der Yusuf Has Hâcib...
*
Ne "yol"u biliriz ne "yolcu"nun biz olduğumuzu!
Ne gözümüz görür ne kulağımız duyar! Ne "nerede" durduğumuzdan haberimiz vardır, ne kim olduğumuzu bilmekteyiz...
*
Hepimizin ağzında yığınla ezber ciklet... Tatsız zevksiz...
Kendi gömeyen, görenin halinden ne anlar?
Kör, "şâhid"in bilgisine neden başvursun?
Sağıra en efsunlu âyinlerin güzelliği bir diyâr-ı gurbet...
*
"Eksiklik", ancak azıcık da olsa o "eksiğe dâir" arayış harâreti varsa; cehâlet, cahili olunana dair bir nebze özleyişe bağlıysa imkan olur.
Tam körlük, tam sağırlık, tam cehâlet için "mahrumiyet" kelimesi anlamsız.
Meşhur paradokstaki gibi:
"Bilse sorardı, sorsa bilirdi!
Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin"...
*
Câhil ü nâdânı okumamışlar arasında arar bir çok yol bilmez. Hayatı cehennem kılanlara bakın, en parlak okulların çocuklarıdır. Kalbi Tevhid'e u/yanmamışlar, diyâr-ı zulümâtın çocukları... Vurduğunda kendine vurduğunu duymayan, söğdüğünde kendini tahkir ettiğinden bîhaberler...
*
Bir "müşâhid" ne diyor bakın:
Anadan toğma gözsüzler kemâhî görmez eşyâyı
Niyâzî vech-i dildârı ulûl-ebsâr olandan sor
s.başer