You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Güncel Mülahazalar

Güncel Mülahazalar

هل أنا حقاً أنا ؟
Güncel Mülahazalar
İnsanların büyük çoğunlukla dünyevi başarıya, paraya, makama, iktidara düşkün olduğunu bilen bu şeytani zihniyet, dünyanın her ülkesindeki başarılı ve yetenekli insanları öncelikle kendilerine ait olan masonluk, lions, rotary, vakıf, medya, bilim kuruluşları, siyasi partiler, sivil dernekler.. vs. gibi çatılar altında bir araya getirerek onları geniş bir havuzda toplamakta ve sağladıkları dünyevi imkanlar ile onları kendilerine bağlamaktadırlar. Dünyayı isteyen bütün insanların rağbet edecekleri bu büyük havuz onlar için oldukça geniş, seçkin ve çok kullanışlı bir insan kaynağıdır. Artık her hangi bir toplumda bir akım meydana getirilecek ve bazı değişiklikler yapılacaksa, elbetteki bu seçkin ve seçilmiş insanlar tarafından yapılabilecektir!.

Şeytani zihniyetin havuzunda toplanan bu insanlar, büyük bir ağacın yaprakları gibidir. Bir yaprak nasıl ki sadece tutunduğu ince dalı görmesine rağmen büyük dallardan, ikili üçlü gövdelerden ve en önemlisi yer altında bulunan merkezi köklerden habersiz ise bunların durumu da aynıdır, nasıl bir yapıya bağlı olduklarını ve kime hizmet ettiklerini bilmezler. Dünyalığı önemseyen bu insanlar süslü kavram ve sloganlarla bağlı oldukları kurum, dernek veya örgütlerin legal olduğunu görerek şeytani üst akılla bağlantısının hiç farkına varmazlar.

Kısmi bir farkındalık kazanan inançlı ve vatansever kimseler bir süre sonra bu yapılardan uzaklaşsalar da, dünyevi menfaatlerini önceleyen büyük çoğunluk bu yapılarda kalmaya devam etmekte ve üst tarafta neler yapıldığını bilmeden veya fazla ilgilenmeden kendilerinden istenen siyasi, ekonomik, bilimsel (!) tavrı desteklemektedirler. Çünkü içinde bulundukları yapılar ve kurumlar, kendilerine mal, makam, şöhret, imkan ve güç veren kurumlardır. Allah'ı ve ahireti dikkate almayan insanlar, bu geçici cennet hayatından başka ne isterler ki?

Gördüğünüz gibi bu şeytani zihniyet insanlara dünya hayatında böyle bir cennet (!) göstermekte ve her ülkede kuyruk oluşturan talipler arasından istedikleri kadar gönüllü seçmektedirler. Müslümanlar arasında Rabbimizin emri gereği nasıl ki "Hayırlarda yarışmak ve öne geçmek" gayreti varsa, şeytani zihniyetin oluşturduğu bu geniş ve elit havuzda da şeytanın emri gereği "Şerlerde yarışmak ve öne geçmek" gayreti vardır. Nitekim bu yapıların üst derecelerine aile bağlarının yanı sıra şerlerde yarışarak öne geçenler ulaşabilmekte ve uluslar arası ödüller alabilmektedir. Bazı kişiler kırk yılda bir üst dereceye geçemezken, Albert Pike gibi şeytanilikte yetenekli kişiler kısa zamanda en üst derecelere yani geminin güvertesine çıkabilmektedirler.

Bu şeytani geminin alt katmanındaki milyonlarca insan güverteyi hiç görmeden ve geminin rotasını hiç bilmeden yüksek maaş için canla başla kürek çeken prangalı mahkumlar gibidir. Hangi gemiyi nereye doğru yüzdürdüklerini bilmeyen bu zavallılar maaşlı köleler gibi çalışırken, şeytanilikte yetenek gösterdikleri için daha yüksek maaşlarla güverteye çıkarılanlar, kaptan köşkünde Lusifer'in olduğunu görenler ve olup bitenin farkına varanlar ise bu şeytaniliğe zaten gönüllü oldukları için hiçbir şeye itiraz etmeden aynı rotayı takip etmektedirler. Mesela kendilerine ezberletileni tekrarlayan sıradan bilim adamları değil, güverteye çıkıp Nasa'da neler olup-bittiğini çok iyi bilen üst düzey birçok bilim adamı asıl gerçekliği görmelerine ve bilmelerine rağmen bunlara bağlı ve bağımlı oldukları için güneşi esas alan pagan inancına uygun olarak küre (!) olan dünyanın güneşin etrafında döndüğünü utanmazlıktan uzak bir rahatlıkla söyleyebilmektedirler!.

İsrailoğulları arasındaki bu azgın damarın en hayran oldukları hükümdar Süleyman (a.s.) olmuştur. Allah'ın yardımına mazhar bir peygamber olarak değil bir kral olarak gördükleri Süleyman (a.s.)'ın sahip olduğu dünya mülküne hayranlıkla bakan ve uzun mesafelere kısa zamanda gitmesi veya hayvanlarla konuşabilmesi gibi birçok sıradışı işlere heves eden bu azgın zihniyet, bütün bunları Allah'tan ve Allah'ın bu seçkin peygambere verdiği ilimden değil şeytanların telkini ile Harut ve Maruttan öğrenilen sihirden bilmişlerdir.,

"Onlar, Süleyman'ın mülkü hakkında şeytanların uydurduklarına uydular. Süleyman ise küfretmedi ancak şeytanlar küfretti. İnsanlara sihiri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi "Biz, yalnızca bir fitneyiz (imtihan için gönderilen kimseyiz) sakın küfretme" demedikçe, hiç kimseye (birşey) öğretmezlerdi. Onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa Allah'ın izni olmadıkça, onunla (o öğrendikleri şey ile) hiç kimseye zarar veremezlerdi. Onlar (asıl itibariyle), kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar biliyorlardı ki, bunu satın alanın ahiretten hiçbir payı (nasibi) yoktur. Karşılığında kendi nefislerini sattıkları şey ne kadar kötüdür, bir bilselerdi." (2-Bakara 102)

İşte bu sihiri elde etmek için küfür üstüne küfretmeyi tercih eden bu zihniyet, alt aşamada yahudi, hıristiyan veya müslüman gözükse de en üst aşamada şeytana tapmayı tercih eden ve asırlardır şeytana tapan bir zihniyettir. Zaten bunların bütün kuruluşlarındaki derecelendirme sistemi de, şeytanilikteki beceri ve samimiyeti esas alan bir sistemdir. Bunların bütün yapılarında, bütün kuruluşlarında şeytanın öngördüğü böyle bir yol haritası olmakta ve dünyevi menfaatlerle yularladıkları için sadece dünyaya bakan tek gözlü insanların bu yolda yarışmaları istenmektedir.

Amerika bu şeytani üst aklın kurduğu ilk pilot ve piyon devlettir. Çünkü çok uluslu olmasına önem verdikleri Amerika'ya uygulattıkları dünya politikasını, milli çıkarını önceleyen hiçbir tek uluslu devlete uygulatamazlar ve milliyetçi asabiyeti dikkate aldıkları için hiçbir ulus devletini de bu kadar kuvvetlendirmek istemezlerdi. Nitekim dünyayı şekillendirmek için sağ el olarak kullandıkları Amerika'nın karşısında sol el olarak kullandıkları Rusya'yı ikinci planda tutup, fazla güçlendirmemelerinin nedeni de Rus milliyetçiliğidir. Amerika yakın zamana kadar bu şeytani zihniyetin merkez üssü olmuş ve çok uluslu tek dünya devletinin ilk pilot bölge uygulaması olarak bu misyonu başarıyla yerine getirmiştir.

İnsanlık tarihindeki para ve silahlı güç dengesine baktığımız zaman son ikiyüz yıla kadar paranın değil silahlı gücün ilk sırada olduğunu görüyoruz. Mesela Firavun döneminde bir yahudi olan Karun çok çok zengin olmasına rağmen yönetim silahlı güce sahip olan Firavun'un elindeydi. Ne zaman ki Osmanlı da dahil olmak üzere devletler ve insanlar nezdinde para ön plana çıkmıştır, kapitale sahip olan bu şeytani zihniyetin yaptırım gücü hızla artmış ve yıkılamaz duruma gelmiştir. Bu şeytani zihniyetin para ile ele geçirdikleri ilk Avrupa devleti ise İngiltere olmuş ve arkasını diğer devletler takip etmiştir. Bundan sonraki tarih, son hızla güçlenen kapitalizmin yazdığı kapkara bir tarih olmuştur.

İnsanlara ve toplumlara zulmeden bu kapitalist sömürünün iki yüz yıldır yıkılamaması tabi ki şaşırtıcı bir durum değildir!. Toplumsal bir öğretiyle kapitale değer veren insanlar, değer vererek güçlendirdikleri kapital sahibini ve kapitalizmi hiç yıkabilirler mi? Nitekim idealist sosyalistlerin veya koministlerin kapitalizm karşısında çözülmelerinin en önemli nedeni de, kapitalizm karşısında güçlenebilmek için yine kapitale (!) değer vermeleridir. Dolayısıyle bu iğrenç kapitalizmi ancak ve ancak ahirete değer vererek kapitale yani dünyaya değer vermeyen gerçek müslümanlar yıkabilecektir. Gerçek müslümanlar diyoruz çünkü elleriyle önce dünyayı ve dünyalık malı sımsıkı tutmaya çalışırken ayaklarıyla ahirete gitmek isteyen müslümanların da yıkabilecekleri bir kapitalizm ve kazanabilecekleri bir zafer yoktur.

Şeytani üst aklın kontrolündeki faiz sisteminden çıkmadan yaşadıkları ülkelerde ekonomik çıkarı önceleyen, halklarına ekonomik rahatlığı vadeden bütün devletler, dünya kapitaline sahip olan bu şeytani zihniyetin kendileri için hazırladığı kum havuzunda oynamaya ve oyalanmaya mahkum devletlerdir. Bunlar muhtar olabilmek için mahalle halkına ucuzluk vadeden mahalle bakkalları gibidir. Oysa malların fiyatını bu mahalle bakkalları değil, bunlara mal veren büyük şirketler belirlemektedir. Bunların halklarına verecekleri ekonomik rahatlık, şeytani zihniyetin müsaade ettiği ölçüde ve müsaade ettiği sürede olabilecektir. Çünkü temeli faize dayanan bu zulüm sistemi içinde alın teriyle ulaşılabilecek bir ekonomik refah yoktur. Alın teriyle çalışanlar bir kazanıyorken, masa başında para sayanlar faizle üç kazanıyorsa, bu kahrolası dengesizlik hiç ama hiç değişmeyecektir.

Faiz sistemiyle son asırlarda dünya kapitaline sahip olan, yönettikleri devletler vasıtasıyle silah gücünü yanına alan, dünyanın her tarafındaki başarılı insanları çatısı altına alan, onları ekonomik veya politik imkanlarla kendine bağlayan, şeytani misyonunu gerçekleştirmek için onlara bir yol haritası gösteren, besleyip ön plana çıkardıkları bilim adamları sayesinde bilime küfür teorilerini sokan, bu yol haritasına uyup başarılı olanlardan seçtiklerini gizlilik şartıyla bir üst dereceye çıkaran ve bunlar arasındaki en şeytani olanları en üst derecelere getiren bu şeytani yapının ne kadar dehşetli ve etkili olduğunu anlayabildiniz mi?

Yasaklanan sigara ve içki reklamından çok daha zararlı olan fakat bu iğrenç sistemde yasaklanması mümkün olmayan banka reklamlarıyla kredi kartı kullanan cahil ve zavallı insanlar, faiz bataklığına girerek nasıl ki bugünlerini kaybetmiş ve yarınlardaki gelirlerini borçlanmışlarsa, aynı sisteme bağlı olan devletler de böyle bir ipotek altındadırlar. Bütün bu borçların yegane alacaklısı olan şeytani zihniyetin artık maddi bir hedefi ve maddi bir hesabı yoktur. Çünkü dünyanın gelecek on yılları da dahil olmak üzere zaten bunu elde etmişlerdir. Bunların adım adım yaklaşmak istedikleri nihai hedef, dünya genelinde Lusiferi yani şeytanı hakim kılmaktır.

Bunu gerçekleştirebilmeleri elbetteki yeni bir insan tipiyle mümkün olacaktır. Dijital birer köle olacak bu yeni insan tipinin dini, ahlaki, ailevi ve evrensel insani değerleri olmaması şarttır. Nitekim son yüz yılda eşcinselliği çığ gibi arttırmışlar, film ve diziler ile ahlaki değerleri yerle bir etmişler, parlak nesiller yetiştirmesi gereken anaları çalışmaya mahkum etmişler ve bilimsellik adına ilere sürdürdükleri küfür teorileriyle insanları hak ve hakikatten uzaklaştırmışlardır. Halkında müslüman olan ülkelerde bile eşcinselliğin hoş görülmesi, bu eşcinsellerin oyuna talip olan politikacıların gençleri bu sapıklıktan korumak bir yana cinsiyet teorisi gibi iki erkeğin evliliğini onaylayan LGBT merkezli önerileri Milli Eğitime sokması, kadın hakları ölçüsüz bir şekilde arttırılarak aile birliğinin ve yapısının çökertilmesi, yeni nesil gençlerde dine, aileye ve büyüklere karşı saygısızlığın hızla arttırılması... bizlere ne duruma gelindiğini göstermektedir.

Bu durumu gören fakat halkı umudsuzluğa sürüklemek istemeyen araştırmacılar ise dünyayı kapsayan bu şeytani zihniyet karşısında Türkiye'de halen çoğunluk olan dindar halkın ferasetine, imani ve ahlaki değerlerine güvenmektedirler. Bu değerlere şimdilik güvenin, güvenin ama bunun uzun sürebileceği zannına da kapılmayın. Osmanlı bilindiği gibi 200 yılda yıkılabilmişti ancak günümüzdeki iletişim ve internet çağında ise nesillerin zehirlenmesi çok hızlı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Artık milyonlarca müslüman ailenin çocuğunu anne babaları değil ne yazık ki internetteki insan kılıklı şeytanlar yetiştirmektedir.

Arttırılmış gerçeklik ile gençlere klavye tuşlarıyla istediklerini yapabildikleri sanal bir cennet gösteren bu şeytani zihniyet, yeni nesilleri hızla ele geçiren bir zihniyettir. Günümüzde Lusifer güzellemesiyle şarkılar çıkarıldığını, Lusiferin şeytan anlamına geldiğini bilen veya bilmeyen genç kitlelerin "Lusifer gel bizi kurtar" diye haykırdıklarını görmüyor musunuz? Zaten bu şeytani zihniyetin birçok ülkede seçmen yaşını aşağı çektirmelerinin nedeni de, hızla kendi kontrollerine aldıkları yeni nesillere güvendikleri içindir.

Bütün bu gelişmeler bizlere Albert Pike'nin 3. dünya savaşına giderken uygun zemini hazırlama çalışmaları olduğunu göstermektedir. Asırlar boyu semavi dinleri tahrif etmek isteyen bu şeytani zihniyet, artık Armageddon dedikleri bir savaş ile semavi din mensuplarını birbirine kırdırmak ve bu savaş sonrasında semavi dinlerden umudunu kesen insanlık içinde Lusiferin yani şeytanın tek dünya hakimiyetini kurmak istemektedirler. Bu şeytani zihniyetin asırlardır hazırlığını yaptığı Armageddon savaşı, kesinlikle ve kesinlikle bir hak-batıl savaşı olmayacaktır. Çünkü bu savaşın hak-batıl savaşı olabilmesi için öncelikle hak ve batılın ortaya çıkması ve safların birbirinden ayrılması gerekmektedir.

İşte şeytan aleyhillane bu hak batıl ayırımının olmasını hiç istememektedir. Nedeni ise hak ve batıl birbirinden ayrıldığı zaman Allah'ın yardımı hakkın yanında olacak ve batılın hiçbir şansı kalmayacaktır. Bunu bildiği için böyle bir durumun ortaya çıkmaması adına her şeyi yapmakta, hak ile batılı birbirine karıştırmaktadır. Bunu nasıl yapıyor sorusunun cevabı ise ortadadır. Görüleceği gibi hakka talip müslümanlar Rabbimizin bildirdiği hak bir yola değil, bu şeytani zihniyetin öngördüğü kapitalist sistemleri esas alarak demokratik yollara ve demokratik cephelere davet edilmektedir. 1950 lerde ezanın aslına çevrilmesi lutfuyla (!) demokrasinin ne olduğunu bilmeyen milyonlarca dindar nasıl demokrat yapılmışsa, son on yılda Türkiye'nin önderliğinde aynı operasyon arap ülkelerinde yapılmış ve milyonlarca insan demokrasi uğruna telef edilerek olay Suriye'ye yani Armageddon savaşının yapılacağı arenaya kadar getirilmiştir.

Museviler de dahil olmak üzere semavi din mensuplarının birbirlerini kırmaya başlayacakları ve kendilerine göre meşru nedenlerle nükleer silah kullanabilecekleri bu büyük savaşın gerçekleşebilmesi elbetteki tarafların değişik düşmanlıklar etrafında toplanması ve son derece tahrik edilmeleriyle mümkündür. Şeytani aklın sahipliğinde olan dünya medyası tarafından dinler arası bu savaşın ortak düşmanlık merkezine tabi ki şeytani zihniyetin tahrif edemediği müslümanlık konulacak, bu müslümanlar bir lider etrafında demokratik söylemlerle yönlendirilecek ve müslüman aleminde bu liderin bir mehdi gibi algılanması desteklenirken aynı medya tarafından yahudi ve hıristiyan alemine deccal olarak lanse edilecektir. Zaten araştırmacıların gözlemi de gelişmelerin bu istikamette olduğu, batı dünyasında bu lidere deccal denilerek müslüman aleyhtarı sağ radikalizmin hızla yükseltildiği ve insanların bu lanet savaşa hazırlatıldığı noktasındadır.

Dünyadaki güç dengesini sağlamak için Amerika'yı ve Rusya'yı kukla gibi oynatan ve Birleşmiş Milletlerin kontrolünü elinde tutan bu şeytani zihniyet karşısında, devletlerin de boş söylemden başka yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Venezuela'nın milli menfaatini önceleyerek emparyalizme karşı çıkan Maduro'nun ve vatansever Venezuela halkının yalnızlığı ortadadır. Dünya arenasında vahşi aslanlara atılan bu ülkenin kaderi diğer ülkeler tarafından sadece tribünden seyredilmekte ve saldırgana hiçbir tavır konulmadan "Maduro'nun yanındayız" gibi boş söylemlerle bu ülkeye destek verildiği ve şeytani üst akıla karşı çıkıldığı zannedilmektedir!.

Tabi ki hiç şaşırmıyoruz. Çünkü Rusya da dahil bütün devletlerin üst düzey yönetimlerinde Şeytö mensupları ve lobileri etkin durumdadır. Bazı ülkelerden yükselen haklı söylemler ise halkı motive etmekte kullanılsa da, dünya medyasını elinde tutan bu şeytani zihniyetin hiç umurunda değildir. Onlar çoğu izinleri dahilinde yapılan bu gibi söylemlerden ve siyasi yorumcuların ekonomiyi esas alarak yaptıkları uzun uzadıya konuşmalardan hiç rahatsız değildirler. Hem niye rahatsız olsunlar ki? Zaten onların da istediği bütün gelişmelerin ekonomiye yani kapitale göre değerlendirilmesidir. Çünkü bu değerlendirmeler ile onların sahip oldukları kapital değer kaybetmeden değer kazanacak ve kendilerini daha güçlü kılacaktır.

Son on yılda şeytani üst aklın iki ayrı kolu olan küresel sermaye ile evanjelistler arasında bir çatlak, bir mücadele olduğu söylenmektedir. Küreselcilerle evanjelist tavanda değil tabanda bir çatlak olduğu doğru olmasına rağmen bunların birbirleriyle ciddi ve denk bir mücadeleleri söz konusu değildir. Asıl itibariyle musevi, hıristiyan veya evanjelist değil katıksız bir şekilde pagan olan ve şeytana tapan küresel sermaye bir yol ayırımına gelmiş, asırlardır taşıyıp-beslediği siyonistler de dahil olmak üzere ehl-i kitab safrasından artık kurtulmaya karar vermiştir.

Şeytani üst akılın Amerika'yı artık gözden çıkardığını yıllar önce yazmıştık. Evanjelist ve siyonist halk kesimlerinin küreselciler hakkında "Bunlar bizim dini ve ailevi değerlerimizi yok etmek istiyorlar" demeleri doğru bir söz olsa da, bu kesimleri kontrol altında tutan ve harekete geçiren lider kimseler yine aynı şeytani zihniyette bağlı pagan kimselerdir. Nitekim evanjelist ve siyonistleri bu küreselcilere karşı değil de kendileri gibi semavi dine sahip olan müslümanlara karşı savaşa kışkırtmaları, en üst kademede bir ayrılık olmadığını ve Armageddon savaşıyla bunlardan da kurtulmak istediklerini göstermektedir.

Aynı üst akıl Türkiye'yi de kendisinin destekleyip-kullandığı terör kuşağı tehlikesi ve kışkırtmalarıyla Suriye'ye yani Armegeddon sahasına çekmeye çalışmaktadır. Reel olmasına rağmen öncül olmayan bu terör tehlikesine şimdilik soğukkanlı yaklaşılması ve fazla ileri gidilmeden sadece gereğinin yapılması gerekmektedir. Çünkü asıl büyük tehlike şeytani bir plan içinde ve asılsız rivayetlerle asırlardır hazırlığı yapılan bu Armageddon savaşıdır ki, bu savaşta bütün semavi din mensuplarının ve etnik milliyetçilerin kullanılan kurbanlar olduğunun anlaşılması hiç güç değildir.

İslama fobi denilen şey bilindiği gibi dünya medyasına sahip şeytani üst aklın projesi istikametinde gerçekleşmektedir. Tarihi süreçte şeytani üst aklın yeterince tahrif edemediği yegane hak din olan İslam'ın hedefe konulması ve dindar toplulukların karşılıklı terör olaylarıyla devamlı provake edilmesi, kendisini göstermeyen bu şeytani üst aklın yönlendirmesiyle gerçekleşmektedir. Zaten son ikibin yıldır yapılan dinler arası savaşların arkasında bu şeytani zihniyetin fitne ve kışkırtmaları olmasına rağmen bunlar savaş meydanında hiç gözükmemişler, savaş meydanına hiç çıkmamışlardır. Çünkü kendilerini Firavun'un zulmünden kurtaran Musa (a.s.)'a bile "..Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burada oturacağız." (5-Maide 24) diyerek savaşmak istemeyen bu iğrenç zihniyet, günümüzde de savaşarak değil savaştırarak hedefe ulaşmak istemektedir.

Dünyada şu an ki fikri, ekonomik ve siyasi çatışmaların her iki yönetici tarafı da aynı şeytani zihniyetin kontrolündedir. Küreselcilerle evanjelistleri karşı karşıya görmemiz de, şeytani üst aklın kendi senaryosudur. Aynı şeytani zihniyete ekonomik açıdan bağlı olan Rusya'yı Amerika'ya veya bu üst akıla karşı zannetmek, dünya insanları için asırlık bir yanılgıyı sürdürmek olacaktır. Şimdilerde yeni dünya projesinin pilot bölgesi olarak Çin dizayn edilmekte ve kobay olarak kullanılan çin halkında milliyetçi bir risk olmaması için bu insanlar dijital birer köle durumuna getirilmektedir.

Şeytani üst aklın yönlendirmesiyle meydana gelen dünyadaki son gelişmeler, dini ve etnik asabiyetlerin hızla yükseltildiği ve dinler arası savaş zemininin hazırlandığı gelişmelerdir. Semavi dinlere mensup liderlerin hak-batıl ortaya konulmadan kendi mensuplarını böyle bir savaşa hazırlamak için teşvik etmeleri, olayın vehametini görmediklerini göstermektedir. Oysa büyük resmi görmeleri, bu şeytani planı bozmak için bütün semavi din mensuplarını uyarmaları ve böyle bir oyunu bozmaya çalışmaları gerekmektedir. Artık dudak ucuyla ikide bir üst akıl denilmesi yeterli değildir. Bu üst aklın kimler olduğu hiç çekinilmeden ortaya konulmalı ve bunlara karşı dünya genelinde insani bir cephe oluşturulmalıdır.

"Halkında müslüman olan ülkelerde şeytani zihniyete karşı böyle bir şuur, böyle bir uyanış var mıdır?" derseniz, ne yazık ki var olduğunu söyleyemeyiz. İslam devleti olma iddiasını sürdürmesine rağmen ümmete mezhebi asabiyetle yaklaşarak düşmanlıkları körükleyen İran'ın da, bu şeytani zihniyeti yeterince tanıdığını ne yazık ki hiç düşünmüyoruz. Tabi ki bu sözlerimiz hüsnü zanna dayalı bir düşüncemizdir. Bu şeytani zihniyeti bilmelerine rağmen halkında müslüman olan ülkelere yönelik böyle bir dış politikayı sürdürüyorlarsa, o zaman düşüncelerimiz hüsnü zandan uzaklaşarak daha vahim boyutlara ulaşır.

Türkiye'de ise tehlike hep doğduktan sonra görülmekte ve ortaya çıktıktan sonra anlaşılmaktadır. Mesela Fetö ortaya çıktıktan sonra gerçek yüzü görülmüş ve halk desteği ile askeriye ve yönetim kademelerinden temizlenmeye çalışılmıştır. Ortaya çıktıktan sonra Fetöcülere karşı gösterdiğiniz bu hassasiyeti takdir ediyoruz ama bu Fetö'cülerin büyük büyük büyük babası olan Şeytöcülere karşı da aynı hassasiyetiniz var mı? Uzun yıllardır kendilerine siyasetçi, iş adamı, yönetici, bilim adamı, doktor, profesör, sanatçı, basın mensubu.. vs. denilen ve şeytani üst akıl tarafından yolları açılarak üst düzey makamlara getirilen Şeytö bağlantılı bu geniş kesimi ne yapacak ve yönetim kademelerini bunların elinden nasıl kurtaracaksınız? Kaldı ki daha Fetö Şeytö ayırımını yapamıyor, vatan hainliği yapan birçok Şeytöcüyü Fetöcü olarak sıfatlandırıyorsunuz? Oysa bunlar Fetöcü falan değildir. Bir zamanlar Fetöye karşı çıkmalarının veya destek vermelerinin nedeni ise Fetöye değil (kendileri bilmese de) en üst düzeyde Şeytöye bağlı ve bağımlı oldukları içindir.

Gözleriniz hafif hafif açılıp da demokratik yoldaşlarınız gözüken ve fetöcülerden çok daha etkin olan şeytöcüleri farketmeye başlayınca umudsuzluğa mı kapılıyorsunuz? İyi ama demokratik yollarla kurtulabileceğiniz umudunu size Allah vermemişti ki!. Bu sistemi kuranlar ve halklara böyle bir umud vadedenler zaten şeytani üst akılın ta kendisiydi!. Şimdi sizler şeytani üst aklın liberal sistemiyle, demokratik yöntemiyle ve onun hileye açık kurallarıyla, onu yenebileceğinizi mi zannettiniz? Bildiğiniz gibi İslam'a ve Kur'an'a göre hakkı değil çoğunluğu esas alan demokrasiyi hiçbir zaman kabul etmedik ve Rabbimizin lutfuyla hiç kabul etmeyeceğiz. Ayetleri göz ardı edip realiteyi esas alarak demokrasiyi bir çıkış yolu görenleri uyarmak için de, realiteden hareketle şunları söylemiştik.,

"Liberal demokrasi dedikleri şey yine bu şeytani üst aklın kurduğu ve kurallarını kendine göre belirlediği bir faizli sistemdir. Siyasi ve ekonomik yaptırımlarla dış müdahaleye her an açık olan bu sisteme göre, ülke şartları şeytani üst akıl tarafından zorlaştırıldığı zaman bunlara çözüm getirebilecek olan yüzde onluk bir azınlık bile darbeye gerek kalmadan (dünyayı ve dünyalığı önceleyen halk tarafından) iktidara gelebilecektir. O ülkedeki şartları zorlaştıracak ve dünyalık çözüm anahtarını istediği azınlığa verecek olan şeytani üst akıl, acaba bu çözüm anahtarını hangi zihniyete ve hangi şartlarla verecektir?"

Çok açık bir şekilde ifade edebiliriz ki demokratik ufuklarda müslümanların kazanabilecekleri bir zafer yoktur. Batı için demokrasinin bir yalan olduğu anlaşıldığı gibi bizim coğrafyalarımızda da bir çözüm olmadığı anlaşılacaktır. Yıllar önce söylediğimiz gibi demokratik yollarda konjonktürel şartlara göre on yılda elde edilen kazanımlar müslümanlar için kalıcı kazanımlar olmayıp, konjonktürel şartların değişimiyle bir gecede kaybedilebilecek kazanımlardır. Bunları bilen bazı kardeşlerimiz ise "Onların bir planları varsa, Allah'ın da bir planı vardır" ayetinin rahatlığı içinde dünya yaşantılarına devam etmektedir. Ayete amenna ve sadakna. Fakat Rabbimizin bu planı karşısında, bizler yardıma layık müslümanlar durumunda mıyız? Rabbimiz "... Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub ederler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, bunlar da kafirlerden binini yener... " (8-Enfal 65) buyurarak bizleri Rahmani azınlığın batıl çoğunluğa galebe çalacağı bir Hak yola davet ederken; müslümanım diyen insanlar şeytani azınlığın dindar çoğunluğa galebe çalacağı böylesine batıl bir yolu tercih etmişlerse, bu şaşkınların bir zafere mi yoksa müstahak oldukları bir belaya mı yaklaştıklarına sizler karar veriniz.

Şeytani üst aklın yaptıkları ve yapacakları karşısında müslümanların gafletine baktığımız zaman içimizi insanlık için engellenemez bir kötülüğün dehşeti sararken, bir mü'min olarak Rabbimize baktığımızda ve İlahi yardımı yanımıza alabildiğimizi düşündüğümüzde ise en karanlık duygularımızın dahi aydınlandığını hissediyoruz. Tehlikenin dehşet veren büyüklüğünü ve yöntem olarak da beşeri imkanlarla kesinlikle engellenemeyeceğini anlamışsanız, Rabbe iman eden müslümanlar olarak yapmanız gereken tek bir şey vardır. Şeytani üst akıl karşısında beşeri sistemlerle bir kurtuluş yolu aramaktan vazgeçerek Allah'ın emrettiği yola girmeniz ve her şeye Kadir olan Allah'ın yardımını yanınıza almanızdır. Yolunuzu değiştirdiğiniz zaman yoldaşlarınızın da değiştiğini göreceksiniz. Demokratik yollarda yanınızda olan gizli fetöcülerin, şeytöcülerin bir bir döküldüklerini ve gerçek yüzlerini gösterdiklerini farkedecek ve bu temizliğin kendiliğinden gerçekleştiğine şahid olacaksınız. Allah şahiddir ki başka kurtuluşunuz yoktur.

Evet, müslümanlar ve ehl-i kitab dünyası şeytani üst aklın projesi olan Armageddon savaşına hızla yaklaştırılmaktadır. Merkezi Suriye ve doğu Akdeniz olarak belirlenen bu savaşta museviler ve siyonistler de dahil olmak üzere semavi din mensupları birbirine kırdırılacak ve Albert Pike'in mektubunda belirttiği gibi Lusiferin yani şeytanın hakimiyetinde tek dünya devleti kurulmak istenecektir.

Peki biz Türkiye olarak bu şeytani planı bozacak bir duruş içinde miyiz?

Türkiye'deki milli ve muhafazakar kesimin bu şeytani plana karşı duruşu, bu kesimin Reis kabul ettikleri kişinin duruşuna bağlı bir duruma gelmiştir. Reis elbetteki bu kesimler tarafından çok sevilmekte ve onun yönlendirmesiyle hareket edilmektedir. "Reis neden bu kadar çok sevilmiştir?" sorusunun cevabını bulmak hiç zor değildir. Son yüz yılda dindarlar üzerine o kadar çok baskı yapılmış ve üst yönetim kademelerinde öyle din düşmanlığı görülmüştür ki, bunlara kısmen karşı çıkarak "Allah" diyen her siyasetçiye muhafazakar halk şükranla yaklaşmıştır. Meseleye bu açıdan baktığımız zaman geleneksel bir müslümanlığı kısmen sergileyen bir liderin kendisini bu muhafazakar halka sevdirebilmesi hiç zor gözükmemektedir.

Nitekim Reis'in yaptıklarına baktığımızda dini asabiyete dayanan bazı samimi konuşmaları, baş örtüsüne getirdiği serbestlik, dünya mazlumlarına sahip çıkmanın yanısıra dünya müstekbirlerine karşı da dinini bilen bir müslümanın söyleyebileceği sözlerin yarısını bile söyleyebilmesi yeterli olmuştur. Çünkü bunları her hangi bir müslümanın değil bir başkanın ve bir başbakanın söylemiş olması bu halk için çok önemlidir. Nitekim bunun hasreti içinde olan muhafazakar halk kesimleri bunu görünür bir samimiyetle söyleyen Reis'lerini çok sevmiş ve sevmeye devam etmektedirler.

Bu sevenler arasında tevhidin ne olduğunu ve neleri gerektirdiğini Reis'ten çok daha iyi bilen geniş bir hoca alim takımı da vardır. Tabi ki bu da şaşırtıcı değildir. Ezanı aslına döndürmesine rağmen cuma namazında bile gözükmeyen A. Menderes'i, beş vakit namaz kılan ve gece namazlarına kalkan müslümanlar bile çok sevmişler ve demokratlığın ne olduğunu bilmemelerine rağmen onun yolunu benimseyerek demokrat olmamışlar mıydı? Şimdi de muvahhid olduklarını söyleyenler aynı demokrasi yolunda koşturmaya başlamışlardır!. Mesela yıllarca ders yaptığımız, tevhidi gerçeklikle birlikte heyecanlandığımız bazı kardeşlerimiz bile bildikleri tevhidi gerçekleri nasıl tevil etmişlerse bu rüzgara kapılmışlar ve bu yolda olanları uyaracaklarına bu yoldakilere uymuşlardır!.

Bir de Allah'tan korkmayan hocalardan (!) fetva aldıktan sonra demokrasiyi ve laikliği reddettiklerini söyleyip "Biz sivil kişiliğimizle müslüman olmamıza rağmen sadece tüzel kişiliğimizle laik ve demokratız" diyenler vardır!. Sadece sivil kişiliğinizle yaşasaydınız cennete girmeyi hak edebilirdiniz ama küfür kanunları çıkaran tüzel kişiliğinizle nereye gireceğinizi düşünüyorsunuz? Allah'ın hükümlerine rağmen bu dini hoca denilen şarlatanların fetvalarına göre yaşamaya kalktığınızda faiz de dahil her haramın helal kılındığını görebilir ve bu hocalarınızla birlikte Rabbimizin sizlere gerçekten helal kıldığı cehenneme girebilirsiniz.

Reis'e dönecek olursak o bugün ki konuma geldi mi yoksa getirildi mi bilmiyoruz. Sebeb veya gaye ne olursa olsun halkın uyanışına vesile olan yaptığı bütün doğru işleri takdir ediyor, ciddi yanlışlarını ise bilmezliğe veya sisteme karşı çaresizliğe nisbet ederek samimi olduğuna ilişkin hüsnü zannımızı devam ettirmek istiyoruz. Çünkü Allah'ın takdiriyle ve onun vesilesiyle gerçekleşen bu gelişmeler, artı ve eksisiyle ele alındığı zaman elbetteki kaybedilmemesi gereken değerli gelişmelerdir. Nitekim halkın tarihi şuuru arttırılmış, milli ve manevi duyguları kuvvetlendirilmiş, batıya ve batı değerlerine karşı dirençli muhalefeti arttırılmıştır.

Burada önemli olan görünürde müsbet olan bu gelişmeler bizleri şeytani bir senaryo olan Armegeddona mı yoksa Allah'ın yardımını yanımıza alarak şeytani üst akılla hesaplaşacağımız hak batıl savaşına mı götürecektir? Tarihi birikimine değer verdiğimiz ve samimi mücadelesine saygı duyduğumuz Kadir Mısıroğlu, İlahi takdiri dikkate alarak bu gidişatın önlenemez bir çıkış olduğunu söylemektedir. Bizlerin de umudu ve duası budur. Ancak bu toplumsal çıkışın akamete uğramadan devam etmesi için artık ne yapmamız gerektiğini anlamamız şarttır. Cumhuriyet dönemindeki yoğun baskılara rağmen dininden vazgeçmeyen, batı onaylı liderlerle batıl yollara sürüklenen bu insanları artık aydınlık ve hak bir yola çıkarmamız, umudlarını bu halkın dik duruşuna bağlayan dünya mazlumlarını hayal kırıklığına uğratmamamız gerekmektedir.

Bir yol ayırımına gelinmiştir.
Ülkemizi tehdit eden bu şeytani zihniyeti yıkmak için "Ekonomik açıdan güçlü ve zengin olmalıyız" diyerek onların yegane gücü olan kapitale değer vermek ve ekonomiyi öncelemek, idealist sosyalistlerin tarihi hatasını tekrarlamak olacaktır. Şu bilinmelidir ki onların belirledikleri sahada ve onların belirledikleri silahlarla kazanabileceğimiz bir zafer yoktur. Alemlerin Rabbi olan Allah'ı dikkate almayıp, yaşanan realiteyi dikkate alanlar elbetteki "Ama başka bir çıkış yolu yok ki!" diyeceklerdir. Müslümanız demelerine rağmen hakkı değil realiteyi dikkate alan kişiler için tabi ki doğru bir sözdür bu. Onların bu şeytani üst akıl karşısında yapabilecekleri, gerçekten yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Onlar şeytani üst akıl kendilerine hangi çıkış kapısını göstermişse, o kapıyı açmak için çalışmaya devam edeceklerdir.

Tabi ki bizler, biz mü'minler uzun yıllardır bu halk ile aynı hücreyi paylaşmamıza rağmen bizler için bu hücreyi yapan şeytani üst akılın koyduğu reel kapılara hiç yönelmemiş, elimizdeki çay kaşığı ile Rabbimizin işaret ettiği duvarı kazmaya devam etmiştik. Ve şimdi görüyoruz ki Rabbimizin lutfuyla bu duvar incelmiş ve arkasındaki nur kendisini belli etmeye başlamıştır. Bizlere yıllardır "Başka bir çıkış yolu yok ki!" diyenlere 35 yıl önce verdiğimiz ve kitab haline getirdiğimiz cevabı yine tekrarlamak istiyoruz.,

"Vardır ve bu Sünnetullah gerçeğidir"

Kur'an araştırması yaptığımız birçok konuda uzman olduğumuzu söylemesek de, yaşadığımız toplumdaki alimlere ve hocalara nazaran Sünnetullah konusunda Rabbimizin yardımıyla uzman olduğumuzu söyleyebiliriz. Uzun araştırmalardan sonra Kur'an'daki toplumların akibetiyle ilgili Sünnetullah gerçeğiyle karşılaştığımız zaman dünyanın bütün müstekbirlerini yerle yeksan edecek büyük bir güce sahip olmanın heyacanını yaşamış ve bizleri böyle bir güçle dimdik kılan Rabbimize hamd üstüne hamd etmiştik. Bu heyecanımızı ne yaparsak yapalım, nasıl anlatırsak anlatalım müslümanlarla yeterince paylaşamamış olsak da, hiç eksiltmeden yaşamaya devam ettik. Çünkü o yıllarda ilmi ve imani bir mutmainlikle yazdığımız gibi bu Sünnetullah gerçeği illa ki dünya gündemine girecek ve kıyamet bu Sünnetullah'ın bir tecellisi olarak kopacaktır.
Mehmed Alagaş
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.