duyacak, okuduğun her kitapta göreceksin.

keder Yemeğinin bir parçası olacak. Sonsuza dek seninle kalacak. Tüm dünyalarda.

Kederi de onunla birlikte yürüyordu, çünkü ikisi artık tek bir varlık haline gelmişlerdi.

Yıldızlarla donanmış gökyüzü, başının üzerinde sonsuzluğa doğru uzanıyordu.

şekil değiştiren ya da ortadan kaybolan evler vardı. Pislikler arasından çocuk feryatları ve dev makinelerin mekanik sesleri yükselirdi

Pislikler arasından işkence çeken çocukların feryatları yükselirdi

Bir canavarın bile gururu vardı

Geldiğiniz yerde kapı çalma âdeti yok mudur, Öylece paldır küldür içeri mi girerler

Carl Bierstone kırk yıldır aranmakta olan kötü, çok kötü bir adam 1964 yılında, taciz ettiği birkaç çocuğu öldürmekten idama mahkûm olmuş ama hapishane arabasından kaçmış, iki gardiyanı çıplak elleöldürmüş. O günden bugüne dek izine rastlanmamış. Şu an seksen beş yaşındaymış

canavarlar ve yaratıklar, patikanın iki tarafında kıvranıp böğürüyordu. elindeki kılıçla yaratıkların önüne çıkan uzuvlarını koparıyordu.

Kolu ağrıyor, tüm vücudu sızlıyordu çok yorgundu. Kan kaybediyordu
Bu yolculuğa onunla birlikte başlayan herkes ölmüştü

ve o ölüyordu. Yalnız olmamayı diledi. Çok korkuyordu Her şey yitirilmişti,
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Kitap alıntıları ve sözler
türklerin tarihi ilber ortaylı

Türkler olmadan bir dünya tarihi yazmak mümkün değildir.

Çin, Hind ve İran gibi eski halkların tarihini yazarken; Türklerin kökeni olan kavimler bu uygarlıkların siyasi tarihine girmekte ve kendilerinden söz ettirmektedirler

Kuzeyli Hun komşularının kim olduğunu ve tarihî maceralarını tesbit etmeden, Çinlilerin tarihini resmetmek ve tanımlamak mümkün değildir.


6. yüzyılda Bizans ve İran tarihini; yani dünya tarihinin odak noktası bu iki uygarlığın tarihini yazarken kilit noktasında Göktürklerin yer aldığı görülür

Göktürkler tarihini incelemeden
Bizans ve İran tarihini anlamak mümkün değildir.

Tarih yazıcılığında Türkler için bilgi edinmek güçtür Türk dünyası yeterli uzman yetiştirip sorunlara eğilmiş değildir. Bu bakımdan İslamiyet öncesi Türk kavimleri Orta Asya ve Volga boyu tarihi geniş kitlelere sunulamamaktadır

Türk dilindeki ilk yazılı belgeler 8. asırda başlar; Moğolistan’ın Orhun Vadisi’nde çok sayıda anıt kitabelerden söz ediliyor

Orhun bölgesinde ilk türk yerleşim ve yazıtları ortaya çıkmıştır bu anıtlar 2000 yıl önceye aittir yani türk tarihi 2 asır kadar eskidir

Kırgızların Oğuzlardan olduğu ileri sürülür Kırgız bilginler kavimlerini İskit ve Toharlara da bağlamıştır

Avrasya’nın büyük halklarından Rus tarihi için Slav ve Norman teorileri ileri sürülmektedir. Rus isminin İsveçli Varegler in koyduğunu ileri süren Norman teorisi gibi

Türk tarihçiliğinin mevcut kaynakları değerlendirmesi, bölgenin eski dillerini inceleyip mukayese yapması ve açık bir kuramı ortaya koyması gerekir.

Türk tarihi üniversal tarihin önemli ve dışlanamaz bir dalıdır

Türk tarihini incelemek için dünya tarihinin bütün dallarında, bir dizi kavmin dili ve tarihi üzerine uzman yetiştirmek ve söz sahibi olmak gerekmektedir.

Bugünkü akademik Türk tarihini kendi dilindeki kaynaklardan incelemek, ancak 6. asırdan itibaren mümkündür;

Türkler; tarihî özellikleri olan, çok coğrafya değiştiren, 1.200 yıl içinde Çin’in iç sınırlarından Tuna boyuna kadar gezinen bir kavimdir

Anadolu’ya gelişimiz 1100’dür aslında. Çünkü Malazgirti kazanan
Alparslanın niyeti Anadolu değil suriye ve mısırı fethetmektir çünkü
o dönemdeki zenginlik suriye ve mısırdadır


Sultan Alparslan’ın ilk başta niyeti Suriye ve Mısır’dadır çünkü o günkü dünyada zenginlik ve hâkimiyet Mezopotamya, Suriye, Filistin ve Mısır demektir

Bismarck, Balkanlar için şöyle söylemiştir “Balkanlar Pomeranyalı başıbozuk bir askerin kemiklerine değmeyecek bir yer”

başıbozuk talimsiz yarı asker, sivil asker demektir; sivil asker en eğitimsiz en donanımsız askerdir

Anadolu Konstantinopol ve Ege bölgesi Alparslan için o günlerde fazla değerli değildi. Asıl devlet, memleket demek, Mısır ve Suriye tarafları demekti.

Anadolu tam olarak 11. asırda Malazgirt’te, İmparator Diogen le yapılan meydan muharebesi sonunda Türkleşmiştir

Daha önce Peçenekler Hıristiyan-Türk kavimler
Anadolu’ya yerleşmiş buraya Danişmendli akınları yapılmıştır

Anadolu’da Malazgirt’ten önce de bazı Türk akınları olduğu anlaşılıyor

1071 Anadoludaki türkleşmenin
tarihi olmaktan çok, bu olayın adının konduğu bir zirvedir.

Anadolu, esas itibariyle 11. asır sonlarından itibaren ve 12. asır boyunca Türkleşmiştir kesin tarihin tesbiti çok zordur.


Kesin olan bir şey var ki bazı kaynakları kullanamadığımızdır. maalesef Türk tarihçiliğine ilişkin Gürcü, Ermeni, Bizans, İran İtalyan özellikle de Papalık arşivini bilmiyoruz


İspanya toprakları 8. asırda Müslüman Arapların ve Berberilerin eline geçmiş İspanyol halkı ve kimliği kaybolmamıştır.

Türklerin tarihî kayıtlarının noksan ol­ması, değerlendirilmemesi söz konusu değildir. Bütün mesele bu kaynakların kullanılmasındadır.
bunun sebebi tarih şuurunun eksik olmasıdır.

Türkiye, bir göçle, bir fetihle, sonradan yerleşmeyle vatanını en geç kuran ülkelerin arasında yer alır. 12. asırda insanlar yurdumuza Türkiye” demekteydiler.

12. asırda Anadolunun kırsal bölgeleri Türkmen göçebe ve köylüler, şehirler ise büyük bir Türk nüfus tarafından doldurulmuştur

12. asırda Türkler Batıya ilerlemiş
Bizans ise gerilemişdir Malazgirt Savaşı’ndan sonraki Miryokefalon Savaşı, bu tarihîn dönüm noktasıdır

12. asrın sonunda başlayan ve Anadolu’dan geçen Haçlı Seferleri bizansın gerilemesini engelleyememiş 1204’te IV. Haçlı Seferin de İstanbul istila edilmiştir

Anadolu ismi Anatolia” Yunancada doğu” anlamına gelir. Büyük Asya nın bir uzantısı manasındadır. Biz bu topraklara “Roma ülkesi” dedik, Diyâr-ı Rum’a da “Anadolu” dedik.
ama etnik bir adlandırma değildir

Bugün ki Türkiyeye Önceki kuşaklar Türkiya” derdi bu telaffuzu bizi okutan öğretmenlerden aldık.
ülkemizin böyle adlandırılması dedelerimizin değil, bu ülkeyi çok iyi tanıyan İtalyanların işidir.


Bizim dedelerimiz türkiye ye iklmi
Rum” derlerdi. Onların siyasi hedef ve misyonları Romayı fethetmekti

dedelerimiz Anadolu toprağındaki Roma’yı Garplıların Bizans dedikleri imparatorluğu ele geçirmişler İtalyanlar buraya Turchia veya Turcmenia Alman seyyahlar Turkei, Türkenland demişlerdir

türkiye ye Fransızlar “Turquie” 16. asırdaki Ingilizler ise Turkie diyordu bugünkü söyleyişimize yakındır

Turkey” ismini değiştirmeyi tartışanlar var Bizim İngilizce bilen kesimde Turkey” ismi büyük tepki uyandırdı. milliyetçi ve milliyetçilik düşmanlarının gülünç davranışlar gösterdiği ortada... Kim ne derse desin hakaret taşımayan ülke adlandırmalarına itiraz gereksizdir


19. asır da ülkeler hayvan resmiyle temsil edilirdi. Rusya ayı, Fransa horoz, Osmanlı İmparatorluğu da Turkey” olarak fesli bir hindi ile temsil ediliyordu.

Hayvanla temsil edilmek ülkeler için sorun değildi. Zaten hayvan adını soyadı olarak alanlar pek çoktur. Rusya’nın başbakanı Medvedev”, yani “ayızade ismidir

Almanlar adlarını hayvanlardan seçip kimi Baer”, yani “ayı adını kimi de Katz yani kedi yada Hund köpek anlamına gelen soyadları kullanmışlardır

osmanlı devleti türkmen geleneği ile kurulmuş Konuşma dili Türkçe, yazımmız dili Türkçedir ordunun dili de Türkçeydi bu, bütün tarih boyunca böyle olmuştur.

Selçuklu devrinde kâtibler Arapça ulema sınıfı Arapça düşünüp yazar, orduda ise her zaman Türkçe kullanılırdı

Osmanlıda Anadolu’dan asker getirilir. ve orduların içinde Türk unsurunun ağırlık kazanmasına her zaman dikkat edilirdi

16. yüzyılda Trakya Kuzey Yunanistan, Güney Bulgaristan, Doğu Sırbistan, Türk devlet idaresi olan Osmanlı’ya katılacaktır.


En son Todor Jivkov döneminde, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti 300 bin Türk’ü bir sınır dışına atmış; Edirne’de sınır kapısının önüne yığarak, “Gelin, halkınızı alın” demiştir. Nitekim aldık da...

Başlarda bazı sıkıntılar çekilse de
Osmanlı tebaası Türkiye’nin dinamik ve kentsel yapısı olan Türkler ile çok çabuk kaynaşmıştır

1940-50’ler de Türkiyede patlama gösteren tarımsal yapı, tarım insanına ihtiyaç duymuş ve Türkiye, sayısı 200 bin Balkan göçmenini bağrına basabilmiştir

göç dalgaları büyük sıkıntı yaratır. Ancak tarihçi gözüyle baktığımızda, Türkiye’nin göçleri birçok ülkeye göre daha ustalıkla karşıladığını, ve yararlandığını söyleyebiliriz


Bugün Avrupa’daki Türkiye oluşumu bitmiştir. 19. yüzyılın sonlarında sınırlar tesbit edilmiştir

19. yüzyılın sonlarında Osmanlı Avrupa’daki topraklarını geri vermiştir. Kuruluşundan 200 yıl sonra Macaristan’a ve Tuna’ya yerleşen imparatorluk 2-3 asır içinde topraklarını kaybetmiştir

6 asrı bulan Osmanlı hâkimiyeti, Avrupa kıtasına damgasını vurmuştur.

Balkanlar Türkler için hassas bir bölgedir Balkanların her köşesinde Osmanlı izleriyle karşılaşmanız mümkündür.

Bulgaristan bölgesinde Midhat Paşa gibi büyük bir valinin varlığını ve icraatlarını görebiliriz bu faliyetler osmanlının Balkanlar ile bütünleştiğini gösteren delillerdir

Osmanlı askerî bir imparatorluktur. askerî amaçlarla kurduğu tesisler, iktisadi anlamda da önemlidir .

osmanlı askerî teknikleri ânında uygulardı akıbeti buna bağlıydı. Bunları uyguladıği için Yeniçağa ve dünya şartlarına uyum sağlayan bir imparatorluk kurabilmiştir.


osmanlı 20. yüzyılda demiryolu ve modern eğitimden istifade edmiş, mühendislik ve tıbbı geliştirip 21.
yüzyıla hazırlanabilmiştir.

Türklerin Avrupa’daki hâkimiyetinin çöküşü açısından, hiç şüphesiz ki II. Viyana Kuşatması sonrası önemli bir başlangıç noktasıdır.

19. yüzyılın sonundan itibaren, Rumeli’deki vatan topraklarının kaybıyla Türk İmparatorluğu’nun ve
osmanlı vatanının parçalanma süreci başlamıştır

1800’lü yıllardan Avrupa’daki milliyetçilik tartışmalarıyla birlikte Türklük şuuru” ortaya çıkmıştır.
ön planda Osmanlılık ve İslamlık değil, Türklük vardır. 1

1800’lü yıllar, bir milletin kimliğinin tesbit edildiği bir devirdir Türk kimlik ve şuurunu başlatan olaylar, münevverlerin faaliyetleri, tarih ve dil kitapları ve Balkan muharebesi Çanakkale savaşları Yemen’dir,

Galiçyada Kafkasyada. Yani her ailenin şehit verdiği, cemiyetin altüst olduğu, dönemlerde, vatan savunması denilen olaylar insanların millî kimliği oluşturur.

Dünyada millî kimliğin ortaya çıkışı bazı gelişmelerle olur. türk kimliği asırlık rumelinin kaybı perişanlık 1. dünya savaşındaki ölümler toprak kaybı ve balkan harbidir

Fransız’ın millî kimliği doğrudan doğruya Fransa Krallığı, Fransız Birliği, Fransız İhtilali gibi olaylara bağlıdır.

Türk’ün millî kimliği osmanlı imparatorluğunun parçalanması sırasındaki kan, barut, ateş, ter ve gözyaşıdır.

Kuşkusuz Balkan Muharebesi feci bir olaydır. çünkü türkler kaç asırdır oturduğu Rumeliden birkaç günde atılıp, perişan olmuş kimi yollarda ölmüş halk mahvolmuştur

balkan savaşını sadece kitapdan okuyup geçiyoruz oysaki feci bir olaydır Türkiye imparatorluğu değil, anavatanın önemli bir parçasını kaybedmiştir

balkan savaşı çok önemli bir olay! bugün türk insanının anası babası ve dedesinin mezarları bugünkü Bulgaristan’da, Makedonya’da yahut Yunanistan’dadır.

balkan savaşındaki fotoğraflarda bir kalabalığı çamura bata çıka görürsünüz. Orada bir kız çocuğu, 12-13 yaşlarında, üstünde bir hırka bile yok; 1912-13 kışında kaçıyor. Bir yerlerden Bulgar ordusu, Yunan ordusu geliyor, insanlar kaçıyor.

Yunanların Selanik’e girdikleri an ilk yaptıkları iş Yahudi mahallesine saldırmak olur katliamdan dolayı Yahudiler ve Müslümanlar kaçıp İstanbul, İzmir, Edirneye sığınır

Bugün en büyük Yahudi şehri New Yorktur 15. yüzyılda yahudiler Osmanlıya sığınmış İspanya ve İtalya’dan kovulan Yahudiler Selanik, İzmir ve İstanbul’a yerleşip en büyük şehir ise Selanik olmuş.


Türk kimliği ve şuuru; tarih kitabı , tarihî piyes seyrederek veya veya şiirle, müzikle oluşmuş değildir. Doğrudan doğruya kan, ateş ve kavga ile oluşmuştur

türk kimliği kan ateş kavga ve gözyaşı ile oluşmuştur bu yüzden
yabancı düşmanlığı oluşmuştur; ister kabul edin ister etmeyin ama bu böyledir.

Tarih, bir yönüyle değişmeyi gösteren fakat değişmeye fazla müdahale edilemeyeceğini ihsas eden bir disiplindir.

Tarih bir değişimi gösterir ama buna müdahale edilemeyeceğinin altını çizer.

Evet, tarih belki tekerrürden ibaret değil, çünkü “Aynı nehrin suyunda iki kere yıkanmıyoruz”

ırmaktan sular hep belirli mecrada akıyor, debisi belli ve değişmesi zaman alıyor. Bu sebeple insan hareketlerinde, arı ve karıncaların hareketine benzer bir monotonluk hem de bir tekrar var.


Bazı şeyler tekerrür ediyor, her yerde aynı eğilim var, bunun önüne geçemeyiz modernleşmeye anlamı
olmayan bir kurum olarak bakmak gerekir. maalesef

modernleşme, insan cemiyetinin değişmesini belirli kalıplarla izah etmeye çalışan bunun ötesinde inşa etmeye de kalkan görüşü ifade eden bir sözcük oluyor.
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.